Ana içeriğe atla

DAB mı DRM mi yoksa sayısal radyo mu?

Kimileri kısaltmalara bayılır. Kısaltmalarla, hele bunların İngilizce telaffuzlarıyla konuştukça, daha bilgili göründüğünü düşünür. İşin acısı, kendisini dinleyenler de aynı fikirdedir. Di Ey Bi mi Di Ar Em mi demek yerine sayısal radyoda hangi standart seçilmeli sorusunu sorduğunuzda aynı karşılığı alamazsınız ülkemizde. İlla, Di Ey Bi Pılas demeniz gerekir öncelikle. 

Bu, büyük olasılıkla gereksiz girişin ardından gelelim konumuza. Konumuz radyoda, özellikle İstanbul ve Ankara'da artık dinlenemez hale gelmiş FM bandının alternatifleri; sayısallaştırılmış FM ya da herkesin aşina olacağı ifadesiyle dinlenebilir, kaliteli, cızırtısız radyo...

İşin teknik ayrıntılarına girmeyeceğim. Biliyorum ki teknik ayrıntılarla dolu yazılar, blogumun okuyucu kitlesi için gereksiz. Bu arada, bu yazının  daha teknik ayrıntı içeren bir sürümünü bir kaç güne kadar TVTechTR.blogspot.com adresli İngilizce blogumda yayınlayacağım. Orada parametrelerden, multistandard chipset'ten falan da bahsediyor olacağım. Bu yazıda basitçe açıklamaya çalışacağım. 

88 - 108 MHz aralığına 100'ü aşkın radyo sığdırmayı başaran bir milletiz. Eğer herşey standartlara uygun yapılsa sığabilecek radyo kanalı sayısının 50 olduğunu belirtsem herhalde başarımız daha anlaşılır olur. Bir otobüs, dilerseniz metrobüs düşünün ki 50 kişi ile konforlu gitmek yerine 100 kişi doluşmuş olsun. Ne olur? Biliyorum her sabah yaşıyorsunuz zaten. İşte FM'de de aynı durum oldu. Tıklım tıklım ve kimse nefes bile alamıyor. Her anlamda aslında, hem kaliteli yayını biz alamıyoruz, hem de 50 yerine 100 istasyon reklam pastasını bölüşünce istasyon sahipleri kaliteli içeriğe ayıracak bütçe bulamıyor. Dinleyiciler açısından sonuç malum zaten. 

Peki bu durumun sorumlusu kim? Bir kaç ay önce bir yazıda bunu irdelemiştim. Merak edenler BURADAN okuyabilir. Bu tartışmayı yinelemek istemiyorum. Yazımın amacı bu değil, ayrıca bu tartışmanın artık bir yararı da yok. Bir yerde olan olmuş, ileriye bakmalıyız. 

Sayısal radyo, FM yayınlarına kıyasla daha kaliteli bir sesin yanı sıra radyo veri sistemine (Radio Data System:RDS) göre daha fazla olanak sunan bir veri iletim kanalını barındıran bir teknolojidir. Kamusal kıt kaynak olan frekansı ve elektrik enerjisini daha verimli kullanarak yayıncıya da avantaj sağlar. Peki başlığa dönersek DRM mi DAB mi olmalı bu sayısal radyo standardı?



Bu soru aklıma Nazım Hikmet'in bir şiirini getirdi. 15 Eylül 1958 tarihli bu isimsiz şiir şöyle:


Denizin üstünde ala bulut yüzünde gümüş gemi içinde sarı balık dibinde mavi yosun kıyıda bir çıplak adam durmuş düşünür.
Bulut mu olsam, gemi mi yoksa, balık mı olsam, yosun mu yoksa?.. Ne o, ne o, ne o. Deniz olunmalı, oğlum, bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla. 
Şimdi benzetme pek yerinde olmayacak biliyorum, ancak aklıma geleni paylaşayım istedim gene de. Radyonun önünde durmuş düşünen insanlarız bizler de. DRM mi olsa, DAB mi? Benim yanıtım kısa ve net: Sayısal Radyo olmalı. Piyasada DRM30, DRM+, DAB, DAB+, FM ve AM standartlarını birlikte destekleyen çoklu standart destekli çipler mevcut. Eğer ülkemizdeki sayısal radyo alıcılarını çoklu standart destekler şekilde ürettirir, ithal ettirirsek sorun kalmayacak. Sonra şebekeyi, teknik gereksinimlere en iyi yanıt veren çözümlerle (DAB-DRM) oluşturabiliriz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...