Cuma, Temmuz 28, 2006

bilgisayar alacaklara öneriler

Çevremde bilgisayar almak isteyip danışanlara ilk sorum, bu cihazı neden almak istiyorsunuz, oluyor. Genelde verilen yanıt aynı; internete gireceğim, yazılarımı yazacağım (ofis uygulamaları), çocuk ödevlerini yapacak (oyun oynayacak ve ailesine ödev yapıyorum diyecek). Bu amaçlar için bilgisayarcıya gidince önerilen sistem çift çekirdekli işlemci, en az 512 MB bellek, 160 GB sabit disk, DVD Double Layer yazıcı ve sair. Oyunu bir kenara bırakırsak temel ihtiyacı karşılamak için önerilen sistemin fiyatının yarısına, hatta bazen dörtte birine alınacak bilgisayar yeterli olacak. Sonuçta satın alınan cihazın buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim malzemesi sınıfına girmediği, en geç 5-6 yıl sonra değiştirme ihtiyacı ortaya çıkacağı gibi gerçekler, çoğu kez ne yazık ki alıcılardan gizleniyor.

Bir çok kez karşıma çıkan bir diğer abukluk ise kopya yazılımlarla hazır sistem satışları oluyor. Elbette yasal olarak suç olan bu durumu hiç kimse yaptığını itiraf etmiyor. Ancak, ülkede satılan bilgisayar sayısı ile lisans sayısını karşılaştırınca Linux türevi işletim sistemlerinin oldukça yaygın olduğu düşünülür :) Oysa, madem işletim sistemine ve ofis uygulamalarının yer aldığı paket yazılıma bütçe ayırmak istemiyoruz bu durumda Tübitak Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nün Türkiye'deki ev kullanıcıları için özelleştirip geliştirdiği Linux dağıtımı var ücretsiz olarak sunulan: Pardus. Pardus konusu uzun ve oldukça önemli. İlk fırsat bulduğumda konunun detaylarını açıklayan yazıyı yazmaya çalışacağım.

Bilgisayar alırken ihtiyaçlarını iyi belirleyin. Sadece internette dolaşıp temel ofis uygulamaları için piyasadaki en ucuz olan donanımlı bilgisayarı alın. Elbette oyun demiyorsanız. Çünkü işin içine oyun girerse işler değişir.

Salı, Temmuz 25, 2006

Etkileşimli Televizyon ve Middleware (Arayazılım)

Etkileşimli televizyon ile ilgili daha önce de yazılarım oldu. Konu, yeni yayın teknolojileri başlığının alt maddelerinden birisi aslında. Uzaktan kumanda cihazının keşfiyle birlikte, hatta ondan çok öncesinde bile bir şekilde etkileşiyordu insanlar televizyonları ile. Bu yazıda ele alacağım konu biraz daha teknik, daha ayrıntı belki, ancak konu ile profesyonel olarak ilgilenmiyorsanız bile sadece tüketici olarak hayatınızı etkileyebilecek şeylerden bahsedeceğim aşağıda.
Etkileşimli televizyon yayıncılığı, aslında DVB-S, DVB-C ya da DVB-T üzerinden yapılan yayınların hepsinde kullanılabilen bir ek özellik. Yani yayını göndermek için hangi ortamı kullandığınızdan bağımsız. Zaten her 3 ortam için de etkileşimli televizyon örnekleri var. Ülkemizdeki tek etkileşimli televizyon örneği DVB-S üzerinden gerçekleştirilmekte olan DIGITURK. Hangi ortam kullanılırsa kullanılsın, etkileşimli televizyon uygulamasının olmazsa olmaz şartı set üstü kutusu olarak dilimize geçen Set Top Box (STB) dır. Set üstü kutusu, gelen yayını televizyon cihazımızın anlayacağı dile çeviren, akıllı sayılabilecek bir kutudan ibarettir. Akıllı sayılabilecek diyorum çünkü içinde basit bir bilgisayar var aslında. Bilgisayarları akıllı sayıyorsak, ki bence saymamak gerekir, bunları da akıllı sayabiliriz :) Elbette bu kutular içerisindeki bilgisayarın özellikleri, masa üzerinde kullandıklarımıza göre oldukça düşüktür. Bellekleri 8-16-32 MB civarındadır. Günümüzde kullanılan bilgisayar belleklerinin 512 MB, 1 GB olduğu düşünülürse ne kadar küçük belleklerden (düşük kapasiteli) bahsettiğimiz daha iyi anlaşılır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım STB'ler üzerinde çalışan uygulamaların (etkileşimli televizyon uygulamalarının) geliştirilebilmesi, bunun her cihazda aynı şekilde görüntülenebilmesi için standartlar geliştirilmiştir. Uygulama geliştiriciler ile kutu üreticilerinin çalışmalarının birbirinden ayrılabilmesi için uygulama geliştiricilerinin kutunun donanım özelliklerinden izole edilmesi ihtiyacı vardır. Ayrıca, uygulama geliştiricilerin birbirleri arasında bilgi ve ürün paylaşımına gidebilmesi için de Ara Yazılım olarak Türkçeleştirmeye çalıştığımız middleware denilen bir API (application program interface - uygulama programlama arayüzü) benzeri bir yazılım geliştirilmiştir. Bir çok konuda olduğu gibi middleware konusunda da farklı firmalar, farklı yaklaşımlar vardır. En bilenen middlewareler : OpenTV, MHEG-5, Microsoft TV, MHP'dir. Ülkemizdeki tek etkileşimli tv yayınını yapmakta olan DIGITURK, OpenTV standartını kullanmaktadır. OpenTV ve Microsoft TV ticari ve kapalı kaynak kodlu ürünlerdir. Açık kaynak kodlu olarak MHP ve MHEG-5 vardır. Açık kaynak kodun acantajları ayrı yazıların konusuolsa bile bilimin gelişmesinde açıklığın önemini hatırlatmakla yetineyim.
Şimdi, son kullanıcı olarak bize ne faydası oldu bu yazının diyorsanız hemen söyleyeyim. Alacağınız DVB-T alıcısı (STB) etkileşimli yayınları almaya uygun bir cihaz mıdır? Bunu sormanızda yarar var. Çünkü piyasada ucuz fiyatlı ancak Zapper Box (zap kutusu) olma özelliği dışında bir işe yaramayan cihazlar satılacak. Yani bu cihazları aldığınızda etkileşimli yayınları izleyemeyeceksiniz. Bir başka tehlike özel yayıncı kuruluşların farklı middleware'ler tercih etmeleri durumudur. Böyle bir durum oluşursa (İngiltere bu duruma verilebilecek en iyi örnektir) tüketici olarak tercihte bulunmak zorunda kalacaksınız. Hangi yayıncının etkileşimli içeriklerini görmek isterseniz o yayıncının seçtiği middleware'e sahip alıcı almanız gerekcek ve bu alıcı ile diğer yayıncıların etkileşimli içeriklerini göremeyeceksiniz. Elbette tüm middleware'ları gösterebilen pahalı alıcılar almazsanız.
Değerli okuyularım, konu uzun zaman kısa. Konu ile ilgili daha yazacak, konuşacak çok şey var. Sayfamı takip etmeye devam edin :)

günlerin bu gün getirdiği

Başlığı yazınca ister istemez aklıma 1 mayıs marşı geldi:
günlerin bu gün getirdiği
baskı zulüm ve kandır
ancak bu böyle gitmez
sömürü devam etmez
Zaman zaman yaşananlara inanasım gelmiyor gerçekten. Değerli okuyucularım fark etmiştir belki. Hayatta o kadar can sıkıcı, üzücü şey yaşanıyor ki. Web blogumda bu tür konulardan bahsederek, sayfa okuyucularının canını daha fazla sıkmak istermediğim için sadece beğendiğim yerleri ve konuları yazıyorum. Ancak bu günler ne yaparsam yapayım yaşamakta olduğumuz insanlık dramı ile ilgili yazmaktan kendimi alıkoyamadım.
Dün, 1200 vatandaşımızı ülkemize getirmekte olan geminin haberini izlerken Kanal D televizyonunda göz yaşlarımı tutamadım. Bizler savaş görmeyen bir kuşağız. Ülkemizin bir bölümünde yıllardır süre gelen çatışmalar olsa bile Lübnan'ın şimdi yaşadığına benzer bir döneme şahit olmadık ülkemizde. İyi ki olmadık. Savaş, her ne amaçla yapılırsa yapılsın insanı insan olmaktan çıkartıyor. Bu kan ve gözyaşının bir an önce sona erdirilmesinden başka hiçbir konuyu düşünmemek gerekiyor.
Savaşın nedenlerini düşününce daha da kötü oluyorum...Bunlarla ilgili yazacak çok şey var. Ancak yukarıda özetlediğim sebeplerle bu konuda yazmamaya çalışacağım.

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

The Subtitle (yani altyazı)

Türk Dil Kurumu Başkanı yaptığı konuşma ile duygularımı dile getirdi; Mal gibi isimler koyacağınıza adam gibi isimler koyun diyerek. Mall mol diye okunuyormuş, büyük alış veriş merkezi anlamına geliyormuş bunu bilmemek cehaletmiş tüm dünya buna böyle diyormuş gibi çeşitlendirilebilecek açıklamalar beni tatmin etmiyor. Migros ya da Gimat alış veriş merkezi olunca daha az anlaşılır olmuyor diye düşünüyorum. Neyse, lafı uzatmayayım. Bu yazının konusu alış veriş merkezinin adı değil zaten. Orada bulunan The Subtitle (Altyazı) isimli mekan.
Oldukça iyi tasarlanmış oturma grupları, mobilyalar ve yemek takımları ilk girişte karşılayan görevliler etkileyici. Menü hakkında bilgi sahibi garsonlar hizmette kusur etmiyorlar. Büyük kaseler içerisinde servis edilen bol malzemeli salatalarını denedik. Genelde salata ile doyamayan birisi olarak beni bile doyuran ve memnun eden salatalar var. Peynir salatası istedik, çeşit çeşit peynir ve cevizden oluşan bir tas salata geldi önümüze. Nasıl bitireceğimizi bilemedik. Bu güzel hizmetin karşılığı olarak kişi başı 10 YTL civarı bir hesap geliyor. Mekanın şıklığı, hizmetin kalitesi göz önüne alınınca hesaplı denebilecek bir yer. İsimlerini değiştirmeleri dışında bir önerim yok. The Subtitle (dı sabtaytıl- altyazı) AnkaMall'in yeniliklerinden...
The Subtitle
Ankamall Alışveriş Merkezi
No:2 K107 Akköprü - ANKARA
tel (312) 541 20 06 - 07
faks (312) 541 20 08

Perşembe, Temmuz 13, 2006

2 ve 16

Başlıktan yazının konusunu çıkartmak zor. 16, 2000 tekil kullanıcı için kalan sayı. Son baktığımda tekil ziyaretçi sayısı 1984 idi. 15 Mayıs 2006 tarihinden bu yana istatistik tutuyorum. 2 ise 15 temmuza kadar kalan gün sayısı. Sayfamızın, kendi sayfam olduğu gibi bir düşüncem yok hiç bir zaman burası benim olduğu kadar sizlerin de, günlük tekil ziyaret sayısını düşününce 2 günde 16 ziyaretçiyi geçeceğini düşünebiliriz.
Aslına bakarsanız o kadar da önemli değil ziyaret edilmek. Sayfada reklam yok, alma yönünde bir niyet de yok. Gene de okunduğunu, takip edildiğini bilmek hoş oluyor.

Salı, Temmuz 11, 2006

Çiya

İstanbul'un Anadolu yakasının, benim için, merkezinde Kadıköy'de yer alan bir yemek / kültür merkezi Çiya. Aslına bakarsanız Kültür Bakanlığı'nın yapması gerekenleri yapıyor mekanın sahibi ve şefi Musa Dağdeviren. Ülkemizde yerel olarak yapılan ve sevilen yemekleri araştırıyor. İl il köy köy dolaşıp, türkü derleyen ozanlar gibi, yemek tarifleri derliyor. Malzemeler doğal yöntemlerle elde ediliyor. Lezzetli yemekler ve kebaplar, pişirme usüllerine uyularak, modern dünyanın koşuşturmasına inat, sakin sakin hazırlanıyor.
Yemek ve Kültür isimli 3 aylık dergiyi de çıkartan Musa Bey, Çiya ile bir çok uluslararası dergiye konu(k) olmuş. Bizim keşfimizden çok önce meşhur olmuştu yani. Ancak, halen mütevazi bir yer. Fiyatlar biraz yüksek gelebilir. Menüye bakmadan sipariş vermemek yerinde olur. Özellikle Ankara'da yaşayanlar dikkat etsin. Aslında Çiya'nın web sayfasına da göz atabilirsiniz. Günlük menü web sayfasında görülebilir.
Çiya'ya gidince daha önce tatmadığınız lezzetlere hazırlıklı olun. Sayfamda gördüğünüz Vişneli Kebap'ın fotografı. Tahmin edeceğiniz üzere ben çektim. İçinde bildiğimiz vişne ve küçük köfteler var. Biraz ekşi. Ancak çok lezzetli.
Caferağa Mahallesi Güneşlibahçe Sokak No:43
Kadıköy - İstanbul
(216) 300 31 90 (216) 450 23 76

Urfa İsot Lahmacun

Kızılay civarında açık havada oturup, lezzetli lahmacun ve kebap yiyebileceğiniz küçük bir pide ve kebap salonu Urfa İsot. Marka olup pahalılaşmamış, salatayı ve ezmeyi ikram olarak sunan küçük pide ve kebap salonlarını oldum olası severim. Bu salonların işletmecileri kapitalist düzenin kar hırsından nasibini alamamış gibi gelir. Ne malzemeden çalıp ürünü ucuza getirme gayreti içindedirler ne de masalara keten örtüler örtüp yemek yerine dekora bedel biçmenin. Ne yerseniz onun parasını ödersiniz buralarda. Küver diye bir kalem olmaz adisyonda. Yaptıkları tek reklam mahallenin evlerine ilan dağıtmaktır.
Bu güzel yerlerden biri Urfa İsot Lahmacun. İçel sokak No:29/A posta adresi. Posta adresinden konumunu kestirmek zor olur diyorsanız tarifimi okuyun;
Kızılay'dan gelirken Yüksel caddesine girin. Tabii ki yürüyerek yapın bunu :) Yüksel caddesini boydan boya geçin. Kolej yönünde yürümeyi sürdürünce Mithatpaşa caddesi kesecek önünüzü. Yolunuzu değiştirmeden karşıya geçin. Cadde gittikçe daralacak. Haber-İş sendikasının görkemli binasını ve önünde park eden lüks otomobilleri gördüyseniz yaklaştınız demektir. Yürümeye devam edin. Caddenin bittiği yerde İçel sokak önünüzü kesecek. İçel sokağa dönmezseniz (sola doğru) yaya üst geçidine oradan da 96'lar apartmanına gider yolunuz. Eğer kendinizi köprüde bulduysanız fazla gitmişsiniz demektir.
Zaten oralara gelince kime sorsanız gösterir. Yanında internet kafe, pet shop, elektrikçinin falan olduğu bir binanın A numaralı dükkanı Urfa İsot Lahmacun. Benim favorim şiş kebapları. Ama acısız Adana'ya denilen şiş köfte değil. Tavuk ve kuzu şişleri. Kuzu şiş genelde sert olur, et iyi terbiye edilmediğinden. Ancak burada çok lezzetli ve yumuşak yapıyorlar. Neyse vejeteryanları kızdırmayayım daha fazla :)
Urfa İsot Lahmacun
İçel Sokak No:29/A Kızılay - ANKARA
telefon 431 48 08 ---- 431 50 24

Pazartesi, Temmuz 10, 2006

IPTV

IPTV ile ilgili okuma çalışmaları yapıyorum uzun süredir. Yayın sektörünü derinden etkileyecek bir konu gibi geliyor bana IPTV. Çok kısa özetlersem, internet protokolü denilen IP üzerinden televizyon yayıncılığı yapılması diyebiliriz bu teknolojiye. İşin içine bir çok konu giriyor elbette. Sıkıştırma tekniklerinin gelişmesi, daha fazla yayını aynı bant genişliğinden göndermenizi sağlıyor. Bununla da kalmıyor elbette IPTV'nin güzellikleri.
Televizyon ve bilgisayar teknolojilerinin birleşmesini de bir şekilde sağlamış oluyor. Kişiye ve bölgeye özel reklamlar, yayın ile bütünleşmiş etkileşimli içerik, yayın sırasında sipariş vermek, isteğe bağlı video ilk aklıma gelenler. Önceki yazılarımda da yazmıştım. Özel sektörün büyükleri konunun öneminin farkında. Doğan Grubu'nun elindeki kanalları düşününce bu konuya verdikleri önem çok daha anlaşılır oluyor elbette. Konu ile ilgili internette bir çok kaynak bulunabilir elbette. Son gördüğüm sayfanın bağlantısı aşağıda. İngiilizce bilenlere önerilir:

http://www.thechannelshow.com/ChannelNews/irep323.htm