Ana içeriğe atla

Ali Bölüm 11

Pazartesi işe gittiğinde Kemal Başkan ve Özgür’ün girişimleriyle  bilgi edinme başvurusu dilekçesinin hem Sendika hem Oda üzerinden gönderileceğini öğrendi. Bu işin, kimseye bir zarar getirmeden hallediliyor olduğunu düşünüp sevindi. Cihan, 

“Yüzün gülüyor Abi, yoksa yaptırdın mı dövme?” 

“Dövme mi, yok daha neler?” 

“Neden öyle diyorsun abi bu Çukur dizisindeki işaret çok  havalı.” 

“Çukurda kalsın o havalı işaret Cihan. Bak bakalım şu rapora, senin de ekleyeceklerin var mı?” 

“Bakayım Abi de şeyi soracaktım sana, geçen Zerrin Hanım neden çağırmış seni?” 

“İşte söyledim ya, 5G raporu için.” 

“Ben öyle duymadım da Abi. Zeki anlatıyordu, sen bir dilekçe mi vermişsin, vermemiş misin. Bana anlatabilirsin  Abi, bilirsin benden söz çıkmaz.” 

“Bilmem mi Cihan. Hemen face’e yazarsın, söz çıkmamış  olur, yazı çıkar.”

“Amma yaptın Abi. Neyse, bak ne diyeceğim, böyle bir  şeyler yaparken bana da haber verin. Biliyorum, sen  beni çok boş görüyorsun ama bende ne cevherler gizli  bir bilsen.” 

“Peki Cihan, bir daha böyle bir şey yaparsak ilk sana haber veririm.”

Tahmin ettiğim kadar boş bir oğlan değil mi acaba bu Cihan. Bitirdiği üniversiteye göre değerlendirmemek gerek insanları ama elimde değil. En azından Türkiye’de olsaydı  okulu.  

Cuma gününü heyecanla bekliyordu. Gündüz Dr. Metin Bey ile görüşme, akşamında Esra ile tanışma. İki heyecan bir  arada. Granül kahve reklâmı gibi oldu, ikisi bir arada. Esra’yı merak ettiğinden değil, Özgür için heyecanlıydı. Bekârlık sultanlık da olsa bir yerden sonra demokrasiye geçmek gerekiyor. Sultanlık zor iş. Sürekli tetikte olmak, hep yalnız olmak, gördüğün güzellikleri Instagram’da tanımadıklarınla paylaşmak. Kim bilir belki Esra ile kafaları uyuşur. Hem iki aile olursak çok daha sık buluşuruz. Sevinç Esra’yı ben de Özgür’ü  tanıyorum ne de olsa… 

Zerrin Hanım Perşembe gününden söyledi, Cuma tüm gün izinlisin diye. İyi kadın sağ olsun. Bu son gelişmelerin ardından daha bir yakınlaştık. Geçenlerde Ozan diye birinden bahsetti. İspanya’ya geçmiş dedi. Neredeydi ki diye sordum, laf nereden döndü Ozan’a  geldi anlamadım. Ozan kim onu bile bilmiyorum. Sanki Zerrin Hanım’da anlamamış gibi birden  şaşırdı, neyse Ozan da nereden çıktı diye. Bu ara iyice garipleşti.  

Sabah çocukları gönderdikten sonra Sevinç’le çıktık evden. Metro ile Kızılay, oradan vur kendini Atatürk Bulvarı’nın yokuşuna. Ne zaman Atatürk Bulvarı desem aklıma Ahmet Kaya’nın  Acı Ninni adlı şarkısı geliyor. Aslında Attila İlhan’ın şiiri desem daha doğru. Gerçi Attila İlhan’ın şiirinde geçen Atatürk Bulvarı  Ankara’da değil, ama olsun. Maksat camlar buğulanmasın.  

Eskiden Vakko olan binanın önünden geçerlerken, 

“Hiç buluştun mu burada birileriyle?”  

“Biz Gima’cıydık Sevinç Hanım, Vakko bozar bizi.” 

“Aman sanki çok farklı da. İki adım gerideydi işte Gima  dediğin yer.”

“Mesafe olarak haklısın ama Vakko’nun önü,  “Vakko”nun önüydü. Biz kim Vakko kim. Tuzluçayır’dan kalk Vakko’ya git, uymaz. Siz Ayrancı’da oturuyordunuz  değil mi?” 

“Evet, orta Ayrancı. Filmden sonra düşünüp buldum bu  adı. Bizim ev gerçekten ne Yukarı Ayrancı ne Aşağı Ayrancı, ikisini bağlayan sokağın neredeyse tam ortasındaydı. Babam hâlâ orada biliyorsun. Annemin hatıralarından ayrılmak istemiyor. Haklı da belki. O kadar dedik  sana da bir dubleks alalım Batıkent’te, bize yakın ama ikna olmuyor.”

Konuşurken Akay yokuşunu da geçmişlerdi. Büyük Ankara Oteli’ne gelmeden Tunus Caddesi’ne yöneldiler.  

“Tunalı’nın neresinde muayenehane?” 

“Esat Dörtyol kavşağında.”  

“Saat 2’deydi değil mi?” 

“Evet, daha vaktimiz var. İstersen önce bir Kuğulu Park’a  gideriz. Kuğulara simit atarız, ki aslında doğru bir davranış değilmiş.”  

“Neden peki?”  

“Doğalarına aykırıymış ekmek yemek.”  

“Peki vermeyiz o zaman.”  

Tübitak’ın hizasına gelmişlerdi. Tübitak binasının karşısında Pancar isimli lokantayı gösterip sordu Sevinç: 

“Pancar’a geldin mi hiç?”

“Gelmez olur muyum? Geçen gün Özgür ve diğer arkadaşlarla buluştuğumuzda buraya gelmiştik.”  

“Mezelerinin methini çok duydum. Bir gün birlikte gelelim.”  

“Tamamdır Tatlım.”  

Havanın güzelliği, ikisinin de izinli olması, yazın yaklaşması… Hem  Ali hem Sevinç çok keyifliydi.  

Kuğulu Park’ın ağaçları budandıktan sonra fazlasıyla kelleşmiş görünüyordu. Bu budanma kurallara uygun mu yapılmıştı acaba diye hep merak ediyordu Ali. Hatta tanıdığı bir orman mühendisine de danışmış ve çok tatmin edici yanıt alamamıştı.  

Parkta biraz oyalandıktan sonra Sevinç’in çok sevdiği pasaj gezmelerine başladılar. Tunalı Hilmi Caddesi’nden Esat dört yola doğru giderken sağlı sollu pasajlar, farklı sürprizlerle onları bekliyordu. Ali’nin sevdiği sahaflar, Sevinç’i heyecanlandıran ise hediyelik eşyalar, parfümler ve en çok da tasarım kıyafetler satan küçük butiklerdi.  

Saatin nasıl geçtiğini fark etmediler. Muayenehaneye geldiklerinde, randevuya 10 dakika kalmıştı. Kapıyı sekreter olduğunu  düşündükleri kadın açtı.  


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

IPTV World Forum Eastern Europe etkinliğine katılacağım

Etkinliğe ilişkin bilgileri daha önce paylaşmıştım. Yarın, bir günlüğüne İstanbul'a giderek etkinliğin Salı günü olan bölümüne katılacağım. Benim açımdan bir çok ilke sahne olacak bu katılım. Kızlarımın doğumundan bu yana onlarsız ilk kez şehir dışına çıkıyor olacağım. İlk kez bu kadar uzun süre onlardan ayrı olacağım. İlk kez şehir dışındaki bir etkinliğe (mesleğim ve işim ile ilgili olmasına karşın) katılmak için tüm masraflarını cebimden karşılayıp, senelik izin kullanıyor olacağım. Neyseki katılım ücreti konusunda organizatörler kolaylık sağladılar. Ücretsiz katılım hakkı sundular.  Neyse, önemli olduğunu düşündüğüm bu etkinliğe ilişkin gözlemlerimi, bir gazeteci dikkati ile, not alıp blogumda paylaşacağım. O güne kadar sağlıcakla kalın...