Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstanbul İstanbul

Neredeyse bir sene oldu İstanbul'a taşınalı. Zamanında bu blogda Ankara'ya aşkını ilan eden birisi için aşkından ayrılmak kolay olmadı elbette :) Her iki şehirde de yaşamış ve beni 35 senedir tanıyan bir arkadaşım, ilk altı ay ne yaptım da geldim buraya diyeceksin, ikinci altı ay sevmeye başlayacaksın, sene dolunca ise Ankara'da deniz yok ama abi ' yi duyarız senden demişti. Haklıymış.  Bir yanıyla kalabalığı, hemen her saat hemen her yerinde trafik sıkışıklığı, kafelerden kiralara neredeyse her harcama kaleminde Ankara'dan en az %50 daha pahalılığı ile insanı yaşamdan bezdirmeye kararlı bu şehir bir yanıyla da her köşesinde ayrı yaşanmışlıkların izlerini taşıyan sokakları, imparatorluklara başkentlik yapmanın getirdiği ve ne kadar azalsa da hâlâ etkisini ve varlığını ısrarla sürdüren çok dilli / çok kültürlü yapısı ile insana yaşam enerjisi veriyor. Belki bu bezdirme - enerji verme dengesinin hangisi ağır basıyorsa şehri de öyle algılıyor insan.  İşe ulaşım için

Kör kedi ile yaşamak

Hayatımın uzunca bir süresini kedilerle birlikte yaşadığım evlerde geçirdim. Aslına bakarsanız yirmili yaşlarımın ortalarından itibaren evimizde hep kedimiz, bazen kedilerimiz oldu. Ancak geçtiğimiz bahara kadar hiç kör kedimiz olmamıştı. Boncuk diye seslendiğimiz kediciği ÇakBiPati adlı Instagram hesabının paylaşımıyla fark ettik. Gayrettepe taraflarındaki bir veteriner kliniğinin bahçesinde mutlu mutlu yaşayan, koşup oynayan bir bebek iken geçirdiği viral bir hastalık sonucu iki gözünü de kaybetmiş. Kliniğin vicdanlı sahipleri ve çalışanları hem bakımlarını yapmışlar hem de geçici koruma altına almışlar. Evimizi paylaşmaya başladığımızda herkesten ve her şeyden korkan, ürkek, sessiz bir yavrucaktı. Eve ilk geldiği günden itibaren uzunca bir süre etrafı koklamaktan burnu düşecek sandık. Mekânın haritasını çıkartmaya çalıştığını sonra fark edebildik. Nitekim, bir süre geçince, ki sanırım bir kaç hafta sonunda, ne ürkekliği kaldı ne koklamaları. Boncuk ile yeni tanışanlar görmediğine, h

Teknik etiketli yazılar bitti mi?

Pek kıymetli okurum. Seneler sonra görüştüğüm arkadaşımın, bloga pek sık yazmıyorsun artık , sözünün de verdiği coşkuyla, teşekkürler Belgin, yazıları sıklaştırmaya başlıyorum. Okuduğum kitapların notlarını zaten ekliyordum, gecikmeli de olsa. Ancak teknik etiketli yazıları uzunca bir süredir ihmal etmiştim. Öncelikle bir nerede kalmıştık yazısı: Blogun takipçileri ve benim de üyesi olduğum e-posta gruplarındaki dostlar hatırlayacaktır seneler seneler boyunca sayısal karasal televizyon , sayısal radyo diye yazıp durdum. Bugün için ülkemizde frekans tahsis ihaleleri yapılmış ve kullanıma sunulmuş sayısal radyo ve televizyon şebekesi yok. Deneme amaçlı olarak başlatılan ve hâlâ deneme amaçlı diye sürdürülen sayısal radyo yayınları kimi şehirlerde mevcut . Avrupa'da FM yayınlarını sonlandırma kararı alan ülkeler oldu. FM yayınlarını sonlandırmasa bile neredeyse tüm Avrupa'da nüfusun büyük bölümünün erişebildiği sayısal radyo şebekesi kuruldu . Avrupa'da FM şebekesinde yayın

Uzunca süren ayrılık sonrası yeniden merhaba

O kadar uzun zaman oldu ki, artık gelmeyecek zannetmeye başlamıştım. Oysa senelerdir bir görünüp bir kayboluyordu. Bu kez ayrılığı gereğinden uzun sürdü. Onu suçlamıyorum. Hiç sevmediği bir çok şey geldi başına. Hayatında değişik olsun istemezdi meselâ. Hem iş yeri hem yaşadığı şehir değişti aynı anda. Plansız, habersiz denecek kadar kısa sürede bir de.  Şehirde dolaşmaya, Ankara sokaklarını arşınlamaya bayılırdı. Artık Ankara'dan 450 km uzaktaydı. Arada gitse bile ne Ankara eskisi gibi ne de kendisi. Sinema, tiyatro, bale, opera desen yok pandemiydi yok uzaktı yok trafikti...  Her zaman yaptığı gibi yaptı gene. Birden ortaya çıktı. Eski neşesi, susmak bilmeyen çenesi ve eksilmeyen enerjisiyle.  Hoşgeldin, keyifli yanım... Özlemişim seni...

İnferis / Mahfi Eğilmez

İnferis çok farklı bir roman. Farklılığı öncelikle yazarından başlıyor. Mahfi Hocam romanda anlattığı, tamamen kurgusal olduğu eserin başında belirttiği, yolsuzluk -  usulsüzlükleri profesyonel kariyeri boyunca incelemiştir muhtemelen. Bir yerde mesleği boyunca benzerlerine şahit olduğu olayları roman kurgusuna dökmüş Mahfi Hocam. Elbette romanın tamamen kurgusal olduğu gerçeğini bir kez daha vurgulamakta yarar var. Heyecanı son sayfaya taşımak, polisiye romanlar için bir başarı kriteriyse İnferis bu kriteri sağlıyor. Karakterlerin inandırıcılığa da yerinde. Google haritalardaki konum geçmişi gibi yeni teknolojilerin romana eklenmesi de güzel olmuş. Ancak sayfa aralarında verilen sanatsal - kültürel bilgiler eklektik kalmış. Bir de komiserin Almanya'daki akrabaları ziyareti meselesi var. Neyse, o sorunu da siz romanı okuduktan sonra konuşuruz. Sadece şehirlerin isimlerine dikkat edin deyip, bu keyifli roman için Mahfi Hocam'a teşekkürlerimi sunuyorum.

Sahte Sultan / Mahfi Eğilmez

Asıl mesleği dışında işlerle ilgilenen kişilere hayranım. Mahfi Hocam bu tür kişilerden. İnferis adlı romanını ilgiyle okumuştum. Bu yazıyı hazırlarken İnferis'e dair bloga bir şey yazmadığımı fark ettim. Bu yazının ardından yapacağım ilk iş İnferis notunu eklemek.   Sahte Sultan adlı romanının çıktığını görünce hemen alıp okudum. Benim okuduğum 3. baskısıymış, demek ki çok da hemen olmamış :) Sahte Sultan'da İnferis'teki karakterleri görmek mutlu etti. Yarım kalan hikâyenin, Murat ve Rüya karakterleri, devamını okumak özellikle. Yarım kalan aşk hikâyeleri hep üzer beni, nedense. İnferis gibi bu da bir polisiye. İlk romanda çokça çay kahve içilmesi eksisözlük kullanıcılarının takıldığı bir konuydu. Bu kez ise şarap içmelere takılacaklardır. Bence kurgu başarılı, ilk romandaki gibi. Mahfi Hocam'ın bloguna yorum olarak da yazdığım, Ahmet Ümit'in Komiser Nevzat karakterine benzer maceradan maceraya koşacak bir Murat - Rüya ikilisinin doğuşuna şahitlik mi ediyoruz acab

Sultan Hamid Düşerken/ Nahid Sırrı Örik

Zülfü Livaneli'nin Kaplanın Sırtında adlı eserini satın aldığımda Sultan Hamid Düşerken'in yarılamıştım. Örik'in romanının kalan yarısını, bir günde okuduğum Kaplanın Sırtında'dan sonra bitirdim. Eğer fırsatınız olursa sizlerin de her iki eseri okumanızı dilerim. Böylelikle gerçek anlamda bir tarihi roman ile tarihi roman olarak yazılmaya çalışılmış ancak anıların arka arkaya dizilmesinden öteye gidememiş bir eser arasındaki farkı çarpıcı bir şekilde görmüş olursunuz.  Nahid Sırrı Örik hak ettiği ilgiyi görememiş yazarlarımızdan. Osmanlı'nın son dönemlerinde doğmuş, farklı okullarda okumuş, farklı meslekler denemiş sonunda yazarlıkta karar kılmış. Sultan Hamid Düşerken adlı eseri 1947 yılında yazmış. Benim okuduğum metin günümüz diline sadeleştirmesi yapılmamış hâliydi. Kimi sözcükleri anlamak biraz zor olsa da metnin aslını okumayı her zaman tercih ediyorum.  Gelelim romana, öncelikle tarihi kişilerle kurgu karakterleri bir roman potasında eritmek nasıl olur sorusu