Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kanallar, Demir Özlü

Demir Özlü'den okuduğum ikinci kitap Kanallar. Amsterdam'da geçen bir arayış öyküsü. Öykünün kahramanı, anlaşıldığı kadar Özlü'nün kendisi. Çünkü kitabın anlatı türünde olduğu belirtilmiş. Böyle bir bilgiye sahip olmasak uzun öykü gibi okuyabiliriz eseri. Ana'yı arayışın uzun öyküsü. Ana kim, hikayesi ne bilmiyoruz. Belki önemi de yok böyle bir bilginin. Ana'yı arayışına tanık olurken, bir yandan geçmişte hayatına giren kadınları okuyoruz. Sürükleyici bir kitap. Yazarın karşısına çıkan arayış içinde olan başkaları da oluyor kitap boyunca. Bu arayış Ana'yı mı yoksa yazarın kendi kendisini mi araması? Bir önemi var mı? Can yayınlarından çıkmış Kanallar'ın baskısı tükenmiş. Ben Kızılay'da sokak sergisinde bulup aldım. 1 TL'ye satılıyordu orijinal kitap. Aynı sergide Berlin Güncesi 1989 İlkbaharı adlı eserini aldım Özlü'nün, Gene 1 TL'ye.

Veda, Esir Şehirde Bir Konak / Ayşe Kulin

Osmanlı'nın son dönemini anlatan kitapları okudukça, bu döneme ait pek bir şey bilmediğimi ve daha fazla okumam gerektiğini fark ettim. Son bir yıl içinde bir şekilde bu dönemi anlatan Cahit Uçuk'un  Bir İmparatorluk Çökerken... , Harun Açba'nın  Bir Çerkes Prensesin Harem Hatıraları  adlı kitapların ardından Veda'yı okumak ilginç oldu. Veda, Ayşe Kulin'in anne tarafından büyük dedesi, Osmanlı'nın son kabinelerinin maliye bakanı Ahmet Reşat Yediç ve ailesinin 1920'li yıllarda yaşadıklarını anlatıyor. Elbette tek anlattığı Beyazıt'taki konakta yaşananlar değil. Zaten 1920'lerde Osmanlı'nın maliye nazırının hayatını, ülkede olup bitenden ayrı tutup anlatmak da olanaklı değil. 387 sayfalık roman, Everest yayınlarından çıkmış. Benim okuduğum 2007 yılında yapılan ilk 100.000'lik baskısı. Kimi kitapların ilk baskılarının adedini yüksek tutuyorlar, kimilerini düşük tutup çok baskı yaptırıyorlar. Bunun bir mantığı vardır sanırım. Kitaba döne...

Umut, Hayat Akan Bir Sudur / Ayşe KULİN

Bir süredir okuduğum kitapların biyografik özellikte olduğunu fark ettim. Merak ettiğim başkalarının hayatlarında çok, biyografilerin geçtiği dönemdeki günlük yaşama ilişkin bilgiler. Özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde ve cumhuriyetin ilk yıllarında günlük yaşama ilişkin bilgiler içeren kitaplar daha fazla ilgimi çekiyor. Bu bağlamda Ayşe Kulin'den okuduğum Veda'nın devamı niteliğindeki Umut, okuma listemin en başına yerleşmişti. Everest yayınlarından Aralık 2008'de çıkan Umut'un ilk baskısı 100.000 adet yapılmış. Benim okuduğum sahaftan aldığım ilk baskısıydı. 1920 yılında İstanbul'da Osmanlı'nın son hükümetlerinin maliye nazırının konağını ön planda anlatırken arkada ülkenin yaşamakta olduğu değişimi aktarmıştı Veda'da. Umut, Veda'ya kıyasla daha uzun bir zaman dilimini ve daha fazla ailenin hayatını anlatıyor. Veda, Kulin'in annesi Sitare'nin doğum haberi ile bitmişti. Umut ise Kulin'in kendi doğumuyla sona eriyor. 1908 yılı...

Nasıl Yapmalı / N. G. Çernişevski

Sahaf dolaşmalarım sayesinde Türkiye'deki ilk baskılarını bulduğum Çernişevski'nin bu çok tartışma yaratan iki ciltlik eseriyle ilgili bir şeyler yazmanın zamanı geldi. Yar Yayınları romanın ilk cildini Ağustos 1972'de, ikinci cildi ise Aralık 1972'de yayınlamış. Her iki cildin çevirmeni olan Güneş Bozkaya,  ilk cildin başına "önsöz yerine" başlıklı , ikinci cildin sonuna ise bölüm bölüm analizlerin yer aldığı "yorum" başlıklı metinleri de yazmış. Toplam altı bölümden oluşan romanın ilk iki bölümü ilk ciltte (246 sayfa) diğer bölümleri ise ikinci ciltte (486 sayfa) yer alıyor. Çernişevski'nin romanı yazdığı dönem Rusya'nın Çar yönetiminde olduğu 1860'lar. Romanı, Sibirya'da sürgün hayatı yaşarken 4 ay içerisinde tamamladığını okudum çeşitli internet sayfalarında. Roman, alışılageldiğim tarzda kaleme alınmamış. İşin doğrusu bu kadar didaktik bir metin ile karşılaşacağımı düşünmemiştim okumaya başladığımda. Yazar, roman ilerlerken...

The Broadcasters Guide to RDS / Scott Wright

Teknik kitapları sayfamda pek tanıtmıyorum. Bu sefer değişiklik yapayım dedim. Son dönemde bir vesile ile araştırdığım Radyo Veri Sistemi (RDS) konusunda yazılmış, RDS için yayıncının rehberi başlıklı kitap Focal Press tarafından basılmış. 1997 tarihli kitap, her ne kadar ABD'deki RDS için yazılmış bile olsa, Avrupa'daki RDS uygulamalarını anlamak için iyi bir kaynak. RDS, daha önceki  yazılarımda  da belirttiğim gibi, frekans modülasyonu (FM) yayınları üzerinden veri iletebilmek için geliştirilmiş bir standart. İlk ortaya çıkışı Avrupa'da. 1993 yılında ise ABD'de Radio Broadcast Data System adıyla RBDS kısaltmasıyla standart hale gelmiş. Matematikteki kümeleri hatırlarsak RBDS kapsar RDS diyebiliriz. Bir başka deyişle RDS ile RBDS'in kesişim kümesi RDS'tir :) Wright'in kitabı 200 sayfa civarında. 19 bölümden oluşuyor. Kitabın başına konulan General Manager's Overview isimli bölüm, vakti az parası çok olanlara yönelik hazırlanmış. Çok temel RDS öz...

Mülksüzler / Ursula K LeGuin

Yıllardır evde duran Mülksüzler'i sonunda okuyup bitirdim. Doğduğum yıl yazılmış LeGuin'in bilimkurgu dünyasına armağanı bu kült yapıt  Metis  tarafından 1990 yılında Levent Mollamustafaoğlu tarafından dilimize çevrilmiş. Benim elimdeki 1997 tarihli beşinci basımıydı. Bülent Somay'ın Son sözü ile birlikte 148 sayfalık bu basım, güncel baskılarından daha küçük ebatlara sahip. Sayfa kenarlarındaki boşlukların azlığından kaynaklandığını düşündüğüm bu durum, kitabın kolay taşınmasını sağlamış. Roman, Annares'te doğup yaşayan teorik fizikçi Shevek'in Urras 'a yolculuğu ile başlıyor. 13 bölümden oluşan romanın son bölümü gene bir yolculuğu, bu kez Urras'tan Annares'e, içeriyor. Aradaki bölümlerde Shevek'in Urras ve Annares'teki hayatını öğreniyoruz. Annares'teki hayatını, Urras'a gitme kararına kadar geri dönüşlerle okuyoruz. Bu anlamda günümüz ve geçmiş şeklinde iki ayrı zamanı var romanın. Urras ve Annares birbirlerinin ayı konumunda ik...

Ve Ben Mutluyum / A. L. Kennedy

A. L. Kennedy'nin Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan Esin Eşkinat çevirisi ile yayınlanmış romanı  Ve Ben Mutluyum . İskoçya doğumlu yazardan okuduğum ilk roman. Konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, çok sıkı ilişkileri olmayan arkadaşlarıyla paylaştığı evi ile radyoda seslendirme sanatçısı olarak çalıştığı işi arasında tek düze hayat yaşayan Jennifer M. Wilson'ın Cyrano de Bergerac olduğunu ileri süren birisinin eve taşınmasıyla gelişen olaylar anlatılıyor 310 sayfada. Cyrano de Bergerac'ın kim olduğunu merak edenler  buradan  temel bilgileri alabilir. 17. yüzyılda Fransa'da yaşamış şair ve düellocu. Roman'ın kahramanı Jennifer'ın çocukluk döneminde ailesiyle olan ilişkilerinin yetişkinliğinde tercihlerini nasıl etkilediğine dair yazılanlar ilgi çekiciydi. De Bergerac konusunda daha fazla bilgim olsaydı romanı okumadan önce, belki daha fazla keyif alabilirdim. Gene de merakla okunan, sürükleyici bir dil ile kaleme alınmış değişik bir roman Ve Ben...

Bir de Baktım Yoksun, Yekta Kopan

"Yekta Kopan, okumakta geç kaldığım yazarlardan birisiymiş".  Dördünde doğrudan birinde dolaylı olarak baba oğul ilişkisine odaklanmış, altı öyküden oluşan  Bir de Baktım Yoksun 'u okumayı bitirdiğimde ilk düşündüğüm bu oldu. Bendeki kopyasının kaçıncı baskı olduğunu bilmiyorum. Can Yayınları tarafından yayınlanan kitaba ilişkin künye bilgilerini de veremiyorum. Çünkü Yekta Kopan'dan okuduğum bu ilk kitabın bir başka ilk olma özelliği de var: okuduğum ilk e-kitap. İdefix sitesi üzerinden satın aldığımız e-kitabı Adobe Digital Editions programıyla okudum. Başka e-kitap okuma programı kullanmadığımdan kıyaslama yapma olanağım yok. Digital Editions'ın ara yüzü kullanışlı. Karakter boyutunu rahat okunabilecek kadar büyütebiliyorsunuz. Sayfalar arası geçişleri ok tuşlarıyla yapabiliyorsunuz. e-kitap mı kağıda baskılı mı sorusunun yanıtını vermek ise zor. Her ikisinin de avantajları ve dezavantajları var. e-kitabı taşımak ve saklamak çok daha kolay. Kitap sayısı artt...

Ticari Cemaatler, Kapitalizm Dininin Para Tarikatları mı? / Dr. ErdinçTEKBAŞ

"Çok katmanlı pazarlama" denildiğinde pek tanıdık gelmeyebilir. Ancak eminim hepiniz Amway ve/veya Herbalife şirketlerini duymuşsunuzdur. Hatta okuyanlar arasında bu şirketlerin ürünlerini pazarlayan "distribütörler" de vardır belki. İşin doğrusu bu şirketlerin tanıtım toplantılarına hiç katılmadım. Çevremde her iki şirkette de ürün pazarlayan arkadaşlarım var. Bu arkadaşların hayatlarından gözlemlediklerimden bu tip işlerden büyük paralar kazanmanın pek olası olmadığını biliyordum. Ne yalan söyleyeyim Dr. Tekbaş'ın kitabını okuyana kadar işin bu derece vahim olduğunun farkında değildim. Dr. Erdinç Tekbaş, elektrik-elektronik yüksek mühendisi bir meslektaşım. Mühendislik eğitimi dışında kamu yönetimi alanında yüksek lisans derecesine, sosyoloji alanında doktora derecesine sahip bir araştırmacı. Ticari Cemaatler, Dr. Tekbaş'ın doktora tez çalışmasından kitaplaştırılmış. 187 sayfalık çalışma, Mayıs 2011 tarihli ilk baskısı Seçkin yayınlarından çıkmış. Ki...

Cermodern'de yeni sergi FUTUROTEXTILES MIX

Ankara'nın kültürel vahası olarak adlandırmıştım Cermodern'i bir yazımda. Gerçekten de adına yakışır etkinliklere ev sahipliği yapıyor. 2 Nisan - 12 Mayıs arası FUTUROTEXTILES MIX adlı sergi, Cermodern'de olacak. Türkiye Fransız Kültür Merkezi Ankara ve Cermodern işbirliği ile Ankara'ya gelen sergi ile ilgili ayrıntılı bilgileri serginin web sayfasından öğrenebilirsiniz.  Futurotextiles, bir üst isim aslında. Ankara'da düzenlenecek olan bu etkinliğin MIX olanı. Ankara'daki etkinlik için bilgilere buradan ulaşabilirsiniz. Benim açımdan serginin bir başka güzelliği, Fransızca bilgimi sınama olanağı. Henüz öyle sular seller gibi konuşamıyorum elbette, ancak derdimi anlatmayı başarıyorum. Anlatılanları anlamada ise çok daha iyi durumdayım. 

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor....

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...