Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Küçükkuyu'nun büyük sürprizi: Sole Mare Cafe

PTT'nin olduğu ara sokakta, hiç beklemediğiniz bir tabela. Yandaki fotograf bu tabelaya ait. Fotografı ben çekmedim. Kafenin facebook sayfasından aldım. Aşağıda gördüğünüz Garash'ın fotografını ise ben çektim. Küçükkuyu'da örneğine rastlayamayacağınız bir yer Sole Mare. Aslında haksızlık yapmayayım bu kalitede ürünlere bırakın Küçükkuyu'da tüm Körfez'de rastlayabileceğiniz bir yer yoktur. Abarttığımız sanıyorsanız kendiniz deneyin. Körfezde bir yerlerdeyseniz Küçükkuyu size uzak sayılmaz. Ayvalık'tan bile bir saatte ulaşabilirsiniz. Eğer Assos'a gelirseniz hele, Küçükkuyu iyice yakın sayılır size. İzmir'den Assos tarafına giderken mutlaka içinden geçtiğiniz bu şirin belediyelikte mola vermek için çok lezzetli bir sebebiniz var artık.  Sole Mare Cafe'nin sahipleri, lezzetin sırrına da sahip. Patron ve çalışan kendileri. Bir anlamda kendi işlerinin patronu olmuşlar. Böyle olunca ürünlerde kullanılan malzemelerin kalitesinden eminler. Öyle glüko

Küçükkuyu'nun keyiflerinden Telve

Telve de zamana yenilen mekanlardan birisi olmuş. Geçen yıl Küçükkuyu sahilinin farklı sesi olmuştu. Bu yıl yerini Deniz Kızı Kafe'ye bırakmış. Deniz Kızı da keyifli bir kafe. Ancak, Telve'nin havası farklıydı. Deniz Kızı'nın sürprizi ise Tarçın'dan hatrımızda kalan hamur işlerini (simit - poğaça benzeri) bulabiliyor olmamız. Tarçın'ın lezzetli ürünlerinin sırrına sahip Aslı, bu kez Deniz Kızı Kafe için pişiriyor...(Son güncelleme 8 Temmuz 2016) Uzun bir aradan sonra 'mekan' etiketli yeni bir yazıyla karşınızdayım. Teknik etiketli yazılardan sıkılan okuyucularımı da düşünmem gerek. Bilmeyenler için Küçükkuyu'nun Çanakkale'ye bağlı, Altınoluk'un komşusu bir belediye olduğunu belirtip gelelim Telve'ye. Mekana ulaşmak için öyle cadde sokak ismi beklemeyin. Sahil Güvenlik'in karşısında hemen. Deniz Kızı Motel'in önünde. Sahildeki cami ile de komşu. Keyifli müzikler, özenli servis ve üzmeyen fiyatlarla Ege'nin ferahlığını hiss

sayısal radyoda alternatif: DVB-T2 Lite

Avrupa ve dünya analog FM yayınlarının yerine hangi sayısal teknolojinin geçeceğini tartışıyor, uzunca bir süredir. 1990'lı yıllarda geliştirilen DAB, bir çok ülkede başarısız kurulumlarının ardından DAB+ olarak sahalara geri döndü. DAB+ ile sayısal radyoya geçen ülkelerde de durum pek parlak görünmüyor. Norveç'in 2017'de FM yayınlarını sonlandıracağı açıklaması DAB+ için başarı gibi sunulsa da Avrupa'nın büyüklerinde işler pek iyi gitmiyor. Almanya'da kapsama alanı genişleyen DAB+'ın hanelere girişi beklenenin altında. Fransa ise deyim yerindeyse 'konuya Fransız kalmış'. 2014'te üç kentte sayısal radyo deneme yayınları başlatılacaktı.  DVB-T2, sektör çalışanlarının bildiği gibi, sayısal karasal televizyon yayıncılığı için DVB tarafından geliştirilmiş standart. DVB-T2'nin Lite olarak adlandırılan bir profili var. Bu profilin temelde mobil televizyon için kullanılması düşünülüyordu. 2013 yılında Estonya'nın başkenti Talin'de tanıştığı

blogda bir ilk: Roman ödüllü yarışma!

Başlığı yanlış okumadınız. Kargo ücreti ödenmiş olarak adresinize teslim Kaan Arslanoğlu'nun Reenkarnasyon Kulübü romanını hediye edeceğim. Neden? Roman önemli, okunmalı, okutulmalı. Okudum, şimdi de okunması için çaba harcıyorum. Umarım ödülü kazanan kendisi okuduktan sonra başkalarına da hediye eder ve böylelikle daha çok okunmasını sağlar. Nasıl kazanacağız? Çok basit. Aşağıda gördüğünüz fotograf Ankara'da çekildi. Ankara'nın az tanınan bir mekanı. Ama neresi? Kazanmak için tek yapmanız gereken yazının sonundaki yorum bölümüne fotografın nerede çekildiğini yazmak. İlk doğru yanıtın sahibine romanı göndereceğim. Ne zaman? Malum önümüz bayram. Bayram sonrası pazartesi günü PTT kargoya vereceğim. Bir kaç güne elinize ulaşır.  Yarışmalar sürecek mi? Amacım sürdürmek. Bana maliyeti var elbette. Öncelikle hediye edeceğim kitabı satın almak durumunda kalıyorum. Sonra PTT kargosu ve en önemlisi fotografı çekecek bir mekan bulup vakit ayırmak. Ancak bir yerden ba

BTK pazar verilerine göre PayTV'de paylar

Belirli bir ücret karşılığında alınan televizyon hizmeti olarak adlandırabiliriz PayTV'yi. PayTV payları iki açıdan önemli. Hem pazardaki oyuncuların birbiriyle mücadelesini gözler önüne seriyor. Hem de PayTV / FTA (Free To Air: Ücretsiz olarak sunulan) yayınların oranını gösteriyor. Bir bakıma pazarın toplam büyüklüğü hakkında fikir veriyor.  Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu'nun  (BTK) Mayıs 2015'te açıkladığı pazar verilerine göre 2015 yılının ilk çeyreğinde ücret ödeyerek televizyon yayınına ulaşan toplam 5.500.000'e yakın abone bulunuyor (tam sayı 5.440.775). Ülkemizde hane sayısı 20 milyon kabul ediliyor. Buna göre PayTV abonesi sadece %27.  Yukarıdaki grafikte ise PayTV abonelerinin uydu ve kablo olarak dağılımı var. Burada IPTV hizmeti de kablo olarak hesaplandı. Sonuçta o da kablo üzerinden iletiliyor ve RTÜK düzenlemelerinde aynı yönetmelik hükümlerine tabi. KabloTV aboneleri sayısal ve analog olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bir önceki grafikte (

WorldDMB Başkanı Patrick Hannon ile e-söyleşinin heyecanı

Şubat 2014'te Paris'te Fransızca Radyo Günleri adlı etkinlikte tanışmıştık Patrick Hannon ile. Kendisi Frontier Silicon firmasının Genel Müdür Yardımcısı olmasının yanı sıra DAB/DAB+'ı yaygınlaştırma ve tanıtma amacıyla kurulan WorldDMB adlı kar amacı gütmeyen organizasyonun başkanı.  Ülkemizde 2002 yılında TRT tarafından deneme yayınları yapılan DAB, dünyada birçok ülkede sayısal radyo standardı olarak tercih edilmiş durumda. Farklı ülkelerin farklı deneyimleri var önümüzde. Norveç 2017 yılında FM yayınlarını sonlandıracağını duyurmuşken, Almanya'da DAB yayıncılığı bir fiyasko ile sonlandı. Ardından 2011'de DAB+ ile birlikte yenilenen sayısal radyo macerasında şu anda iyi bir konumda bulunuyor Almanya. Fransa ise, şaşırtıcı bir şekilde, üç kentinde 2014'te başlayan deneme yayınları dışında (Paris, Marsilya ve Lyon) sayısal radyo yayınıyla tanışmamış durumda.  Geçenlerde yazdığım gibi, RTÜK yakın zamanda radyo konusunda bir adım atacak gibi görünüyor.

Kendi Gecesinde, İnci ARAL

Tüm yayınladıklarını okuduğum iki yazardan birisi İnci ARAL . Kendi Gecesinde, yazarın son romanı. Aslında okuyalı epey zaman oluyor, ancak üzerine bir şeyler yazmak için öncelikle benim, ardından blogun yeniden aktif hale geçmesi gerekiyordu. Her iki koşul da yerine geldiğine göre Kendi Gecesinde üzerine düşünebiliriz. Romanı okurken, sondan bir önceki romanı geldi aklıma İnci ARAL'ın. Önce yazdığı eserlere göre daha kolay okunabiliyor oluşuna üzülmüştüm. ARAL'ın kaleminin gücünü bilmesem, daha önce kısa öykülerinde bile başardığı kurguları okumamış olsam fark etmezdim belki de bu durumu.  Okuyucudan çaba isteyen kitaplarını daha bir seviyorum ARAL'ın.  Son roman, beni epey şaşırttı.  Romanın konusundan bahsetmek gerekirse, kahramanımız Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinden geliyor. Hayali, üçlemede öyle üzerinde pek de durulmamış bir karakterdi. Safran Sarı'da Melike Eda'nın hayatına kısa bir süreliğine giren tarihi eser kaçakçısı olan Hayali'nin hikayesi v

acele etmeyin lütfen, UHD TV için erken

Yazıların okunma sayılarını yakından takip ediyorum. İster okunsun, ister okunmasın. Zaten kendim için yazıyorum diyenlere inanmayın. Okunmasını önemseme, herkesin okuyabileceği bir platformda paylaşmazdı yazdıklarını. Bakalım bu başlık okunma sayısına katkı sağlayacak mı? Konumuz tahmin edilebileceği gibi ultra high definition (ultra yüksek tanımlamalı) televizyon. 15 yıldır 63 ekran tüplü televizyonumuzu izlediğimizi ve tamir edilemeyecek derecede arıza yapana kadar da değiştirmeyi planlamadığımızı belirterek başlayayım yazıya. Sektörü takip edenler hatırlayacaktır HD televizyonlar çıktığı zamanlardaki kafa karışıklıklarını. HD Ready, 720p, 1080i, 1080p gibi bir çok HD vardı etrafta. Şimdilerde sadece Full HD (yani 1080p) ekranlar kaldı. Henüz televizyon kanalları HD yayın yapmıyordu ilk HD ekranlar pazarlanırken. Aynı durum 16:9 / 4:3 yayınlar için de yaşandı. Evlerdeki ekranlar 16:9'a dönmüştü oysa yayınlar 4:3 olarak yapılmaya devam ediliyordu.  Hangi UHD? Aslında HD

Devir, Ece Temelkuran

Dükkan kapalı kalınca yazacaklar epey birikti. Teknolojideki durumu kabaca toparladıktan sonra gelelim kitaplar dünyasına. Öncelikle hayata soldan bakan okur/yazar dünyasında, deyim yerindeyse, kıyamet kopuyor! Bu cümleyi okuyup neden bizim haberimiz yok diye düşünmüş olabilirsiniz. Haberinizin olmaması doğal, çünkü normal bir ülkede kıyametlerin kopmasına neden olabilecek bilgilerin ifşa edilmesine karşın hiç bir şey olmamış gibi hayat devam ediyor. Karışık oldu farkındayım. Hemen kısaca özetleyeyim: Kaan Arslanoğlu ve Taylan Kara  AYDINLARDAN TOKAT GİBİ BİR BİLDİRİ mi: Edebiyatta tezgaha artık YETER! başlıklı bir yazı yayınladı insanbu.com sitesinde. Her ikisi tıp doktoru ve yazar olan bildiri sahipleri, ülkemiz edebiyat dünyasının bir grup insanın kontrolünde olduğunu, özellikle "ödül" ve "jüri" konularının dikkat çekici gariplikler sergilediğini ileri sürdüler. Amaçları edebiyat dünyasının bileşenlerinin dikkatini çekmekti. Yayınevleri, yazarlar ve elbett

ve yayıncılık dünyasının gri bölgesi: Over The Top (OTT)

Teknolojinin gelişmesi karşısında denetim için yapılan yasal düzenlemeler kimi kez çaresiz kalıyor. İnternetin gücünü kullanan O ver T he T op t ele v ision ( OTTTV ), medya düzenleyici denetleyici kuruluşların, deyim yerindeyse, kabusu olmaya aday. Gerek bu blogda , gerekse kıymetli meslektaşlarım Uygar Boynudelik ve Nedim Pala 'nın bloglarında OTTTV konusunda bilgilendirici yazılar mevcut. Bu yazılar/incelemeler arasında Uygar'ın dört bölüme yayarak konunun tüm boyutlarını ele aldığı yazılarını  özellikle öneririm. Verdiğim bağlantı ile yazı dizisinin sonuna ulaşabilir ve o son değerlendirme yazısından da dizinin diğer bölümlerini okuyabilirsiniz.  Gelelim "çaresizlik" konusuna.  Ülkemizde radyo ve televizyon yayıncılığı yapmak istiyorsanız 6112 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliklere uymakla yükümlüsünüz. Bu bağlamda RTÜK tarafından yapılacak tüm denetlemelere de tabi olacaksınız. Sadece denetlemeler değil söz konusu olan, lisans ücretleri, reklam gelirlerinde

bir kez daha Reenkarnasyon Kulübü

İkinci kez okuduğum kitap daha önce olmuş muydu hatırlayamıyorum. Kaan Arslanoğlu'nun Reenkarnasyon Kulübü bu anlamda bir ilk sanırım. 2011 yılında İthaki yayınlarından çıkmıştı kitap. Arslanoğlu'nun bu güne kadar yayınladığı tüm kitapları okuyan birisi olarak, Reenkarnasyon Kulübü'nü de okuyup bloguma şunları yazmışım. Hem yeniden canlandırmaya çalıştığım blog sayfama daha fazla okur kazandırmak hem de sıkça takip ettiğim insanbu.com sayfasının tanınırlığına katkı sağlamak düşüncesiyle, sayfanın kurucularından Kaan Arslanoğlu ile e-söyleşi yapmayı önerdim. Sağolsun önümüzdeki aylarda soruları yanıtlayabileceğini belirten bir yanıt gönderince dönüp Reenkarnasyon Kulübü'nü yeniden okumam gerektiğini hissettim.  Diğer kurgu eserlerinden farklı bir tarzda yazılmıştı hatırladığım kadarıyla. Aradan 4 yıl geçmiş gerçi ama gene de temel kurgu ve iddialar dışında bir çok ayrıntıyı unuttuğumu gördüm yeniden okurken. Bir diğer fark ettiğim ise romanda geçen kimi tespitler ü

gelelim televizyona: sayısal karasal televizyon yayıncılığında son durum

'Batı cephesinde değişen bir şey yok'. Ne zaman söylendiğini bilmesem bile sayısal karasal televizyon (digital terrestrial television : DTT) için en uygun söz olduğu kesin. 2006 yılında başlatılan deneme yayınlarının açılış töreninde 3 yıl gibi bir sürenin sonunda analog karasal televizyon yayıncılığının sonlandırılacağı ilan edilmişti. Köprülerin altından çok sular aktı. Yasalar değişti, Meclis ve RTÜK üyeleri değişti. Değişmeyen tek şey analog karasal televizyon yayınları. Son tahminler %5lik bir nüfusun kullanmaya devam ettiğini gösterse bile ülkemizde sayısal karasal televizyon yayıncılığının yapılmıyor olması kabul edilebilir bir şey değil. 6552 sayılı yasa ile gelen değişiklikler Yazıya başlarken değişen bir şey yok dedim.  Haksızlık etmeyeyim, yasal süreçteki tıkanıklık giderildi. İhale sürecini takip edenler hatırlayacaktır 6112 sayılı yasada sayısal karasal televizyon yayıncılığına geçiş için takvim net olarak belirtilmişti. Multipleks kapasitesi tahsis ihalesi

Sayısal yayıncılık dünyasında son durumlar, bu kez önce radyo

Dükkanı bir yıl boyunca kapalı tutan bakkal gibi benim de ilk yapacağım raflardaki malların ne durumda olduklarını kontrol etmek. Bu ve ilerleyen bir kaç gün boyunca ertelenen yazılar yayınlayacağım. Başlıktan anlaşılacağı gibi öncelikle blogda en çok konu edilen alan, sayısal yayıncılık. Ülkemiz, başka bir çok alanda olduğu gibi, yayıncılık sektöründe nevi şahsına münhasır özelliklere sahip. Seksen milyona yaklaşan nüfusa ve ülkemize yakın coğrafi büyüklüğe sahip olup radyo ve televizyon için frekans tahsis ihalesini tamamlamamış başka ülke yok diye biliyorum. Frekans tahsis derken analog yayıncılık için frekans tahsisinden bahsediyorum. 1993 yılına kadar uzanan bir tarihi var konunun. Bir blog yazısının sınırlarını fersah fersah aşan, doktora olmasa bile sağlam bir yüksek lisans tezi çıkartacak kadar geniş, ülkemizde frekans tahsis ihalelerinin yapıl(a)mamış olmasının nedenleri. Yayıncılık dünyasına uzak okuyucularımı düşünerek nedir bu frekans neden, ihale yapılmalıydı, bund