Ana içeriğe atla

Kayıtlar

vegan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

vegan ol

uzun uzun yazamıyorum artık.kısa yazabilmek zor, ama alışmaya çalışıyorum. vegan ol desem de olmayacak okuyanların çoğu,biliyorum. gene de bir umut... dışarıda yiyecek bulamam diye endişe etme. aç kalmasın merak etme....

arjantin pide kebap

sene 92 ya da 93 olmalı üniversite günleri dersler, ödevler, sınavlar, gençlik başımda duman ilk pidem arjantin 'de aradan yirmibeş kış, yirmibeş yaz geçmiş dün bir kez daha  arjantin 'de yedim pidemi merak edenler için söyleyeyim mantar ve ıspanaklı pideyi isterseniz yapıyorlar  kaşarsız vegan pidemi yerken ilk işyerimden bir meslek büyüğüm ile karşılaştım kübiklere bölünmüştü iş yeri ve nefes alabildiğim vaha gibiydi kübiği onun deyimiyle  " dükkân "ı bugün bu şekilde bakıyorsam dünyaya onun verdiği "gözlüğün" etkisi büyüktür hayat bir şekilde  geçiyor mu acaba ya da her  ney se

vegan olarak geçen 3 ay

sebzeli makarna Aslında üçüncü ay yazısında vejeteryanlık-veganlığı sosyal demokrasi-sosyalizm analojisi ile değerlendiren bir yazı yazmayı istiyordum. Ancak, bu analojinin ne kadar doğru olduğunu tekrar tekrar düşününce, vazgeçtim. Belki bir gün, kendimi ikna edebilirsem analojinin doğruluğuna, yazarım.  Vegan olmak, sadece hayvansal ürünleri tüketmemek anlamına gelmiyor benim için. Vegan olmayı tercih etmemin arkasında düzelmeyen sağlık sorunlarım ya da ileride sorun yaratabilecek bir genetik geçmişim yok sayılır. Vegan olmak, benim için, hayvanların da hissedebilen canlılar olduğunun kabulü. Bu kabul ile yola çıktığınızda zaten onlardan elde edilmiş bir ürün tüketmeniz mümkün değil.  Üçüncü ayın sonunda, artık dışarıda yiyecek bir şey bulamama sorunu yaşamıyorum. Geçenlerde gittiğimiz et lokantasında bile bir sürü şey buldum. Aklınızda olsun humus mesela, hem doyurucu hem besleyici hem de ete kıyasla ucuz.  En sorunlu öğün ise kahvaltı. Peynir ve yumurta olm...

Vegan Beslenme / Dr. Murat Kınıkoğlu

Vegan olmaya karar verdikten sonra başladım veganlık konusunda okumaya. Neden vegan olmayı seçtiğimi burada anlatmıştım. En başta gelen sebep, aslında evimizde oynadığımız yavru kediden farkı olmayan kuzu ve danaları kesip yiyor olduğumu fark etmemdi. Hâl böyle olunca, yani veganlığı seçmemin sağlık sorunlarından öncelikli bir sebebi varken, vegan beslenmenin yararlarını öğrenmem öncelikli işim değildi.  Aradan iki ay geçip, artık tam vegan beslenmeye başlayınca bir şeyleri yanlış yaptığımı fark ettim. Kilom, düzenli artmaya, bel çevrem düzenli kalınlaşmaya başladı. O zaman vegan beslenme ve vegan yemeklerini öğrenmem gerektiğini anladım. Dr. Murat Kınıkoğlu hem vegan hem iç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanı. Yani hem pratiğe hem teoriye hakim bir isim. 200'ün üzerinde bilimsel referans ile hazırlamış iki bölümden oluşan kitabını. İlk bölümde kendi hikayesinden bahsettikten sonra bilimsel makalelere referans vererek neden az yağlı vegan beslenmenin sağlığa yararlı olduğunu ...

Vegan olarak geçen iki ay

4 Eylül 2018 tarihinde vegan oldum. İşin doğrusu ilk ay, evde "olabildiğince vegan" dışarıda ise tam vegan olarak geçti. İkinci ayın ortalarına doğru evde de tam vegan beslenmeye başladım. İtiraf etmeliyim ki başlarda, doymayacağımı düşünerek hamur işlerine, her zamankine kıyasla, daha bir düşkün oldum. Sonucunu, artan kilom ile, gördüm.  Bu iki ay içerisinde öğrendiklerimi kısaca özetlersem: Hayvansal ürün tüketmeden de sağlıklı yaşayabiliyor insan.  B12 desteğini almak gerekli. Peynir, süt ve yumurta kullanmadan kek yapılabiliyor. Baklagiller oldukça uzun süre tok tutuyor. Mayalı hamurdan yapılan hamur işleri çok lezzetli. Uzak durmak lazım.  Akşamları sebze çorbası son derece yeterli ve doyurucu oluyor.  Kahvaltıda zeytin, yeşillikler ve meyve ile birlikte avakado, güne zinde bir başlangıç sağlıyor. Öğlen yemeklerini dışarıda yiyorsanız esnaf lokantalarından şaşmamak lazım. Ayrıca kebapçılarda da her daim mercimek çorbası ile salata bulunuyor. Veg...

vegan olarak 45 gün

Beni yakın tanıyanlar, geçici bir heves olduğunu düşünüyor. Büyük konuşmayı sevmem, bu yüzden haklılar mı zaman gösterecek demekle yetiniyorum. Vegan olarak ilk 45 gün, özlediğim bir lezzet yok. Öncelikle onu yazayım istedim. Mumbar dolmadan, kuzu şişe etin her türlüsünü yiyen birisi olarak, bir günde uygulamaya geçirdiğim kararım sonrası 4 Eylül 2018'den bu yana veganım.  Dışarıda yiyecek bulmak, kimi durumlarda zor oluyor. Özellikle vejeteryan ile vegan karıştırılıyor. Vegan için neler var diye sorduğumda kaşarlı tost / peynirli pide önerileri sıklıkla karşıma çıkıyor. En kolayı esnaf lokantaları. Mutlaka süzme mercimek oluyor, yanında da kuru bakliyat: nohut, fasûlye. Hamur işlerini pek yapmazdım eskiden. Şimdi mayalı hamurlu yiyecekler hazırlıyorum. Mayalı hamuru yoğurmak terapi gibi. Çocukların sıkmalı oyuncakları var ama onlara da daha fazla keyif veriyor hamur ile uğraşmak. Bir arkadaş ekşi mayanın da marketlerde satıldığını söyledi ve muhtemelen önümüzdeki günlerde b...

veganlıkta ilk ay dolarken

4 Eylül 2018 tarihli yazı ile vegan olduğumu ilan ettim, kimi ilgilendirir diye düşünmeden. 14 yıldan beri devam ettiğim bir şey olsa bile kim okur diye düşünmeden yazmak, hâlâ garipsediğim zamanlar oluyor. Neyse, belki bir ara bu konu üzerine yazarım uzun uzun. Bu kez mesele veganlık, neden vegan oldum, nereye kadar vegan kalacağım sorularına kısa yanıtlar... Neden vegan oldun sorusuyla çok sık karşılaşıyorum. Sorunun tek ve kısa bir yanıtı yok. Tıp doktorlarının " mültifaktöriyel " dedikleri gibi, çok sebepli benim veganlığım. Belli başlılarını sıralamam gerekirse: Hem ne güzel kuzu diye sevip, ardından kuzu şiş de harika ama ben süt kuzularını daha çok severim demenin tutarsızlığını daha fazla kaldıramamam. Bir çok tutarsızlık yaşıyoruz zaten her gün, her an. Hem ... deyip hem ... yapmak bir yere kadar sürdürülebiliyor, en azından benim için.  Süt, benim için mi yavru inek/boğa/koyun/keçi için mi? Yanıtını bilsek bile bilmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Süt...

veganlıkta 3. hafta

Vegan olmaya bir günde karar verdim. Karar vermem ile uygulamaya başlamam da aynı zamanda oldu. Elbette bir birikimin sonucuydu bu karar. Aradar geçen 3 haftada ne kadar "insancıl" bir karar verdiğimi anlıyorum. Öncelikle, bir kez daha belirteyim ki vegan olunca aç kalmıyor insan. Dışarıda yemek bulmak da zor olmuyor. Çorbaların bir çoğu vegan meselâ. Yurt dışında deneyimim çok değil, ama Amsterdam'da hiç zorlanmadım vegan olarak.  3 haftanın sonunda giderek artan bir şişkinlik vardı. Dün, aşağı yukarı 24 saat süren, ishal ve kusma ile o şişkinlikten eser kalmadı. Tıbbi gerekçesini ve mekanizmasını tam bilemesem bile bağırsaklardaki bakterilerin değişmesi süreci olduğunu düşünüyorum bu yaşanılanın.  Sonuç olarak bir ayın dolmasına bir haftadan az kala, veganlıktan mutlu ve huzurluyum...

vegan olarak geçen 2 hafta

İlk tepkiler tam beklediğim gibiydi: - Aç mı kalacaksın? - Sadece et mi yemiyorsun? - Yoğurt ve peynirden nasıl vazgeçeceksin? - Evde neyse de dışarıda kesin aç kalırsın. - Çok pahalıya mâlolur sana. - Yere düşen meyvaları mı yiyorsun. Aslına bakarsanız son soru dışındakilerin hepsine hazırlıklıydım. Son soruyu ise anlayamadım. Geçenlerde havaalanına giderken şoför arkadaş da aynı şeyi sorunca dayanamayıp ben sordum bu kez, bunu da nereden çıkardın diye. Oysa güncel dizilerin birindeki karakterlerden birinin tavrıymış. Hep merak edilenleri yanıtlayarak başlayayım o zaman. Ne yemiyorum: - Hayvansal kaynaklı hiçbir gıdayı yemiyorum. Buna hayvanların kendisi dahil. Yani et, tavuk, balık (balık nedense hep soruluyor ayrıca), midye, ahtapot, yumurta, süt ve süt ürünleri, yoğurt, ayran, kefir, peynirler, bunları içeren yiyecekler -dondurma, kek, börek gibi-, son olarak bal ve ürünleri. Peki ne yiyorum: - Bakliyat, ekmek, sebze ve meyve, humus, mantar, zeytin ve zey...

Vegan olmaya karar verdim.

Bu bir tweet olsaydı eğer başlık yeterli olurdu: Vegan Olmaya karar verdim NOKTA.  Ancak madem tweet değil blog yazısı o zaman biraz ayrıntı vermek gerekiyor.  Öncelikle baştan söyleyeyim kararımın gerekçesi sağlık zorunluluğu değil. Hayvansal ürünler tüketmemin önünde sağlık yönünden bir engel yok.  Bu kararı vermem kolay olmadı. Kokoreçten, kelle paçaya, ciğer tavadan mumbar dolmasına, kıymalı pideden, kuzu inciğe veda etmem gereken çok şey olduğunu biliyorum. Liste bununla da sınırlı değil. Ezinelerden tulumlara uzadıkça uzayan bir liste daha var. Peki nereden çıktı bu veganlık. Bu sabah, geçici misafirimiz Çilek Hanım bahçede ağaçtan ağaca hoplayıp zıplıyordu. Tahminen bir kaç aylık olan bu bızdık kediciği koyun olduğunu düşünürsem, dün yediğim kuzu şiş, bu yavrucağın bacağı olabilir mesela.  Fikrin kendisi dehşet verici elbette. Ancak veganlık kararımı vermeme bu yol açmadı. Bir belgesel izledim geçenlerde. Netflix'te vardı ama muhtemelen farklı p...

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Yayıncılık dünyasında uzun süredir büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm üzerine 2013 ve 2018 yıllarında görüşlerimi paylaşmış, klasik televizyon yayıncılığının giderek sönümleneceğini ve dijital platformların baskın hale geleceğini öngörmüştüm. Bugün, 2025'e geldiğimizde bu öngörümün büyük ölçüde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak bazı detaylar hâlâ dikkat çekici bir dengeyi sürdürüyor. Yeni Neslin Tercihi Belli: Platformlar ve YouTube Artık genç izleyicilerin büyük çoğunluğu içerik tüketiminde Netflix, Disney+, Amazon Prime  gibi dijital platformları ve YouTube 'u tercih ediyor. İçeriğe istedikleri zaman, istedikleri cihazdan ulaşabiliyor olmak bu tercihin temelinde yatıyor. Lineer yayın akışına bağımlı olmak, gençler için oldukça uzak bir kavram haline geldi. Ama Klasik TV Hâlâ Burada Buna rağmen, 50 yaş üstü izleyici kitlesi için klasik televizyon hâlâ önemli bir yer tutuyor. Alışkanlıklar, haber ve canlı yayınlar gibi içerikler, bu grubun televizy...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Trabzonspor U19 takımının başarısı üzerine

Bu yazıyı hazırladığım 2 Nisan 2025 günü itibariyle Trabzonspor A takımı, Süper Lig'de 27 maçta 9'ar galibiyet - mağlubiyet ve beraberlik ile 36 puan toplayarak 10. sırada yer alıyor. Trabzonspor U 19 takımı ise U 19 Elit A Ligi'nde 26 maçta 18 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile 59 puan toplayarak, lider Galatasaray'ın iki puan gerisinde ikinci sırada. Bu arada Trabzonspor U 19 takımının üç maç eksiği olduğunu ekleyeyim. Bu eksik üç maçını da kazanırsa 7 puan farkla lider olması mümkün.  UEFA Gençlik Ligi'nde yarı finale çıkan ve bu yolda İtalya'dan Juventus, Atalanta ve Inter'i eleyen takımımız, kupaya doğru emin adımlarla ilerliyor.  Trabzonspor Fatih Sultan Tekke yönetiminde U 19'daki gençleri A takıma dahil etme stratejisini uygularsa uzun süreli başarının gelmesi işten bile değil.  Gençleri bir kez daha kutluyorum. Kupayı ülkemize getireceklerine yürekten inanıyorum. 

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...