Ana içeriğe atla

Vicdan, Erden Kıral'ın son filmi

Gitmeden önce eleştirilerinin oldukça kötü olduğunu duymuştum, yönetmenin Erden Kıral olduğunu görünce aklıma 1990'lı yılların sonlarında izlediğim Avcı filmi gelince sinemaya girme konusunda kararsızlık geçirdim bir süre. Gene de Türk sinemasına katkı ve Murat Han'ı izlemek için girmeye karar verdim. İyi ki de izlemişim.
Avcı gibi deneysel bir film izlemekten korkuyordum. İzmir'e doğru giderken Manisa'nın Salihli-Turgutlu gibi ilçelerinde yol kenarında görünen tuğla-kiremit fabrikalarında çalışanların yorucu hayatlarından bir kesit ile başlıyor Vicdan, adının filmin konusu ile pek bir bağı olmasa bile (zorlayınca bir şeyler bulunabilir elbette ama zorlamak lazım). Filmin konusu hakkında bir şey yazmayacağım, izleyecekleri kızdırmamak adına.
Tülin Özen ile Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı karakterleri değiştirsek çok daha başarılı bir sonuç çıkardı diye düşündüm izledikten sonra. Tülin Özen daha süssüz daha inandırıcı oynamış. Rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Murat Han, duruşu-bakışı ile etkileyici bir oyuncu. Mutlulukta, karakteri daha derinlemesine incelenmişti. Bu filmde, diğer tüm karakterler gibi, yüzeysel bırakılmış. Yönetmenin tercihi diye düşünüyorum. Yan karakterler olsa da olur olmasa durumunda kalmış. Film için bir katkısı yok ise hiç konulmasa diyor insan. Fabrikadaki çekimler, tek düze ve bezdirici çalışma ortamını başarıyla yansıtıyor. Mahmut'un hayatına, karısı ve sevgilisi ile geçmişine daha fazla yer verilebilirdi. Bu yapılmamış.
Nurgül Yeşilçay'ın izlediğim filmleri içerisinde en beğendiğim oyunculuğunu Ademin Trenleri'nde gördüm. Bu filmde kötü denemez, ama bir inandırıcılık sorunu var. Belki konuşmasında belki gülüşünde. Doğal gelmeyen bir şeyler var. Tülin Özen ise tek kelime ile harika. Daha önce bir filmini izlediğimi hatırlamıyorum. Ancak Vicdan'da çok başarılı. Çok doğal ve inandırıcı.
Sonuç olarak internette yer alan olumsuz görüşlere aldanmayın. Gidin izleyin ve kararı siz verin. Sinema, ne yazık ki ucuz değil. Paranız kısıtlıysa önümüzdeki hafta vizyona girecek 3 maymunu bekleyin. Fragmanından edindiğim izlenim vurucu bir filmin bizleri beklediği.

Yorumlar

  1. anlatım tarzıyla gerçekten izlenebilir en azından has sinemaseverlere kendini sevdirebilir bir film tarzıyla... ancak samimiyetsizlik bazen gerçekçiliğin çok önüne geçiyor herşeyi verelim şunu da koyalım derken yönetmenin samimiyetine inanmıyorsunuz özellikle ikinci yarıda...
    oyunculuk konusunda size katılmam pek mümkün değil..genelde ekonomik oyunculuk adı altında yapılan herşey daha etkileyici olarak algılanıyo.
    hiçbirşey yapmayan -karakteri yorumlamak adına- tülin özenin sadece minimal düzeyde-semih kaplanoğunun filminde yeni dizinin fragmanlarında da rastalayacğımız -hep aynı mazlum ifadeleri büyük oyunculuk falan değil.inandırıcı evet ama iyi bir oyuncudan çok uzak .nurgül yeşilçay karakter yaratmak konusunda gerçekten türk sinemasında rastlanmayan bir portre çizdiğini tekrar gösteriyor.aşırı doğal ve duru oyunculuğundan ödün vermeden hem de.
    ademin trenlerinde ekonomik oynamanın hiç de zor olmadığını hem de çok silik -aydanurun aksine- çok ezik maslum bir kadını muhteşem bir kompozisyonla oynayarak eğreti gelinde pes perdeden oyunuyla şuhluğun dibine vurmuş bir kadını yine dört dörtlük bir kompozisyonla yansıtışıyla ve dişli rolleri aydanur ve aytenin tüm karmaşıklığını değişimini karakterin en ufak nuasnalarına kadar yansıtışıyla gerçekten büyük bir oyuncu potansiyeline sahip olduğunu bas bas bağırıyor.
    bu filmde de yönetmenin tamamen özgür bırakması hatta senaryoyu bile ona yazdırması kimi zaman, alanını genişletmiş ve istediği gibi yüksek enerjili aydanuru çok uçlarda ama çok inandırıcı oynayabilmiş.
    murathan mutluluğa çok yakın bir rolde çok farklı detaylar yakalayabilmiş ve vucud dilini gerçekten muazzam kullanabilen bir oyuncu olduğunu tekrar göstermiş bu zor rolünde de.

    festivaldeki glasında izledim filmi sonra tekrar sinemalarda izledim elbette ama galadaki enerji biraz farklıydı sanırım daha çok zevk almıştım. ve danny glover da vicdanı izleyenler arasındaydı bu arada.
    daha sonra festivaldeki röpörtajlarından birinde
    kendisine sorulan "türk oyunculardan tanıdığınız beğendiğiniz var mı" sorusuna 5 tane film izleyebildiğini ve aklında sedec vicdandaki başkadın oyuncunun(nurgülden bahsediyo)kaldığını ,performansından çok etkilendiğini söyledi.
    altın portakalı almasına en az ben şaşırdım heralde ama juride danny gloverda olsaymış sonuç değişmeyecekti gibi görünüyor.
    altın portakalı da o almayacaksa hangi kaıdn oyuncu alacak ,bir de o var tabi. türk sinemasının bencebaşrol karakter oyuncusu kavramını en iyi taşıyan kadın...meryl streep kıvamında bir oyuncu(gerçi onu da abartılı bulan dahiler var )

    YanıtlaSil
  2. Marlon ve Brando gibi sinema ile yakından ilgilenen bir ziyaretçinin zaman ayırıp yazdığı uzun yorum için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

son 7 gün en çok okunan 10 yazı

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

Sayısal radyoda resmi değiştirecek haber: Rusya DRM+'ı seçti.

Radyo yayıncılığı konusunda epey yazı yayınladım. Analog FM yayıncılığının sayısallaştırılması sürecine dair, sektörün önde gelen isimleriyle 5 söyleşi yaptım. Bu söyleşiler ve çalışmalarımın bana söylediği şey, FM'in kolay kolay terk edilemeyeceği ve radyo yayıncılığında sayısallaşmanın televizyon yayıncılığında sayısallaşma ile aynı kefeye konulamayacağıdır.  Yukarıdaki tespitimi yaptıktan sonra, gelelim yazının konusuna. IBC 2018'in en çarpıcı bilgisi Rusya'nın DRM'i tercih ettiğiydi. Fraunhofer Enstitüsü'nün standında konuştuğum meslektaşımın verdiği bilgi, o günlerde resmi olarak duyurusu yapılmamış bir bilgiydi. Geçen günlerde, Rusya'nın ilgili kurumunca resmi olarak da duyurulan bu gelişme, hiç şüphesiz, sayısal radyo dünyasında taşları yerinden oynatacaktır. Sayısal radyo teknolojilerinde farklı frekans bantlarında çalışan çözümler bulunuyor. Yazıyı teknik ayrıntılara boğmamak adına DRM, her bantta çalışabiliyor. Frekansı etkin kullanma ve

Bu Salı ve Her Salı ŞİŞLİ / Mario Levi

Moda İskelesi'nde açılan kütüphaneden alıp çantamda taşırken yazarı Mario Bey ile karşılaştığım, büyük heyecanla imzalattığım ve hâlâ nereye koyduğumu bulamadığım için gidip yenisini satın aldığım, sonunda okumayı bitirmeme karşın kütüphaneye iadesini bir türlü beceremediğim anı - öykü kitabı: Bu Salı ve Her Salı ŞİŞLİ. Paragraf gibi cümleler benim tarzım değil. Yukarıdaki cümleyi, kitabın genel tarzını göstermek için özellikle kurdum. Ben yazınca iyi görünmüyor ve kulak tırmalayıcı oluyor, ama itiraf ediyorum ki Mario Bey'in kaleminden okuyunca rahatsız edici olmuyor. Şişli'nin sokaklarında, meydanlarında karşılaştığı ya da kurgusal karakterlerin öykülerinden oluşuyor kitap. Araya mekânların fotografları da eklenmiş. İşin doğrusu baskısı böyle olan eserlerde fotograf iyi durmuyor. Matbaacı değilim ama sanırım ofset deniliyor bu parlak baskılara. Bence ofset basılmayan eserlerde fotograf kullanmamak gerekiyor.  Mario Levi'den okuduğum ilk eser. Levi, İstanbul'u soka

Televizyon Öldüren Eğlence / Neil Postman

Amerikalı yazar ve medya teorisyeni Neil Postman 'ın 1985'te kaleme aldığı ünlü eseri Amusing Ourselves to Death, Osman Akınhay'ın çevirisi ile  Ayrıntı yayınlarından  çıkmış. İlk baskısı 1994 yılında yapılan kitabın benim okuduğum 2010 yılında yapılan 3. baskısıydı. Geniş kaynakça ve dizini ile birlikte 195 sayfalık kitap iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölümde televizyona gelinceye kadar iletişim dünyasının geçirdiği evreler ve her yenilik ile günlük yaşamdaki değişiklikler irdeleniyor. İnsanların sadece yakın çevrelerinde olup bitenden haberdar oldukları, şehrin, ülkenin ve dünyanın geri kalanından bihaber oldukları dönemleri hayal etmek bile zor günümüzde. Telgrafın keşfiyle işler değişmiş. 27 Mayıs 1844'te Amerika'da ilk telgraf hattının kurulmasından yalnızca dört yıl sonra Associated Press'in kurulmasıyla "bütün ülkede hiçbir yerden gelmeyen, özel olarak hiç kimseye hitap etmeyen haberler ağır basmaya başladı" (s.80) Postman, günümüzden 2

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

TRT'nin yeni platformu: tabii

Yıllarca farklı birimlerinde çalıştığım TRT'den Mart 2023'te emekli oldum. Bu uzun yolculuğun ardından, bir yüksek mühendis olarak TRT'nin dijital platformu Tabii 'yi incelemek benim için oldukça heyecan verici bir deneyim. Öncelikle belirtmeliyim ki, Tabii ile birlikte, TRT'nin sektördeki liderliği, dünya çapında rekabet edebilecek bir dijital platformla birleşmiş durumda. Bu, izleyicilere zengin bir içerik deneyimi sunmak adına atılmış önemli bir adım. Sizi eski yazılarımla sıkmak istemem, ancak TRT'nin bu dijital yolculuğunda nasıl evrildiğini anlamak adına Over The Top TV (OTT TV) konusundaki geçmiş yazılarıma göz atmanızı öneririm. 2011'de OTT'nin adını bile sık duymadığımız bir dönemde bu konuda yazmıştım . Gelelim Tabii platformuna. Tabii, Türkiye'nin küresel çevrimiçi yayın hizmeti olarak tanımlanıyor ve içeriğinde dizi, film, program, belgesel ve birçok orijinal yapımı barındırıyor. Üstelik, bu içeriklere ücretsiz olarak ulaşmak mümkün. Kred

yeni emeklilere ipuçları

Sanırım ilk fark ettiğimde askerdeydim. Her asker gibi "şafak" sayıyordum. Askerde geçirdiğim günü değil, kalanını. Bir sabah, şafak kaç dediklerinde,  bilmiyorum   dedim.  Nasıl dedi, "devrem".  Bu bilgi bizde yok,  dedim.  Sen de bilmiyorsun, kimse de bilemez zaten.   Yüzüme baktığında neden bahsettiğimi anlamıştı. Süresi belirsiz bir ömür sürdüğümüz dünya hayatı, dilimlere ayrılabilir gibi sanırım. İlk 20-25 yılı çocukluk-eğitim ve hayata atılma ile geçer. Sonrasındaki 25-30 yılı çalışma ve hayatı kurma, ardından gelen " kalan süre " ise emeklilik ve hayatı sorgulama ile geçer.  Ben henüz "ikinci evre"deyim ama bu "ikinci evre"nin sonlarına yaklaşıyorum, her ne kadar kendimi daha yeni başlamış hissetsem bile.  Bu yazıda ise üçüncü evre ile ilgili görüşlerimi paylaşmak istedim. Belki birilerinin işine yarar düşüncesi ile... Öncelikle bir yanlıştan bahsederek başlayayım. İnsanların çoğu hiç emekli olmayacakmış