Ana içeriğe atla

Trafiğe karşın İstanbul'u seviyorum

Dün LinkedIn hesabımdan şöyle bir paylaşım yaptım:

#istanbul sevgim ev-iş arası ulaşımın günlük toplam 4 saat sürmesine karşın azalmıyor, aksine artıyor. Peki bunun sırrı ne?
Tam donanımlı Vito ile mi seyahat ediyorum? Yoksa....
Yanıtı merak ediyorsanız yarın sadeceozgur.com adresine beklerim....
#sadeceozgur

Dün verdiğim sözü yerine getireyim. Ev ile iş yerim arasında deniz var. Asya kıtasında oturup Avrupa kıtasında çalışanlardan birisiyim. Hâl böyle olunca ulaşımda saatler geçirmek bir İstanbul klasiği. Okulların açılmasının ardından, ulaşımda geçen süre, günlük 4 saati buluyor. Yukarıdaki paylaşımda da yazdığım gibi buna karşın İstanbul sevgim azalmıyor, aksine artıyor. İşte sırrı:

Ev ile iş yerim arasını iş yerinin servisi ile gidebilirim. Kapımın önünden alıp, iş yerime kadar götüren ücretsiz servis olanağım var. Ancak bugüne kadar hiç kullanmadım servisi. Nedeni basit: trafik. İstanbul'da senelerdir yaşayanlar eskiden belli saatlerde belli rotalarda trafik olurdu diye anlatıyor. Bir senelik izlenimim, trafiğin her gün, her saat, her rotada olduğunu yönünde. Belki benim kullandığım rotalara özel bir durumdur ama sohbet ettiğim taksiciler de aynı fikirdeler. Bu yüzden ne özel aracım ile ne de servis ile iş yerine gitmiyorum. Özel araç ile bir kaç denemem oldu, her birinde toplu taşımadan uzun sürdü.

Peki nasıl gidiyorum ve neden seviyorum?

Az önce belirttiğim gibi İstanbul'da daha çok yeniyiz. Bir senemiz yeni bitti sayılır. Yani şehrin yabancısıyız. Bir şehrin yabancısı olmak hem zor hem keyifli. Zorluğun sebebi mâlum, neredeyse hiç bir yeri bilmiyorsunuz. Keyfi de aynı sebepten, her şey yeni. Kentte senelerdir yaşayanların kanıksadığı bir çok güzellik beni mestediyor; meselâ vapurda cam bardakta çay içmek ya da Karaköy'den Tünel'e yürürken geçilen sokaklardaki manzaralar ya da Kabataş'tan Gümüssuyu'na çıkan dik yokuşların ortasında dönüp arkaya bakmak ya da Sirkeci'den Veznecilere yürürken sokakların yüz sene önceki halini gözünün önünde canlandırmak... "ya da" ları çoğaltabilirim. Bir şeyi fark etmişsinizdir tüm bu ya da'lar günlük rotamın parçaları...

Kozyatağı Ayazağa arası yolculuk

Bu yolculuğu vardiyamın olduğu her gün yapıyorum, gidiş ve geliş olmak üzere iki kez. Gidişte 150 - 160 dakika civarında sürüyor yolculuk, dönüş ise 70-80 dakika kadar. Git - gel dört saat ediyor toplamda. 

Yolun başlangıcı ve sonundaki araçlar sabit. Sabiha Gökçen - Kadıköy metrosu ile Kadıköy'e iniyorum. Sonunda ise Vadistanbul'dan taksiye. Ortası ise tamamen doğaçlama, o gün keyfim neyi istiyorsa. Eğer tarih içinde kaybolayım istemişsen, "İstanbul"a gidiyorum. Eğer İstanbul'da yaşayıp nasıl İstanbul'a gidiyorsun diye soruyorsanız hiç eski roman okumadınız demektir. Hemen Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi romanını okuyun. Göreceksiniz ki eskiden, bugün sur içi olarak adlandırılan mahallelere İstanbul deniliyormuş. Hatalı bir ifade de değil bence. Sonuçta 1453 yılında fethedilen "İstanbul" tam da o bölge. Neyse, araya laf girmesin, İstanbul'a gitmek istediğimde Karaköy Eminönü vapurundan Eminönü durağında iniyorum. İskele demeliydim biliyorum ama işte denizli şehrin yenisi olunca dil çabuk uyum sağlayamıyor. 

Diyelim ki Pera'nın sokaklarında kaybolmak istedim, o zaman Karaköy iskelesinde iniyorum. Yokuşta oyalanmak istemezsem Tünel'deki aracı kullanıyorum, yok niyetim biraz yokuş tırmanmaksa Kamondo merdivenlerinden başlıyorum Pera gezime. Eğer Gümüşsuyu ve ardından Harbiye'ye geçeceksem bu kez Kabataş vapuruna atıyorum kendimi. 

Tüm bu gezmeler, dolaşmalar hep Yenikapı Hacıosman metrosunun bir durağında son buluyor. Yolculuğun sabahları daha uzun sürmesinin sebebi ise belli, kent gezmelerini sabahları yapıyorum. Dönüş yolunda fazla oyalanmadan metro - metrobüs - metro seçenekleri le 70 - 80 dakikada evde oluyorum.

Peki tüm bunları neden anlattım. "Zorunlu olanların içinden keyifli bir şeyler çıkartabiliriz"e örnek olur umuduyla...

Hayat, kolay değil. Özellikle İstanbul gibi fazlasıyla kalabalık, kirli ve kaotik şehirlerde yaşamak hiç kolay değil. Ancak, her şey gibi hayat da sadece siyah ve beyazlardan oluşmuyor. Gri de bir renk ve hayatın içinde fazlasıyla var. Hayatın sadece siyah olan yanını görmeyin, mümkünse beyazlara odaklanın, olmadı grilerin farkına varın. 

Göreceksiniz ki başka herşey aynı olsa bile hayat daha katlanılır hâle gelmiş...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...