Ana içeriğe atla

TV yayıncılığında değişen iş modeli 2018 güncellemesi

2013 yılı haziranında üç yazılık bir dizi şeklinde yayınlamıştım, televizyon yayıncılığı dünyasında değişen iş modellerini. Aradan beş yıl geçmiş neredeyse. 2013'te yaptığım tespitler ne kadar gerçekleşmiş, bugün için yeni neler var sorularına yanıt bulabilmek adına bir güncelleme gerekliydi. 
Klasik televizyon yayıncılığında yayın süresinin reklam verene kiralandığı ve bu kira geliri ile içeriklerin parasının ödendiği arada kalan miktarın ise televizyon şirketinin karı olduğu bir düzen vardı. Bu klasik dönem internetin hayatımıza girmesi ile değişmeye başladı. 2013'te özetlemeye çalıştığım yeni modelde televizyon kanalının ürettiği içeriklerin dağıtımı şekil değiştirmeye başlamıştı. Platformlar ve OTT ile tüketici elektroniği üreticileri dağıtım kanallarının yeni aktörleri haline geliyordu. 
O dizide iki olasılıktan bahsetmiştim. Birincisi tüketici elektroniği üreticilerinin kendi yayın dağıtım şebekelerini kurup sektöre gireceği şeklindeydi. Vestel, Samsung, LG gibi üreticiler akıllı televizyonlarının erişebileceği şebekeler üzerinden içerik pazarlamasına girişebilir demiştim. Öngörüm kısmen doğru çıktı. Bugün için ülkemizde Samsung'un SFilm adlı portalı aracılığıyla Samsung marka cihazlarınız ile erişebileceğiniz, abone olarak kullanabileceğiniz bir hizmeti var. İşin doğrusu benzer uygulamayı başka bir üreticinin yaptığını görmedim. Tüketici elektroniği üreticilerinin bu işte devam etmeyeceğini düşünüyorum. 
İkinci olasılık ise OTT platformlarının yaygınlaşacağı öngörümdü. Bu öngörüm ise Doğan Grubu'nun BluTV (artık Demirören Grubu'na ait) ve Doğuş Grubu'nun PuhuTV uygulamalarını başlatmaları; Netflix'in Türkiye pazarına girmesi ve son olarak yapılan yasa değişikliği ile OTT dünyasının RTÜK denetimine tabi kılınmasıyla doğrulanmış oldu. 

BluTV ve Netflix belli bir ücret ödeyerek abone olunan ve bu ücret karşılığında reklamsız içeriklere erişilebilen modeli esas alıyor. Elbette iki platformun içerik havuzu ve hedef kitlesi kıyaslanamaz. PuhuTV ise içeriklere erişim için ücret talep etmiyor, ancak içerikleri izlerken araya konulan reklamları da izlemek zorunda kalıyorsunuz. Zaten platformun geliri bu reklamlar. Her üç platform da orijinal içerik ürettiriyor. Netflix'in yerli dizisinin çekimleri sürerken BluTV ve Puhu'nun birden fazla orijinal yerli dizisi var. OTT platformlarının RTÜK denetimine tabi kılınmasıyla süreç nasıl gelişecek bekleyip göreceğiz. Yasanın uygulamasını açıklayacak yönetmelik(ler) bu yazı hazırlandığında (Mayıs 2018) henüz yayınlanmamıştı. 

Klasik televizyon yayını yapan iki büyük grubun kendi OTT platformlarını kurmuş olmaları, sürecin nereye evrileceğinin en somut göstergesi aslında. İçeriklere erişim şekilleri, özellikle gençlerde, televizyon dışı cihazlar aracılığıyla oluyor. Akıllı telefonların büyüyen ekranları, kişisel içerik izlemesine olanak sağlıyor. Kişiselleştirilebilen reklamlar, OTT platformlarına klasik televizyon sektöründe bulunmayan bir mecra kazandırıyor. 

İçerik kral olmayı sürdürürken, izleyiciler tarafından oluşturulan içerikler, gittikçe daha önemli hale geliyor. Özellikle Youtube üzerinde düşük, hatta kimi durumlarda "0" maliyet ile oluşturulan içerikler, büyük bütçeli işlerden daha fazla izlenebiliyor. Bu arada ücretsiz izlenilen ve reklam geliri ile çarkını döndüren Youtube, yeni servisi ile abonelerine özgün içerik sunmaya başlıyor. Facebook'un (Facebook watch) da kendine özel içerik üretimi için hazırlanıyor oluşu önümüzdeki dönemde rekabetin artacağının işareti. 

Büyük veri sayesinde platformlar daha kişiselleştirilmiş içerikleri ve bu arada reklamları, abonelerine ulaştırabiliyor/bilecek. Sosyal medyada yaptığımız hareketleri, konum bilgimizi, daha önce izlediklerimi değerlendirip en doğru içeriği bize önerecek "akıllı" sistemler gelişiyor/gelişecek. 

Tabi 2013'te öngörmediğim bir gelişme de var. O da içeriğin asıl sahibi büyük üreticilerin kendi dağıtım ağlarını kurmaya girişmesi. En güzel örneği Disney'in Netflix'ten içeriklerini çekip kendi ağı üzerinden pazarlayacağını açıklaması. Bir kaç paragraf önce yazdığım gibi içerik halen kral :)

Televizyon karşısında geçirilen süre azalsa bile içerik karşısında geçirilen süre hızla artıyor. Yolda yürürken, herhangi bir taşıt ile giderken bile gözümüz ekranlarda. Çevremize değil ekrana baktıkça başka bir gerçeklikte yaşamaya başladığımızı hatırda tutmakta fayda var! 

Yorumlar

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Uykusuzluğun nedeni sıcaklar mı?

Başlıktaki soru dışında ne yazabilirim bilmiyorum. 02.20'de uyanık olduğum gece sayısı fazla değil. Kafam yastığa bir karış kaldığında uykuya dalmamla öğünürüm oysa.  Peki bu uykusuzluğun nedeni ne? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklık mı? İzlemeyi çoktan bıraktığım ama Google'ın "harika" algoritması nedeniyle maruz kalmaktan kurtulamadığım haberler mi? Yoksa, Yoks, Yok, Yo, Y.

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...