Erzurum oteli, Ulus'ta Hal yakınında kaderine terk edilmiş durumda. Umarım seçimlerde iş başına gelecek belediye başkanı, bu bölgeyi tarihi dokusunda uygun bir şekilde restore eder. Ulus'ta, Erzurum oteli benzeri birçok tarihi yapı var.
🧿 18 yıldır yayında.... 🧿 teknik yazılar, kitap/mekân tanıtımları, gezi notları
Cuma, Şubat 28, 2014
Pazartesi, Şubat 24, 2014
3 Mart 2014 yaklaşırken belirsizlik sürüyor
Son günlerde blog sayfamın ziyaretçilerinin önemli bir bölümü "İstanbul DVB-T2" kelimesi ile yapılan aramalarla gelenler. Hal böyle olunca hem süreçte neler oluyor, hem İstanbul'da DVB-T2 deneme yayınları var mı sorularını, elimden geldiğince yanıtlamak istedim. İkinci sorudan başlayayım: ANTEN A.Ş. adlı şirket, RTÜK tarafından görevlendirilip Ankara'da DVB-T2 deneme yayınları yaptı. Bildiğim kadarıyla İstanbul'da deneme yayınları konusunda bir hazırlıkları var. Ancak en doğru bilgiye ANTEN A.Ş.'nin web sayfasından ve RTÜK'ün web sayfasından ulaşabilirsiniz.
Gelelim ilk soruya: Yani sayısal karasal televizyon sürecinde neler oluyor? En kısa yanıt :
Belirsizlik Sürüyor!
Ülkenin siyasetindeki belirsizlik değil bahsettiğim. Aslına bakarsanız 3 Mart 2014'te bir şey olacağı da yok. Peki tarihin önemi ne ve süren neyin belirsizliği? Hemen yazayım:
Gelelim ilk soruya: Yani sayısal karasal televizyon sürecinde neler oluyor? En kısa yanıt :
Belirsizlik Sürüyor!
Ülkenin siyasetindeki belirsizlik değil bahsettiğim. Aslına bakarsanız 3 Mart 2014'te bir şey olacağı da yok. Peki tarihin önemi ne ve süren neyin belirsizliği? Hemen yazayım:
Radyo ve televizyon sektörü çalışanları, özellikle bu sektörün yönetim birimlerindekiler 3 Mart 2011 tarihini iyi hatırlayacaklardır. Bu tarih, 6112 sayılı kanunun Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdiği tarihtir. Söz konusu yasa, radyo ve televizyon sektörüne ilişkin önemli düzenlemelerin yanı sıra, yılan hikayesine dönen, sayısal karasal yayıncılığa geçiş sürecini takvime bağladı.
Söz konusu takvime göre yasanın yürürlüğe girmesinin ardından;
Söz konusu takvime göre yasanın yürürlüğe girmesinin ardından;
- Frekans planları ve uygulama takvimi bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde hazırlanır (Geçici madde 4.5) (3 Mart 2012'ye kadar)
- Bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde Üst Kurulca karasal yayın lisanslarının verilmesi amacıyla sayısal televizyon multipleks kapasitesi sıralama ihalesi yapılır (Geçici madde 4.2) (3 Mart 2013'e kadar)
- Tahsisi müteakip en geç iki yıllık süre sonunda analog karasal televizyon yayınları ülke genelinde tümüyle sonlandırılır ve analog karasal televizyon yayınları durdurulur. (Geçici madde 4.2) (3 Mart 2015)
Yukarıda alıntıladıklarım yasa metninden. Bu güne kadar olanları soracak olursanız, frekans planları ve uygulama takvimi yayınlandı. İhaleler yapıldı ancak çeşitli itirazlar sonucu ulusal tahsis ihalesi süreci tıkandı. Daha önce birçok yazımda da değindiğim gibi RTÜK'ün yaptığı planın omurgasını ulusal yayıncılar oluşturuyor. Tüm sayısal karasal televizyon şebekesini (verici ağını) ulusal yayıncıların ortak olarak kuracağı verici tesis ve işletim şirketi yapacak ve işletecek. Ulusal yayıncıları belirleyecek ihale süreci tıkanınca, yerel ve bölgesel yayıncıların yapabileceği tek şey beklemek.
Yazıdaki fotograf Prag'da bulunan verici kulesine ait.
Yazıdaki fotograf Prag'da bulunan verici kulesine ait.
Pazar, Şubat 23, 2014
Ankara Sanat Tiyatrosu: Dar Ayakkabı ile Yaşamak / Duşan Kovaçevic
![]() |
Ankara Sanat Tiyatrosu |
Oyunun yazarının soyadını görünce ilk aklıma gelen, bir dönem ülkemize gelen "çeviç" ile biten soyadlarına sahip futbolcular oldu. O zamanlar Drogba yerine Şekerbegoviç, Kovaçeviç gelirdi.
Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sezon oyunları arasında yer alan Dar Ayakkabı ile Yaşamak, kapitalizmin vahşiliğini tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Özelleştirme kapsamında kapatılan bir ayakkabı üretim tesisinde direnen işçiler ve bu işçiler üzerinden, onların ölümü üzerinden kar hesabı yapan bir reality show prodüktörünü konu edinmiş oyun. Sağlam bir medya eleştirisi, the medium is the message sözünün ne anlama geldiğini açıklayan olaylar oyunun değindikleri arasında.
Başarılı oyunculuklar ve sade dekor ile sahnelenmiş Dar Ayakkabı ile Yaşamak. İkinci perde biraz aceleye getirilmiş gibi hissettim. Metinde de böyle mi diye merak ettim. Bir de finalde öte dünyada mutluluk mesajı oyunun bütünlüğünü ciddi olarak sarsıyordu. Bunun yerine oyun içinde zaman zaman kullanılan enternasyonal marşı ile daha umutvar bir son olabilirdi diye düşündüm. Elbette böylesi bir son, metinde var mıdır, metinde olmayan bir son sahnelenirken eklenebilir mi sorularının yanıtı yok bende.
Yıllar sonra Ankara Sanat'ta oyun izlemek ayrı bir keyif. AST'nin adres ve telefon bilgileri şöyle:
İzmir Caddesi, Ihlamur Sokak 7/A Kızılay - ANKARA
Telefon: 0312 417 76 76 (Pbx)
Faks: 0312 425 89 91
E-Posta: ast@ast.com.tr
Cuma, Şubat 21, 2014
Digital TV CEE 2014 Etkinliği, 24-26 Haziran 2014, @ Budapeşte
Geçen yıl, Krakow'da düzenlenen Digital TV Orta Avrupa ve Avrasya etkinliğine katılma şansı bulmuştum. Vestel ve SPI International, etkinliğin Türkiye'den katılan şirketleriydi. Bu yıl Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de düzenlenecek etkinlik, geçen yıl gibi, 3 güne yayılmış. İlk gün, tıpkı geçen yıl gibi, Over The Top Television (OTT TV) konusuna ayrılmış. Etkinliğin taslak ajandasını buradan indirebilirsiniz.
Over The Top TV, IPTV / Kablo TV işletmecileri için bir kabus mu yoksa ağlarını genişletmek için fırsat mı?
Yukarıdaki soru, son yıllarda sıkça soruluyor. Web TV ile IPTV'nin farkını sektör çalışanları çok iyi bilir. OTT'nin hangisine yakın olduğundan tutun, IPTV için kapalı bir şebekeye ihtiyaç hala var mı'ya kadar uzanan sorular ise günümüzde tek yanıtı olan sorular değil. 24 Haziran 2014, bu soruların ve kafalardaki belirsizliklerin giderilmesi açısından önemli bir gün. Digital TV CEE etkinliğinin öncesinde OTT özel gününde bölgenin önemli ülkeleri biraraya gelecek. Rusya, Polonya, Ukrayna, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersekve Romanya'dan katılımcılar OTT sektörünü irdeleyecek. Gönül, ülkemizden de konuşmacıların yer almasını istiyor. Ancak, geçen yılın aksine, taslak programda ülkemizden konuşmacı görünmüyor.
İkinci ve üçüncü günler, aslında Digital TV CEE etkinliğin ilk ve ikinci günleri (25-26 Haziran) pay TV, hibrit TV, sadakat konuları konuşulacak. Gene önemli konuşmacılar, ilginç tartışmalar göreceğiz.
Geçen yıl Krakow'da, salonun dışında küçük bir sergi alanı düzenlenmişti. Öyle sanıyorum ki bu yıl da benzer bir alan fuayede olacak. Etkinliğe katılmayı planlıyorum. Bir aksilik olmaz ise orada Türkiye pazarına ilişkin tespitlerimi paylaşmak isterim. Sizleri de beklerim.
Perşembe, Şubat 20, 2014
EBU radyo günlerinin ardından
13 Şubat 2014 tarihinde Avrupa Yayın Birliği'nin Cenevre'deki merkezinde Radyo Günleri adlı bir etkinlik düzenlendi. Yazının başlığına bakarak, sadeceozgur demek ki etkinliği izledi, diye düşünmeyin. 1998 yılından bu yana bulunduğum radyo televizyon dünyasında henüz ne EBU'ya, ne ABU'ya ne IBC'ye ne de NAB'e gitme şansı bulamadım.
Daha yaşım genç (!), hayat uzun. Bir gün elbette deyip konuya geri dönelim: Yine Yeni Yeniden RADYO!
Slogan bana ait. Gerçekten yine ve gerçekten yeni ve son olarak, yeniden RADYO.
Yeni radyo çünkü;
- Uzun yıllardır süren FM radyo yayıncılığında değişiklik olanakları var: RadioDNS, radyonun tek yönlü yapısını değiştirmeye aday. Özel alıcılar ile evimizde ya da akıllı telefona indirilecek bir uygulama ile hep yanımızda taşıyabileceğimiz RadioDNS yayını sayesinde, dinlediğimiz radyo ile birlikte basit video klipleri, etiketleme, favorilere ekleme gibi yenilikler yaşayabileceğiz.
- DAB+ ile birlikte çok daha yüksek ses kalitesi, ek servisler ve daha çok kanal seçeneğine ulaşmış olacağız.
- Trafik bilgilerinin araç radyoları üzerinden aktarılmasında kullanılagelen RDS-TMC'den daha geniş bant sağlayan DAB-TPEG ile daha güvenli yollarda seyredeceğiz.
Hibrit radyo da nedir derseniz 21 Kasım 2011 tarihli bu yazımı, sayısal radyo nereden çıktı diyorsanız şu yazılarımı okumanızı öneririm...
Yazıda kullandığım fotografı Datça'da çekmiştim.
Çarşamba, Şubat 19, 2014
Paris mezarlıkları: Montparnasse Mezarlığı
Müzeler kenti Paris'e ilişkin yazdıklarıma bir baktım, mezarlık yazıları daha çok. Nedendir bilmem, Paris'te mezarlıkları gezmek müzeleri gezmekten daha ilginç geliyor. Bu kez Montparnasse'deyiz. Tour Montparnasse adlı kulenin hemen arkasında yer alan küçük mezarlıkta varoluşçuluğun babalarından Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir'in de mezarları var.
Mezarlığın girişinde küçük levha ile ünlülerin mezar yerleri gösterilmiş.Sartre ve Beauvoir aynı mezar taşının altında. Hayatı paylaşan ikilisi, mezar taşını da paylaşmış.
Mezarlıkları dolaştıkça hayatın boşluğu ve sonluluğu tokat gibi yüzüme çarpıyor.
Pazartesi, Şubat 17, 2014
Paris mezarlıkları: Pantheon
Paris mezarlıkları başlıklı ikinci yazım. Aslında Pantheon'a mezarlık demek pek doğru değil. Daha ziyade, anıt mezar. Binanın dışarıdan görüntüsü Roma dönemini ve Washington'daki Capitol Hall'ü hatırlatıyor. Soldaki fotograf Pantheon içerisinde yer alan maketine ait. Binanın içerisindeyken neden maketinin fotografını çektiğimi sorabilirsiniz. Basit ve geçerli bir nedenim var. Dışarıda bardaktan boşanırcasına bir yağmur yağıyordu ve şemsiyem yoktu. Bu yüzden binanın dıştan fotografını çekemedim. Aslına bakarsanız bu maketin görüntüsü binanın şu anki görüntüsünden daha güzel. Çünkü bir tadilattan geçiriliyor bina. Meşhur sarkaç da yerinde değil mesela. Giriş ücretli ve 7,5 €. Rehberli turlar yapılıyor belli saatlerde. Binanın içerisinde bu rehberli turları bekleyebilirsiniz. Ya da benim gibi yapıp kendiniz gezebilirsiniz. Ücretsiz olarak çeşitli dillerde hazırlanmış broşürler var. Türkçe bu çeşitli diller arasında yok.
Kilise olarak inşaa edilen kilise, devrimin ardından kararsızlıkla geçen bir dönem yaşamış. Bu dönem içerisinde önce anıt mezar olarak kullanılması kararlaştırılmış, ardından kiliseye çevrilmiş. Bu dönüşümlerin sonrasında nihai karar anıt mezar olması yönünde olmuş. İçerisine girdiğinizde sizi karşılayan dev ebatlı resimler, sütunlu alanlarıyla görkemli bir yapı. Girişe yakın merdivenlerle alt kata indiğinizde ise mezar yerlerine ulaşıyorsunuz. Fransa'nın yetiştirdiği ve birçoğunu tüm dünyanın tanıdığı isimlerin ebedi mekanı durumunda Pantheon. Victor Hugo, Emile Zola ve Jean-Jacques Rousseau, Curie'lerin mezarları binada yer alıyor.
Marie Curie Nee Sklodowska ve Pierre Curie'nin mezarlarına da ev sahipli yapıyor mekan.
Binanın alt katında dar koridorlar var. Koridorlara açılan küçük mezar odaları bulunuyor. Yukarıda koridorlar, aşağıda ise mezar odalarından birisini görebilirsiniz.Aşağıdaki fotograf, koridordan mezar odalarından birisinin girişini gösteriyor. Kimi odada tek bir isim konuşmuşken kimisinde birden fazla isim defnedilmiş.
Büyük bir boşluk karşılıyor Pantheon'a girenleri. Kubbeden sarkan sarkaç, tadilat nedeniyle yerinden çıkartılmış. Duvarları kaplayan dev tablolarda dini figürler, mekanın asıl yapılış amacına uygun.
Bu kadar büyük bir mekanın böyle boş duruyor olması düşündürdü beni. Acaba mekanda çeşitli etkinlikler düzenleniyor mu diye merak ettim. Sonrasında alt kattaki mezarları ve mekanın girişinde sessizlik uyarısını görünce bu saçma fikre nasıl vardığımı sorguladım. Mekan bir anıt mezar, her ne kadar ilk girdiğinizde böyle bir ortam olduğunu fark ettirecek görüntüsü olmasa da.
Yukarıdaki fotograf, duvardaki resimlerin birisinin ayrıntısı. Tasvirler çok gerçekçi.
Sarkaç yerinde yok. Ben de Foucault sarkacına dair konulan bilgilendirici tabelanın fotografını çektim.
Pazartesi, Şubat 10, 2014
DAB+: Sayısal Radyo +
Bu da nereden çıktı demeyin. Aslında uzun yıllardan beri kullanılagelen bir radyo teknolojisi olan DAB'nin güncellenmiş hali. Bu yazıda DAB+'ın getirdiği yeniliklerden bahsetmek yerine sayısal radyoya neden ihtiyaç var? Avrupa'daki durum nedir? Ülkemizde planlanan nelerdir? sorularına yanıtlar vermeye çalışacağım.
neden Sayısal Radyo?
Aslına bakarsanız neden sayısal televizyon sorusuna verilen yanıtlar, neden sayısal radyo sorusuna da verilebilir.
İzleyici / dinleyici açısından bakarsak:
- içeriğe yüksek kalitede erişmek
- daha fazla kanal / daha çeşitli programlar
- sadece sesten fazlası / veri ile desteklenen ek uygulamalar
- frekansın verimli kullanımı sayesinde daha fazla içerik yayınlayabilmek,
- tematik radyo kanalları ile dinleyicileri bölümlere ayırabilmek ve bu sayede daha hedefe odaklı reklamlar yayınlayabilmek,
- düşük güçlü vericilerle enerji tasarrufu,
- yenilenmiş radyo ile kaybedilen genç dinleyicilerin yeniden kazanılması
neden bugün?
Sayısal radyonun bugünlerde / bu yıllarda yine ve yeniden gündeme gelmesinin önemli nedenleri var elbette. Aslında kendi hayatımızda ve/veya etrafımıza baktığımızda gözlemleyebiliriz bu nedenlerin bir bölümünü. Kendimce sıralamaya çalışayım:
- Televizyon ve internet ile rekabet edebilmek adına sayısallaşmak, radyo için elzem. Özellikle genç nüfus mobil telefonlarından radyo dinlemek yerine kendi cihazlarındaki müzik arşivlerinden ve/veya internet üzerindeki arşivlerden kaydedilmiş şarkıları dinlemeyi seçiyor. Bu tercihte bulunanların internet erişimi için ücret ödemek durumunda kaldıklarını unutmamaları gerekiyor.
- FM bandının fazlasıyla kalabalıklaşması ve yeni yayıncılara boş frekans kalmamış olması. Bu neden, elbette büyük kentler için geçerli.
- Reklam olanaklarının sayısal radyoda çok daha fazla olması. Ekranlı alıcılarda, daha önce yapılması düşünülemeyecek uygulamaların geliştirilebilmesi.
- Alıcıların fiyatlarının giderek düşmesi ve Samsung, LG gibi Kore şirketlerinin dahili DAB alıcılı modellerinin geliştirilmesi.
Avrupa'da durum ne?
Elimde sayısal radyo yayıncılığını dünya çapında desteklemek üzere kurulmuş kar amacı gütmeyen WorldDMB örgütünün Eylül 2013 tarihli raporu var. Aşağıda paylaşacağım veriler bu rapordan. Raporun tam ismi WorldDMB Global Update Digital radio broadcasting using the DAB family of standards. Raporun isminden de anlaşılacağı üzere sayısal radyo yayıncılığında kullanılan tek standart DAB değil. Ancak gerek Avrupa'daki yaygın kullanımı gerekse Türkiye için de seçilecek standart gibi görünmesi yüzünden bu yazıda sadece DAB ailesinden bahsediyorum.
Avrupa geneline bakıldığında Norveç, Birleşik Krallık, İsviçre ve Danimarka'da oturmuş yayınların olduğu görülüyor. Zaten Norveç, 2017 yılında analog radyo yayınlarını sonlandıracağını ilan eden ilk ülke oldu. Danimarka'nın FM yayınlarını sonlandırmayı hedeflediği tarih ise 2019. Yeni pazar olarak iki ülkenin ismi öne çıkıyor: Almanya ve Hollanda. Sayısal radyo yayınlarının potansiyel olarak görüldüğü ülkeler ise Fransa (2014'ün ikinci yarısından itibaren Paris, Nice ve Marsilya'da), İtalya, Avusturya, Polonya, İsveç, Macaristan, Çek Cumhuriyeti. Her ülkenin ayrıntılı durumunu raporu indirip kendiniz de görebilirsiniz.
ülkemizde durum ne?
WorldDMB'nin ülkeleri ayrı ayrı incelediği raporunda Türkiye'ye ilişkin yazdıklarına bakıldığında TRT tarafından DAB'nin denemelerinin yapıldığı ve deneme çalışmaları neticelendiği için halihazırda bir yayın olmadığı ancak ilginin sürdüğü belirtilmiş. Hatırlayanlar olacaktır, 2002 yılında TRT'nin DAB deneme yayınları başlamıştı. O dönemlerde alıcı fiyatları bugünküne kıyasla çok daha yüksekti. 50 - 60 € civarlarından başlayan alıcıları satın almak isteseniz de ülkemizde bulamıyordunuz.
6112 sayılı kanunun ilgili maddesinde radyo yayınlarına ilişkin şöyle bir ifade var:
"...Radyo yayınları için sıralama ihalesi, analog televizyon yayınlarının kapatılmasının ardından altı ay içinde yapılır..." Geçici madde 4.2
Yasa metninde radyo yayınları için sıralama ihalesi denilmiş, yani analog / sayısal ayrımı yapılmamış. Ancak, yasada belirtilen tarihte (3 Mart 2015'te analog televizyon yayınlarının kapatılacağı hatırlanınca bu tarih 3 Eylül 2015 oluyor) analog radyo frekansı için bir ihale düzenlenmeyeceğini varsayabiliriz. Bu durumda ülkemizde sayısal radyo yayınlarının 2016 yılının ilk yarısından önce başlayacağını tahmin etmek çok hatalı olmaz.
6112'de yapılan değişiklik sonrası yukarıdaki tarihin bir geçerliliği kalmadı. Artık radyo ve televizyonun sayısallaşmasının bağlantısı yok. Bir başka deyişle radyo için televizyonun sayısallaşmasını beklemek gerekmiyor!
6112'de yapılan değişiklik sonrası yukarıdaki tarihin bir geçerliliği kalmadı. Artık radyo ve televizyonun sayısallaşmasının bağlantısı yok. Bir başka deyişle radyo için televizyonun sayısallaşmasını beklemek gerekmiyor!
Cumartesi, Şubat 08, 2014
Sayısal radyonun Avrupa'daki durumu
Henüz sayısal karasal televizyon yayınlarına başlayamamış, Avrupa'daki belki de türünün tek örneği, ülkemizde sayısal radyo konusunda yazmak ne kadar anlamlı bilemiyorum. Gene de pazartesi günü Salon de la Radio etkinliğinde 11.30 - 13.30 arasında WorldDMB'nin düzenlediği oturumunun konusundan bahsetmeden duramadım.
French Radio Show adlı üç günlük etkinliğin simultane tercüme yapılacak tek oturumunun programını ekleyerek başlayayım:
11:30 – 11:35 |
Welcome and Introduction to the Session Olivier Oddou, Editor-in-chief of SchooP.fr |
11:35 – 11:55 |
Europe: Digital Radio / RNT in Europe – status report Patrick Hannon, President, WorldDMB and Vice President Corporate Development, Frontier Silicon Digital radio is well established in UK, Norway, Denmark and Switzerland, Germany launched DAB+ services in 2011 and Norway has become the first country in the world to set a date for Digital Switch-Over in 2017. The Netherlands launched national services in September 2013; and, in June 2014, France will launch DAB+ in Paris, Nice and Marseille. Italy has trial services covering 75% of the population with regular services launched in Trentino in December 2012. Several other markets are now assessing whether to launch DAB+, including Sweden, Belgium, Poland, Czech Republic, Austria and Hungary. |
11:55 – 12:05 |
France: Digital Radio – the SIRTI perspective Mathieu Quetel, vice-président du SIRTI (syndicate of 150 independent radio stations in France) This presentation will focus on the urgent need for France to consider the timetable for a successful launch of digital radio. |
Etkinlik programında da gördüğünüz gibi sayısal radyo, sayısal karasal televizyon ile kıyaslanamayacak kadar yavaş yaygınlaşıyor. Bu durumun en temel nedeni FM alıcılarına kıyasla, sayısal radyo alıcılarının fiyatlarının yüksekliği.
Alıcı fiyatı yüksek olunca piyasada, yapılacak yayını alabilecek yeterli sayıda cihaz olmuyor.
Cihaz olmayınca, yayın yapmanın anlamı olmuyor.
Yayın yapılmadıkça, kimse sayısal radyo alıcısı cihaz almıyor.
Bu kısır döngüyü destekleyen bir gelişme ise yeni araçlarda sayısal radyo alıcısına yeterince yer verilmeyişi. Kimi markalar üst modellerinde sayısal radyo alıcıları koyuyor.
Fransa'da sayısal radyo yayını denemeleri bu yılın temmuz ayında başlayacakmış. Norveç ise 2017'de analog radyo yayınlarını kapatmayı planlıyor.
Etkinlik sonrasında gelişmeleri aktarmaya çalışacağım.
Cuma, Şubat 07, 2014
Paris mezarlıkları: Pere Lachaise
Gurbette ölen Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın da mezarlarının bulunduğu Pere Lachaise, Paris'in 20. bölgesinde yer alıyor. Düzenli ara yolları, büyük ağaçları ile insana huzur veren bir yer.
Pere Lachaise'de defnedilmiş çok sayıda ünlü var. Mezarlığın girişinde bir pano ile ünlülerin mezar yerleri işaretlenmiş. Panonun fotoğrafını çekip yerleri aramak bir seçenek. Diğer bir seçenek ise metro istasyonunun çıkışındaki gazeteciden ya da etraftaki diğer dükkanlardan bir harita edinmek. Mezarlıktaki meydanların birinde yer alıyor bu heykel.
Yukarıdaki heykel ise mezarlığın ana girişinde ziyaretçileri karşılıyor. Yanlış bilmiyorsam dünya savaşında ölenlerin anısına yapılmış.
"Hoşçakal Sevgili Ülkem" yazılı Ahmet Kaya'nın mezarının üzerinde. 71. bölgede yer alan mezara ulaşmak için metro çıkışına yakın olan mezarlığın sol köşesindeki kapısından girip yukarıya doğru yürümeniz gerekiyor. Yukarıya çıkarken sağ tarafınızda kalıyor.
Mezar taşına adını yazanlar var. Ben de buradaydım demenin çabası sanırım. Mezarın internette gördüğüm fotoğraflarında da hep taze çiçekler vardı. Dünkü görüntü de farklı değil. Her ne kadar memleketten uzakta da olsa ziyaretçileri eksik olmuyor anlaşılan.
"sürgünlere yolladılar sabah 4'te yağmurlarla"...
Perşembe, Şubat 06, 2014
Paris'in içinde bir köy: Butte Aux Cailles
20 bölgeye ayrılmış Paris merkezinin 13 numaralı bölgesinde yer alıyor Butte Aux Cailles.
Otomobiller yokken yapılmış sokaklar bugün için fazlasıyla dar. Zaten otomobil yerine yürüyerek dolaşmak daha keyifli.1871 Paris Komünü sırasında direniş noktalarından birisiymiş bölge. Hal böyle olunca meydanlardan birisinin adı Paris komünü meydanı olmuş.
Sokak lambaları, bölgenin korunmuş havasını tamamlıyor.
Dik yokuşlara Paris'in genelinde pek sık rastlanmıyor.
Fotograflarda yer almasa da bölgedeki barlar ve bistroların faaliyete geçmesi ile geceleri daha eğlenceli oluyormuş.
Gündüz ise sakin ve sessiz.
Place d'Italie adlı metro durağında yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Pazartesi, Şubat 03, 2014
La Tour Eiffel / Eyfel Kulesi
En fazla fotografı çekilen yapılardan birisidir sanırım Eyfel Kulesi. Kulenin özelliklerine ilişkin kitabi bilgileri birçok sitede bulabilirsiniz. En güzeli kulenin resmi internet sitesini ziyaret etmek bu iş için. Resmi siteden, asansörle çıkış biletlerini de sipariş edebilirsiniz. Bu sayede, uzun kuyrukları beklemeniz gerekmez. Uzun kuyruk beklememek için bir başka yöntem, bacağa kuvvet deyip merdiveni tercih etmek. 669 basamak çıkmayı göze alırsanız benim gibi, 5 € ücret ödemeniz yeterli oluyor. Merdivenle ikinci gözlem katına kadar çıkılabiliyor. En tepedeki gözlem yerine çıkmak için ikinci gözlem katında 6 € daha ödeyip asansör bileti almanız gerekli. Kuleye çıkış için asansörü tercih ettiyseniz o zaman tepeye kadar çıkış biletini baştan tercih edebilirsiniz. Anladığım kadarıyla her durumda öncelikle ikinci gözlem katına ulaşmanız gerekiyor. En tepeye çıkışın asansörü ikinci gözlem katından hareket ediyor.
Seine nehri Paris'i ikiye bölüyor. Sol yaka ve sağ yaka diye adlandırılıyor bu iki yaka. Bana sorsalardı kuzey güney diye adlandırılmasını önerirdim.
Eyfel kulesinin arkasında, tabii kulenin arkası nasıl olur diye sorabilirsiniz, Champ de Mars adlı bir bahçe var. Mars alanı anlamına geliyormuş ismi. Bu bahçenin sonunda Askeri Akademi (Ecole Militaire) binası var. Onun ardından gelen bina ise Unesco. Unesco binası dışarıdan bakınca Turban'ın otellerini hatırlattı bana nedense.
Kulenin karşısında, gene tabii kulenin hangi karşısı diyebilirsiniz, nehrin diğer tarafında Trocadero meydanı var. Su gösterilerinin yer aldığı Trocadero bahçesinde Paris akvaryumu da ziyaretçilerini bekliyor. Trocadero meydanında Kleber caddesinin başındaki Kleber kafe, Paris'in meşhur mekanları arasında yer alıyormuş. Cafe Kleber'i biraz geçtikten sonra gene Kleber caddesi üzerinde White Cafe adlı mekan ise Paris'in dar masalı kafelerinden sıkılanlar için cankurtaran gibi bir mekan. Geniş ve beyaz masaları, ferah ortamı ve lezzetli yiyecekleriyle öğlen yemeği için iyi bir alternatif. Web sitesinden, fiyatların da yer aldığı menüsüne bakabilirsiniz.
Yapıldığı tarihte dünyanın en uzun binasıyken, günümüzde bu özelliğinden epey kaybetmiş durumda. Gene de çok sayıda turist çeken ve kenti simgesi haline gelmiş bir yapı.
Yukarıdaki fotograf Champ de Mars'ı daha yakından gösteriyor. Böylesi büyük parklar, Paris'i Paris yapan şeylerden birisi. Kişi başına düşen yeşil alan miktarı kıyaslamasına bakınca ülkemiz kentlerinin durumu çok kötü görünmeyebilir belki ancak herkesin kolayca ulaşabileceği ücretsiz girişli büyük kentiçi parklar olarak bakıldığında, en azından Ankara'nın durumu pek parlak değil. Mart ayındaki seçimlerde adaylardan böylesi büyük parklar talep etmemiz gerekli.
Aşağıdaki fotograf ise benim uzunca süre Hotel Les Invalides sandığım bina. Gerçi çok yanılmış sayılmam. Invalides, buraya pek uzak değil ve her ikisi de askeri amaçla kullanılmış, kullanılıyor. Aşağıda gördüğünüz bina Ecole Militaire (Askeri Akademi)
669 basamak gözünüzü korkutmasın. Bol manzaralı ve güvenlikli merdivenleri çıkmak o kadar da zor olmuyor. Birinci gözlem katındaki lokantada menü, tahminimden hesaplı. Giriş, ana yemek ve tatlıdan oluşan set menü 21- 26 €. Lokantada yemek yerine sadece içecek de alabiliyorsunuz. Bir kadeh şarap 8-10 € arasında değişiyor. Tabii sadece içecek isterseniz Trocadero manzaralı masalar yerine kulenin ortasına bakan bir masaya oturtuyorlar.
Uzaklarda görülen gökdelenler Paris'in yeni iş merkezi La Defense bölgesine ait. Aşağıdaki fotograf ise Sacre Coeur Bazilikasının. Katedralin bulunduğu Montmarte tepesi, ressamlar tepesi olarak da biliniyor. Bir başka özelliği ise Paris Komünü sırasında direnişçilerin son çarpışmalarına sahne olması. Binanın böyle yakın göründüğüne bakıp, kuleye yakın olduğunu düşünmeyin. Fotograf makinemin optik yaklaştırma özelliği gelişmiş.
Cumartesi, Şubat 01, 2014
asrın vebası: narsisizm illeti / Jean M. Twenge ve W. Ketih Campbell
Kaknüs Yayınları'nın psikoloji serisinden ilk baskısını 2010 yılında yapan ilginç bir çalışma. Türkçeye Özlem Korkmaz tarafından çevrilmiş. Yazarların her ikisi de psikoloji alanında doktora derecesine sahip ve öğretim üyesi olarak çalışıyorlar. Jean Twenge'nin gene Kaknüs Yayınları'ndan çıkmış Ben Nesli adlı bir çalışması varmış. Narsisizm illeti adlı çalışma, bir yerde Ben Nesli çalışmasının devamı niteliğinde.
Kitabın adına bakınca içeriğinin çocuk yetiştirmekle bu kadar ilgili olacağını düşünmemiştim. Facebook ve twitter çağında, herkesin kendisinden ve yaptıklarından bahsettiği bir döneme dair eleştirel tespitler okuyacağımı ummuyordum. Bir dönem her iki sosyal platformun, fazla aktif olmasa bile, üyesi olup sonradan her iki hesabını kapatmış birisi olarak bu eseri okumam gerektiğini düşünmüştüm. Kitabı bitirdiğimde, çocuk yetiştirmeden kişisel disipline birbirinden farklı görünen ancak çok bağlantılı konularda yararlı bilgiler ve öneriler öğrendim.
Kitap Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayıp tüm dünyaya hızla yayılan bir salgından bahsediyor. Her şeye hakkı olduğunu düşünen, özel, önemli ve hatta seçilmiş birisi olduğuna inanan insanlar neslinin geldiğini söylüyor. 445 sayfalık çalışmanın 46. sayfasında basitleştirilmiş bir narsistik kişilik envanteri konulmuş. 10 ifadeden oluşan bu envanterde her ifadede size en çok uyanı seçmeniz gerekiyor. Çalışmanın neden bahsedildiğini anlatabilmek adına ifadelerden iki tanesini alıntıladım:
İnsanları yönlendirmek bana kolay geliyor.
İnsanları yönlendirdiğimin farkına varmak hoşuma gitmiyor.
Ben de başkaları gibiyim.
Ben sıra dışı biriyim.
Her ifade grubunda seçiminiz sizin narsistik endeksinizi belirliyor.
O kadar çarpıcı bilgiler var ki kitapta, okudukça bu kadar da olmaz dedim. İşte bir kaç örnek:
- kız çocuklarının 5 yaşında -hatta daha da erken yaşlarda- seksi görünmeye başlamaları gerektiği düşüncesi, kabul gören genel görüşe dahil olmuş.
- Haziran 2008'de People dergisi; bıçak altına yatıp göğüs protezleri ile boyun gerdirme ameliyatları için 5500 ile 15.200 dolar harcayan bir posta işçisi, bir asker, bir dişçi asistanı ve bir polis memuruna yer vermiş. Posta işçisi, karın gerdirme ameliyatına kredi kartından %9,9 faizle 7000 dolar ödemiş.
- Kiliseler insanlara, Tanrı sizi vasat olasınız diye yaratmadı, diye vaazlar veriyormuş.
- Çocuklara farklı ve özel oldukları mesajları içeren şarkılar öğretiliyormuş.
Kitabın 17 bölümünün birisi ebebeynliğe ayrılmış. Bu bölümde, çocuk yetiştiren birisi olarak, çok yararlı öneriler buldum. Hatalı davranışlara verilen örnekler gerçekten şaşırtıcıydı. Çocukların söz hakkının olması normal elbette. Ancak onlara her konuda söz hakkı vermek, son dönemin moda çocuk yetiştirme yöntemi. 5 yaşındaki çocuğun ailenin alacağı arabanın markasına karar vermesi pek normal olmasa gerek. Kendi deneyimlerim, böylesi yaklaşımların çocukları mutlu etmediği yönünde. Çocuklar, belli sınırlamaların olduğu bir hayatı istiyor ve kendilerini daha rahat hissediyorlar. Aşırı övülen çocuklar, yeni yaklaşımın başka bir hatası. Başarısızlığı tatmayan, dikensiz gül bahçesinde yetişen bir nesil var artık. Gerçek hayatta mutsuz bireyler olmalarına şaşmamak gerek. Kitaptan bir alıntıyla;
Küçük bir çocuğa, "...ister misin?" sorusunu idareli kullanın. Anne babalar, çocuğun aslında seçme şansı olmadığı zamanlarda sık sık bu soruyu sorarlar. Jean, havaalanında üç yaşındaki çocuğuna, "Uçakla uçmak ister misin?" diye soran bir baba gördü. İstese de istemese de çocuğun uçağa binmesi kuvvetle muhtemeldi. Çocuğun seçme şansı olduğu zamanlarda bile, bu soru çocuğa kesin bir sorumluluk yükler. Eğer siz, anne baba olarak, parka gitmeye karar vermişseniz, "Parka gitmek ister misin?" demek yerine, çocuğunuzun parka gitme havasında olup olmadığını ölçmek size kalmıştır. Çocuk tam olarak ne istediğini bilemeyebilir kişinin bir aktiviteyi gelecekte isteyip istemeyeceğini tahmin etmesi, çoğu yetişkin için bile zordur. s.132
Kitaba yönelik tek eleştirim narsisizm illeti olarak ifade edilen durumun yaşadığımız ekonomik düzenin bir sonucu olduğunun ve çözümün de bu sistemin değiştirilmesinde yattığının gözardı edilmesi. Bireysel rekabetin ön plana çıkartıldığı ve övüldüğü, tüketimin tüm araçlarla pompalandığı ve hatta çarkın dönebilmesi için zorunlu olduğu bir düzende insanların bu hale gelmesine şaşmamak gerek. Günümüz dünyasında tükettiğin kadar ve tükettiğin sürece varsın. Tüketirken, bir yerde kendini de tüketiyor olsan da...
Paris, Frankfurt... yahut Hiç! / Ahmet Haşim
Seyahate çıkan bir dostunuz size her vardığı yerden muntazaman mektup, kart yazarken birdenbire susması, ya öldüğüne veyahut Paris'e vardığına delalettir. Paris'in havasına giren adam, mektup yazmak için artık vakit bulamaz, böyle şeylerle meşgul olmayı hiç düşünmez. s.26
Yukarıdaki alıntı, Ahmet Haşim'in 1928 ve 1929 yıllarında Paris'e, 1932 yılında ise Frankfurt'a yaptığı gezilerde tuttuğu notlardan. idefix sayesinde görüp aldığım kitabı yayına hazırlayan Serdar Soydan. Notos Gezi Kitaplığı tarafından çıkartılan kitabın Eylül 2008 tarihli ilk baskısını okudum. Ahmet Haşim, gezi notlarını farklı kitaplarda yayınlamış. Üç gezisinin tüm notlarını bir arada yayınlamak Notos'un çabasıyla gerçekleşmiş.
Geçenlerde çocukları Paris'in içindeki hayvanat bahçesine götürdük. Maymun kafeslerini dolaşırken aklıma Haşim'in aşağıda alıntıladığım anısı geldi:
Bir gün Paris'te, hayvanat bahçesinde, maymunlar kafesi karşısında dururken, hatırıma gelen bir şeyi defterime yazayım, dedim. Daha ikinci satırı tamamlamadan, etrafımda tabii olmayan bir sessizlik hasıl olduğunu hissettim. Başımı kaldırdım: Herkes maymunları bırakmış, sağdan yazı yazan adama hayretle bakıyor. hemen defterimi cebime koydum ve çocuk çocuğa tuhaf bir manzara arz etmiş olmaktan mahcup, oradan süratle uzaklaştım.
Bu suretle öğrendim ki, eski yazımızın yazılırken temaşası bir Avrupalı seyirci kitlesini maymunlardan bile daha fazla eğlendiriyor.
s.52-53
Çok keyifle okuduğum 115 sayfalık gezi notları, yaklaşık 100 yıl öncesinden kalma. Ahmet Haşim'in yıllar öncesine ait gözlemleri ve tespitleri büyük ölçüde bugün için de geçerli. Seyahate çıkanların temel kaygısının orada olduğunun bilinmesi. Günümüzde facebook, twitter, blog yazıları bu işte kullanılıyor. Geçmişte ise kartpostallar gönderilirmiş. Bugün kartpostal satılmaya devam ediliyor. Ancak alıp, yazıp, postaya verenler var mıdır bilemiyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)