“Öğlen çocukları alacağımıza göre fazla zamanımız yok. Bence şöyle yeşillik sakin bir yerde hem yürürüz biraz hem bir çay kahve içeriz. Senin üniversiteye mi gidelim benimkine mi?”
“Şimdi Hacettepe uzak kalır Çiğdem Mahallesi’ne. Bence ODTÜ’ye gidelim. Sunshine’da oturur kahve içeriz. Seviyorum orayı.”
Kafede otururlarken Ali’nin telefonu çaldı.
“A, Özgür arıyor.”
“Açsana haydi.”
“Abi merhaba, ne o özledin mi beni? Öyle mi, Zerrin Hanım’la birlikte mi, işe yarar mı dersin, sen de öyle diyorsan, yok abi benim işim olmaz sendikayla, neyse abi onu sonra konuşuruz, Attendo Vino’yu duymadım, peki Sevinç’e de söylerim yanımda zaten, tamam abi dur veriyorum.”
“Özgür merhaba. Biz de senden konuşuyorduk geçen. Ne kadar kibar ve düşünceli bir arkadaşsın. Hediyen için tekrar teşekkür ederim. Ne hiç teşekkür etmedim
mi? Hayat koşturmacası işte unutuvermişim. Bak ne diyeceğim. Bize gelsene bir ara. Sıcak yemeği özlemişsindir. Yok artık daha neler, Osmanlı saray mutfağı mı, sen yaptığında yeriz onu, bizde bildiğin ev yemekleri var. Bak sen gel, hem bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum seni. Bence iyi anlaşırsınız, en azından ortak bir yönünüz var, bizim okulda tarih öğretmeni Esra, sen 74’lüydün değil mi, o 80’li. Esra, İttihat ve Terakki diye kafamı şişiriyor her gün, bak işte, ben tanıyorum seni oğlum, haftaya Cuma gelin, ben Esra’ya da söylerim, tamam, ben de.”
“Esra da nereden çıktı. Hiç bahsetmedin bana.”
“Aman Aliciğim, çocukların peşinde koşmaktan birbirimizle iki çift laf edebiliyor muyuz sanki. Neyse Zerrin Hanım sağolsun sana izin vermiş de bak sohbet edecek vakit bulabildik. Ne diyor Özgür?”
“Dün Zerrin Hanım ile buluşmuşlar, Kemal diye bir uzman arkadaş var kurumda. O da gelmiş. Benim dilekçe…”
“Ne dilekçesi?”
“Doğru sana bahsetmedim. Dün bir dilekçe verdim, daha doğrusu vermek istedim.”
“Neyle ilgili?”
“Sayısal karasal radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili.”
“Of bıktım valla bu sayısal karasal ne haltsa.”
“Dur sinirlenme hemen.”
“Valla bıktım, bir sana dert koca ülkede. Başlamadıysa başlamadı. Ne olacak yani. Başlasa sanki ülkenin kaderi değişecekti.”
“Kaderi değişir miydi bilemem elbette ama birçok şey değişirdi başlasaydı.”
“Meselâ, bir örnek ver.”
“Senin memleketi düşün, Erzurum, yerel bir televizyon kuracaksın. Bir kuruluş maliyeti var. Bu DTT olsa da olmasa da aynı.”
“İşte bir şey değişmiyor, kendin söyledin.”
“Sabret biraz. İşte diyelim ÖzDadaş TV, kurduk televizyonu. DTT olsa, ÖzDadaş TV yerel, en fazla bölgesel yayın lisansı alıp Erzurum ya da Erzurum ve çevre illere yayınını gönderecek.”
“E, yani? Şimdi uyduda dünyanın her yanına gidiyor işte yayını.”
“Dediğin gibi bugün ÖzDadaş TV uyduya çıkmak zorunda. Yayını önce Türksat merkezine iletiyor, ardından uyduya çıkıyor. Bunlar ciddi paralar. Kanalı, yerel reklâmlarla çevirme şansı kalmıyor.”
“Yani,”
“Yanisi şu. Eğer yerel kanalları yerel reklâmlarla yaşayabilecek maliyetlerde yayın olanağı olsa, bugünkü gibi binlerce kanallı uydu yerine yerelde birkaç kanal olurdu.”
“İyi ki olmamış o zaman. Baksana binlerce yerine onlarca kanala kalacaktık.”
“Kanal sayısı daha az olurdu belki ama bu kanallar sermaye gruplarının elinde olmazdı. İhale ya da siyasi rant için değil gerçekten yayıncılık için açılmış olurlardı. O zaman yayın politikaları da değişik olurdu. Gerçek haberler izlerdik meselâ.”
“Bence bir fark olmazdı ama neyse, sen dilekçende tam olarak neyi talep ediyordun?”
“DTT kurulmamasında sorumluluğu olanların soruşturulmasını.”
“Yapmadım de lütfen. Böyle bir siyasi ortamda, pes yani. Bence sen LinkedIn’deki özgeçmişini güncelle. Senin emekliliğin gelmedi mi daha?”
“Dur hemen endişelenme. Zerrin Hanım dilekçeyi işleme koymadı. Yani ortada dilekçe yok, en azından şimdilik. Bu arada emekliliği hak ettim ama yaşa takılıyorum biliyorsun.”
“Neyse ki Zerrin Hanım varmış gerçekten. Yoksa şimdi ayıkla pirincin taşını. Babam duysa başlardı hemen kızım ben sana demedim mi diye.”
“Başlardı değil mi Mete Albay’ım.”
“Haksız da sayılmaz Ali. Sen böyle biri değildin. Daha sakindin, daha mülâyimdin. Ne oldu sana böyle? Birkaç haftadır bir acayip hallerdesin. Fark etmedim sanma.”
“Fark ettin ve nedenini merak etmiyorsan daha kötü durumumuz.”
“Böyle alınganlıkların da yoktu meselâ.”
“Bilmiyorum Sevinç. Metin diye bir doktor varmış, psikiyatrist. Zerrin Hanım onun adını verdi. Önümüzdeki Cuma’ya randevu aldım. Sen de gelsene benimle.”
“Gelirim elbette. Neredeymiş muayenehanesi?”
“Tunalı Hilmi Caddesi’nde.”
“Randevun saat kaçta?”
“14.”
“Harika, Tunalı’nın pasajlarını dolaşmıyorduk ne zamandır. Hatırlar mısın eskiden Kavaklıdere sineması vardı.”
“Nasıl unuturum. Orada izlediğim ilk filmi bile hatırlıyorum.”
“İlk film, kiminle izlemiştin acaba? Benimle olmadığına göre.”
“Aman Sevinç, seneler geçmiş üzerinden. Ben izlediğim ilk filmi unutmadım diyorum sen kiminle izlemiştin diyorsun. Hoş filmi hatırladığım gibi kiminle gittiğim de aklımda. Üç Renk Mavi’yi izlemiştik. Bizim dönemden Sibel’le.”
“Hani şu platonik âşık olduğun Sibel.”
“Böyle diyeceğini biliyordum. Hem platonik sayılmaz. Ben açılmıştım Sibel’e.”
“Çocuklar duysa ne kadar gülerler. Açılmak ne baba diye.”
"Bugünün diliyle söylersek ne deriz acaba? Sibel’e yükseliyordum sonra DM’den yürüyeyim dedim falan mı deriz?"
"Vay Ali Bey, öğretmen olan benim ama senin de maşallahın var. "
"Benim oda arkadaşı sayesinde öğrendim jargonu biraz. Adamın işi gücü bu. DM’den yürümek. Öyle ilgisiz ki. Bir abimiz söylemişti bana, Bilgi beş harflidir, dört harfi ilgidir diye. Çok doğru bir söz. Bu çocukta ilgi olmayınca bilgi de olmuyor haliyle. "
"Nasıl girmiş peki sizin oraya?"
"Sence"
"Neyse, sormamış varsay."
Çocukları okuldan alıp sinemaya gittiler. Sevinç ve Ceren, öğleden sonrasının tüm planlamasını yapmıştı. Çiğdem mahallesindeki okullarına yakın olsun diye Armada AVM’deki sinema salonu seçilmiş, film sonrası Armada’nın açık havadaki kafelerinde pasta, kahve keyfi yapılmış, sınav hazırlığından bunalan Tunç’un havası değişmişti.
Meraklısı için not: Fotoğrafı Ankara'da çekmiştim. Çankaya'da, Cinnah caddesinin paralelindeki bir sokakta... Muhtemelen hâlâ duruyordur bu sokak sanatı...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.