Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Büyülü Bahçe / Gölbaşı ANKARA

Ankara'da haftasonları gidilebilecek keyifli mekanlardan birisi Büyülü Bahçe. Haymana yolu üzerinde yer alan tesis, adından anlaşılacağı gibi, genişçe bir bahçeden oluşuyor. Kapalı mekanları var mıydı dikkat etmedim. Bahçede çocukların oynayacağı salıncaklar var. Ayrıca, bu tarz mekanların olmazsa olmazı, çeşitli kanatlılardan oluşan minyatür hayvanat bahçesi. Genellikle çocuklu ailelerin tercih ettiği bir yer olmasına şaşmamak gerekir. Açık havada ızgara, mangal yapma olanağı var. Fiyatlar, bence, yüksek sayılmaz. Et ızgaraların (biftek, pirzola) porsiyonu 25 TL. Köfte biraz daha ucuz. Porsiyonlar doyurucu, servis düzgün ve hızlı.  Pazar günleri uzun kahvaltı hizmeti de sunuluyor. Onun fiyatı da, yanlış hatırlamıyorsam, 25 TL / kişi.  Haymana yönüne doğru giderken yolun sol tarafında kalıyor mekan. Adres ve telefon bilgileri şöyle:  Haymana Yolu 4. KM No: 169 Gölbaşı - ANKARA tel: 0 312 498 23 94  

1 kasıma yaklaşık 1 ay kala

T witter hesabın olmadığı için zaman zaman üzüntü duyuyorum. 140 karakterle ifade edebileceğim bir konuyu / haberi blog yazısı halinde kurgulamak zor geliyor. Konu malum: sayısal karasal televizyon yayıncılığı. Tarih malum: Ankara'da sayısal karasal televizyon yayınlarının başlayacağı duyurulan tarih. Peki, 15 Ağustos 2013 tarihli RTÜK açıklaması ile ulusal lisans ihalelerine ilişkin işlemlerinin durdurulduğu bir ortamda bu tarihin geçerliliği var mıdır? Twitter hesabım olsaydı yazacağım tweet şöyle olurdu: " 1 Kasımda Ankara'da DTT'yi kim yapacak? "

Geçmişi Aşabilmek / Oğuzhan Müftüoğlu

Gene bir sahaf gezisi, gene kenarda köşede kalmış önemli bir eser: Geçmişi Aşabilmek. İki buçuk liraya satılıyordu sahafta. Bireşim yayınlarından ilk baskısını ekim 2000'de yapan kitabın, benim okuduğum kasım 2000 tarihli ikinci baskısıydı. Müftüoğlu soyadını duyanların aklına ilk gelen Oğuzhan Müftüoğlu'nun kuzeni Osman Müftüoğlu oluyor. Türkiye sol tarihini bilenler için ise Oğuzhan Müftüoğlu ismi yabancı değil. 1980 darbesi öncesi Devrimci Yol'un lideri Oğuzhan Müftüoğlu darbe sonrası 11 yılını hapishanede geçirmiş. Geçmişi Aşabilmek adlı kitabında, Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kuruluşu öncesi yaşanan tartışma dönemine ışık tutan yazılara yer vermiş. 1996 yılında Ankara'da düzenlenen coşkulu bir şenlikle "Aşkın ve Devrimin Partisi" sloganı eşliğinde kurulan partinin 1999 seçimlerinde aldığı (250.000 oydan ibaret) sonuçlara, kitapta değinilmemiş. Sanırım kitabın derlenme aşamasında amaçlanan partileşme sürecinin kitaplaştırılmasıydı zaten.  Kit

Okunma sayıları ve YazarKafe.com

Blog yazanların, hatta daha genel ifadeyle bir şeyler yazıp bunu bir şekilde yayınlayanların, ortak amacı yazdıklarının okunmasıdır. Ben kendim için yazıyorum, okunmayı önemsemiyorum diyenlere inanmayın. Okunmayı önemsemeyen, yazdıklarını yayınlamaz. Günlük, bu tür yazılanlar içindir zaten. Eğer yazdığını yayınlıyorsan, okunsun diyedir ve okunmasını da önemsersin, itiraf etmesen bile. 2004 yılından beridir yazdıklarımı yayınlıyorum. Aslında hikayem daha eskilere gider. Ama o dönem blog öncesi olduğu için pek anımsamıyorum işin doğrusu. Neyse, 2004'ten bu yana sürdürdüğüm blog yazılarım, artık daha çok okunmaya başladı. Google'ın bir hizmeti olan blogger platformunu kullanıyorum ve paylaşacağım veriler, aynı hizmetin sundukları.  Son bir kaç aydır Hürriyet gazetesinin internet hizmetlerinden birisi olan Bumerang'a üyeyim. Bumerang, web sayfası sahiplerinin üye olabileceği bir platform. Buraya üye olduktan sonra çeşitli seviyelere göre çeşitli olanaklara sahip olunuyor.

Teknolojik fırsat penceresi

  Fırsat penceresi diye bir kavram var gelişme iktisadında. İngilizcesi daha bilinir aslında: Window of opportunity. İnternette bu kavramı, Turkey ile birlikte aratırsanız karşınıza genç nüfus çıkıyor. Nüfusun genç olması fırsat olduğu kadar tehdittir, ama konumuz bu değil. Yaşı uygun olanlar şehirler arası telefın edebilmek için santrallere numara yazdırıldığı dönemleri hatırlayacaktır. Ya da evine telefon alabilmek için araya torpil koydurulduğu günleri. O günlerde, ülkemizin bir çok köyünde bırakın santrali, haberleşme kablosu bile yoktu. Telefon kabloları bakırdan fiber optiğe dönerken, ülkemizde henüz bakır kablosu bile olmayan köylere / kasabalara fiber optik kablolar döşenmeye başladı. Analog santrali biel olmayan kasabalar sayısal telefon santralleri ile tanıştı. Bir kaç yıl içerisinde Avrupa ülkelerine kıyasla sayısal telefon santrallerine geçiş oranı olarak çok daha iyi bir noktaya ulaşmıştık. Bu arada sayısal telefon santrali ve fiber optik kablo üreten bir çok tesis

Levira'nın düzenlediği Sayısal Yayıncılık Konferansı sunumları

 Avrupa'nın yaklaşımını bu yüzden çok seviyorum. Dönüp dönüp neden bizde olmuyor? deriz ya hep. İşte nedenlerden birisi: paylaşmayı sevmiyoruz. Bu yıl içerisinde yayıncılık dünyasıyla ilgili dört uluslararası konferansa katıldım. Bunların üç tanesi yurt dışında (Londra, Krakow ve Talin) birisi ise İstanbul'da yapıldı. Krakow'daki dışında üç etkinlikte video kaydı yapıldı. Tahmin edebileceğiniz gibi İstanbul dışında tüm video kayıtları, etkinliğin ardından yayınlandı. İstanbul'daki etkinlik ise sunumları yayınlamakla yetindi. Oysa çoğu sunumun yansısı, anlatılanların başlıklarından ibaret.  Lafı uzatmayayım. Fresh Connections (Yeni / Taze Bağlantılar) adlı sayısal yayıncılık fuarını düzenleyen Levira, etkinliğin sunumlarını video kaydı ile birlikte yayınladı. Levira'nın internet sitesi üzerinden http://levira.tv/conference/program/ bağlantısını ziyaret ederek sunumlara ulaşabilirsiniz.  Siz söylemeden ben itiraf edeyim: Anten means transmitter elbetteki hata

Avrupa Komisyonundan Eurobarometer 396 raporu

Televizyon dünyasıyla ilgili gelişmeleri, elimden geldiğince takip edip paylaşmaya çalışıyorum. Abonesi olduğum e-posta listeleri, internet siteleri var. Bunların başında DigiTAG var. Sayısal karasal yayıncılığın gelişmesi ve yaygınlaşması için kurulan kar amacı gütmeyen bir yapı DigiTAG. DigiTAG'ın son e-postasında Avrupa komisyonunun yeni raporundan söz ediliyor. Oradan televizyon dünyasına dair rakamları aktarmak istiyorum: AB 27'de hanelerin % 40'ı televizyon yayınını sayısal karasal ile alıyor. Ülkeden ülkeye bu oran, elbette değişiklikler gösteriyor. Ancak önemli olan, 2011'de % 33 olan bu oranın % 40'a ulaşmış olmasıdır. Peki azalan nedir diye sorduğumuzda yanıt belli ve beklenir: analog karasal (yani bizim çatı anteni ile alınan yayın). Bunun oranı % 20'lerden % 6'ya gerilemiş.  Sayısal karasalın en yaygın olduğu AB 27 üyesi ülke % 89'luk tercih ile İspanya. Bulgaristan ve Macaristan'da ise bu oran % 5'e kadar geriliyor. Sayısal kar

Suskunun Gölgesinde / Suzan Samancı

Suzan Samancı'nın adını İnci Aral'ın bir kitabı sayesinde öğrenmiştim. Sel Yayınları tarafından 2011 yılında ilk baskısını yapan 124 sayfalık kitap, 19 öyküden oluşuyor. Samancı, Diyarbakır doğumlu. Öyküleri de bölge insanının sorunlarıyla ilgili. Eşyayı adıyla çağırırsak Kürt sorunu, kimlik sorunu, varoluş sorunlarıyla ilgili. Öykülerin kimisinde dağdakinin dilinden, kimisinde geçmişte dağda olup itirafçılığı seçenin gözünden okuyoruz. Kimi öykülerde korucu / örgüt arasına sıkışmış halk, kimisinde ise yöreye atanmış öğretmen anlatıcı oluyor. Samancı'nın anlatıcıları bazen kadın, bazense erkek. Her iki cinsinin düşünüş farklılıklarını başarıyla öykülerinde işlemiş.  Suskunun Gölgesinde'deki öyküler çok katmanlı. Ön planda bir sorun anlatılırken cümle arasındaki göndermelerle başka problemlere dikkat çekilmiş. Bunlar, burjuva ahlakından kadın erkek sorunlarına kenti aydının olayları yorumlayışına kadar uzanıyor.  Samancı'dan okuduğum bu ilk kitap bana Gezi olayl

Paris mon amour

  Bugüne kadar gördüğüm kentler içerisinde, burada yaşayabilirim dediğim üç yer oldu. İlki Viyana'ydı. İkinci Paris ve üçüncüsü Londra oldu. Her üçünün de başkent olması tesadüf sanırım. Yoksa başkentlerin kasvetli devletli havasını sevmem. Paris, bir çok anıt binasıyla bilinen bir kent. Eyfel kulesi belki bunlar arasında en ünlüsü. Beni en çok etkileyen bina ise bir kilise oldu. Madeleine Kilisesi , Paris'in Roma tapınağına benzer sütunlarıyla değişik görünümlü binası. Yapılma emrini Napolyon vermiş ancak tamamlandığını görememiş.  Magdalı Meryem ile ilgili anlatılan çok şey var. Dan Brown'un en çok bilinen romanı da bu gizemli kadınla ilgilidir. Hz. İsa'nın karısı olduğu ve Kudüs'ten kaçarken hamile olduğu, ardından Fransa'da karaya çıkıp bebeğini dünyaya getirdiği ileri sürülür. Halen, Hz. İsa soyundan gelenlerin yaşadığı, tapınak şövalyelerinin bu sırrı ve aileyi koruduğu gene iddialar arasındadır. Hürriyet gazetesinin bu haberi , bahsettiğim iddialarl

televizyon izlemek mi? video izlemek mi?

Son dönemde, özellikle 20 yaş altı insanlara televizyon izliyor musun diye sorduğumda aldığım yanıt hayır oluyor. Televizyon izlemiyoruz, tabletten/netbooktan/bilgisayardan film/dizi seyrediyoruz diyorlar. Bu durum, dediğim gibi, özellikle belli bir yaşın üzerindeki insanlar için geçerli. Diyebilirsiniz ki bunun ne önemi var ki? Yani sonuçta ha televizyon denilen cihaz ile yayına ulaşsın, ha internet üzerinden. Ulaşılan aynı içerik olduktan sonra durum değişir mi? İzleyici açısından, şimdilik, büyük değişikliklere yol açmadığı bir gerçek. Çeşitli ara birim cihazlarını kullanarak küçük ekranlarda izlediği yayını, televizyon cihazına da aktarınca televizyondaki deneyimin aynısını yaşayabilen izleyici, yayının nereden geldiğini önemsemeyecektir elbette. Ancak paralı abonelikleri olanlar, izlediği içeriğe internet üzerinden erişebilince, bu paralı aboneliklerini sürdürmeyi gözden geçirebilir. Tabii internet üzerinden ücretsiz erişebildiği içeriğin ne kadar sağlıklı ve sürekli oldu

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'ndan Türkiye Elektronik ve Haberleşme Sektörü 3 aylık verileri

Arayana bilgi / belge çok. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTİK), elektronik haberleşme sektörünün üç aylık verilerini yayınladı. Yayınlanan son veriler, ikinci çeyreğe ait. Nisan, mayıs ve haziran aylarını kapsayan üç aylık dönemin verileri incelendiğinde ilginç sonuçlar görülüyor. Televizyon dünyasını ilgilendiren verilerin, önemli gördüklerimi maddeler halinde paylaşmak isterim:  Kablo TV abone sayısı 1213517. Türksat'ın abone sayısı 2012'in birinci çeyreğinde 1277355. Büyük değişiklik görünmüyor. Sayısal kablo hizmetinin ise abone sayısı 568803. Bu sayılara bakınca şaşırmamak elde değil. Kablo TV'ye abone olan hanelerin yarısından fazlasının, o kadar kampanyalara karşın, sayısal kabloya geçmeye razı edilemediği görülüyor. Bildiğim kadarıyla analog kablonun ulaştığı tüm hanelerde sayısal kablo olanağı da var. Ancak, anlaşılan televizyon alıcısına (ekrana/cihaza) tonla para yatıran halkımız, bu ekranların hakkı verecek yayın için ek para vermek istemiyor.  IP

Cinselliğe Nasıl Farklı Yaklaşırız / Alain de Botton

Orijinal ismi How To Think More About Sex olan 140 sayfalık kitap, Sel yayınları tarafından Zeynep Bizer tercümesiyle Ocak 2013'te yayınlanmış. Botton, hayata dair konularda fikir yürüten bir yazar. Bu kez konusu cinsellik ve seks. Konu böylesi üzerinde konuşulmayan ama hayatın çoğu kez merkezinde yer alan / yer aldırılan / sömürülen / körüklenen bir konu olunca ortaya ilginç tespitlerde bulunan bir yapıt çıkmış.  Kadın ve erkeğin yaklaşım farklılıkları, günlük hayatın dayatmaları ile değişen istekler gerçekçi gözlemlerle ve örneklerle anlatılmış. Kitaptan kısacık bir alıntı: "Evlilikte ulaşmayı istediğimiz üç şey - aşk, seks ve aile - birbirini kötü bir biçimde etkiler ve birbirine göz ardı edilemeyecek zararlar verir. Birini sevmek onunla seks yapma becerimizi sekteye uğratabilir. Sevmediğimiz ancak çekici bulduğumuz biriyle gizlice buluşmak, sevdiğimiz ancak artık tahrik edici bulmadığımız eşimizle olan ilişkimizi tehlikeye sokabilir. Çocuk sahibi olmak hem aşka hem de

Sosyalizm Öldü mü? / Zülfü Livaneli

Livaneli çok yönlü bir sanatçı. Benim yaştakiler besteci ve yorumcu olarak tanıdı. Ardından film yönetmeliğini gördü. Romanları, kaleminin gücünü gösterdi. Çeşitli ülkelerde geçen ömrünün de etkisiyle uluslararası kültür insanlarını tanıyan, uluslararası etkinliklere davet edilen bir entelektüel.  Sosyalizm Öldü mü adlı deneme kitabı, 1992 sonu ile 1993 sonu arasında Sabah gazetesinde çıkan yazılarından derlenmiş. Benim okuduğum Telos yayınlarından 1994 yılındaki ilk baskısıydı. Tahmin edebileceğiniz gibi sahaftan aldım. Aksoy pasajı, sanırım Ankara'nın en iyi koleksiyonlarına ev sahipliği yapan sahafları barındırıyor.  Livaneli'nin yazıları günümüzden 20 yıl öncesi tarihli. Bugünden bakınca yazılarda ele aldığı temel sorunların halen, benzer şekillerde tartışılıyor olduğunu okumak çok düşündürücü. 1993, ülke kaderini uzun yıllar etkileyecek olayların yaşandığı bir yıl. Cinayetler, suikastlar, partilerde ve liderlerde değişiklikler. Aradan geçen yirmi yıla karşın bu olayla