Ana içeriğe atla

WRC 2015'in ardından: DTT'yi hiç kurmasak daha mı iyi acaba?

Blogu takip edenler, özellikle meslektaşlar neden bahsettiğimi anlayacaktır. DTT, yani Digital Terrestrial Television; Türkçe haliyle Sayısal Karasal Televizyon senelerdir takip ettiğim bir konu. WRC, ise dört yılda bir toplanan World Radiocommunication Conference, ki bu yıl o dört yıldan birisiydi. Bir sonraki 2019'da, iki sonraki ise 2023, bildiniz bizim cumhuriyetimizin ilanının 100. yılında, toplanacak. 

2011 yılına kadar, sektörü oturduğum yerden takip etmeye gayret ediyordum. 2011, İstanbul'da düzenlenen uluslararası etkinliklere kendi olanaklarımla katılmaya başladığım yıldır. 2013 ise bu gayretimi yurtdışı etkinliklerine katılmak şekline dönüştürdüğüm sene. Kendi olanaklarımın sınırları var elbette. Öncelikle maddi olarak bir külfet getiriyor. Küçük Emrah gibi olacak ancak, işin gerçeği çoluğumun çocuğumun rızkından arttırdığım para sonuçta bilet ve otele verdiklerim. İşin bir başka sınırı ise bireysel olarak katılabilmenin, parası neyse verseniz bile, olanaklı olmadığı etkinlikler. WRC, böylesi bir buluşma. Belki basın mensubu sıfatıyla toplantılar takip edilebilir, ancak o salonlarda tartışmalara katılmanız için kurumsal temsiliyet şart. 

Çok şükür ki bu güne kadar böylesi bir etkinliğe görevlendirileyim diye kimseye minnet etmedim. İnşallah bugünden sonra da minnet etmeden yaşarım. Kimse de beni görevlendirmedi. Bu kadar uzun ve bir o kadar da gereksiz girişten sonra gelelim konumuza. 

WRC 2015, Cenevre'de tamamlandı. Biz, düşürdüğümüz uçak, tutuklanan gazeteciler ve öldürülen baro başkanı gibi gündemlerle meşgulken ve meslek odalarımız da büyük siyaset peşindeyken takip ettiğim konu hakkında son gelişmeleri siz kıymetli okuyucularıma özetleyeyim:

Bu sene düzenlenen WRC'nin en önemli gündemi ITU Region 1 için, ki bu bizim de yer aldığımız bölge, 470 - 694 MHz bandının sadece DTT ve radyo mikrofonları için mi kullanılsın yoksa mobil operatörlerin de kullanımına mı açılsın tartışmasıydı. Analog televizyon yayınlarının sayısallaşması ile birlikte frekans tayfını (spektrum) daha verimli kullanması sonucu boşa çıkartılabilen UHF'nin üst bantları mobil operatörlere tahsis edilmişti zaten. 900 MHz, ardından 800 MHz ve son olarak 700 MHz tahsisleri yapılmıştı. Ancak mobil operatörler 470 - 694 bandının tümünü talep etmeye başlamışlardı. 

4 (yazıyla dört) hafta süren tartışmalar ve görüşmeler sonucunda ITU Region 1 için 470 - 694 MHz bandının DTT ve radyo mikrofonları için korunacağı karara bağlanmış. Hatta bununla da yetinilmemiş bu durumun 2019'da düzenlenecek WRC için de geçerli olacağı hususunda görüş birliğine varılmış. Yani 2023'e kadar 470 - 694 MHz bandı sadece DTT ve mobil operatörler için tahsis edilmiş durumda. 

Peki neden böyle bir karar verilmiş. EBU'nun sayfasındaki bilgilere göre Avrupa'da bir çok ülkenin DTT konusunda hatrı sayılır miktarlarda mevcut yatırımlarının bulunduğu, kimi ülkelerin ise yatırımlarını planladığı en önemli gerekçe. Ayrıca kamunun TV yayınlarına ücretsiz ve kolay erişimi yoluyla kültür inşaası ikinci gerekçe. İşte zurnanın malum sesi çıkarttığı nokta tam olarak burası. 

Hatırlarsınız geçtiğimiz yaz ortalarında RTÜK üyesi Sn. Esat ÇIPLAK'ın basına bir demecinden bahsetmiş ve blogda konu etmiştim. Hatta bu yazım üzerine gelen bir yorumu da ayrıca bir yazı halinde yayınlamıştım. Sn. Çıplak, özetle bu güne kadar yapıl(a)mayan DTT ihalesinin artık yapılmaması gerektiğini, mevcut frekans bandının mobil operatörlere tahsisi ardından LTE-Broadcast ile TV/Radyo yayınlarının da yapılabileceğini ileri sürmüştü. Hatta, Avrupa'da da aslında bu yönde bir niyet olduğunu ancak mevcut yatırımların büyüklüğü düşünülünce bu yönde bir adım atılamadığını söylemişti. Bugün, 26 Kasım 2015 tarihli EBU açıklamasını Sn. Çıplak'ın açıklamalarıyla birlikte okuduğumuzda ortaya ilginç bir sonuç çıkıyor. 

DTT ihalesi, en iyi ihtimalle 2016 yılında gerçekleştirilecek. Lisanslar 10 yıllığına verilecek ve lisansın süresi 2026 yılına kadar olacak. Oysa 2023 yılındaki WRC'de 470-960 MHz arası, yani UHF bandının karasal televizyon yayıncılığı için kullanılan tüm bölümü yeniden değerlendirilecek. Bugünden ne çıkacağını tahmin etmek pek de güç değil aslında. Bu durumda, 2016 yılında henüz ortada bir TL para harcanmamışken, hepi top 7 sene sonra değişecek bir teknolojiye yatırım yapmak ne kadar anlamlı? 

Bu soruyu, DTT konusunda 80'in üzerinde yazı yayınlamış ve her seferinde DTT olmazsa olmaz, DTT kamu adına önemli bir tercihtir gibi cümlelerle bitirmiş bendeniz soruyor. Soru gerçekten çok kritik. 1 Milyar Avro, şebekenin oluşturulması için harcanması gerekiyor. 

Sadece televizyon yayınlarını karasal ortamdan vermek için ve sadece 7 yıl gibi bir süre kullanılacak (ki aslında 2016'da ihale yapılsa şebekenin kurulumu ve yayınların başlaması 2017'yi bulacak, yaygınlaşması ise 2018'lerde olacak, yani belki de 5 yıl gibi bir süre kullanılacak) bir sisteme bu kadar para yatırılır mı?

Yorumlar

  1. Mobil telefon sektöründeki gelişmeler.. bu sektörü ekonomik olarak çok büyuterek, bu sektördeki dönen rantı ( parayı) çok büyüttü. Bununla paralel olarak; vergilendirme+harç gibi kalemlerle de.. devletler bu sektör vasıtası ile.. büyük bir gelir kalemi oluşturdu.
    Bütün bu UHF frekansının mobilcilere bırakılmasının altında bu var. Kamu malı olan bu frekans alanları sırf daha fazla rant getiriyor diye telefon sektörüne bırakılırsa ?? hiç iyi olmaz.
    Kamu kurumlarımız BTK, RTÜK ten.. ve yarı resmi- kamu kuruluşumuz EMO-TMMOB'tan frekans yağmasına karşı destek bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  2. istesek de istemesek de UHF bandı 2023 sonrası gidecek gibi görünüyor. EBU'nun yazısında Avrupa Birliği'nin DTT içinm biçtiği ömrün 2030'lar olduğu yazıyor. Lisansın 10 yıl için verileceğini düşününce, bugünden xG için çalışmalar yapsak, 4,5 falan değil belki 5G'nin geliştirici güçlerinden birisi olsak mesela bu broadcast için de uyumlu bir altyapı olmasına çalışsak sanki daha hayırlı olurmuş gibi geliyor bana.
    Ancak, dediğiniz tamamen katıldığım bir şey. Frekans kamu malı ve kamunun ali menfaati için kullanılmalı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Yayıncılık dünyasında uzun süredir büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm üzerine 2013 ve 2018 yıllarında görüşlerimi paylaşmış, klasik televizyon yayıncılığının giderek sönümleneceğini ve dijital platformların baskın hale geleceğini öngörmüştüm. Bugün, 2025'e geldiğimizde bu öngörümün büyük ölçüde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak bazı detaylar hâlâ dikkat çekici bir dengeyi sürdürüyor. Yeni Neslin Tercihi Belli: Platformlar ve YouTube Artık genç izleyicilerin büyük çoğunluğu içerik tüketiminde Netflix, Disney+, Amazon Prime  gibi dijital platformları ve YouTube 'u tercih ediyor. İçeriğe istedikleri zaman, istedikleri cihazdan ulaşabiliyor olmak bu tercihin temelinde yatıyor. Lineer yayın akışına bağımlı olmak, gençler için oldukça uzak bir kavram haline geldi. Ama Klasik TV Hâlâ Burada Buna rağmen, 50 yaş üstü izleyici kitlesi için klasik televizyon hâlâ önemli bir yer tutuyor. Alışkanlıklar, haber ve canlı yayınlar gibi içerikler, bu grubun televizy...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Trabzonspor U19 takımının başarısı üzerine

Bu yazıyı hazırladığım 2 Nisan 2025 günü itibariyle Trabzonspor A takımı, Süper Lig'de 27 maçta 9'ar galibiyet - mağlubiyet ve beraberlik ile 36 puan toplayarak 10. sırada yer alıyor. Trabzonspor U 19 takımı ise U 19 Elit A Ligi'nde 26 maçta 18 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile 59 puan toplayarak, lider Galatasaray'ın iki puan gerisinde ikinci sırada. Bu arada Trabzonspor U 19 takımının üç maç eksiği olduğunu ekleyeyim. Bu eksik üç maçını da kazanırsa 7 puan farkla lider olması mümkün.  UEFA Gençlik Ligi'nde yarı finale çıkan ve bu yolda İtalya'dan Juventus, Atalanta ve Inter'i eleyen takımımız, kupaya doğru emin adımlarla ilerliyor.  Trabzonspor Fatih Sultan Tekke yönetiminde U 19'daki gençleri A takıma dahil etme stratejisini uygularsa uzun süreli başarının gelmesi işten bile değil.  Gençleri bir kez daha kutluyorum. Kupayı ülkemize getireceklerine yürekten inanıyorum. 

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...