Cuma, Mayıs 31, 2019

filmli makine

Cep telefonları ile her gördüğünü kaydetmeye ve eş anlı olarak bu kaydın nasıl olduğuna bakmaya alışmış birisine, 36 pozluk film ile fotograf çekip, ne çektiğini ancak tüm karelerin bitmesinin ardından filmi çıkartıp, fotografın yıkanması, ardından karta basılması için fotografçıya götürüp sonucu beklemenin daha keyifli olduğuna ikna edemem. 
Yukarıdaki cümleyi okuyup bir şey anlamadıysanız kendinizi kötü hissetmeyin :)
Demem o ki,
filmli makine ile fotograf çekmek çok keyifli...
Siz de eski makinelerinizi çıkartın ortaya.
Çocuklarınızın, basılı fotograflarının olduğu albümleri olsun.
Merak etmeyin, pahalı değil baskı almak. 36 pozluk film 25 TL, kart baskısı ise banyo dahil 50 TL civarında tutuyor. 
Yaşayacağınız en büyük sorun filmi banyo ettirmek. Kart baskısı almak dert değil, malûm az da olsa dijital çekenler de karta bastırıyor. Ancak film banyosu yapan fotografçı gerçekten çok az sayıda kaldı.
Sizin için önereceğim iki yer var. Her ikisi de Kızılay'da:
Şehit Adem Yavuz Sokak No:8/A Kızılay - Çankaya - Ankara
Telefon: (312) 419 43 24 - (312) 419 43 25 
Kızılay meydandan Maltepe'ye doğru yürürken ilk sokak olan Şehit Adem Yavuz üzerinde Tripod. Fotograf ekipmanları, kart, film, kısacası fotograf ile ilgili aklınıza gelecek neredeyse her şey var Tripod'da.
Bayındır 1. Sokak Aksoy Çarşısı No:27 / 34 Kızılay - ANKARA
Telefon: 0312 433 47 90
Çankaya Belediyesi Nüfus Müdürlüğü'nün bulunduğu sokakta, Nüfus Müdürlüğü'nün karşısında Gözde Color. Burada da fotograf ile ilgili bir çok ürün bulabilirsiniz. Sabah 7.30'da açılması en önemli avantajı.

payTV pazar verileri 2018 Q4

Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından, üçer aylık dönemler için yayınlanan pazar verilerinde payTV'ye dair bilgiler de bulunuyor. Son yayınlanan veri 2018'in 4.çeyreğine ilişkin. Bu verileri derleyip toparladığımda aşağıdaki iki grafiği elde ettim. Ne yazık ki raporda, Over The TOP TV (OTT) için abone sayısı bilgisi yok. Bu yüzden bir miktar hatalı oldu, aşağıdaki grafikler. 
Rapordaki verilere göre ülkemizde yaklaşık 6,7 milyon payTV abonesi bulunuyor. Toplam hane sayısını 20 milyon olarak kabul ettiğimizde, ki bu kabul ne kadar doğru emin değilim, payTV oranı %34 oluyor. Elbette her hanede tek payTV aboneliği olduğu varsayımı ile. 
 %34 payTV aboneliği oranına bakıldığında payTV pazarında daha yapılabilecek çok şey varmış gibi görünüyor. Bu %34'ün erişim yöntemi dağılımına bakılınca ise daha farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Uydunun ağırlığı son sene içerisinde daha da artmış. Bir kaç paragraf yukarıda yazdığım gibi, OTT verilerinin yer almıyor oluşu resmi farklılaştırdı muhtemelen. 
2018 yılının ilk çeyreğine kadar IPTV abone sayısı kabloTV abone sayısının gerisindeyken, 2018 ilk çeyrek verilerine göre IPTV aboneleri, kabloTV abone sayısını yaklaşık 10000 geçmiş. Bu 10.000'lik fark, takip eden çeyreklerde artarak devam etmiş. 2018'in son çeyreğinde KabloTV abone sayısı 1.248240, IPTV abone sayısı ise 1.334.683.

Perşembe, Mayıs 30, 2019

Bambino Fırın

Doğa gibi doğal ekmekler
Mekân etiketli yazı eklemeyeli epey zaman olmuş. Hem bu eksikliği gidermek hem de Ankara'nın en özenli fırınlarından birisini tanıtmak için oturdum klavyenin başına. Rize Çamlıhemşin kökenli ustaların açtığı ve günümüzde üçüncü kuşak tarafından işletilen Bambino Fırın, Çankaya Yıldız'da Kumru adlı rezidansın hemen yanındaki 713. sokakta yer alıyor. 
Biraz daha ayrıntılı konum tarifi isterseniz onu da vermeye çalışayım. Çankaya Yıldız'daki Adana Sofrası adlı mekânı biliyorsanız, Bambino hemen hemen onun karşısında. 
Bir başka tarif ise şöyle: Turan Güneş Bulvarı'nın alt tarafındaki Garanti Bankası'nın yanından giren sokakta ilerlediğinizde sol tarafınızda göreceksiniz. Zaten aşağıya kopyaladığım Bambino Fırın web sayfasında Google Haritalar üzerinde konumu işaretlenmiş.
Bambino Fırın'da neler var derseniz, öncelikle ve hâliyle ekmekler var. Benim favorilerim ekşi mayalı ve cevizli tam buğday ile ekşi mayalı ve cevizli çavdar. Bu ikisi dışında Fransız baget, Kafkas, Ata gibi epey çeşit var. Kendilerine has tatlılar da oldukça lezzetli. Tuzlu gevrekleri paketli olarak da satıyorlar.
Son sürprizleri ise Çayyolu'ndan İncek'e çıkan yol üzerinde açacakları Mia Bambino adlı dünya mutfağının sunulacağı mekân. Tabelası asılmış, açılışı muhtemelen kısa süre içerisinde gerçekleşecek. Bu sayede Çayyolu, Beytepe, Angora ve İncek sakinleri de Bambino lezzeti ile tanışacak.
Yıldızevler Mahallesi, 713. Sk. 7/A, 06550 Çankaya/Ankara

Çarşamba, Mayıs 29, 2019

İntibah / Namık Kemal

Eserin tam adı İntibah: Sergüzeşt-i Ali Bey. Namık Kemal'in ilk Türkçe edebi roman olarak bilinen eserini günümüz Türkçesine uyarlayan ise Refik Durbaş. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Ocak 2019 tarihli 4. baskısını okudum. 
İstanbul'un İmparatorluk başkenti zamanlarındaki günlük hayatına dair bir çok bilgiyi içeren bir aşk hikayesi İntibah. Etkileyici Çamlıca tasvirleri ve karakter çözümlemeleri ile sürükleyici bir roman. 
Edebiyat eleştirmeni değilim, tarzlar konusunda da bilgim sınırlı ancak şimdiye dek okuduklarımdan hareketle İntibah'ın, varoluşçu bir roman olduğunu düşünüyorum. Bir fırsat bulduğumda bu tespitimin doğruluğunu araştıracağım.

Salı, Mayıs 28, 2019

1500. yazı...

Dile kolay, 15 sene... 300'den fazlası kitap notu olan, toplam 1500 yazı... 
İki kez uzun süreyle kapalı kalmasına karşın, aylık ortalama 3000 ziyaretçi...
2000li yılların başında açılıp, hâlen güncellenen, az sayıdaki blogdan birisi...
Blogun ilk yazısı 17 Kasım 2004 tarihli. Futbol konulu ilk ve tek yazım. Kitap etiketli ilk yazım ise Vedat Türkali'nin Kayıp Romanlar isimli eseriyle ilgili, 24 Kasım 2004 tarihinde yayınlamışım. 2004 senesinde yayınladığım iki mekân etiketli yazıya konu olan iki mekânın da artık kapandığını hatırlamak üzüntü verici. Beyaz ve Beyaz, zaten çok uzun ömürlü bir yer olmadı ancak Tenedos, eminim ben yaştakilerin Ankara'ya dair anılarında önemli bir yer tutuyordur. 2004'te yayınladığım yazıda Tenedos'un 10 yaşında olduğundan bahsetmişim. Korunması gereken bir mekândı, ne yazık ki zamanın ruhuna yenildi.
Üç kez, uzun süreliğine kapandı blogum. Kapandı, yerine kapattım diye yazsam daha doğru aslında. Doğa gibi benim de ilkbahar ve yaz kadar sonbahar ve kışlarım da oluyor(du). Üç kez kış uykusuna yatırdım blogu. Bu uyku öncesinde bir kaç yazı var, ölmeye yüz tutan blog başlıklı. 
Yanlış saymadıysam 215 farklı yazarın toplam 310 eseri hakkında yayınladığım kitap etiketli yazı var. Blogda kitap etiketli bu 310 yazı içerisinde en fazla eseri olan yazar İnci ARAL. Aral'ın 20 eserine dair düşündüklerimi paylaşmıştım blogda. İkinci sırada Kaan ARSLANOĞLU geliyor. Aslında ARSLANOĞLU'nun yayınladığı tüm eserleri okudum ancak bir kısmını blog yayına başlamad önce okumuştum. Bu yüzden Arslanoğlu etiketli 16 yazı var blogda. Adalet AĞAOĞLU ile Cüneyt AYRAL 7'şer yazı ile üçüncü sırada.
kitap etiketli yazı - tarih
Yukarıda, 310 adet kitap etiketli yazının aylara dağılımının grafiği var. Şubat 2014 - Mayıs 2015 arasındaki boşluğun büyük bölümünde blogu erişime kapatmıştım. Bu erişime kapalı geçen sürenin sonunda, 2 Temmuz 2015'te yayınladığım ve aşağıya kopyaladığım yazıyı ne zaman okusam aynı şeyi düşünürüm: iyi ki blog yazmaya başlamışım:
2004ten bu yana yazdığım blog son bir yıldır kapalıydı. Yazmanın, başka bir çok şey gibi, anlamsızlaşması başlıca nedendi. Arabadaki navigasyon yazılımının 'yolun akışında devam ediniz' komutunu uygulayacak enerjiyi bulamıyordum bir türlü. Yarın, sonraki hafta, önümüzdeki yaz birbirinin kopyası geçecek günlerdi sadece. Plansız, heyecansız, coşkusuz.
Sonra yavaş yavaş eskiden yaptığım ve beni mutlu eden şeyleri hatırlamaya başladım. Haftalık yayınlanan dergilerim vardı takip ettiğim. Eski dergi artık yayınlanmasa da yerine koyabileceğim bir aylık dergi buldum. Ardından bir kaç yıl önce başladığım tarihimizin bir dönemini anlatan kitap okumalarına döndüm.
Tıpkı herşeyin anlamsızlaşmaya başladığında olduğu gibi kendini besleyen bir sarmal bu. Hayat bir yerinden toparlamaya başlayınca çökmüş gibi duran diğer yerler de düzeliyor ya da bir yerinden bozulmaya başlayınca sağlam duran bölümler de enkaza dönüşüyor.
Bu gereksiz görünen yazıyı kendime yazdım. Hayatın da mevsimler gibi değişken olduğunu kışın da yaz gibi hayatın içinde doğal olduğunu ve herşeyin geçiciliğini unutmayayım diye. Unuttuğumda bana hatırlatsın diye.

Benzer duygu değişiklikleri sonrası blog ve yazarı bir kez daha uyku moduna geçmişti Ağustos 2016 ile Mayıs 2018 aralığında. Koca 2017 senesi boyunca bloga eklediğim yazı sayısı sadece 3. 
Blogun düzenli okuyucuya sahip olması için dönem dönem projeler üretmeye çalıştım. Sosyal medya hesapları açıp, buralarda yazılarımı paylaştım. Çeşitli sorular sorup kitap ödülleri verdim. Hatta ödüllerden birisini Avusturya'ya gönderdim. Facebook hesabımda 100'ün üzerinde aktif kullanıcı varken paylaştığım yazıma gelen ziyaretçi "1" olunca ve bu durum değişmeyince sosyal medya hesaplarımı kapattım. 
Hangi hafta hangi yazıların yer alacağını önceden duyurmak, düzenli okuyucuya ulaşmanın yolu olabilir dedim. Bir süre denedim bunu, ancak "düzenli okuyucu" sorununa çare olmadı hiçbirisi. Sonunda kabullendim :)
1500 içerisinde, etikete göre sıraladığımızda, 352 yazı ile, başta yer alan teknik oluyor. 20 seneden fazla oldu, yayıncılık sektöründe çalışmaya başlayalı. Hâliyle teknik etiketli yazıların neredeyse tümü yayıncılık ile ilgili. Özellikle sayısal karasal televizyon ve radyo yayıncılığı konusunda, Türkçe dilinde, en fazla yazmış kişiyimdir muhtemelen. Aslında radyo ve televizyon yayınlarına erişen herkesi ilgilendirmesine karşın çok az kişinin bilgilendirildiği bir konu sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığı. Bu açığı kapatmak için vargücümle uğraşsam bile, geldiğimiz noktada, başarılı oldum demekten epey uzağım. 
2011 yılında Over The Top TV ile ilgili yayınladığım yazım, konu hakkındaki ilk Türkçe yazıydı büyük olasılıkla. O günlerde ülkemizde IPTV dışında webTV'den bahsedilirdi. OTT kısaltmasını ise bilene pek rastlanmazdı. İşin doğrusu, bu yazıya vesile olan da bir meslektaşımın OTT ile ilgili sorusuydu. Yanıtı o sırada verememiş olmanın hüznü ile bir araştırma yapıp, anladıklarımı herkesin anlayacağı şekilde yazmaya çabalamıştım. Yazımın okunma sayısına baktığımda, çabama değmiş oldunu söyleyebilirim. 29 Mayıs 2019 itibariyle 1290 kez görüntülenmiş.

Pazartesi, Mayıs 27, 2019

İki Gözüm Galibem / Fethi Okyar

Yakın tarihe dair yazılanları okumaya devam ediyorum. Bu kapsamda kimi zaman roman, kimi zaman inceleme, kimi zaman anı kitabı okudum. Fethi Okyar'ın Malta esareti döneminde başlayan ve Ankara'da nihayetlenen, eşi Galibe Hanım'a yazdığı mektuplar, mektup türünden okuduğum ilk eser. 
İki Gözüm Galibem eserinin, Kasım 2014 tarihli İş Bankası Kültür Yayınları etiketli ilk baskısı, 256 sayfa. Mektuplarda adı geçenlere dair kısa açıklamalar dipnotlarda verilmiş. Mektupların aralarına aile albümünden fotograflar, kimi mektupların görüntüleri eklenmiş. 
Fethi Okyar'ın yazdıklarını okurken, o dönemin yetiştirdiği insanların koşullar ne olursa olsun, günü en verimli değerlendirmeye odaklandığını gördüm. Okyar, esaret günlerini İngilizce öğrenmeyle geçirmiş. Hatta Keynes'in yazdığı bir inceleme kitabını tercüme etmiş. İngilizce'nin ardından İtalyanca'nın Fransızca'ya benzerliğini fark edip İtalyanca gazete okuyacak düzeyde, bu dili de öğrenmiş. Almanca bilgisinin gerilediğinden dertlenirken, Rusça'yı da öğrenmesi gerektiğini yazmış Galibe Hanım'a.
Eşine ve çocuklarına hasreti, yaşadığı esareti haketmediğini düşünmesi, günlük hayatına dair yazdıkları... Her bakımdan insanın içine dokunan satırları okurken duygulanmamak elde değil. 
Ali Fethi Okyar'ın tüm siyasi hayatını inceleyen bir kitabı okumayı sürdürüyorum. Onu bitirdiğimde, Okyar ile ilgili daha kapsamlı birşeyler yazmak istiyorum. 

Cuma, Mayıs 24, 2019

Ankara sokakları - 1

Ankara sokakları ile ilgili yazayım istiyordum, uzunca zamandır. Kısmet bugüneymiş. Bir dizi yazı olsun niyetindeyim, bakalım, ne zaman ikincisi gelir bilemiyorum. Hazır vakit ve enerji bulmuşken, dizinin ilk yazısına başlıyorum:
Atakule civarında, Yukarı Ayrancı'daki sokak isimlerini aşağıda sıraladım:
  • Abidin Daver (1886 - 1954) 
  • Ahmet Rasim (1864 - 1932)
  • Ahmet Mithad Efendi (1844 - 1912)
  • Sedat Semavi (1896 - 1953)
  • Mahmut Yesari (1895 - 1945)
  • Cemal Nadir (1902 - 1947) 
  • Ebu Ziya Tevfik (1849 - 1912)
  • Yunus Nadi (1879 - 1945)
  • Süleyman Nazif (1870 - 1927)
  • Halide Nusret Zorlutuna (1901 - 1984)
  • Halit Ziya (1866 - 1945)
  • Hüseyin Rahmi (1864 - 1944)
  • Prof. Dr. Aziz Sancar [eski adı Abdullah Cevdet (1869 - 1932)]
Prof. Dr. Aziz Sancar, Nobel ödüllü akademisyenimizin adı verilen sokağın eski adının Abdullah Cevdet olduğunu hatırlarsak, tüm bu isimlerin ortak özelliği gazeteci / yazar - çizer / edebiyatçı olmaları. 

Salı, Mayıs 21, 2019

5G konusunda ufuk açıcı sunumlar

@Hacıbaba
Yazının başlığını okuyup, demek ki Avrupa Yayın Birliği (EBU) ile IRT  tarafından düzenlenen 5G Media Road 2019 etkinliğine katıldın diye düşünmeyin :) Ne yazık ki bütçem öyle her istediğim etkinliğe katılmama izin vermiyor. Ancak, katılımı ücretli de olsa, etkinlik sonrası sunumların yansıları (slaytları) internetten ücretsiz olarak paylaşılıyor.
İki gün süren etkinlikte toplam 11 oturum düzenlenmiş. Oturumlar boyunca gerçekleşen 20 sunumun yansılarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. 
Kısaca sunumlarda konuşulanlara değinmek isterim. Ancak bunu yapabilmem için öncelikle bu 20 sunumu incelemem ve ardından genel bir yazı hazırlamam gerekiyor. İşlerin yoğunluğunu ve benim üşengeçliğimi birlikte düşününce, böylesi bir değerlendirme yazısının, eğer yazabilirsem, bir kaç aydan evvel hazırlanamayacağı aşikar. 
Sizden ricam, gene de arada bu yazıya tıklayın. Değerlendirme bölümünü yazının sonuna eklemeye çalışacağım...
Not: Fotonun yazı ile ilgisini kurmaya çalışmayın, çünkü ikili arasındaki tek irtibat fotografı çekenin ile yazıyı hazırlayanın aynı kişi oluşundan ibaret... Merak edenler için ekleyeyim, Ankara Hacıbaba'da Sultan-Padişah adıyla satılan bu efsane tatlı, fıstık isteğini geçici olarak bastırmak isteyenler için birebir. Fıstığa doymak isteyenlere ise Durdu Usta Fıstıkzade diyorum...

Pazartesi, Mayıs 20, 2019

Abdülmecit / Hıfzı Topuz


Saray Kapısı - İstanbul
Hem tarihe hem biyografi okumaya meraklı olunca Hıfzı Topuz'un Abdülmecit - İmparatorluk Çökerken Sarayda 22 Yıl adlı kitabını, deyim yerindeyse, bir solukta okudum. 205 sayfalık kitap, Remzi Kitabevi'nce Ağustos 2009 tarihinde basılmış. Benim okuduğum aynı tarihli ikinci basımıydı.
Hıfzı Topuz'un tarihi kişilikler ile ilgili yazdığı kitapların tarzını çok beğeniyorum. Diyaloglarla, o döneme ışık tutan kitabî bilgilerle ve günlükler-mektuplarla süslenmiş çalışmalar. Topuz'un bu eseri, Osmanlı İmparatorluğu'nun zor bir döneminde tahta çıkan Sultan Abdülmecit dönemi hakkında bilgilerin yanı sıra, o dönemde İstanbul ve İmparatorluğun genelinde günlük hayata dair de çok öğretici. 
Kitabın sonunda yer alan, yararlanılan kaynaklar listesi, dönem hakkında ayrıntılı çalışmalar yapmak isteyenlere yol gösterir nitelikte.

Cumartesi, Mayıs 18, 2019

Kilo verme projesi takibi - 4

Tartıda uzun süredir göremediğim bir kiloyu görünce, sevinç ile geçtim klavyenin başına. Kilo verme projesine başladığımdaki hedeften uzağım belki ama aşağı doğru bir gidiş başladı.  Nisan ayında kilomda azalış olmasa bile mevcudu korumayı başardım. 
Gelelim Mayıs ayına...
Dediğim gibi, uzunca bir süredir görmediğim bir kilo gösterdi tartı bu sabah: 71 :)
Elbette 71 kilonun bir de 900 gram gibi bir eki var ama olsun :)
Peki son bir ayda neyi farklı yaptım?
Sabahları yürüyüş süresini 45 dakikaya çıkardım. 
Öğlen arası, fırsat buldukça yürüdüm.
Bence en önemlisi, öğlenleri porsiyonları küçülttüm ve sabah kahvaltısını çoğunlukla atladım.
Sabah çok acıkmış olursam, bir bardak ayran ile geçiştirdim. 
Haziran ortasının hedefi büyük: 70,0 Kg...
Bakalım, ekonomistlerin jargonuyla, güçlü bir direnç var 70'te. Psikolojik sınır bir yerde :)
Bu arada merak edenler olabilir diye yazayım. Fotografta gördüğünüz Durdu Usta'nın efsane tatlısı ve evet bildiniz. Mayıs içerisinde bu tatlıdan yemiş olmama karşın kilom azaldı :)

sosyal medya hesaplarım ve sonrası

Yanlış hatırlamıyorsam 3 kez Facebook, 2 kez Twitter ve 1 kez Instagram hesabı açtım bugüne kadar. Her 3 platformda da kalıcı ol(a)madım. Sosyal medya hesabımın kesintisiz açık kaldığı süre 12 ayı bulmadı hiç bir seferinde. 

Neden açtım, neden kapattım?

Bir kaç yakın arkadaş dışında soran olmasa bile, yazayım. Belki sizlere de faydası olur görüşlerimin. Öncelikle, hesapları açarken tek hedefim blog sayfamın okuyucu sayısını arttırmaktı. Düşündüm ki, özellikle twitter'da, beni daha öncesinde tanımayanlara da ulaşabilirim. Herhangi bir gelir elde etmediğin blogunun daha fazla okunmasının ne önemi var, diye sormayın. Yanıtını ben de bilmiyorum. Platformlarda yazılarımı paylaşmamın ardından kısa süreli bir okuyucu artışı olsa bile bu artış düzenli okuyucu haline dönüşmedi. 
Sosyal medyadan beklediğim faydayı göremeyince, en azından eşten dosttan haber alıyorum düşüncesiyle, bari bu sefer açık kalsın dedim. Ancak, fark ettim ki beynimdeki kısa dönemli hafıza, bilgisayarlardaki Random Access Memory -RAM-, düşük kapasiteli. Hemen doluyor ve dolunca günlük hayatta yapmam gerekenleri yapamaz hale geliyorum. RAM'imi sosyal medya hesaplarım sayesinde/yüzünden öğrendiğim akraba/eş-dost/arkadaş/ünlü/fenomen ne yapıp ettikleri ile dolduruyorum. 
Bu gerçek ile bir kez daha yüzleşince, telefonumun olduğunu ve telefon ile gerçekten öğrenmem gereken her türlü akraba/eş-dost/arkadaş haberine ulaşabildiğimi fark ettim. Sonuç, hesapları bir öğleden sonra uçurmak oldu. 
Şimdi arada konuştuğum akraba/eş-dost/arkadaşlar sitem ediyor yer yer: En azından ne yaptığını görüyorduk diye. Sosyal medyadan uzak durmak için başka bir neden aramaya gerek yok aslında. Ne yaptığınızı göstermek istemiyorsanız, siz de uzak durun...

Cuma, Mayıs 17, 2019

Sayısal karasal televizyon yayıncılığı - güncel durum

Eğer doğrudan bu yazıya ulaştıysanız ve sayısal karasal televizyon da neymiş diyorsanız, öncelikle bu yazımı okumanızı öneririm.
Sayısal karasal televizyon yayıncılığını düzenleyen mevzuat, Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Üst Kurulu'nun 6112 sayılı kanunu ve bu kanuna uyumlu olacak şekilde düzenlenmiş yönetmelikler ile tanımlanmıştır. 6112 sayılı kanun, 3 Mart 2011 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun bu ilk hali, sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığına geçiş sürecini bir takvime bağlamıştı. Ayrıca, sayısal karasal radyo ve televizyon şebekesinin (verici ağı) nasıl bir şirket tarafından kurulup işletileceği de belirlenmişti. 6112 sayılı kanunun bu ilk haline göre düzenlendiği düşünülen multipleks kapasitesi tahsis ihalesi, ihaleye giren ve multipleks kapasitesi tahsisine hak kazanan medya hizmet sağlayıcı şirketlerce iptal ettirildi. Öncelikle yürütmeyi durdurma kararları geldi mahkemelerden. Ardından esastan iptaller başladı ve RTÜK, ihalenin iptal edildiğini açıkladı. 

@Eymir
2014 senesinin ortalarına doğru tamamlandı, yukarıdaki paragrafta açıklamaya çalıştığım süreç. O tarihlerde blogda yayınladığım yazımda belirttiğim gibi, 6112 sayılı kanun, ihalenin yenilenmesine olanak tanımıyordu. İhale ve sonrasındaki işlemler için ilan edilen takvime uyulmaması durumunda nasıl bir yol izleneceği belirtilmemişti. 6112 sayılı kanunda değişikliğe gidilmediği durumda, süreç tıkanmıştı. 
6112 sayılı yasada, 2 Ocak 2017 tarihinde yayınlanan 687 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişiklik yapıldı. 11 Haziran 2018 tarihli yazımda bu değişiklik ve sonrasındaki gelişmeleri özetlemeye çalışmıştım. PTT ile EPT Ticaret ve Sanal Mağazacılık Anonim Şirketi'nin yarı yarıya ortaklığı ile kurulan Kule Verici Tesisleri İşletim ve Teknolojileri Anonim Şirketi adlı kuruluş, 31 Mayıs 2017 tarihli RTÜK toplantısında alınan karara göre, 6112 sayılı kanunda tanımlanan verici tesis ve işletim şirketi olarak belirlenmiş. İlerleyen tarihlerde, Kule A.Ş.'nin tüm hisselerinin PTT'ye geçmiş olduğunu öğrendik
Tüm bu gelişmeler olurken, Avrupa'da, "sayısal karasal yayıncılık için kurulan şebekeler 5G ile gereksiz hale mi gelecek?" tartışmaları sürüyor. Bu tartışmaları ilgi ile takip etmeyi sürdürürken, kendi yorumumu ilave edeyim: Ülkenin büyüklüğü, ekonomik durumu, halkının TV yayınlarını alma alışkanlığı, sayısal karasal televizyon şebekesinin özellikleri gibi bir çok kritere göre, ülkeden ülkeye değişecek bir karar. Belki yakın gelecekte olmayacak, ancak uzun vadede 5G, tüm sektörlerde olduğu gibi, yayıncılıkta da önemli dönüşümlere yol açacak. 
Güncel mevzuatımızdaki son gelişme, 23 Aralık 2018 tarihinde yayınlanan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Karasal Yayın Lisansı ve Sıralama İhalesi Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile süreç bir kez daha başlayacak gibi görünüyor. Ancak, 3 Mart 2011 tarihli 6112 sayılı kanundaki gibi bir takvim yok bu yönetmelikte. Sayısal karasal televizyon ve radyo yayınları ve FM radyo yayınları için ihaleler düzenleneceği belli ancak bu ihalelerinin tarihleri belli değil. Yönetmeliği dikkatle incelediğinizde, belirsizliklerin tarih ile sınırlı olmadığını göreceksiniz. Teknik ayrıntıların büyük bölümünün de sonradan belirleneceği yazılı yönetmelikte. 
Tüm bunlar olurken, Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ITU'nun web sayfasında yer alan bir grafik son derece düşündürücü. Grafik, sayısal karasal yayıncılık sürecine henüz başlamamış ülkeleri, dünya haritası üzerine işaretlemiş. Ülkemiz, Avrupa kıtasının temsilcisi durumunda. Bu arada, ITU'nun sayfasında bir de No Information yazılı grafik olduğu bilgisini ekleyeyim. Güney komşumuz Suriye, "no information" yazılı bu grafikte yer alıyor. 
"Tüm bunların anlamı ya da benim hayatıma etkisi ne?" derseniz, onu da başka bir yazıda anlatmaya çalışayım. Bir ipucu olsun diye baştan yazayım: tahmin ettiğinizden fazla...

Çarşamba, Mayıs 15, 2019

Çok Uzak - Fazla Yakın / Adalet Ağaoğlu

Adalet Ağaoğlu'ndan okuduğum yedinci eser ve bloga eklediğim ilk oyun: Çok Uzak - Fazla Yakın. Okurken düşündüm ve sanırım sadece bloga eklediğim değil, aynı zamanda, "okuduğum" ilk oyun. 160 sayfa ve 1991 senesinde İletişim Yayınlarınca basılmış. 
Tiyatro oyunu okumak ilginç bir deneyim. Romanda, öyküdeki gibi olmuyor yazım tarzı. Çok Uzak - Fazla Yakın toplam 160 sayfa, oysa anlatılanları dizi film yapmak isteseniz 2-3 sezonluk senaryo çıkartabilirsiniz. Zamanlar ve mekânlar arasında gidip gelen, bu gidiş gelişlerin nasıl olacağını bile tarif eden bir metni var. Dediğim gibi, okuduğum ilk oyun olunca, tüm oyunlarda böyle mi yazılır zaten bilemedim. 
Sanat ve hayat, ikiz kardeş gibi. Çok Uzak - Fazla Yakın, bu ana konu üzerine inşaa edilmiş. Ev içindeki rollerden, ülkenin geçirdiği çalkantılı dönemlere, kadın erkek ilişkilerine bir çok yan konuya da değiniyor. Adalet Ağaoğlu'nun romanlarından sinemaya uyarlananlar var. Fikrimin İnce Gülü, sanırım en bilinen uyarlamalarından. Yanlış hatırlamıyorsam, Sarı Mercedes adlı uyarlamayla ilgili bir takım anlaşmazlıklar yaşamış Ağaoğlu. Dizilerin hikâyelerinin birbirine benzediği günümüzde keşke Çok Uzak - Fazla Yakın'ı bir dizi olarak izlesek diye düşündüm kitabı okurken. 
Ankara Sanat Tiyatrosu'nun Asaf Çiyiltepe'nin vefatı sonrası Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstlenen Güner Sümer, Adalet Ağaoğlu'nun kardeşi. Oyunu, bu bilgi eşliğinde okuyunca, tiyatro işletmeciliği / oyuncu - yönetmen ilişkileri gibi konuların nasıl böyle ustaca anlatıldığı sorusu anlamsızlaşıyor. 

Pazar, Mayıs 12, 2019

Sayısal karasal televizyon yayıncılığı - nedir?

15 yaşındaki blogumda 100'den fazla yazı hazırladım sayısal karasal televizyon yayıncılığı konusunda. Sayısal, karasal ve televizyon kelimelerinin İngilizce karşılıkları olan Digital Terrestrial Television kelimelerinin başharflerinden oluşan kısaltma, DTT, ile etiketledim bu yazıları. 
DTT nedir hiçbir fikriniz yok ise, öncelikli olarak aşağıda bağlantılarını verdiğim yazılarımı okumanızı öneririm.  
Okumayı sevmeyen ve gittikçe daha az okuyanların çoğunlukta olduğunu hatırlayarak, DTT konulu iki video kaydının da bağlantısını paylaşayım. Her ikisi  de Elektrik Mühendisleri Odası bünyesinde düzenlenen etkinliklerin kayıtları, gene her ikisinde de konuşmacılardan birisi de bendeniz. İki etkinlik dedin, üç video var diyeceksiniz hemen hatırlatayım, 2013 Aralık ayında düzenlediğimiz etkinlik iki oturumluydu:

17 Nisan 2013 - Halil EKER anısına EMO Ankara Şubesi'nin düzenlediği Karasal TV Yayıncılığı Paneli  
21 Aralık 2013 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen Karasal Sayısal Yayıncılık Çalıştayı 1. Oturum 
21 Aralık 2013 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen Karasal Sayısal Yayıncılık Çalıştayı 2. Oturum

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade
Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine. 
Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması. 
Durdu Usta, Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı olanlar ve katmer tabanlı olanlar.  
Fıstık sevenlerdenseniz Fıstıkzâde isimli tatlıyı öneririm size. Aklımda kaldığı kadarıyla tarif edeyim: Kadayıfı fıstık ile harmanlayıp, sade yağ ile yağlanmış künefe kabının üzerine seriyorlar. Bu fıstıklı kadayıfın üzerine bütün fıstıkları döşeyip pişirdikten sonra, şerbetini veriyorlar. Karşınıza, fotograftaki gibi bir şölen geliyor. Tek kişilik söyleyip, bir sevdiğiniz ile paylaşmanızı öneririm. 
Yaz günleri, geç saatlerde bile kapısında kuyruk olan Durdu Usta, işine saygılı, hızlı servis ve lezzetli yiyecekler ile Ankara'da hak ettiği bir üne kavuştu. Bildiğim kadarıyla şubesi yok. 
Gaziantepli Durdu Usta 
Künefe Katmer Adres ve İletişim
Emek Mah. Bişkek Cad.  No:193/1 Çankaya Ankara
Telefon 0312 222 24 00   

Çarşamba, Mayıs 08, 2019

Tatar Çölü / Dino Buzzati

Bu sene, ilk kez okuduğum yazarlar senesi oluyor desem yeridir. Tatar Çölü, yazarın en bilinen romanıymış. İletişim Yayınları'nda ilk baskısı 1991 yılında yapılmış. Benim okuduğum, 2018 yılında yapılan 18. baskısıydı.  230 sayfalık eseri Hülya Uğur Tanrıöver çevirmiş dilimize. 
Buzzati'nin eserini okurken beynimde, bu yazıyı yazarken ise kulağımda, Pink Floyd'un 1973 senesinde yayınladığı The Dark Side of The Moon albümünden Time şarkısı çalıyordu. Sizin de dinlemenizi öneririm. Şarkının YouTube'da bulunan bir kaydının videosunu aşağıya ekliyorum:

Kitabı bir cümle ile özetle deseler şöyle yazardım:
"Bugün, yarın derken koca bir ömrün geçip gidişinin hazin hikâyesi"
Bu arada, hangi ömür geçip gitmiyor ki diyebilirsiniz ve bu sözünüz ya da tespitiniz çok önemli bence. Kitabın fotografını, bloga koymak için, çekerken, anahtarlığımdaki Oblomov'un kapağının da görünmesini istedim. Eğer Gonçarov'un Oblomov'unu okumadıysanız, mutlaka öneririm. 
Rahata alışmak, tekdüzeliğin hep şikayet edilen ancak değiştirmek için bir şeyler yapmayı engelleyen huzuru. Bunları, kuş uçmaz kervan geçmez Bastiani Kalesi'nde göreve başlayan Teğmen Giovanni Drogo'nun yaşamı üzerinden anlatıyor Buzzati. Hiç gelmeyecek Tatar saldırısına karşı kalede görev yapanlar, hep bu tekdüze yaşamdan kurtulacakları günün-anın gelmesini bekler. Buzzati, Drogo'nun hikâyesini anlatırken kendi hayatlarımızı sorgulatıyor. 
Belki asker değiliz ama bizler de kendi Bastiani kalelerimizin içinde hapsolmuş hayatlarda, özgür düşlerimiz için doğru zamanı bekleyip duruyoruz. 

Salı, Mayıs 07, 2019

İstanbul'da deniz varsa Ankara'da KITIR var!

Kimi mekânların hayatımdaki yeri farklıdır. İlk aklıma gelenleri sayarsam: Tenedos Kafe, Akman Pastanesi, Kavaklıdere Sineması ve Kıtır... 
Ne acıdır ki bu saydıklarım arasında hâlâ çalışan bir tek KITIR kaldı. Oysa, diğer 3 mekân da çok keyifli yerlerdi. Az film izlememişimdir meselâ Kavaklıdere Sineması'nda. Tenedos'un alt katında caz dinletileri, ıslak keki, adı acayip - tadı adları gibi bambaşka - kahveleri ve Akman'ın bozası ile çikolatalı vişneli pastası bir de elbette talaş böreği...
Şehirleri şehir yapan biraz da böylesi mekânlar sanırım. Zamanında Piknik, böyle bir mekânmış meselâ. Ben o günlere yetişemedim, hayal meyal hatırlıyorum ama hayal mi hatırladığım bilemiyorum. 
Yazının konusuna dönersem, KITIR, Ankara'nın kokoreç - bira ikilisini bir arada tadabileceğiniz, Kuğulu Park'a komşu, rock müzik çalan ve her daim orta yaş ve üstü müşterilere ev sahipliği yapan güzide mekân. Orta yaş ve üzeri dedim ama benim gibi gençken de çok sevenleri eksik olmuyor elbette. Bir dönem Park caddesi, Çayyolu'na şube açsa bile şu an orijinal mekânında büyümek ile meşgul. Üst kat, enaz orijinal mekân kadar tuttu, şimdi Kıtır Balık adlı bir komşu daha açılmış ve bu senenin sürprizi... 40. YIL. 
Ben, henüz çocuk iken açılmış KITIR. Google Haritalarda 1446 yorumun ortalama puanı 4,3 / 5. Bu kadar fazla yorum ile bu kadar yüksek puan pek sık rastlanılan bir şey değil. 
Nice 40 yıllara...
Bu arada, 40. yıla özel tişörtler hazırlamışlar. 40 TL'ye alabilirsiniz....
Web sayfasında bilgiler, adres ve telefon numarası bulabilirsiniz...

Pazar, Mayıs 05, 2019

Fungo Cafe, Tunalı Hilmi Caddesi / Ankara

 Ne yazık ki FUNGO da kapanan güzel mekânlardan birisi olmuş. Yazı, anı olarak kalacak.... 
Tunalı Hilmi, ki kendisi Jön Türk hareketinin öncülerinden ve Büyük Millet Meclisi'nin üyelerinden birisidir, Caddesi üzerinde, birinci katta her damak tadına uygun yemekleri, salataları, pizza ve makarnaları ile gönlümüze taht kuran bir mekân Fungo. Her geldiğimde, buraya ilişkin bir yazı yayınlamam gerek, diyor ve sonra unutuyordum. 
Bu kez, ertelemeden yazıyı ekleyeyim:
Öncelikle Fungo'nun yerini tarif etmeye çalışayım. Tunalı Hilmi Caddesi'nin Tunus Caddesi ile kesiştiği köşedeki 106 numaralı binanın birinci katında. Cadde manzaralı masaları genellikle dolu olsa bile, bir süre ortadaki masalarda oturduğunuzda, cam kenarına oturabiliyorsunuz. Haftaiçi öğlenleri tabldot da sunuluyor. Belli bir ücret karşılığı günün menüsünden yiyebiliyorsunuz. Oldukça doyurucu ve çeşitli menü, epey ilgi görüyor. Bir kaç kez öğlen saatinde ben de mekândaydım ve Tunalı Hilmi caddesi üzerindeki mağazaların çalışanlarının, Fungo'yu tercih ettiklerine şahit oldum. 
Pizzaları incecik hamurlu ve lezzetli. Salataları ve makarnaları, bol malzemeli. Beyaz ve kırmızı et ızgara seçenekleri de var. 
Çalan müzikten, servis görevlilerinin tavrına, yiyeceklerin ve içeceklerin lezzetinden fiyatın makûllüğüne beni her seferinde mutlu eden bir yer Fungo. 
Umarım uzun seneler aynı kalitede hizmetlerini sürdürürler...
Remzi Oğuz Arık Mahallesi, Tunalı Hilmi Cd. 106/5, 06700 Çankaya/Ankara

Cumartesi, Mayıs 04, 2019

Geleceği İcat Etmek / Nick Srnicek, Alex Williams

@Wonderland Eurasia, Ankara 2019
Kitabın adından konusunu anlamak kolay değil. Belki de bu yüzden, 'Postkapitalizm ve çalışmanın olmadığı bir dünya' alt başlığını da eklemiş yazarları. Ahmet A. Sabancı'nın dilimize kazandırdığı eserin yayınevi Deli Dolu - Tudem Yayın Grubu. 444 sayfa ve 8 bölümden oluşan eserin, 2017 yılında yapılan ilk baskısını okudum. 
Robotlar işlerimizi elimizden mi alacak, yapay zekâ ile rutin olmayan işlerde de insansızlaşma yaygınlaşacak mı, peki insan ne olacak? Böylesi bir geleceğe doğru gidiyorsak sol nasıl bir hayat tasarlamalı? Mevcut mücadele yöntemleri başarılı mı? 'Occupy hareketi'nin sürdürülememesini nasıl açıklamalı? Peki çözüm ne?
Kitabı bir paragraf ile özetlemem gerekse, yukarıdakileri yazardım. Kitabın kullandığı bir terimin Türkçe çevirisine takılıp uzun süre ilerleyemedim okurken. İlk bölümün adı şöyle: "Siyasi Sağduyumuz: Folk Siyasetine Giriş". Bugüne kadar folk denildiğinde aklıma Modern Folk Üçlüsü dışında pek bir şey gelmiyor. Folk siyaseti denilerek ne kastediliyor merakıyla bölümü okumaya başlasam bile "folk" kelimesi kulağımı tırmalamayı sürdürdü ve uzunca bir süre kitabı bir kenara bırakmak zorunda bıraktı. İlerleyen bölümlerde benzeri bir tercüme farklılığı ile karşılaşmadım. Belki benim sosyoloji, siyaset bilimine uzaklığımdan kaynaklanmaktadır, folk siyaseti kavramını garipsemem. Tercüme konusunda ahkâm kesecek değilim ancak gene de folk yerine daha iyi bir kelime bulunamaz mıydı diye düşünüp duruyorum. İnternette "folk siyaseti"ni arayınca, Şerif Mardin'in "folk İslâm" diye bir kavram kullandığını gördüm. Demek ki benim bir eksikliğim, "folk sol", "folk siyaset" kavramlarını bilmemem. 
Bu uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından, kitabın çevirisini yapan Ahmet A. Sabancı'nın blog sayfasına bir bağlantı eklememek yanlış olurdu. Ellerine ve emeğine sağlık Ahmet Hocam. Sayende böylesi önemli bir çalışmadan haberdar oldum. 
Yazımın başındaki sorular, gelecek robotların mı olacak, öyle olacaksa insanlar ne yapacak, sizlerin de kafanızı meşgul ediyorsa Geleceği İcat Etmek adlı çalışmayı mutlaka edinip okumalısınız. Aslında kitap ve kitabın temel dertleri üzerine belki ayrı bir yazı da hazırlamam gerekiyor. Benim de uzunca bir süredir fark ettiğim ve kendimce çözümler üretmeye çalıştığım konular hakkında, çoğunlukla katıldığım, tespitler var eserde. Neden Biz Kazanamıyoruz, Günümüz Solunun Eleştirisi başlıklı bölümde, mevcut mücadele biçimlerini gerçekçi bir perspektif ile ele alıyor. Gelecek çalışmıyor bölümündeki yazıların başlıkları bile, kitabın önemini ortaya koyuyor:
  • Tam Otomasyon
  • Pazartesilerden Değil, İşinden Nefret Ediyorsun
  • Maaş Yetmiyor
  • Tembellik Hakkı
  • Özgürlük Alanı
Yazarlar, bölümler boyunca yaptıkları tahlillerin sonucunda, gelecek için umutlu. 
Peki siz??

Cuma, Mayıs 03, 2019

Biz / Yevgeni Zamyatin

@Wonderland Eurasia / ANKARA
Biz, bugüne kadar okuyup çok sevdiğim bir çok kitabın ilham aldığı bir kitapmış. Zamyatin, 1884 doğumlu, mühendislik eğitimi almış Rus yazar. Biz adlı kitabı Rusya'da yasaklanınca Rusya dışına çıkartılıp İngilizce'ye çevrilip yayınlanmış ardından İngilizce'sinden tekrar Rusça'ya çevirisi yayınlanmış. Ülkemizdeki çevirileri, çoğunlukla bu Rusça-İngilizce çevirisinden yapılmış. Yakın dönemde İthâki yayınları, Biz'in Rusça orijinal baskısından yapılan çevirisi ile okurları buluşturdu. Çeviriler arasında ne kadar fark var bilemiyorum. Ancak, orijinalden çevirinin, çeviriler sırasında yaşanılan anlam kaymalarını en aza indireceği muhakkak. 
Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim Biz'e. Öncelikle, yazının başındaki cümlemi açarak başlayayım: Ursula K. Le Guin'in Mülksüzler, George Orwell'in 1984 adlı eserlerinde Biz'in izleri görülüyor. Zaten her iki yazar da Zamyatin'in eserinin gücüne dair tespitlerde bulunmuşlar. Biz ile ilgili yazacak çok şey var aklımda. Alıntılanacak çok satır da var, bu kısa romanda. Ancak, bunları yapmak yerine bir kaç tespitte bulunup, sözü Medium adlı internet sitesinde Yavuz ALTUN'un yazısına bağlantı vererek bitireceğim. Altun'un özenle hazırlanmış yazısını, Biz'i okuduktan sonra okumanızı önemle hatırlatırım. Zira, kitap ile ilgili bir çok bilgi içeriyor. 
Zamyatin'in gemi mühendisliği eğitimi almış olması romanın içeriğini fazlasıyla etkilemiş bence. "Karekök -1", matematikte sanal sayılar konusunu bilmeyen birisi için anlam ifade etmez meselâ. Aynı şekilde sayıların sayısının sonsuz olduğu bir dünyada, en son sayının kaç olduğu sorusunun anlamsızlığı, mühendis olmayan için, ilk bakışta anlaşılmaz gelebilir. Daha önce okuduğum Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanı için de aynı şeyi düşünmüştüm: mühendislik eğitimi almış birisinin yazdığı belli
Son olarak, yakın zamanda okuduğum romanları keşfetmemi sağlayan arkadaşlarıma da buradan bir teşekkür etmek istiyorum. İnsanın böyle arkadaşları olması büyük zenginlik...
Yavuz ALTUN'un Medium sitesindeki yazısı:

Çarşamba, Mayıs 01, 2019

2019 değerlendirmeleri: Nisan

Dördüncü ay ve değerlendirmeler sürüyor :) Benim için ve blog için epey şaşırtıcı bir istikrar :) 
Hedefler ile başlayıp, aylık değerlendirme raporları ile sürüyor 2019. Ocak ve Şubat ve Mart derken, 1 Mayıs ile birlikte, Nisan değerlendirmesi karşınızda.  
Dört adet, uygulanabilir hedef koymuştum senenin başında. İlki, eski alfabeyi öğrenme; ikincisi, evde okunmayı bekleyen kitapları okuyup bitirmeden yeni kitap almama; üçüncüsü, spor ve son hedef ise daha nitelikli teknik yazılar. Ay ay hedeflerin ne kadar gerçekleştiğini yazarken, sanırım Şubat ayında, ilk hedefi uzun yaz tatiline bırakmıştım. Kısacası, kalan üç hedef ile ilgili neler yaptım, ondan bahsedeyim:
Geçenlerde gittiğim bir sahaftan iki kitap satın aldım ve böylelikle ikinci hedefte bir delik açmış oldum :) Ancak, sevindirici yan iki önemli eser için sadece 20 TL verdim. Yani bütçeye bir etkisi olmadı. Aslında, yeni kitap satın almamış olsam bile kütüphaneden alıp okuduğum kitapları düşününce, hedefi önceki aylarda da delmiştim. Ne yapalım, bir kitabı başlayıp bitirmek ve arada başka kitap okumamak bana göre değil. 
"Spor, spor ve daha fazla spor" hedefi sıra dışı deneyimlerle sürüyor. Android işletim sistemli telefonlarda, Google Haritalar, günlük akışınızı kaydediyor. Özel olarak kapatmadığınız sürece bu işi otomatik yapıyor. Özel olarak kapatmanız ne kadar olanaklı bilemiyor, ancak konumuz bu değil elbette. İşte Google Haritalar'ın söylediğine göre, geçenlerde 25 km yürümüşüm gün içerisinde. 24 km'sini gayet iyi hatırlıyorum, demek ki arada dolaşmalar ile birlikte toplam mesafe 25 km olmuş. Artık 10 km'lik mesafeleri yürümek hiç zor gelmiyor. Şehir içinde ve olabildiğince trafikten uzak sokaklardan geçerek yapıyorum bu yürüyüşleri. Bisiklet, bu ay içinde fazla yer veremediğim bir etkinlik. 
Nitelikli teknik yazılar sözünün gereği olarak, çok zamandır istediğim bir atılımı gerçekleştirdim sonunda. Ben üzerime düşeni yaptım ve ülkemizin gurur kaynaklarından bir şirketimiz ile söyleşi gerçekleştirdim. Geleceğin teknolojilerinden birisi konusundaki söyleşi, yakın zamanda bir süreli yayında, dergide yayınlanacak umarım. Bu gerçekleştiğinde, blogda da duyuracağım. 
Havaların ısınması ile sokağa çıkmak, doğanın sesini dinlemek daha keyifli. Siz de doğanın canlanmasına tanıklık edin, fırsat buldukça etrafınıza bakın, ağaçların çiçeklenmesi, etrafta uçuşan kelebekler, vızıldayan arılar mutluluk versin size de. 
Haziran başında, yeni bir değerlendirmede görüşmek dileğiyle...