Ana içeriğe atla

İstanbul İstanbul

Neredeyse bir sene oldu İstanbul'a taşınalı. Zamanında bu blogda Ankara'ya aşkını ilan eden birisi için aşkından ayrılmak kolay olmadı elbette :) Her iki şehirde de yaşamış ve beni 35 senedir tanıyan bir arkadaşım, ilk altı ay ne yaptım da geldim buraya diyeceksin, ikinci altı ay sevmeye başlayacaksın, sene dolunca ise Ankara'da deniz yok ama abi'yi duyarız senden demişti. Haklıymış. 

Bir yanıyla kalabalığı, hemen her saat hemen her yerinde trafik sıkışıklığı, kafelerden kiralara neredeyse her harcama kaleminde Ankara'dan en az %50 daha pahalılığı ile insanı yaşamdan bezdirmeye kararlı bu şehir bir yanıyla da her köşesinde ayrı yaşanmışlıkların izlerini taşıyan sokakları, imparatorluklara başkentlik yapmanın getirdiği ve ne kadar azalsa da hâlâ etkisini ve varlığını ısrarla sürdüren çok dilli / çok kültürlü yapısı ile insana yaşam enerjisi veriyor. Belki bu bezdirme - enerji verme dengesinin hangisi ağır basıyorsa şehri de öyle algılıyor insan. 

İşe ulaşım için ilk sene seçtiğim güzergâh sayesinde (metro-vapur-yürüme-otobüs) o meşhur trafik sıkışıklığını hiç yaşamadım desem yeridir. Haftasonları ve izin günlerinde nasibimi aldım elbette. O kadarı kadı kızında da olur diye aldırmadım fazlaca. Yarım asra yaklaşan ömrümde, yaşamakta olduğum şehirde hayatımda ilk kez girdiğim sokakların sayısının fazlalığı, trafikteki sıkışıklığı katlanılır kılıyor belki. Yakın zamanda işyeri değişikliği nedeniyle bu toplu taşıma seçeneğinden mahrum kalsam da mesai saatlerim sayesinde trafiğe takılmamayı becerebiliyorum. Ev ile iş arası 28 km. İki farklı kıtada yer alıyorlar, yani kıtalararası seyahat gerekiyor işe ulaşabilmem için. Bu 28 km, kimi saatte 25 dakika sürüyor, kimi saatte ise 180 dakika. Hava durumu - kaza olup olmaması - iş / okul çıkışları gibi bir çok faktör süreyi değiştiriyor. 

Şehir çok üstüme gelirse ben de onun üstüne gidiyorum. İskeleye gidip ilk vapura binip bir de demli çay alınca sanki dertler / sıkıntılar çayın ve vapur bacasının dumanlarına karışıyor. Rastgele bindiğim otobüsten gene rastgele bir sokakta inip sokaklarda kayboluyorum, ki kaybolmak hiç kolay olmuyor navigasyonlu telefonlarla...

Müzeler, belediyenin işlettiği kafeler (Beltur - Beltaş ...) ve elbette sahaflar... İstanbul'u farklı kılan ikinci şey ne diye sorsanız sahaflar derim. İlk şey elbette deniz :) Her semtin kendine göre farklı koleksiyon sunan sahafları var sanırım. Beyoğlu'ndaki ara sokaklarda yer alan sahaflarla Kadıköy'dekiler farklı, İstanbul Üniversitesi civarındakiler de bu ikisinden farklı, Haliç kıyısındaki eski semtlerde zaman zaman düzenlenen açık arttırmalara düşen eski kitaplar ise hepsinden farklı.

Kısacası bir ömür yetmez bu acayip şehri anlamaya. Anlamaktan vazgeçtim sadece sevdim demişti ya Tuncay Akdoğan abi Munzur Şarkısı'nda. Benimki o hesap... 

Yoluna sereceğim bütün yıldızları... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...