Pazartesi, Temmuz 30, 2018

Sakallı Celal / Orhan Karaveli

Kitabın kapağında Bir "Bilinmeyen Filozof"un Yaşam Öyküsü ibaresi var. Pergamon'dan çıkan Ağustos 2006 tarihli 9. baskısını okudum. Çok ilginç, nev-i şahsına mühhasır bir kişiymiş Celal Yalnız. Kendisine seçtiği soyadı gibi yalnız bir hayat yaşamış. 
Orhan Karaveli, oldukça zor bir işi başarmış. Yazılı metin bırakmayan bir filozofu anlatmak, hele ölümünün ardından onca yıl geçtikten sonra, zor bir iş. Karaveli, öncelikle Celal Bey'in vefâtının ardından yazılanları aktarmakla başlamış çalışmasına. Rahmetlinin ardından dönemin, neredeyse tüm, önde gelen köşe yazarları anı paylaşmış. İkinci bölümde Celal Bey'in ailesinden bahsetmiş ve bunu Sakallı Celal Bey'in hayatının anlatıldığı bölümler izlemiş.
Bu yazıda kitapta anlatılanları aktarmayacağım. Ancak şu kadarını söyleyeyim, yakın tarihe meraklıysanız bu kitabı mutlaka okumalısınız...

Salı, Temmuz 24, 2018

Eleştirel Bakışla Güneş - Dil Kuramı ve İlk Güneş - Dil Sözlüğü / Kaan Arslanoğlu - İlknur Arslanoğlu - Arif Yavuz Aksoy

gerçeklerin de güneş gibi yükselmesi dileğiyle
İnsanBu.com adlı internet sitesinden daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Sitenin kurucusu Kaan Arslanoğlu'nun, yazdığı yazılarla başlayan bir merak, İthaki yayınlarından çıkan bir kitaba dönüştü. Hem kitabın oluşum sürecinin tanığı hem de yakın tarihin meraklısı olunca, Güneş Dil Kuramı kitabını okumak şart olmuştu. Ancak, araya giren farklı işler, ilk baskıyı edinip okumamı engelledi. Bu gecikme sayesinde güncellenmiş ikinci cildi aldım. Şubat 2018 tarihli bu ikinci cilt, ilk cildin genişletilmiş hali. İlk ciltte yer alan metin aynen korunmuş ve ekler yapılmış. Kitap iki bölüm ve sözlükten oluşuyor. İlk bölüm Kaan Arslanoğlu, ikinci bölüm ise Arif Yavuz Aksoy imzalı. İlknur Arslanoğlu'nun tek başına yazdığı bir bölüm yok, ama süreci başlatan ilk çalışma İlknur Hoca tarafından yapılmış. 

Toplam 375 sayfalık kitap, benim sadece isim olarak bildiğim Güneş - Dil tezi (kuramı) üzerine değerlendirme ile başlıyor. Çalışma için bolca kaynak taranmış. Zaten kaynakçaya bakarsanız bu durum net olarak ortaya çıkıyor. Alıntılar yapılan yazılar, tek taraflı seçilmemiş. Hem dillerin tek kaynaktan doğmuş olabileceği düşüncesini destekleyen hem de  yerden yere vuran yazılardan alıntılar var. 

Sonuçta kitabı hazırlayan üç isim de tıp doktoru. Farklı uzmanlık eğitimleri almış bu hekimlerimiz, entelektüel merakları ve dile olan ilgileriyle böyle bir çalışma ortaya koymuşlar. Normalde ne beklersiniz bu kitabın yayınlanmasının ardından? Türk Dil Kurumu, üniversitelerin bu alanda çalışan kürsüleri, siyasiler, dil dernekleri.... kısaca konuyu meslekleri ya da özel ilgileri gereği bilenler/bilmesi beklenenler görüş beyan etsin. İster yerden yere vursun, ister göklere çıkartsın. Yeter ki yaptığı açıklamayı destekleyecek kanıtları ileri sürsün. Peki olan ne dersiniz? 
HİÇ. 
Kocaman bir HİÇ.

Umarım bu yazım, bu mâkûs talihi değiştirir. Blogumun okunma sayısı göz önüne alındığında pek umudum olmasa bile, çorbada tuzum olsun istedim. 

Kitabın başında "yayıncının yazılı izni olmadan alıntı yapılamaz" ibaresi olduğu için, çok istesem bile, alıntı yap(a)mayacağım. Ama bu yasağın kitabın arka kapağını kapsamadığını düşünerek;

Bu çalışmayı yürütmekteki ve sizlere sunmaktaki ana amacımız nedir? Her şeyden önce gerçek tutkusu ve merak… Gördük ki, Türkçe tarihin en eski kök dillerinden biri. Bugünkü Türkçenin başka dillerden epeyce bir sözcük aldığına bakmayın, gerçi geçmişte de çok sözcük almış. Fakat bir kök dil olarak başka birçok dilleri etkilemiş, onlara yapı ve sözcük vermiş. Binlerce sözcük vermiş. Binlerce yıl öncesinden bu yana vermiş. Bu anlamda Güneş-Dil kuramı özü bakımından doğru bir kuram… Kuramın tekrar gündeme taşınıp güçlendirilmesini “Türk milliyetçileri” kullanır diye itiraz edenler çıkacaktır. Sağda olduğu gibi solda da politik çıkar için ilk feda edilecek şey gerçeklerdir. Kullansınlar. Herkes gerçeği nasıl kullanırsa kullansın. Temel gerçekleri bilmek uzun dönemde her zaman “iyilik-doğruluk” yararınadır, dolaylı olarak halk ve insanlık yararınadır.–Kaan Arslanoğlu

Pazartesi, Temmuz 23, 2018

2015'in ardından bir kez daha merhaba IBC

Bir kez daha IBC'ye katılacak olmanın heyecanı içindeyim bu günlerde. Kolay değil, katılım ücreti binlerce Avro olan (erken kayıtta 3199 €)  konferansa ücretsiz giriş hakkını elde etmek. 

Kısmet olursa 12 - 16 Eylül tarihleri arasında Amsterdam'da olacağım. IBC konferansı ve fuarına katılacağım. 

Bana Sadece.Ozgur AT gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. 13, 14 ve 15 Eylül tarihlerinde görüşebiliriz. Önceliğim konferans sunumları olacak, ancak fuar alanında da belirlediğim standları randevulu olarak ziyaret edeceğim.

Cumartesi, Temmuz 21, 2018

Küçükkuyu Güncellemesi - 2018

Blog yazarak hayatımı kazanmıyorum. Bugüne kadar blog yazarak elde ettiğim tek şey, Nedim Gürsel üstadın imzalı kitabı oldu. Kendisine ve vesile olan kıymetli Cüneyt Ayral'a bir kez daha teşekkürler...

Tamamen kendi keyfim için yaptığım bu blog yazma işinde, yazı güncellemek, hiç sevmediğim bir şey. Çünkü bu güncelleme öyle sanıldığı kadar kolay değil. Hele benim gibi her daldan her yerden yazan birisi için. Mesela, Küçükkuyu, 2010 yılından bu yana, düzenli sayılabilecek bir sıklıkla gittiğimiz bu şirin yerle ilgili yazdıklarımı güncellemek için bir sonraki yaz ayını beklemek gerekiyor. 

Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim konuya. Dediğim gibi 2010 yılından bu yana düzenli sayılabilecek bir sıklıkla gittiğimiz Küçükkuyu'nun zaman içerisindeki dönüşüm / gelişimine tanıklık ediyoruz. Bu yazıda mekan dönüşümlerinden ziyâde Küçükkuyu'nun dönüşümüne dair bir şeyler karalamaya çalışacağım.

Küçükkuyu, Assos ile Altınoluk arasında yer alıyor. Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı bir belediye. Komşusu Altınoluk, Balıkesir'in büyükşehir olmasının ardından Edremit Belediyesi'ne bağlı bir yer haline dönüştü. Eğer Edremit Kocaseyit Havaalanı'na uçak ile geldiyseniz, Altınoluk'taki vahşeti havadan görmüşsünüzdür. 10 günlük tatil için ev sahibi olması gerektiğine inanan binlerce vatandaşımızın "yazlık"larıyla doldurduğu, Altınoluk Köyü ile sahil arası, gerçekten ibretlik.
Küçükkuyu

Küçükkuyu'nun diğer komşusu Assos ise aslında Behram köyünün sahili. Felsefe ile ilgili olsun olmasın herkesin bildiği bir isim olan Aristo'ya ev sahipliği yapmış zamanında Assos. Benim bugüne kadar çözemediğim bir üne ve ilgiye mazhar olan, sağa 3 sola 5 adımlık sahile sahip Assos, İstanbul'da yaşayan Ege'de kafe açmalı hayali ile yaşayan bembeyaz yakalıların "sığınağı".

İşte birbirine zıt iki komşu arasında, hangisine "yakınsayacağına" karar veremeyen bir belde Küçükkuyu. Bir yanda Sole Mare Pastanesi ve Baykuş Bar gibi mekanlarla Assos derken, diğer yanda geleneksel emekli mekanları çay bahçeleriyle Altınoluk diyor. Evler ve fiyatları da aynı farklılıkta. Bir yanda Küçükkuyu Port ile Assos derken, diğer yanda Daşkın İnşaat'ın yaptığı binalarla Altınoluk'a göz kırpıyor.

Bu iki arada kalma durumu, son ziyaretimde, bir "üçüncü yol" çizgisine evrilmiş gibi geldi bana. Yol, Assos kadar "sosyetik ve bembeyaz yakalılara hitabeden" ile emekli cenneti arası bir yol. Bu yolun çizilmesinde iki dönemdir belediyeyi yöneten başkanın payı büyük. Kısıtlı bütçesine karşın, küçük dokunuşlarla büyük değişimlere imza atıyor başkan. 

Sahildeki yürüyüş yolunu Altınoluk tarafında doğru uzatması, buraya yaptığı basket potası, yukarı mahalledeki çocuk parkı, Erol Evgin açık hava tiyatrosu, sahildeki parklar.... Hepsi Küçükkuyu'da yaşayanları mutlu ediyor. 
Adatepe - Zeus Altarı

Son gelişme, bu sezon başlayan Küçükkuyu - Petra motoru. Birisinin, ki okuduğunu sanmam ama, dikkatini çekerim: Feribot değil motor :) Dentur Avrasya şirketince işletiliyor bu araç. Gidiş dönüş yetişkin 30, çocuk 15 AVRO. Firmanın ve Küçükkuyu'nun şansızlığı kurun buralara gelmiş olması, ancak bu hizmeti tek taraflı düşünmemek lazım. Ben Küçükkuyu esnafı olsam, ilk motor ile karşıya geçip, bir stand kurup Küçükkuyu'daki fiyatları AVRO cinsinden yayınlardım. Ayrıca Küçükkuyu - Assos ve Küçükkuyu - Adatepe / Yeşilyurt köylerinin de reklamını-tanıtımını yapardım. Kıymetli esnaflar, Midilli, ya da uluslararası adıyla LESVOS adası, Ege Denizi'nin sayılı büyük adalarından. Havaalanı da var adada ve sizlerin potansiyel müşterileri sadece adada yaşayan Yunan vatandaşları değil. Adayı ziyarete gelen turistler için de Küçükkuyu bir cazibe merkezi. 

Yazıyı bitirmeden ekleyeyim yeni mekanlarımı:

1. Etçi Kasabı: Adı çok yaratıcı değil kabul ediyorum. Etleri ve hizmeti on numara beş yıldız. Assos yönüne giderken, Küçükkuyu merkez ışıkları geçtikten azz sonra yolun sağ tarafında. 

2. Yengeç Lokantası: Lokantayı ben ekledim aslında. Mekanın adı YENGEÇ. Sadece lokanta da değil aslına bakarsanız. Dört odalık butik otel de var mekanda. Bu arada bu dört odalık butik otelin adı nedersiniz? Evet, bildiniz 4 Room. Sahibi ile bir denk getirsek söyleşeceğiz ama bugüne kadar beceremedik. İnşallah bu sezon yaparız. Mezeleri ve balıkları harika. Fena olmayan bir kavları var. Ayrıca arpa suyu imalatı içecek için de seçenek sunuyorlar. Anasonlu için de seçenekler mevcut. Küçükkuyu'nun bence en keyifli mekanı. Elbette yemek ile su dışında bir içecek tüketenlerdenseniz. 

3. Bebeğim: Yengeç'in hemen karşısında, Efe kahvesinin yanında bir arabada, seyyar gibi görünen sabit ve salaş mekanın adı. 10 senedir gittiğim Küçükkuyu'da 10 senedir varlar. Muhtemelen mazileri daha eskiye dayanıyor. Ekmek arası balık, kalamar gibi şeyler için en ideal mekan. Ucuz ve taze, ayrıca lezzetli.

4. ALP Balıkçılık: Alp için ayrı yazı, hatta yazılar yazılsa yeridir. Sahibi ve çalışanları ayrı ayrı kıymetli insanlar. Küçükkuyu'da alkollü ve alkolsüz iki lokantası ve ayrıca oteli var. Balıkçısından seçtiğiniz balığı pişirtebiliyorsunuz, evinizi / kaldığınız yer yakınlardaysa. Mezeleri de güzel, ama en önemlisi çok düzgün bir işletme anlayışına sahipler. Aslına bakarsanız bu "düzgün esnaflık" ALP'e özel bir durum değil. Küçükkuyu'da, benim tanıştığım, tüm esnaflar için aynı şeyi söyleyebilirim. Sanki düzgün insanlar beldesi olmuş Küçükkuyu. Belki Belediye'nin kontrolleri bunu sağlamıştır. 

5. Fasülyem GURU: Mekanın ismindeki ince mizahı farkettiğinizi umarak Murat Şef'in bu yıl açtığı bu vegan lokantasından bahsetmeden olmaz. Murat Şef, Ankara - İstanbul ve Bodrum'un ardından demiri Küçükkuyu'ya atmış ve geçen yıllarda çok sevdiğim Sole Mare Pastanesi'nin yerini kiralamış. Fasülyeyi döküm tencerede 3 saatte pişiriyor. Fiyatları vegan lokantası ve kaliteli malzemeleri, bir de son zamları düşününce yüksek değil. Ancak, belde Küçükkuyu. Assos veya Türkbükü'nde olsa ucuz bile denebilir, ama Küçükkuyu'da ne kadar tutar göreceğiz.

6. Şeri'nin Meyhanesi: Bu kadar küçük bir sokak bu kadar güzel hale getirilebilir mi? Rakı şişesinde yaşayan balıktan tavşana, kedi-köpekten kaplumbağaya farklı türde hayvanlara ev sahipliği de yapan, oldukça lezzetli mezelerle istediğiniz içeceği sunan, gündüzleri kafe, akşamları meyhane olarak gidilebilecek bir yer. Yol tarifi verecektim ama sonra düşündüm ki Sahildeki heykeli bulunca sorun Türkan Saylan Sokağını, işte karşınızda Şeri'nin Meyhanesi. Bu arada tarifi de vermiş oldum :)

Aklıma gelenler şimdilik bunlar. Kapanan iki yeri de yazayım, o yazılara da bu kapanma bilgisini ekleyeyim. Birisi Baykuş Bar, diğeri ise Sole Mare. Özellikle Sole Mare'nin sahipleriyle bir yeni söyleşi yapmam lazım. Nedenini söyleşiyi okuduğunuzda anlayacaksınız. Şimdilik sürpriz olsun. Bir de belki Küçükkuyu'nun bu hale gelmesinde büyük emeği olan Belediye Başkanı, vakit ayırırsa, söyleşi konuğu yapmak isterim. Buradan duyurmuş olayım. 

Pazartesi, Temmuz 16, 2018

Paşaların Hesaplaşması / Kazım Karabekir

Zeyrekli Kazım Bey ya da soyadı kanunu ardından Kazım Karabekir, Kurtuluş Savaşı ve sonrasında en önemli figürlerden birisidir. Bizlere okutulan tarih kitaplarında bu önemi pek anlaşılmaz. Zaten bizlere okutulan tarih kitaplarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nden neredeyse hiç bahsedilmez. Ülkeyi Vahdettin ve Damat Ferit birlikte batırmış, Mustafa Kemal de kurtarmıştır. Ne 1908'den ne 1876'dan ne bunların 1923'e etkilerinden söz edilir. Neyse, bu konuda daha yazacak çok şey var, ama öncelikle okumak ve "bilgi sahibi olmak" gerek. "Fikir sahipliği" sonra...
Gelelim bu önemli çalışmaya. Öncelikle Paşaların Hesaplaşması, kitabın tam adı değil. "İstiklâl Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik?" Paşaların Hesaplaşması'nın hemen altında yer alıyor. Kurtuluş Savaşı dönemine dair Karabekir anıları için ilginç bir başlık değil mi? Kitabı yayına hazırlayan Prof. Faruk Özerengin ve basan Emre Yayınları. İlk baskısı 1991 yılında yapılmış, benim okuduğum Mayıs 2000 tarihli 5. baskısıydı. 325 sayfalık eser, sert kapaklı ve güzel ciltli. 
Kitabın başında İsmet Bozdağ imzalı bir takdim var. Takdimin başlığı "Yanlış tarihle yaşanamaz!". Karabekir Paşa'nın anılarını ve Uğur Mumcu'nun kitabını okumuş birisi olarak, Paşa'nın bu "tarihi doğru yazma" konusundaki gayretlerini biliyorum. Bugünden bakıp, "Mustafa Kemal Paşa hayattayken neden itiraz etmemiş" diye düşünenler olabilir. Bilgi eksikliği elbette, Karabekir Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa hayattayken yazdığı ve matbaa basılarak yaktırılan anıları olduğunu bilmemek ayıp değil. 
Kurtuluş savaşı mücadelemizi bir de Karabekir'in penceresinden, Doğu Cephesi kumandanından okumak apayrı vizyon kazandırıyor insana. 
Nutuk'u okurken, hep düşünmüştüm. Onca mücadele içerinde bu belgeleri, telgrafları nasıl muhafaza etmiş Gazi Paşa diye. Oysa o dönemin insanı başkaymış. Sultan Abdülhamit zamanı askeri eğitimden geçmiş "okullu paşalar"ımızın tümünün bu belge koruyuculuğu, arşivciliği varmış. Karabekir Paşa'nın anılarında da belgeler, eski yazılı halleriyle birlikte, yer alıyor. 
Paşaların Hesaplaşması'nın sonunda ise, yakın tarihe meraklıların artık çok iyi bildiği, Erzurum Kongresi öncesi Mustafa Kemal'i tutuklama emri alan Karabekir'in "Emrinizdeyiz Paşam" sözü, olayın tanığı Rauf Orbay'ın kaleminden aktarılıyor. Orbay, Kazım Dirik'in vefatı ve bunun üzerine yazdıklarına içerleyen Rauf Orbay, Karabekir'e bir mektup yazıp o tanıklığı anlatmış.
Bu tanıtım notu biraz uzun oldu ama şu alıntıyı yapmadan bitirmek istemedim. Karabekir sesleniyor:
VATANDAŞ,YANLIŞ BİLGİ FELÂKET KAYNAĞIDIR. HER İŞİN EVVELÂ HAKİKATİNİ ARA VE ÖĞREN! SONRA MÜNAKAŞASINI İSTEDİĞİN GİBİ YAP. BİRİNCİSİ VİCDANINA, İKİNCİSİ SECİYE VE İRFANINA DAYANIR. 

Pazar, Temmuz 01, 2018

ODTÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Madem bugün üniversiteye giriş sınavı yapıldı, o zaman benim de mezunları arasında yer almaktan büyük onur duyduğum üniversitemin en taze fotograflarından bir seçki sunayım. Fotografları Samsung Note 8 ile çektim. Meraklıları için ekleyeyim, telefon benim değil...

 bu heykel ile ilgili o kadar çok şey söylenirdi ki. 10 Kasım'da gölgelerin ATA yazdığı en bilineni sanırım. 


 ODTÜ'de bir de müze var. Üniversite kurulurken çıkan eserler sergileniyor. Mimarlık fakültesinin yanında...

 Mimarlık fakültesi binaları, ODTÜ'de en sevdiğim binaların başında geliyor. Orada hiç ders almamış olsam bile mimarlığın binalarının farklılığı sanırım beni çeken. 

 ve elbette Mimarlık Amfisi. Ne kadar çok etkinlik izledim orada. Ne kadar farklı kişilerle birlikte....