Ana içeriğe atla

Digital TV CEE'nin ardından genel değerlendirme

Önce sunumların yayınlanmasını bekledim. Ardından sunumlara yeniden bakmam gerekti. Her ne kadar etkinlik sırasında dikkatle takip etmiş olsam bile, kimi yansılardaki rakamlara bakmak, bir kez daha şaşırttı beni. Aldığım notlara pek güvenmemiştim. 4 € aylık paraya PayTV olmaz, bir hata vardır diye düşünmüştüm. Hata falan yokmuş ve 4 € aylık paraya uydu üzerinden Pay TV hizmeti Romanya'da sunuluyormuş.
Bu yazıda, etkinliği genel olarak değerlendirmeye çalışacağım. Aslında bu yazı, bir dizi yazının ilk halkası, girişi niteliğinde olacak. Malum 25-26-27 Haziran tarihlerinde Polonya'nın eski başkenti Krakow'da Informa şirketinin düzenlediği Digital TV Central & Eastern Europe adlı etkinliğe katıldım. Önümüzdeki yıl Budapeşte'de 24-25-26 Haziran tarihlerinde yapılacağı bugünden duyurulan bu önemli etkinliğe, Informa şirketinin sağladığı ücretsiz katılma olanağı için bir kez daha teşekkürlerimi belirteyim. Etkinlik, Park Inn by Radisson adlı bir otelde düzenlendi. Otelin bir salonu sunumlar için ayrılmıştı ve paralel oturumlar yoktu. Salonun önündeki fuaye alanı ile bir diğer salon küçük fuara ev sahipliği yaptı. Stand açan firmalar arasında Vestel'i de görmek sevindiriciydi. Avrupa'nın sayılı üreticileri arasında yer alan Vestel, kendi markasından ziyade fason üretimle büyümeyi tercih etmiş. Appear TV, fuar alanında DTT altyapısına yönelik ürünleriyle farklı duruyordu. Ineoquest firması ise ölçüm sistemleriyle, fuar alanının genelinin dışındaki diğer firmaydı. Bu iki firmayı saymazsak fuar alanının neredeyse tümü set üstü kutuları, OTT çözümleri sunanlara ayrılmıştı. Elbette SES Astra, Media Broadcast, Levira ve Eutelsat'ı da saymak gerek. Onları ayrı bir kategoreide değerlendirmek yerinde olacaktır. Discovery Channel Network, BBC World, RTL Group etkinliğin önemli yayıncı kuruluşlarıydı.
Etkinlik, OTT Special Day pre-event oturumlarıyla başladı. Artık alıştığım Informa dakikliğini bir kez daha gördüm. Ajandada belirtilen programa harfiyen uyuldu.  İlk gün, programın adından da anlaşılacağı üzere Over The Top TV'ye ayrılmıştı. Konu ile ilgili Türkçe ilk yazıyı yazanlardan birisi olarak, geleceğin OTT olduğunu bir kaç yıl öncesinde tespit etmenin, haklı gururunu yaşadım sunumları dinlerken. Kutulu, kutusuz, akıllı televizyon üzerindeki uygulamalarla, televizyon dışındaki cihazlardan izlenerek farklı modeller, farklı çözümler anlatıldı. Hepsinin odaklandığı nokta değişen izleyici davranışları, alışkanlıkları. Konuşmacıların tümü, özellikle 25 yaş altı, gençlerin artık televizyonu, televizyondan izlemediği konusunda hemfikirdi. Elbette reklam dünyasını, televizyon "değer zinciri"ni kökten sarsacak tespitler bunlar. 
İkinci güne, yani etkinliğin ilk gününe geçersek ana konunun PayTV ve OTT mücadelesi, müzakeresi, mütakeresi olduğunu söyleyebilirim. Yapmaya çalıştığımı doğru yapabildim mi emin değilim. Demek istediğim, OTT ve PayTV birbirinin rakibi mi tamamlayıcısı mı yok edicisi mi tartışmalı bir konu. Şurası bir gerçek ki çoklu ekran (multi screen : yayını TV cihazı dışında tablet, akıllı telefon, bilgisayar ekranlarından da izleyebilmek) hizmetinin PayTV tekliflerinin olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. PayTV'yi kablo üzerinden sunan IPTV ve Kablo TV operatörleri ağları dışında kalan potansiyel aboneleri kazanabilmek için OTT'yi kullanıyor. Öte yandan DTH (direct to Home: uydu) servis sunucular da hizmetlerini ikinci ekranlara (second screen: evdeki ana TV dışındaki ikinci televizyon, bu terim aynı zamanda TV izlerken eş anlı kullanılan tablet/akıllı telefon gibi cihazları adlandırmak için de sıklıkla kullanılmaktadır) yaygınlaştırmak için OTT'yi tercih ediyor. İkinci günün kapanış panelinin adı, sektördeki durumu özetler nitelikteydi: Responding to OTT Threat (OTT tehditine karşılık vermek)
Etkinliğin son günü, televizyonun "iş" olarak ne durumda olduğunu gözler önüne seren çok önemli bir sunumla başladı. Bu sektörden ekmek yiyen herkesin şapkasını önüne koyup düşündürten bu sunumu yapan Marcin Boroszko, Atmedia Group'un CEO'su. Sunumunun ismi CEE'de Reklam Piyasası. CEE, orta ve doğu Avrupa'nın kısaltması olarak kullanılıyor. Sunumdan anlaşılan televizyon dünyasında ipler reklam veren ajansların eline geçmiş durumda. Giderek düşen reklam saniye ücretleri, daralan ekonomiler bahane edilerek daha da kısılıyor. Bu süreç bir kısır döngü doğuruyor. Şöyle ki, reklam gelirleri düşen yayıncılar pahalı prodüksiyonlardan kaçınıyor. Pahalı prodüksiyonlar olmayınca izlenme oranları düşüyor, bu da reklam saniye ücretlerini düşürüyor. Bu kısır döngünün bir noktada kırılması şart gibi görünüyor, yoksa tüm yayın zincirinin geleceği karanlık. Günün diğer oturumlarında uluslararası kanal operatörleri ile yerel kanal operatörleri için yeni olanaklar başlıklı paneller yapıldı. Bu panellere ve etkinliğin diğer panellerine dair ayrıntıları ilerleyen günlerde ele alacağım. 
Bu giriş yazını tamamlarken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Informa, geçtiğimiz üç yıl (2010-11-12) boyunca İstanbul'da IP & TV World Forum ve TV Connect etkinlikleri düzenledi. Bu etkinliklerin ilkine ve sonuncusuna katıldım. İlk etkinlik, gerek sunumları gerekse fuar alanındaki standlarıyla çok başarılı geçmişti. Geçen yıl katıldığım son etkinlik ise tam bir hayal kırıklığıydı. Hal böyle olunca Informa, İstanbul'daki etkinliği Digital TV CEE ile birleştirmeye karar vermiş. Bu yıl Krakow'da, önümüzdeki yıl ise Budapeşte'de Digital TV CEE, TV Connect'in CEE ayağı ile birlikte düzenlendi/düzenlenecek. Ülkemiz 75 milyon nüfus ve 18 milyon hanesiyle Avrupa'nın önemli büyük pazarlarından birisine sahip. Son çıkan 6112 sayılı yasa ile yayıncılık dünyası Avrupa Birliği ülkelerindeki çok benzer bir yasal düzenlemeye sahip oldu. Peki bu kadar büyük pazar, böylesine liberal / piyasaya izin veren bir yasal düzenleme olmasına karşın neden bu etkinliği ülkemizde tutacak kadar bile katılım sağlayamıyoruz? Soruma bir soru daha ekleyip yanıtı sizlerden bekleyeyim. Ben, sabit ve yüksek olmayan gelire sahip bir mühendisim. Bu halimle yurtdışındaki etkinlikleri takip ediyorum. Uçak, otel paralarımı cebimden karşılıyorum. Diyeceğim şu ki bu sektöre binlerce dolar para bağlayan yatırımcılar hiç mi dünyada neler oluyor diye düşünmüyor? Neden bu etkinliklerde ülkemizin büyük oyuncularını temsilen kimseleri göremiyorum?

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara

Sodom ve Gomore / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Feriye, 2016 Yakın tarih okumalarına devam ediyorum. Bu kez, inceleme ya da anı değil okuduğum, bir roman. Dönemin, yakın tarih olarak adlandırdığım 1870-1930 arası dönemin, tanıdığı Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun bir eseri: Sodom ve Gomore. Karaosmanoğlu'nun Yaban adlı romanını okumuştum yıllar önce. Sanırım lise yılları, nereden baksanız 25 yıldan fazla olmuş. Kiralık Konak, Hüküm Gecesi ve Yaban okunacaklar listesine yeni girenlerden.