Ana içeriğe atla

Bir Gün, Gece / Mine G. Kırıkkanat

Gene bir sahaf gezisi sırasında görüp aldığım bir kitap var bugün. Mine G. Kırıkkanat'tan okuduğum ilk kitap. Bugün 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümü sayılabilir. Depremin olduğu gün Ankara'da, bir ay önce yaşadığım kişisel depremin yaralarını sarmakla meşguldüm. 17 Ağustos depremi sonrası yaşananların hastane kısmına yakın tanıklık ettim. Ağır kırığı olanların bir bölümü Ankara'ya sevk edilmişti. Onların acı içerisinde inlemelerini dinledim ameliyat olmayı beklerken. 
Herkes için zor günlerdi. 
Peki 1999 sonrası İstanbul'da neler oldu, neler yapıldı. Geçenlerde gazetelere yansıyan, hatta bugün gazetelerin birinde manşet yapılan bir habere göre acil durumlarda çadır kurulması için ayırılan alan imara açılmış. Deprem durumunda kim nerede toplanacak kaçımız biliyoruz? Bir zamanlar acil durum konteynerları vardı. Onlar ne alemde? Hala duruyorlar mı yerlerinde? İstanbul'da yaşamadığım için bu soruları öğrenmek amacıyla yazdım. Olmadıklarını bildiğim için değil.
Bir Gün, Gece'de 1999 depremi sonrası doğru düzgün hiç bir önlem alınmayan İstanbul peşi sıra meydana gelen iki felaketle yıkılmıştır. Yıkım o denli şiddetlidir ki birinci köprü denizi boylamış, ikincisinin viyadükleri çöktüğü için devre dışı kalmıştır. Türpraş rafinerisi patlamış, Atatürk havaalanı denize kaymıştır. Bir milyondan fazla insan ölmüş, sağ kalanlar ise toplanma alanları olmadığından, birbirinden ayrık vaziyette hayata tutunmaya çalışmaktadır. Kelimenin tam anlamıyla bir kargaşa yaşanmaktadır. 
Kırıkkanat'ın yazdıkları oldukça gerçekçi. Edebi dili ise, okuduğum diğer bir çok yazara göre, yetersiz. Karakterlerin derinlemesine işlenmesi, dilde oyunlar yok. Örneğine bir çok polisiye romanda rastlayabileceğiniz karakterler yaratılmış. Sinan, her kahraman Türk gibi, yakışıklı, çekici ve çok zeki. Yarı Fransız yarı Türk olmasına karşın ülkesini korumak gerektiğinde tereddüt etmiyor. Cevat / Nejla'nın hikayesi sonraya bırakılmış roman boyunca. Sonra bir türlü gelmiyor ve Cevat / Nejla'nın hikayesini öğrenemeden bitiveriyor roman. Romanın açılışında öldürülen Kürt'ün aslında ne kadar kötü karakterli birisi olduğunu öğreniyoruz ve katil gözümüzde gereğini yapan birisi haline dönüşüveriyor. Kırıkkanat'ın romanında Kürtler isyan çıkarmaya hazır bir millet olarak resmedilmiş. ABD, AB ve Rusya ise ülkemizi işgal için hazır bekleyen aç kurtlar. Roman boyunca ABD ülkeyi işgal etmeye yönelik planlar kuruyor. Yazarın kahramanları aracılığıyla bulduğu çözüm ise düşündürücü. ABD'nin işgalini dengelemek için AB destekli sabotajlar ve isyanlar başlatmak. Bir yerde AB mandası olarak görülebilecek bu tarzın sonuçları ne olur bilinmez. 
Sürükleyici bir dili var. Klişelerden fazlasıyla yararlanılmış. Bu durum kolay okunur bir roman meydana getiriyor. Elbette kolay okunur romanları sevenler için güzel bir durum bu. Aşağıdaki alıntı ne kastettiğimi anlatır nitelikte:
"Erkeğin gözleri alev alevdi. Titreyen dudaklarını onun dudaklarına teslim ett. Ağzının, şekerlenmeye zaman bulamamş bir bahar meyvesi tadı vardı. Kiraz gibi. Erik gibi. Elleriyle, onun taşan parlak tüylerini okşadı. Beyaz gömleğinin düğmelerini bir an önce çözmek için kıvranıyordu parmakları. Ama çözmedi. Erkeklere, vahşi bir hayvana yaklaşır gibi, ağır hareketlerle yaklaşılması gerektiğini bilecek kadar çok yaşamıştı..."
"Hangman", İstanbul'un varoşlarında depremzedelere önderlik edip "deprem sorumlularını cezalandıran" bir kahraman. İstanbul'da yaşayan bir Türk, kendisine neden hangman der ben anlayamadım. Hadi o kendisine hangman dedi. Varoşlarda yaşayan, çoğu küçük yaştaki depremzedeler neden hangman adını benimser çözemedim. 
Sonuç olarak depremi bir şekilde hatırlatıp, yaşanacak vahşeti, kaosu sergilemesi açısından önemli bir çalışma. Ancak, eldeki malzeme klişelerle dolu, vasat bir edebi dille anlatılınca yazık olmuş. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...