Ana içeriğe atla

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi
2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu. 
Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin tamamen çıkartıldığı, kimi paragrafların kısaltıldığı bir adaptasyon - metin halinde yayınlanmış. Çevirmen, yazarın onayı doğrultusunda bu düzenlemelerin yapıldığını açıklamış. Konunun meraklıları için bir akademik makalenin bağlantısını buraya ekledim. Bu arada, İngilizce çevirinin adı Wind-up Bird Cronicle. Türkçe çevirinin yapıldığı Fransızca çevirinin durumu nedir diye ben de merak ettim. Acaba Fransızca çeviri, İngilizce çeviriden mi yapıldı yoksa Japonca aslından mı? Bu konuda bir bilgi bulamadım ne yazık ki. Bulabilen olursa, bilgiyi paylaşmasını rica ediyorum.
Romana geçmeden, hazır çeviriden bahsetmişken, Murakami'yi Japonca aslından tercüme eden Ali Volkan Erdemir ile yapılan bir söyleşinin bağlantısını da paylaşayım. 
Gelelim romana. Yukarıda belirttiğim gibi 740 sayfalık roman, üç kitaba ve her kitap farklı bölümlere ayrılmış. Anlatıcı, genellikle romanın kahramanı Toru Okada. Ancak roman içerisindeki diğer karakterler de anlatıcı rolünü üstleniyorlar, kâh mektuplarla kâh dergide çıkan bir yazıyla kâh Okada'ya anlattıkları hikâyelerle. Roman boyunca hiç düşmeyen ritme, farklı sanatçılardan farklı türlerde müzikler de eşlik ediyor. Tüm romanı bir caz bestesi gibi düşünmek de mümkün. Bir temel var ve her enstrüman yeri geldikçe ortaya çıkıp kendi solosunu çalıyor ancak arka fondaki temeli hep duyuyoruz.Tek cümle ile romanın konusu nedir diye sorsalar şöyle yazardım: "Sürükleyici bir arayış öyküsü". 
Arayış, romanının başında kaybolan kedinin bulunmasına yönelikken, gene romanın başlarında evini terk eden karısının aramaya dönüşüyor. 740 sayfa boyunca süren karısını arayışı, bir yerde gerçeği, saklı - gizli yaşanılmış geçmişteki gerçeği arayışa evriliyor. İkinci dünya savaşı sırasında yaşanılanlar, vahşetler dönemin tanıklarının anılarıyla romana dahil oluyor.  Bölümler arasındaki bağlantı ustaca kurulmuş. Aslında tüm romanın kurgusu, olayların bir şekilde birbirleriyle bağının ortaya çıkışı etkileyici. Hani hep derler ya elime aldım ve bırakamadım. Romanı bitirdiğimde, gün doğuyordu. Zemberek Kuşu'nun Güncesi öyle bir roman değil. Akıcı, merak uyandıran, sonraki bölümü de okumadan elden bırakılamayan bir roman. Ancak, anlattığı şeylerin kimisi öyle dehşet verici ki bunları hazmetmek için okumaya ara vermek zorunda kaldım. Metnin bir roman, bir yerde kurgu olduğunu bilmek de bile rahatlatmadı beni. 
Murakami'nin romanında gerçek ile gerçeküstü yer yer içiçe geçiyor. Ancak bu geçişler, okuyucuyu zorlayan geçişler değil. Eminim ki benim fark edemediğim bir çok gönderme var metinde. Belki ileride, hem Japon kültürü hem ikinci dünya savaşında o coğrafyada yaşanılanlara dair daha fazla bilgi edinip romanı yeniden okurum. 
Beni fazlasıyla etkileyen bir roman oldu Zemberek Kuşu'nun Güncesi. Sizlere de öneririm. 

Yorumlar

  1. Merhabalar,

    Haruki Murakami, çok sevdiğim yazarlardan biridir. Dünyaca ünlü yazarı ‘’Koşmasaydım Yazamazdım’’ kitabıyla tanıdım ilk. Yazmayı çok seven ve geçimini yazarak sürdüren bir yazar olarak bu kitap beni çok etkilemişti. Kitapta şu sözü çok sevmiştim: ‘’Evet, ben elbette büyük bir koşucu değilim. Fakat bu hiç de önemli bir sorun değil. Dünkü kendimi biraz olsun geçebilmek; önemli olan işte bu.’’ Şahane bir kitap, herkese tavsiye ediyorum. İzninizle bu kitaptan en sevdiğim 10 alıntıyı okumanız üzere sizinle paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/haruki-murakami-kosmasaydim-yazamazdim-kitabindan-10-enfes-alinti/

    Güzel okumalar dilerim,
    edebiyatla ve sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil
  2. vakit ayırıp yorum yazdığınız için çok teşekkür ediyorum. Yorumunuzda paylaştığınız bağlantıya daha kolay ulaşmak isteyenleri düşünerek aşağıya tıklanabilir olarak ekledim...
    Tekrar teşekkürler, sağlıklı günler dilerim.
    Ebru Bektaşoğlu'nun kitaptan yaptığı 10 alıntı

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Özgür Bey, çok incesiniz.

    Sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...