Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sosyal Demokraside Temel Eğilimler, Deniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazılarıyla tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sen Vatan Haini misin baba? adlı anı kitabını okuyunca, Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? kitabını okumak farz olmuştu. Her iki anı kitabındaki sıcaklık sonucu yazarla tanışmayı istedim. Bu isteğime Bursa Kitap fuarında ulaştım. Ne zamandır aldığım ancak bir türlü fırsat bulup okuyamadığım Sosyal Demokraside Temel Eğilimler adlı incelemesini sonunda bitirebildim. Geçenlerde, sanırım Milliyet gazetesindeydi, bir anket yapmışlar. Türkiye seçmenine sormuşlar kendinizi nasıl tanımlarsınız diye. Yanıtlar arasında en yüksek çıkan sosyal demokrat olmuş. Seçim sonuçları anketi doğrulamasa da bu kadar sosyal demokratın yaşadığı bir ülkede Kavukçuoğlu'nun kitabının 50-60 baskı yapmış olmasını beklerdim. Benim okuduğum 3. baskısıydı. İşin şakası bir yana kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan partilerde aktif siyaset yapanların bir çoğu kitapta yazılanlardan haberdar değildir düşüncesindeyim. Kitap, Alman So

yazılarımın sayısı 500'e yaklaşırken blog yazmak üzerine

2004 yılında başladım yazmaya. Dönem dönem daha sık yazdığım olsa bile ortalama ayda 10 yazı yazmışım. Bu 493 numaralı olanı. Bir süredir sayfanın sağ tarafında anket yapıyorum. Buraya nasıl ulaştığınıza ilişkin. Şimdiy kadar 50 kişi yanıt vermiş. Tahminlerimde haklı çıkacağım gibi görünüyor, çoğunluk google'da başka bir şey ararken ulaşıyor sayfama. Başka bir değişle benim müdavimi olduğum kimi sayfalar gibi düzenli okuyucum yok. (Ankete göre 15 kişi var sadece :) Yazmaya ilk başladığımda amacım daha ulviydi. Türkçe içerik eksikliği halen var olan internette bildiklerimi, gördüklerimi paylaşıp yararlı olabilmekti temel amacım. Epey zamandır böyle bir amacım yok. Kendi günlüğümü tutar gibi yazıyorum. Daha özensiz, daha hesapsız. Böyle yazılmış/yazılan bir sayfayı genelin okumasına açmak ne derece mantıklı bunu sorguluyorum bu günler. Bakalım sonucu bekleyip göreceğiz.

Villa Aşina fotograflar

Aşina 'nın sahibi ve işletmecisi Bülent Bey inşaat mühendisi. Ancak kendisi aynı zamanda bir fotograf sanatçısı. Datça Belediyesi'nin yayınladığı Kırlangıcın Kanadında adlı kitabın fotograflarının büyük bölümünü çekmiş. Aşina 'nın odalarında ve ortak mekanlarında da eserlerini görmek olanaklı. Şimdi böylesi başarılı bir fotografçının yarattığı mekana ait bendenizin ve eşimin çektiklerini yayınlamak cesaret işi belki. Ne diyelim cahil cesareti bu olsa gerek :) Buyurunuz efendim. Karşınızda Aşina 'dan ayrıntılar... Karşıda silüet halinde görülen Sömbeki adası. Yunanistan'a ait adanın Datça'ya bakan yüzünde yerleşim yok sanırım. Geceleri de gündüz gibi karanlık görünüyor. Tahmn edebileceğiniz gibi yeşil pasaport da dahil olmak üzere vize almadan adalara gidemiyorsunuz. A Cup Of Caffein 'in de yazdığı gibi vize almak hiç kolay bir iş değil. Datça'dan Sömbeki'ye feribot olmasına karşın bu geziyi yapamadık. Odanın balkonuna konan ve eşsiz manzarayı yatara

Villa Aşina, Datça

Bundan iki sene önce internetteki fotograflarına bakıp gittiğimiz ve manzarasına hayran kaldığımız Villa Carla, bu yıl hizmet vermiyor. Önümüzdeki yıllarda ne olacağı ise belirsiz. Villa Carla'nın işletmecisi Bülent Sancakdar, Carla'nın yanı başına kendi otelini inşaa etmiş. 2007'de Datça'ya gitmeyi düşünüp Carla'yı aradığımızda Bülent Bey 2008'de kendi otelinin hazır olacağını söylemişti. Bu yılın ilk baharında kendisiyle yazışmış ve yeni otelin, yani Villa Aşina 'nın, ilk fotograflarını sayfamda sizlerle de paylaşmıştım. Geçtiğimiz haftalarda 4 gece konakladık Aşina 'da. Villa Carla'nın sahip olduğu Sömbeki adası manzarası, Aşina 'nın balkonlu odalarında (ki tüm odaların balkonu var zaten) ayrı bir güzel görünüyor. Otel o kadar özenle döşenmiş ki kafanızı her çevirdiğinizde başka bir ayrıntıyla karşılaşıp hayran kalıyorsunuz. Küçük küçük işlenmiş çiniler, duvarlardaki uğur böceği seramikleri, yer döşemelerindeki detaylar insanı deyim yerindeyse

NTV futbol oyununun yarattığı hayal kırıklığı

Malum bir dönemdir NTV'nin Football Tycoon adlı oyununun müdavimi olduğumu yazmıştım. Sonuçta bir bilgisayar oyunu. Çeşitli parametrelere göre maçların sonuçları belirleniyor. Ancak oyunda öyle ilginçlikler olmaya başladı ki oyunun idarecilerine bir e-posta gönderip, bence oyundaki bug'ın düzeltilmesini aksi durumda takımımı silip blogumda bu durumu açıklayacağımı söyledim. Yaklaşık 24 saat geçti iletiyi göndereli. herhangi bir yanıt gelmedi. Bunun üzerine kısa süre önce takımımı sildim. Gelelim bug'a. Aslında bug'dan ziyade saçmalık da denebilir belki bu duruma. Takımım 4-2 ileride oynarken 69. dakika'da 2 adet penaltı golü yemiş. Takıldığım nokta aynı dakikada iki penaltı golü. 69 ve 70. dakikalar bile değil. Her iki gol de penaltıdan ve her ikisi de aynı dakikada. Belli ki yazılımı geliştirenler böyle bir duruma karşı kontrol koymayı unutmuşlar. Sonuçta bir dönem zamanımı çalan bir oyundan kurtulduğum için sevinmeliyim aslında. Halen bu oyunda yer alanlara bir ik

Turunç - Marmaris / 2

Turunç'ta çektiğim 2 fotografı daha paylaşayım istedim. Fotografların birincisi (sol taraftaki) Turunç'ta konakladığımız Otel Mavi Deniz'in iki bina yanındaki çay bahçesi - lokanta karışımı yere ait. Ağaçların gölgesine kurulmuş masalarda, birbirlerini yıllardır tanıyan (daha doğrusu öyle olduğu izlenimi veren) müşterilerine hizmet sunan Turunç'un yerlisi bir aile işletiyor. Bahçesinde tavukların civcivleriyle dolaştığı, akşama ne pişirsem telaşındaki teyzelerin günlük olayları konuştuğu, arada sıkılınca hadi bir denize girip gelelim diye kısa molalar verilen çay sohbetlerini unutmak ne mümkün... İkinci fotograf (sağ taraftaki) ise Turunç sahilinin diğer başına yakın bir lokantanın manzarası. Denizle arasında ince bir beton yol ve sahil dışında hiçbir şey yok bu lokantanın ve bunun benzeri bir çoğunun. Turunç sahili boyunca sıralanmışlar yan yana. Fiyatlar, özellikle Ankara ile kıyaslandığında oldukça makul. Örnek vermek gerekirse 50 cl (yani büyük şişe) bira 5 YTL.

Turunç - Marmaris

Datça ve Turunç çok bilinen, çok ziyaret edilen tatil yörelerinden sayılmaz. Her ikisine de Marmaris üzerinden ulaşılır. Datça, özellikle yerli turistlerin ve teknecilerin uğrak yeri olmuş. Büyük bölümü sit alanı olduğundan mıdır, yoksa karayolunun uzun süreler zorlu olduğundan mıdır ne 5 yıldızlı otelleri ne tatil köyleri var. Turunç ise Marmaris'e yakın bir koy. Karayolu ulaşımı 1983'e kadar orman içerisinden toprak bir yol ile sağlanıyormuş. Benim ilk ziyaretim 1978 yılına rastlıyor. O tarihte Marmaris'e gelmiş ve motorla İçmeler ve Turunç'u ziyaret etmiştik. Turunç ile ilgili o tarihten kalan hatıram sahile yakın yerdeki okul, geniş bahçesi, sahil, ve boşluk. 2001 yılında Turunç'a ikinci gelişimde, karayolundan görülen eşsiz manzara (yandaki fotograf), tertemiz deniz ve küçük sahil kasabası havası aklımda kalmış. 2001'den bu yana Turunç için pek değişen bir şey olmamış. Sahil ile sahil kenarındaki binalar arasına beton bir bölüm yapılmış, ki iyi olmuş. Sahil

izin bitti

Yaz gibi izin de bitti. Gerçi hem yazın hem de izinin bitmesine bir kaç gün var... Bu günlerdeki yeni takıntımdan bahsetmezsem olmaz diye düşünerek yazılarıma yeniden başlayayım. NTV, çok beğendiğim bir kanal. NTV, yeni spor kanalı ile bu konudaki boşluğu dolduracak gibi. Önceleri kablolu yayında yoklardı. Neyse ki bu eksiklik uzun sürmedi. Ne diyelim darısı e2'nin başına. NTV Spor'un web sayfasında oynanan futbol menajerlik oyunu yeni takıntım haline geldi. Sadeceozgur adlı takımım henüz amatör kümede. Bakalım umutluyum. Oyunu oynamak için ücret ödemek gerekmiyor. İnternet bağlantısı ve günlük 15-20 dakika ayırmanız yeterli. Maçlar oynanırken takıma müdehale edilememesi bir eksiklik belki. Gücü yerinde bir takım kurup doğru taktikler (tabii doğrunun ne olduğu koşullara göre değişiyor) verirseniz genellikle sonuç olumlu oluyor. Bu oyunla ilgili yazacak daha çok şey var tabii. Artık zamanla :) Az daha oyunun adını yazmayı unutuyordum: Football Tycoon .

izin zin in n

yazarınız yazılarına bir süreliğine ara vermiştir. bu arada eski yazılarını okumanızı ister :) dönüşte bol fotograf ve eksik bıraktığı notları (viyana - elektronik haberleşme yasası - sayısal karasal yayın - iptv - etkileşimli tv vs vs) tamamlamayı ummaktadır. yukarıdaki fotograf viyana şehir parkından. fotografı çekerken, izin için sayfayı boşladığımda yerleştiririm düşüncesindeydim :)

Elektronik Haberleşme Yasası TBMM'den geçti

Bu başlıkta epey yazı yazılabilir aslında ve zaman içerisinde yazılacaktır. Türkiye'nin 2005 yılından beri beklediği bir yasaydı Elektronik Haberleşme Yasası. 2008 yılı yaz tatili öncesi çıkartılması, bu anlamıyla, pek sürpriz olmadı. Ancak 3 yıldır TBMM'de bekleyince umutlar azalmıştı. Haberleşme sektöründe çalışan herkesi ilgilendiren düzenlemeler getiriyor yeni yasa. Telekomünikasyon Kurumu'na (TK) bir çok görev ve yetki veriyor. Yayıncılık sektörüne ilişkin de uzun süredir beklenen frekans tahsis ihalesine dair düzenlemelerin yapılmasını Ulaştırma Bakanlığı ve TK'ya görev verilmiş. İngiltere'de Office of Communication (OFCOM) adlı bir kurumca yürütülen bir çok görev ülkemizde de TK tarafından yürütülecek gibi görünüyor. Haberleşmede tekelin kalkmasının ardından sektörün tam rekabete açılmasının önündeki kimi engeller de yasa eliyle düzeltiliyor. Ara bağlantı ücretlerinin adil belirlenmesi gibi düzenlemeler var yasada. Ayrıca, yeni yasa ile oluşturulması gereken

Prof. Dr. Turhan ÇİFTÇİBAŞI'nı yitirdik

Elektrik Mühendisleri Odası'nda (EMO) tanıdım değerli hocamızı. Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyordu. Hacettepe Üniversite'nde yıllarca çalıştıktan sonra Başkent'e geçmişti. EMO'da, Ankara şubesindeki yönetim mücadeleleri sırasında hep aynı saflarda olduk. Farklı noktada dursaydık da, ki kimi meslektaşlarımızla farklı noktalardayız haliyle, bu yazıyı gene yazıyor olurdum. Düşündüğünü çekinmeden söyleyen, lafı dolandırmayı sevmeyen bir yapısı-tarzı vardı tanıyabildiğim kadarıyla. Geçtiğimiz yıllardaki rahatsızlığını atlattığını düşünerek sevinmiştik. Nereden bilirdik sıcak bir Ankara gününün hocamızı bizden ayıracağını. Bugün Gölbaşı camiisinin avlusunu dolduran öğrencileri, arkadaşları, sosyal demokratlar, meslektaşları, odası, sevenleri biraz daha eksiğiz artık. Biraz daha eksik, biraz daha yalnız. Her ölüm erken ölümdür elbet ama bu gerçekten erken oldu. Mekanın cennet olsun.

ağustos, yaz, staj

yılın 8. ayının ilk günlerini yaşıyoruz. hava sıcak. ülkenin gündemi sıcaklığını yitiriyor. tatiller başladı. iş yerleri boşalıyor. çalışanlar, yerlerini stajerlere bıraktı çoktan. her yaz olduğu gibi bu yaz da bir çok mühendislik öğrencisi zorunlu stajını, biraz da sorunlu bir şekilde yapıyor. zorunlu stajı sorunlu yapan, iş yerlerinin stajer mühendislere yönelik bir hazırlık yapmıyor oluşu. stajer mühendisler, getir-götür elemanı olarak görülüyor ne yazık ki. bu sorunun sadece iş yerlerinden kaynaklandığını düşünmek hatalı olur. staj, iş yeri-okul-stajer üçgeninin ortak çalışması ile verimli hale getirilebilir. okullar, öğrencilerin staj yerlerinden neler edinmeleri gerektiğine yönelik bilgilendirmeler yapsa, ardından iş yerleri ile görüşüp stajer mühendislere neler gösterilmesinin beklendiğini anlatsa ve öğrenciler (stajer mühendisler) gittikleri iş yerlerinde, okullarda kendilerine gösterilen yol doğrultusunda uygulamaları inceleseler... güzel olur sanki :) mühendislik öğrencilerin