Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Anket devam ediyor

Televizyon yayınlarını nasıl aldığınızı belirtebileceğiniz anket devam ediyor. Anketi şimdiye kadar dolduranlar Türkiye genelini bir ölçüye kadar yansıtıyor. Türkiye'de hane halkının neredeyse yarısı (rakamlar değişiyor %48-54 arası) televizyon yayınını uydu üzerinden izliyor. Kablo tvden yayın izleyenler ise, anketime yanıt verenlerin aksine, 1.132.000 abone ile %6-8 arasında (toplam hane sayısını kaç aldığınıza göre) değişiyor. Kalan %50'ye yakın kesim ise halen çatı anteni ile yayınları izliyor. Bakalım benim anketim nasıl bir sonuç verecek.

Blu-ray mi HD-DVD mi?

Teknolojiler gelişip değişirken kimi zamanlar farklı formatların mücadelelerine tanık oluruz. Geçmişte Sony'nin Betamax'ı ile JVC'nin VHS arasındaki mücadeleyi hatırlarız . VHS'nin zaferi ile sonuçlanan mücadele epey uzun yıllar sürmüştü. Günümüzde benzer bir format savaşının gene Sony'nin Blu-Ray 'i ile bu kez Toshiba'nın HD-DVD 'si arasında yaşanmakta olduğunu görüyoruz. Her iki format ile ilgili ayrıntıları, ilgili bağlantılardan öğrenebilirsiniz. Bu sabah TelecomTV sayfasında okuduğum haber , mücadeleyi Blu-Ray'in kazandığını söylüyor. Oldukça önemli bulduğum gelişmeyi, özellikle yeni nesil video oynatıcı alacaklara duyurayım dedim. Habere göre Hollywood ve Wal-Mart'ın desteği ile Blu-Ray satışlarının HD-DVD'yi ciddi olarak geçmiş. İki format arasındaki savaşın galibi birgün belli olsa bile mağlubu şimdiden belli gibi: kaybeden formatta oynatıcı alanlar...

Boğucu gündem

Yaşadığımız günlere ilişkin yazacak çok şey var. Ancak içimden hiç yazmak gelmiyor. Gündemdeki konuların bende uyandırdığı tek his çaresizlik. Neyseki, bahar geliyor. Günler uzamaya başladı. Giderek daha fazla uzayacak. Artık hava eskisi kadar erken kararmıyor. 21 Hazirana kadar uzayacak. Sonra yeniden kısalmaya başlayacak. Hayat döngülerden ibaret. Gece-gündüz, yaz-kış ve en büyük döngü: yaşam-ölüm. Hiç bir şey kalıcı değil. Bugünler de kalıcı değil. Tek tesellim bu. Motorları maviliklere süreceğimiz güzel günler umuduyla...

Televizyon yayını alma anketi

İstatistiksel veriler ülkemizde televizyon yayını alma yöntemlerinin dağılımını gösteriyor olsa bile benim sayfamın ziyaretçilerinin yayınları nasıl aldığını öğrenmiş olacağım, eğer yanda gördüğünüz anketi yanıtlarsanız. Yurt dışından sayfama erişen değerli okuyucuların sitemlerini duyar gibiyim: ipTV ve Sayısal Karasal Yayın (DVB-T) seçenekleri neden yok diye. Haklısınız onları atladım. Artık bir dahaki sefere onları da eklerim. Belki o zamana kadar ülkemizde de bu yayın seçenekleri olanaklı hale gelir. İlk oyu ben verdim: Kablo TV diyerek. Sayısal kablo tv yayıncılığının artık başlamasını dileyerek...

Manifesto'nun 160. yılında...

Bu haftasonu Ankara'da Manifesto'nun 160. yılında Marksizmin Güncelliği başlıklı bir sempozyum vardı. İki günde toplam 6 oturumda sunumlar gerçekleştirildi. Eski Derya sinemasının olduğu binada (İnşaat Mühendisleri Odası) tamamen dolu salonda gerçekleşen etkinliği internet üzerinden http://www.sendika.org sayfasından da takip etmek olanaklıydı. Gidemeyen, izleyemeler üzülmesin. Sunumları http://manifesto.sempozyum.tv/ adresinden bir süre daha izleyebilirsiniz.

Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi

Ankara Devlet Tiyatrosu'nun iki yıldır oynamakta olduğu Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi adlı oyununa gitmeyi iki kez denemiştik. Her iki seferde de oyuncuların rahatsızlıkları yüzünden başka oyunlar izlemek zorunda kalmıştık. Sonunda bu akşam izleyebildik. İki yıldır oynamasına karşın Akün Sahnesi gibi büyük sayılabilecek bir salon dolmuştu. Oyun iki perde, toplam 2 saat 35 dakika sürüyor. Alman faşizminin Polonya'yı işgali sırasında Varşova'da yaşayan bir grup tiyatro oyuncusunun başlarından geçen trajikomik bir hikaye anlatılıyor. İlk bombalama sırasında savaşın korkunçluğunu hissediyorsunuz. Melchior Lengyel'in yazdığı oyunu Jan Mendell oyunlaştırmış. Çeviren ve yöneten Yücel Erten. Sade ve işlevsel bir dekor kullanılmış. Ortada dönen platform kah sokak oluyor, kah tiyatro sahnesi. Tiyatro sahnesi olarak kullanıldığında platformun bir yarısında oyun devam ederken, diğer yarısında kulisi göstermek akıllıca bir buluş olmuş. Anlatılan hikaye savaşın ortasında geçiyor olsa bi

Ressamın Bahçıvanıyla Marul Üzerine Sohbeti, Henri Cueco

Uzun isimli, etkileyici bir kitap Ressamın Bahçıvanıyla Marul Üzerine Sohbeti. Kitabın yazarı Henri Cueco , gerçekten ressam. 1929 doğumlu. Paris'te yaşıyor. Kitap, ressam/yazar Cueco'nun demiryollarından emekli bahçıvanıyla yaptığı sohbetleri içeriyor. Yazarla kıyaslandığında eğitimsiz bahçıvanın söyledikleri kimi durumlarda yıllarını felsefeye vermişleri şaşırtacak kadar özlü olabiliyor. Hayatınıza ilişkin düşünmenize yol açacağını düşündüğüm bu kitabı okumanızı öneririm. Kitabın arka kapağında yazıldığı gibi: "Kitabı bitirdiğinizde, bahçıvanın size fısıldadığını duyacaksınız: < Yaptığınız her ne olursa olsun bahçenizin bakımını asla ihmal etmeyin > Gerçek ve mecaz anlamda.

Don Kişot hayal kırıklığı

Şubat tatilinin başlaması ile birlikte çocuklara yönelik filmler vizyona girdi. Don Kişot da bunlardan biri. Animasyon filmler genellikle komik olur. Şrek filmini severek istemiştik. Don Kişot'un da Şrek'e benzeyeceğini düşünmüştük. Ne yazık ki beklentilerimizden çok uzak bir filmle karşılaştık. Ne çocuklara göre bir film ne de büyüklere göre. Konu desen konu yok, komik desen değil. Çizgiler bile itici. Verdiğimiz paraya acıyarak ilk yarısında çıktık. Neden böyle bir film yapmışlar anlayamadık.

Ankara'da kar var

Güzel yaz fotograflarından sonra hayatın gerçeklerine dönme zamanı. Pazartesi sabahı karla uyandık. Geceden yağan kar, okulların tatil olmasının etkisiyle, trafiği olumsuz etkilememişti. Umarım akşam dönerken de sıkıntı yaşanmaz. Kar yağınca güzel manzaralar ortaya çıkıyor.

Soğuk kış günlerinde yaza özlem

Ülkenin doğusu çetin kış şartlarıyla boğuşuyor. Erzurum'daki soğuğun etkilerini içimiz üşüyerek izlerken yazdan kalma fotografların iyi gideceğini düşündüm. Geçtiğimiz yaz çektiğim iki fotografla yazı hatırlatmak istedim. Hayatın en iyi yanı bu belki de, hiç bir şey kalıcı değil. Ne kış, ne yaz, ne de biz... Merak edenler için söyleyeyim. Fotografları Datça'da çektim. 2 megapiksel Kodak fotograf makinesiyle.

Ankara Kocatepe Camii

Zaman zaman gittiğim yerlerde çektiğim fotografları ekliyorum bloguma. Bu kez farklı bir şey olsun. Gittiğim yerde değil olduğum yerde çektiğim fotograflar. Ankara'nın orta yerinde Edirne'deki Sinan eseri Selimiye'ye benzediği (taklit ettiği) ileri sürülen Kocatepe Camii fotografları. 1967 yılında inşaatına başlanan, 20 yıl sonra, 1987'de kullanıma açılan caminin altında Beğendik'in Ankara'daki ilk mağazası bulunuyor.

Çığ

Devlet Tiyatroları'nın aylık programında, oyunları tanıtıcı küçük metinler yer alır. Bu metinlere bakarak gitmeyi planladığınız oyun ile ilgili ön bilgi edinirsiniz. Övücü yazılar olduğunu bilerek okuyunca, genellikle yanıltmaz bu bilgiler. Aşağıda Çığ ile ilgili yazılan tanıtımı okuyunca; 'Bu günlerde; dünyamızda yaşanan ve adına Yeni Dünya Düzeni denilen dayatmalı tek ve gerçek doğruymuş gibi yutturmaya çalışan ve böylece de dünyamızı biraz daha kana ve ateşe boğan egemenlere karşı direnmemiz gereken bu günlerde… Çığ.' mutlaka görmem gerekiyor diye düşündüm. Yeni Dünya Düzeni , kana ateşe boğan gibi iddalı sözlerle süslenmiş etkileyici bir tanıtım yazısı. Gelin görün ki oyun tanıtım yazısıyla o kadar ilgisiz çıktı ki bir ara tanıtıcı yazıyı başka oyun için mi yazmışlar dedim kendi kendime. Karın yolları kapattığı, çığ tehlikesi yüzünden bağırmanın yasak olduğu bir yerde yaşamak zorunda kalmış, çocuk doğurmayı çığ tehlikesinin olmadığı zaman dilimine göre ayarlayan bir

Dadım Aşık

Romantik komedi olarak sınıflandırılabilecek, mısır patlağı kalıcılığında bir film. Hemşire annesinin binbir güçlükle okuttuğu kızı (Scarlett Johansson), iktisat ile birlikte antropolojide yan dal yapar. İktisat eğitimi ile girebileceği (yüksek getirili) işler yerine, antropoloji ile ilgili çalışmalar yapmayı istemektedir. Tesadüfler sonucu, dadılık yaparak hem antropoloji yüksek lisansına başvurusunda kullanacağı gözlemler yapabileceğini hem de geçimini sağlayabileceğini görür. apartmandaki yakışıklı genç ile aralarında yakınlaşma başlar ve olaylar gelişir... Zengin kentlilerin hayatlarından kesitler çarpıcı. Kendi çocukları ile ilgilenmeyi bakıcılara bırakıp sosyal etkinliklerde bulunan, çocuklara proje olarak bakan tipler iyi vurgulanmış. Filmin orijinal adı The Nanny Diaries . Türkçeye çevirince Dadı Günlükleri oluyor. Filmdeki dadının günlük tuttuğu, hatta filmin sonunda bu günlüklerin antropoloji eğitimi başvurusunda kullanıldığı düşünülünce mantıklı oluyor. Ne hikmetse Dadım Aşı