Çarşamba, Mayıs 17, 2023

Ali Bölüm 7

“Evet, dostlar. Peki ne yapacağız bundan sonra? Yarın Cuma. İşe gelecek.” 

“Cuma günü gelmeyecek. Yarın izinli yani evden çalışacak.”  

“Bana söyledi bugün. Ne iyi yapmışsın Abla. Bu arada seninle tanışıyor olmamıza çok şaşırdı. Kemal Başkan daha iyi bilir ama bence Oda ve Sendika üzerinden bir bilgi edinme başvurusu yapalım öncelikli olarak. Ne oldu sayısal karasal yayın süreci öğrenmeye çalışalım yasal yoldan.”  

“Özgür arkadaş doğru düşünmüşsün bence de. Hatta tanıdık vekiller aracılığıyla soru önergesi de verdirebiliriz.” 

“Bence bilgi edinme başvurusunun yanıtını bekleyelim.”

“Vourla geldi. Tadına bakacak mısınız?” 

“Yok Celâl Hocam. Siz servisi yapın, sorun olacağını sanmam.”“ 

“Olursa buradayız zaten Özgür Hocam ne demek. Dolduruyorum o zaman herkese.”

“Üzerimden büyük bir yük kalktı gerçekten bu arada arkadaşlar. Boşuna dememişler bir elin nesi var iki elin sesi  var diye.” 

“Biz o sözü değiştirdik artık Zerrin arkadaş.”  

“Nasıl oldu yeni hâli?” 

“Kurtuluş yok tek başına.” 

“Biliyorum biliyorum. Ya hep beraber ya hiçbirimiz…”

“Aynen abla. Her yer Taksim her yer direniş derken, o slogan da çok atılmıştı.” 

“O değil de bu yaşasın halkların kardeşli-ği sloganına bir çözüm bulmak gerek.”  

“Neden Kemal Başkan? Halkların kardeşliği önemli.” 

“İçerikte sorun yok Özgür arkadaş. Sloganının temposu  ile heceler uyumsuz. Kar-deş-liiii-ğiii diye uzatmak gerekiyor. Ya tempoyu ya sözleri değiştirmek gerek.” “Haklısın aslında Kemal Başkan. Yayıncı tarafına etkilerini  anlatayım mı?” 

“Yayıncı tarafına ne etkisi olacak ki, sonuçta ihâle olsa frekans için bir lisans parası ödemek zorunda kalacak yayıncı. İhâle olmaması büyük avantaj onlar için, öyle değil mi yoksa”

“Ben farklı düşünüyorum Kemal. Karasal sayısal yayın olmayınca, yayıncılara uyduya çıkmak ya da platformlara katılmak dışında bir seçenek kalmadı. Bu durum, ülke geneline yayın yapan büyükleri çok etkilemedi belki ama özellikle yerel içerikler üretip oradaki yerel firmaların reklâmları ile ayakta kalabilecek ekonomik modelden yoksun kaldılar.”

“Abla, sanki aklımı okudun. Ben bu kadar güzel ifade edemezdim, hele ki yeni şişeye geçmişken.” 

“Senelerdir sektörü takip ediyorum Özgür. O kadar olsun. Gerçi benzer tespitler senin blogundaki yazılarda da var zaten.”

“Senin kadar iyi ifade edemedim hiç.”

“Daha gençsin. Abla olmanın farkı diyelim.”

“Sizin gibi teknik personel görmedim desem abartmış olmam. Bırakın da işin ekonomik sosyal boyutunu biz düşünelim.”

“Kemal Başkan, elinizi tutan yok. Bakma biz, en azından kendi adıma ben, sosyal etkilerini düşünüyorum ama bir şeye faydası yok bu düşündüklerimin.”

“Söylediklerini bir de benim sözlerimle özetlemeye çalışayım, bakalım doğru anlamış mıyım? Diyorsun ki Çorum Leblebi 19 Televizyonu aslında Çorum’un yerel reklâmverenleri ile ayakta kalabilecek bir model oluşturabilir.. Peki bu Çorum Leblebi 19 TV, bugün zaten uyduda. Çorum ÖzHakikiLeblebileri neden reklâmını vermiyor uydudan tüm dünyaya yayın yapan “yerel” televizyonuna.”

“İşin sırrı Olin’de iki kere rafine diye bir reklâm sloganı vardı. Aklıma o geldi, bu kadar çok reklâm deyince. Abla izin verirsen ben yanıtlamaya çalışayım Kemal Başkan’ı”

“Elbette, Vourla da güzelmiş. Gerçi bir sınırı geçince tadlar birbirine karışıyor bende”

“Daha dur Abla, sınır falan. Neyse, unutmadan anlatmaya çalışayım. Eğer insanlara televizyonların üzerindeki küçük bir anten ile yerel / bölgesel ve ulusal yayıncıları ücretsiz olarak sunarsanız, yerel ve bölgesel kanalların izleyici sayısı artar. Şöyle düşün, evinde 20 ulusal, 10 bölgesel 5 tane de yerel kanal var. Sen bunlar arasında tercih yapıyorsun.”

“İyi de şimdi evde 1000 tane uydu kanalı var zaten.”

“1000 tane ama 800 tanesi çöp aslında”

“Yani, diyorsun ki teknik kalitesi yüksek ve ücretsiz, kolay erişilebilir yayınlar olunca yerel kanallar, bugüne göre daha çok izlenecek ve yerel işletmeler yerel kanallara daha yüksek ücretli reklâmlar verecek…”

“Tam olarak öyle. Bugün ekonomik olarak ayakta kalabilen kaç TV vardır sizce?”

Soruya yanıttan önce Celâl geldi.

“Kusura bakmayın, bölmek istemediğim için masanıza garson göndermedim ama ben uğrayıp sorayım dedim. Var mı bir isteğiniz?”

“Herşey çok güzel Celâl Bey. Biz iki mühendis bir araya gelince dünyayı unutuyoruz. Şaraplar çok güzel. Hiç adını duymadığım iki üretici. Kim bilir daha nice butik üretici vardır, değil mi?”

“Öyle gerçekten Zerrin Hanım. Şarabın anavatanı sayılır coğrafyamız. Seneler boyunca bağcılık ve şarap üretiminin merkezi olmuş.”

“Peki Celâl Hocam, bize ne önereceksin son şişe olarak?”

“Kemal Başkan, Zerrin Hanım’ın muhtemelen duyduğu bir üreticimizin butik şaraplarından birisiyle kapanışı yapmanızı önereceğim. Pamukkale Şarapçılık ismini duydunuz mu Zerrin Hanım?”

“Tanıdık geliyor ama emin olamadım. Sava onların markası mı?”

“Hatırlayacağınızı biliyordum, evet Sava, Pamukkale Şarapçılığın ürettiği ve market raflarında kolaylıkla bulunabilen bir serisinin adı. Ben size aynı üreticinin Nodus Şiraz 2019’unu önerecektim. Pamukkale Şarapçılık, adından da tahmin edebileceğiniz gibi Denizli’li bir üreticimiz. Güney ilçesindeki bağlarında yerinde, şato tarzı üretim yapıyor. Hem Sava gibi markalarıyla marketlerde bulunuyor hem de premium serisi ürünleriyle dünyada ödüller topluyor.”

“Şarap bir kültür derler, bence bilgi de eklenmeli o söze”

“Haklısın gerçekten Zerrin Arkadaş. Ben yeşil efe öncesi yeni rakıcıydım. Şarap deniz derya gerçekten.”

“Bence yüreğinin ve damağının sesini dinlemek gerek. Yoksa bölgeydi, üzüm cinsiydi, seneydi, bunlar Sommelier’lerin işi.”

“Haklısın Özgür Hocam. Bizim işimizi elimizden almayın zaten. Biz sizlere iyiyi, beğeneceğinizi düşündüklerimizi sunalım, siz tadını çıkartın”

“Çok teşekkürler Celâl Hocam.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.