Zerrin Ali’yi gönderdikten sonra koltuğuna oturduğunda, çöktüğünde demek daha doğru olur belki, senelerdir yaşadıklarının ağırlığını bedeninde hissediyordu. Olduğu ile göründüğü arasındaki fark açıldıkça, çok sevse bile, çalışmaya devam etmek zorlaşıyordu. Ah bu Ali, verilen işleri yapmanın dışında hiçbir şeyi sorgulamayan insan, sen kalk böyle bir dilekçe ver. Sevinç’i aramaktan vaz geçti. Pazartesi gününe kadar bekleyip, Ali’nin, geri döndüğündeki havasına göre Sevinç’le konuşurum dedi. Ozan’a yazayım en güzeli. Baktırsın bir arkasında bir şey var mı diye. Ozan’a yazmak için bahane arıyordu ve bunu kendisine itiraf edemiyordu. Keşke Ozan giderken ben de O’nunla gidebilecek kadar cesur olsaydım diye hayıflanmayı kesmem gerek artık. Metin Hoca’yı ben mi arasam acaba? Neyse, hele şu Ali’nin olayını bir halledeyim, kendime sonra bakarım. Telefonunu eline alıp rehberden Kemal’in numarasını buldu. Uzun süredir görüşmemişti Kemal ile. "Zerrin arkadaş, sen mesai saatler
🧿 19 yıldır yayında.... 🧿 teknik yazılar, kitap/mekân tanıtımları, gezi notları