Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sosyal Demokraside Temel Eğilimler, Deniz Kavukçuoğlu

Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazılarıyla tanıdım Kavukçuoğlu'nu. Sen Vatan Haini misin baba? adlı anı kitabını okuyunca, Alageyik Sokağı Bir Liman mıydı? kitabını okumak farz olmuştu. Her iki anı kitabındaki sıcaklık sonucu yazarla tanışmayı istedim. Bu isteğime Bursa Kitap fuarında ulaştım. Ne zamandır aldığım ancak bir türlü fırsat bulup okuyamadığım Sosyal Demokraside Temel Eğilimler adlı incelemesini sonunda bitirebildim. Geçenlerde, sanırım Milliyet gazetesindeydi, bir anket yapmışlar. Türkiye seçmenine sormuşlar kendinizi nasıl tanımlarsınız diye. Yanıtlar arasında en yüksek çıkan sosyal demokrat olmuş. Seçim sonuçları anketi doğrulamasa da bu kadar sosyal demokratın yaşadığı bir ülkede Kavukçuoğlu'nun kitabının 50-60 baskı yapmış olmasını beklerdim. Benim okuduğum 3. baskısıydı. İşin şakası bir yana kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan partilerde aktif siyaset yapanların bir çoğu kitapta yazılanlardan haberdar değildir düşüncesindeyim. Kitap, Alman So...

yazılarımın sayısı 500'e yaklaşırken blog yazmak üzerine

2004 yılında başladım yazmaya. Dönem dönem daha sık yazdığım olsa bile ortalama ayda 10 yazı yazmışım. Bu 493 numaralı olanı. Bir süredir sayfanın sağ tarafında anket yapıyorum. Buraya nasıl ulaştığınıza ilişkin. Şimdiy kadar 50 kişi yanıt vermiş. Tahminlerimde haklı çıkacağım gibi görünüyor, çoğunluk google'da başka bir şey ararken ulaşıyor sayfama. Başka bir değişle benim müdavimi olduğum kimi sayfalar gibi düzenli okuyucum yok. (Ankete göre 15 kişi var sadece :) Yazmaya ilk başladığımda amacım daha ulviydi. Türkçe içerik eksikliği halen var olan internette bildiklerimi, gördüklerimi paylaşıp yararlı olabilmekti temel amacım. Epey zamandır böyle bir amacım yok. Kendi günlüğümü tutar gibi yazıyorum. Daha özensiz, daha hesapsız. Böyle yazılmış/yazılan bir sayfayı genelin okumasına açmak ne derece mantıklı bunu sorguluyorum bu günler. Bakalım sonucu bekleyip göreceğiz.

Villa Aşina fotograflar

Aşina 'nın sahibi ve işletmecisi Bülent Bey inşaat mühendisi. Ancak kendisi aynı zamanda bir fotograf sanatçısı. Datça Belediyesi'nin yayınladığı Kırlangıcın Kanadında adlı kitabın fotograflarının büyük bölümünü çekmiş. Aşina 'nın odalarında ve ortak mekanlarında da eserlerini görmek olanaklı. Şimdi böylesi başarılı bir fotografçının yarattığı mekana ait bendenizin ve eşimin çektiklerini yayınlamak cesaret işi belki. Ne diyelim cahil cesareti bu olsa gerek :) Buyurunuz efendim. Karşınızda Aşina 'dan ayrıntılar... Karşıda silüet halinde görülen Sömbeki adası. Yunanistan'a ait adanın Datça'ya bakan yüzünde yerleşim yok sanırım. Geceleri de gündüz gibi karanlık görünüyor. Tahmn edebileceğiniz gibi yeşil pasaport da dahil olmak üzere vize almadan adalara gidemiyorsunuz. A Cup Of Caffein 'in de yazdığı gibi vize almak hiç kolay bir iş değil. Datça'dan Sömbeki'ye feribot olmasına karşın bu geziyi yapamadık. Odanın balkonuna konan ve eşsiz manzarayı yatara...

Villa Aşina, Datça

Bundan iki sene önce internetteki fotograflarına bakıp gittiğimiz ve manzarasına hayran kaldığımız Villa Carla, bu yıl hizmet vermiyor. Önümüzdeki yıllarda ne olacağı ise belirsiz. Villa Carla'nın işletmecisi Bülent Sancakdar, Carla'nın yanı başına kendi otelini inşaa etmiş. 2007'de Datça'ya gitmeyi düşünüp Carla'yı aradığımızda Bülent Bey 2008'de kendi otelinin hazır olacağını söylemişti. Bu yılın ilk baharında kendisiyle yazışmış ve yeni otelin, yani Villa Aşina 'nın, ilk fotograflarını sayfamda sizlerle de paylaşmıştım. Geçtiğimiz haftalarda 4 gece konakladık Aşina 'da. Villa Carla'nın sahip olduğu Sömbeki adası manzarası, Aşina 'nın balkonlu odalarında (ki tüm odaların balkonu var zaten) ayrı bir güzel görünüyor. Otel o kadar özenle döşenmiş ki kafanızı her çevirdiğinizde başka bir ayrıntıyla karşılaşıp hayran kalıyorsunuz. Küçük küçük işlenmiş çiniler, duvarlardaki uğur böceği seramikleri, yer döşemelerindeki detaylar insanı deyim yerindeyse...

NTV futbol oyununun yarattığı hayal kırıklığı

Malum bir dönemdir NTV'nin Football Tycoon adlı oyununun müdavimi olduğumu yazmıştım. Sonuçta bir bilgisayar oyunu. Çeşitli parametrelere göre maçların sonuçları belirleniyor. Ancak oyunda öyle ilginçlikler olmaya başladı ki oyunun idarecilerine bir e-posta gönderip, bence oyundaki bug'ın düzeltilmesini aksi durumda takımımı silip blogumda bu durumu açıklayacağımı söyledim. Yaklaşık 24 saat geçti iletiyi göndereli. herhangi bir yanıt gelmedi. Bunun üzerine kısa süre önce takımımı sildim. Gelelim bug'a. Aslında bug'dan ziyade saçmalık da denebilir belki bu duruma. Takımım 4-2 ileride oynarken 69. dakika'da 2 adet penaltı golü yemiş. Takıldığım nokta aynı dakikada iki penaltı golü. 69 ve 70. dakikalar bile değil. Her iki gol de penaltıdan ve her ikisi de aynı dakikada. Belli ki yazılımı geliştirenler böyle bir duruma karşı kontrol koymayı unutmuşlar. Sonuçta bir dönem zamanımı çalan bir oyundan kurtulduğum için sevinmeliyim aslında. Halen bu oyunda yer alanlara bir ik...

Turunç - Marmaris / 2

Turunç'ta çektiğim 2 fotografı daha paylaşayım istedim. Fotografların birincisi (sol taraftaki) Turunç'ta konakladığımız Otel Mavi Deniz'in iki bina yanındaki çay bahçesi - lokanta karışımı yere ait. Ağaçların gölgesine kurulmuş masalarda, birbirlerini yıllardır tanıyan (daha doğrusu öyle olduğu izlenimi veren) müşterilerine hizmet sunan Turunç'un yerlisi bir aile işletiyor. Bahçesinde tavukların civcivleriyle dolaştığı, akşama ne pişirsem telaşındaki teyzelerin günlük olayları konuştuğu, arada sıkılınca hadi bir denize girip gelelim diye kısa molalar verilen çay sohbetlerini unutmak ne mümkün... İkinci fotograf (sağ taraftaki) ise Turunç sahilinin diğer başına yakın bir lokantanın manzarası. Denizle arasında ince bir beton yol ve sahil dışında hiçbir şey yok bu lokantanın ve bunun benzeri bir çoğunun. Turunç sahili boyunca sıralanmışlar yan yana. Fiyatlar, özellikle Ankara ile kıyaslandığında oldukça makul. Örnek vermek gerekirse 50 cl (yani büyük şişe) bira 5 YTL. ...

Turunç - Marmaris

Datça ve Turunç çok bilinen, çok ziyaret edilen tatil yörelerinden sayılmaz. Her ikisine de Marmaris üzerinden ulaşılır. Datça, özellikle yerli turistlerin ve teknecilerin uğrak yeri olmuş. Büyük bölümü sit alanı olduğundan mıdır, yoksa karayolunun uzun süreler zorlu olduğundan mıdır ne 5 yıldızlı otelleri ne tatil köyleri var. Turunç ise Marmaris'e yakın bir koy. Karayolu ulaşımı 1983'e kadar orman içerisinden toprak bir yol ile sağlanıyormuş. Benim ilk ziyaretim 1978 yılına rastlıyor. O tarihte Marmaris'e gelmiş ve motorla İçmeler ve Turunç'u ziyaret etmiştik. Turunç ile ilgili o tarihten kalan hatıram sahile yakın yerdeki okul, geniş bahçesi, sahil, ve boşluk. 2001 yılında Turunç'a ikinci gelişimde, karayolundan görülen eşsiz manzara (yandaki fotograf), tertemiz deniz ve küçük sahil kasabası havası aklımda kalmış. 2001'den bu yana Turunç için pek değişen bir şey olmamış. Sahil ile sahil kenarındaki binalar arasına beton bir bölüm yapılmış, ki iyi olmuş. Sahil...

izin bitti

Yaz gibi izin de bitti. Gerçi hem yazın hem de izinin bitmesine bir kaç gün var... Bu günlerdeki yeni takıntımdan bahsetmezsem olmaz diye düşünerek yazılarıma yeniden başlayayım. NTV, çok beğendiğim bir kanal. NTV, yeni spor kanalı ile bu konudaki boşluğu dolduracak gibi. Önceleri kablolu yayında yoklardı. Neyse ki bu eksiklik uzun sürmedi. Ne diyelim darısı e2'nin başına. NTV Spor'un web sayfasında oynanan futbol menajerlik oyunu yeni takıntım haline geldi. Sadeceozgur adlı takımım henüz amatör kümede. Bakalım umutluyum. Oyunu oynamak için ücret ödemek gerekmiyor. İnternet bağlantısı ve günlük 15-20 dakika ayırmanız yeterli. Maçlar oynanırken takıma müdehale edilememesi bir eksiklik belki. Gücü yerinde bir takım kurup doğru taktikler (tabii doğrunun ne olduğu koşullara göre değişiyor) verirseniz genellikle sonuç olumlu oluyor. Bu oyunla ilgili yazacak daha çok şey var tabii. Artık zamanla :) Az daha oyunun adını yazmayı unutuyordum: Football Tycoon .

izin zin in n

yazarınız yazılarına bir süreliğine ara vermiştir. bu arada eski yazılarını okumanızı ister :) dönüşte bol fotograf ve eksik bıraktığı notları (viyana - elektronik haberleşme yasası - sayısal karasal yayın - iptv - etkileşimli tv vs vs) tamamlamayı ummaktadır. yukarıdaki fotograf viyana şehir parkından. fotografı çekerken, izin için sayfayı boşladığımda yerleştiririm düşüncesindeydim :)

Elektronik Haberleşme Yasası TBMM'den geçti

Bu başlıkta epey yazı yazılabilir aslında ve zaman içerisinde yazılacaktır. Türkiye'nin 2005 yılından beri beklediği bir yasaydı Elektronik Haberleşme Yasası. 2008 yılı yaz tatili öncesi çıkartılması, bu anlamıyla, pek sürpriz olmadı. Ancak 3 yıldır TBMM'de bekleyince umutlar azalmıştı. Haberleşme sektöründe çalışan herkesi ilgilendiren düzenlemeler getiriyor yeni yasa. Telekomünikasyon Kurumu'na (TK) bir çok görev ve yetki veriyor. Yayıncılık sektörüne ilişkin de uzun süredir beklenen frekans tahsis ihalesine dair düzenlemelerin yapılmasını Ulaştırma Bakanlığı ve TK'ya görev verilmiş. İngiltere'de Office of Communication (OFCOM) adlı bir kurumca yürütülen bir çok görev ülkemizde de TK tarafından yürütülecek gibi görünüyor. Haberleşmede tekelin kalkmasının ardından sektörün tam rekabete açılmasının önündeki kimi engeller de yasa eliyle düzeltiliyor. Ara bağlantı ücretlerinin adil belirlenmesi gibi düzenlemeler var yasada. Ayrıca, yeni yasa ile oluşturulması gereken ...

Prof. Dr. Turhan ÇİFTÇİBAŞI'nı yitirdik

Elektrik Mühendisleri Odası'nda (EMO) tanıdım değerli hocamızı. Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Başkanlığı görevini yürütüyordu. Hacettepe Üniversite'nde yıllarca çalıştıktan sonra Başkent'e geçmişti. EMO'da, Ankara şubesindeki yönetim mücadeleleri sırasında hep aynı saflarda olduk. Farklı noktada dursaydık da, ki kimi meslektaşlarımızla farklı noktalardayız haliyle, bu yazıyı gene yazıyor olurdum. Düşündüğünü çekinmeden söyleyen, lafı dolandırmayı sevmeyen bir yapısı-tarzı vardı tanıyabildiğim kadarıyla. Geçtiğimiz yıllardaki rahatsızlığını atlattığını düşünerek sevinmiştik. Nereden bilirdik sıcak bir Ankara gününün hocamızı bizden ayıracağını. Bugün Gölbaşı camiisinin avlusunu dolduran öğrencileri, arkadaşları, sosyal demokratlar, meslektaşları, odası, sevenleri biraz daha eksiğiz artık. Biraz daha eksik, biraz daha yalnız. Her ölüm erken ölümdür elbet ama bu gerçekten erken oldu. Mekanın cennet olsun.

ağustos, yaz, staj

yılın 8. ayının ilk günlerini yaşıyoruz. hava sıcak. ülkenin gündemi sıcaklığını yitiriyor. tatiller başladı. iş yerleri boşalıyor. çalışanlar, yerlerini stajerlere bıraktı çoktan. her yaz olduğu gibi bu yaz da bir çok mühendislik öğrencisi zorunlu stajını, biraz da sorunlu bir şekilde yapıyor. zorunlu stajı sorunlu yapan, iş yerlerinin stajer mühendislere yönelik bir hazırlık yapmıyor oluşu. stajer mühendisler, getir-götür elemanı olarak görülüyor ne yazık ki. bu sorunun sadece iş yerlerinden kaynaklandığını düşünmek hatalı olur. staj, iş yeri-okul-stajer üçgeninin ortak çalışması ile verimli hale getirilebilir. okullar, öğrencilerin staj yerlerinden neler edinmeleri gerektiğine yönelik bilgilendirmeler yapsa, ardından iş yerleri ile görüşüp stajer mühendislere neler gösterilmesinin beklendiğini anlatsa ve öğrenciler (stajer mühendisler) gittikleri iş yerlerinde, okullarda kendilerine gösterilen yol doğrultusunda uygulamaları inceleseler... güzel olur sanki :) mühendislik öğrencilerin...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler , Sessizlik Kuleleri 2084 , Politik Psikiyatri  ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor. Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bö...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Zemberek Kuşu'nun Güncesi / Haruki Murakami

Zemberek Kuşu'nun Güncesi 2019 senesinin sonuna doğru yaklaşırken keşfettiğim bir yazar, Haruki Murakami. Aslında seneler önce 1Q84 adlı romanını okuduğum Japon yazarı yeniden okumaya başlamamı, koşmaya başlamam sağladı. Koşmasaydım Yazamazdım adıyla Türkçe'de yayınlanan kitabı ile başladı, son aylara damgasını vuran Murakami tutkusu.  Zemberek Kuşu'nun Güncesi, yeni dönem Murakami okumalarımın ilk romanı. Kütüphaneden ödünç aldığım romanın Doğan Kitap'tan çıkan Mayıs 2017 tarihli 11. baskısı. Türkçe'ye Fransızca'dan Nihal Önol çevirmiş. 740 sayfalık uzun roman, baskıda kullanılan kağıdın bir özelliği sayesinde, tahmin edildiği kadar kalın ve ağır değil. Roman ile ilgili notlarıma geçmeden bir ilginç tartışmayı bilgilerinize sunmak isterim. Roman, Japonya'da üç ayrı kitap olarak yayınlanmış. İlk iki kitap aynı tarihte, üçüncü kitap ise bir sene sonra. Romanın İngilizce çevirisi, Japonca orijinaline kıyasla 60 sayfa kadar daha kısaymış. Kimi bölümlerin...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...