Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bir yıl daha biterken

Ömrümün bir senesi daha bitiyor. 18 seneden uzun süredir blog yazınca, dönüp ne yazdığına bakabiliyor insan. Sanırım pek takipçisi olmasa da hâlâ yazmayı sürdürmemin en temel nedeni bu, kişisel arşiv. Yarım asırlık insan olacağım pek yakında. Kalan ömrüm, büyük olasılıkla, yaşadığımdan kısa. Yani ömrü bir maça benzetirsek, ikinci yarı çoktan başladı muhtemelen. Elbette ne kadar yaşayacağımızı bilemediğimiz gibi ne yaşayacağımıza dair de bilgimiz yok. Ancak hevesimiz olabilir.  Kalan ömürde neler yapmak isterim diye bir düşündüm bu sabah, dışarıda horoz ötüşleri, köpek havlamaları ve en baskın olan, kuş cıvıltıları eşliğinde bir İstanbul sabahında: Medya dünyasına yönelik teknolojik gelişmeleri takip etmek,  Öğrendiklerimi, dilim döndüğünce, konuyla ilgisi ve bilgisi olmayanların da anlayacağı bir basitlikte blogumda paylaşmak, Çocuklarımın keyifli ve huzurlu bir ortamda yaşamalarını sağlamak için gerekli adımları atmak, Osmanlıca öğrenmeye devam etmek, İspanyolcamı ilerletmek,...

İki Kalp Üç Kitap - İstanbul'da Karma Evlilikler / Asker KARTARI

İdari ve siyasi bir çok kurumumuz Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras. Hatta 23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi'nden çıkan ilk yasa, Meclis-i Mebusan'ın dağıtılmadan önce görüştüğü son yasa. Kısacası bir imparatorluğun bakiyesiyiz. Çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü bir imparatorluğun bakiyesi olunca, her ne kadar sayıları azalsa bile, farklı dinlere inanan, farklı etnik kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bulunuyor. Bu farklı dinlere inanan vatandaşların Müslüman vatandaşlarla evliliklerini, kitapta kullanılan ifade ile karma evlilikleri, inceleyen araştırmasını roman tadında bir metin içinde aktarmış Prof. Dr. Asker KARTARI.  Akademik çalışmaların, konuyla doğrudan ilgili olmayan insanlara da ulaştırılması ayrı bir çaba istiyor. Farklı zamanlarda yapılan söyleşileri sanki aynı ortamda sohbet ediyorlarmış gibi bizlere aktarmış Asker Hoca. Son derece ilginç bilgilerin de yer aldığı çalışmada kaşar peynirinin ortaya çıkış öyküsünden eski İstanbul'un eğ...

seçim sonuçları üzerine

Blogumda siyasi içerikli yazı yok, aslında daha doğrusu, güncel siyasete dair yazı yok. Çünkü yaşadığımız olaylara karşı gösterdiğimiz her tutum, siyasi duruşumuzu yansıtıyor. Bu bakımdan, sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığına dair yazılarım, okuduğum kitaplar ve bunlarla ilgili paylaştığım notlar... Tüm bunlar "siyasi içerikli yazı". Bu yazı ise biraz değişik. Güncel siyaset üzerine, hatta çok güncel seçim sonuçları üzerine kişisel değerlendirmelerimi içeriyor. Mâlum, 13. Cumhurbaşkanı ve 28. dönem TBMM üyelerini belirlemek üzere 14 Mayıs 2023 tarihinde sandık başına gittik. Oylarımızı kullandık ve yapılan sayımların sonucuna göre Cumhurbaşkanı'nı belirlemek üzere 28 Mayıs 2023 tarihinde yeniden sandık başına gitmemiz gerekecek. Bu seçim sonuçlarına göre TBMM'de oluşan yapının bana anlattığı bir şeyler var.  Yazıyı ise bunun üzerine kurmayacağım. Belki ileride TBMM üye dağılıma dair tespitlerimi de ayrı bir yazı ile anlatmaya çalışırım. Herkes fili tuttuğ...

Şaka / Milan Kundera

Çok sevdiğim bir arkadaşım, yazarların eserlerini yazılış sırasına göre okuyor. Böylelikle yazarın stilindeki değişiklikleri izleyebildiğini söylüyor. Onun çabasını takdir etmekle birlikte, edebiyatla akademik olarak ilgilenilmediği sürece, yorucu ve anlamsız buluyorum.  Bu haddini aşan ve gereksiz paragrafın ardından gelelim Şaka adlı romana. Gereksiz dedim ilk paragrafa ama bu yazıya böyle bir paragrafla başlamamın nedeni Şaka'nın Milan Kundera'nın yayınladığı ilk roman olması. Tahmin edeceğiniz ya da blogumun sadık okuyucusuysanız, ki benim dışımda öyle bir başkası yoktur muhtemelen, bileceğiniz gibi Milan Kundera'dan okuduğum ilk eser değil. Daha önce Kundera'dan  Gülüşün ve Unutuşun Kitabı ile Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği 'ni okumuştum.  Şaka, 1967 yılında Çekoslovakya'da Çekçe  Žert adıyla yayınlanmış. Aslında 1965 yılında yayıncıya teslim edilmiş ancak sansür kurulundaki incelemeleri uzun sürmüş. 1968'de Prag Baharı olaylarının ardından Sovyet işg...

ikinci baharın ilk ayı

Genelde aşk hayatındaki yenilikler için kullanılan bir deyim olsa bile, benim durumum için de geçerli diye düşündüm ve yazının başlığına " ikinci bahar "ı ekledim. Dile kolay 25 sene devlet memuru olarak çalıştım. Emeklilikte yaşa takılanlardan birisiydim son senemde. Düzenleme ile emekli olabildim ancak düzenlemenin gündemine bile almadığı maaş bağlama katsayılarındaki değişiklikler sonucu, çalışırken kazandığımın yarısının altına düştü gelirim. Hem bu yüzden,  hem de "daha yapabileceklerim var" dediğim için bir haftasonu süren emekli günlerimin ardından yeniden çalışma hayatına döndüm. 25 sene kamusal hizmet sunan bir kuruluşta, artık adını söylememin hiç bir sakıncası yok, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu'nda, çalışınca özel sektöre uyum sağlayabileceğimden emin değildim. Neyse ki karşıma Kadir Has Üniversitesi'ndeki pozisyon çıktı. Böylece hem severek ve ilgi duyarak çalıştığım yayıncılık sektöründe kaldım hem de özel sektörün kâr odaklı dünyasının uza...

seneler süren bekleyiş son buldu: DSLR aldım

Fotografa merakımın kökenini bilmiyorum. Sanki küçüklüğümden beri ilgim olan bir şey. Bu konudaki ilk ve tek eğitimi ise Ankara Fotograf Sanatçıları Derneği - AFSAD'da almıştım. Belki eğitimi veren İsa Özdemir'in enerjisi, belki eğitim sonrası katıldığım Arşiv atölyesinin yürütücüsü Berrin Cerrahoğlu'nun motive edici yaklaşımı nedeniyle AFSAD sonrası bir şekilde hep hayatımda oldu fotograf.  Karanlık odada İlford filmlerin banyosunu da yaptım, multi grade kartlara baskı da aldım. O zamanlar manuel ve filmli fotograf makinesi kullanıyordum. Sonra bir SLR makine aldım, sene sanırım 1997 olsa gerek. Nikon F50 ile de çok kareler çektim, hâlâ negatifleri duruyor. O dönem aldığım 35-80 ve 80-200 objektiflerle "Nikoncu" olsam da Canon'a ve "Canoncu"lara saygıda kusur etmedim. Aradan seneler geçti bu anlattıklarımın üzerinden. Bir kaç sabit objektifli ilk seri dijital makine sonrası önemli bir karar aşamasına geldiğimi fark ettim. Üç yoldan birisini seçecekt...

Unutma Beni Apartmanı

Nermin Yıldırım'dan okuduğum üçüncü roman, yazarın ilk eseri: Unutma Beni Apartmanı oldu. Yıldırım, yayımlanan son romanı olan Ev ile ilgili bir söyleşisinde , ilk üç romanın Kafes üçlemesinin parçaları olduğunu söylemiş. Demek ki üçlemeyi bitirmek için Rüyalar Anlatılmaz ve Saklı Bahçeler Haritası'nı da okumam gerekiyor.  Dokunmadan'ı beğenerek okumuş, Ev'i başta hiç sevmemiş sonra hayran kalmış biri olarak Unutma Beni Apartmanı'na başladığımda, kitabı gören bir akrabam "ben iki romanını okudum, aynı konuyu yazdığını görünce bir daha okumadım" yorumunu yapmıştı. Aynı konu etrafında dolaştığını anlamam için benim üç romanını okumam gerekti. Konu ilginç, dil akıcı, benzetmeler çarpıcı ama, belki ilk roman olmasından kaynaklı bir takım sorunları var Unutma Beni Apartmanı'nın. Okuma keyfini bölecek ipuçları vermeden konuyu kısaca anlatırsam babaannesi tarafından büyütülen bir kız çocuğu, seneler sonra ortaya çıkan annesinden, kendisine ailesi hakkında anl...

Ev / Nermin Yıldırım

Bugüne kadar 400'ün üzerinde kitap ile ilgili not ekledim blog sayfama. Tüm eserleri okuyup bitirdikten sonra eklediysem de Ev, bir ilk oldu ve 6 Nisan 2023'te, henüz roman bitmemişken bir yazı yazdım. Romanı çok beğendiğim için bitirmeyi bekleyemedim, yazmak için.  Bir yol hikâyesi Ev. Nermin Yıldırım'dan okuduğum ikinci romanda, daha önce okuduğum romanda işlenen konuya benzerliklerin fazlalığı başlangıçta hayal kırıklığına uğrattı beni. Hatta Ev'de Portekiz'den İspanya'ya yapılan bir yürüyüşün anlatılmasını, uluslararasında şansını arttırmaya yönelik planlı bir çaba olarak düşünmüştüm. Romanı bitirdikten sonra ise, moda tabirler, velev ki öyle, ne olmuş yani, dedim kendime.  Santiago Yolu, el Camino de Santiago, anahtar kelimesi ile internette aradığınızda karşınıza bir çok bilgi çıkacaktır. Instagram hesabından gördüğüm kadarıyla Nermin Yıldırım, tıpkı Ev'in kahramanı Seher gibi, bir arkadaşı ile bu yolculuğu yapmış. Romanların gerçek hayat ile benzerli...

bir kez daha o sene bu sene olsun

24 Şubat'ta yazmıştım son olarak, o sene bu sene olsun diye, ki o yazıma da bir önceki yazımı hatırlatarak başlamıştım. Tıpkı bu yazıma başladığım gibi. Şubat sonunda Avrupa kupalarında bir sezonda üçüncü elenişimizin ardından, öze dönüş çağrımı yinelemiştim. Bu kez Türkiye kupasından da elenip ligde de hiç bir iddiamızın kalmadığının ispatı, Kasımpaşa'dan iki gol yediğimiz günün sabahında yazıyorum: öze dönelim. Dünkü maça dair yazacak hem çok şey var, hem de hiçbir şey yok. Kalecimiz dışında tel tel dökülen bir takım ve kenar yönetimi izledik 90 dakika boyunca. Dün maçın spikeri ilginç bir bilgi vererek başladı yayına. İşin doğrusu bu sezon takımı yakından takip etsem bile fark etmediğim hatta TRT Spor'da çalıştığım dönemde programlarda yorumcu olarak katkı sunanlardan da duymadığım bir bilgi: bu sezon tüm lig maçlarına farklı 11'ler ile çıkmışız. 26 maçın hiçbirisinde 11 aynı olmamış.  Abdülkadir Ömür ve Eren takımda en çok koşan ve en az fayda sağlayan iki isimdi, b...

Ev / Nermin Yıldırım

Bugüne kadar sanırım 1000'in üzerinde sayıda kitap okumuşumdur. Bunlar arasında Ev, bir kaç özelliği ile benzersiz oluyor. Bu yazımda, benzersizliklerinden bahsedip, ikinci yazımda Ev ve Nermin Yıldırım'ın diline dair görüşlerimi paylaşacağım. Benzersizliklerin ilki, bugüne kadar ilk kez bir kitabı okumayı bitirmeden blogda yazıyorum. Bugüne değin 400'ün üzerinde kitap notu ekledim. Hepsini eserleri okuyup bitirdikten sonra, hatta kimini bitirdikten seneler sonra ekledim bloga. Ancak Ev'de bunun yerine, henüz okumayı sürdürürken yazmaya başladım. 20 Kasım 2022'de Dokunmak romanına dair yazdıklarıma bakınca , Ev'i okumaya Kasım 2022'de başladığım anlaşılıyor. Gene bloguma bakarsanız, Kasım 2022'den sonra eklediğim kitap yazılarının olduğunu görebilirsiniz. Barış Bıçakçı 'yı keşfim de Aralık 2022'ye denk geliyor. Ev'i okumaya başlamam ile bitirmem arasında aylar var olacak. Sanırım bu hafta içinde okumayı tamamlayabileceğim. Benzersizliklerin i...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor....

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...