Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Ankara'lılar bilirler. Şehrin içerisinden geçen ve başka şehirlerin adıyla anılan yollar vardır. Konya yolu Konya'ya doğru gider, Eskişehir yolu Eskişehir'e doğru. Aynı şekilde İstanbul ve Samsun yolları da ilgili kentlere doğru ilerler. Çevre yolu yapılmadan önce şehirlerarası otobüsler bu yolları kullanarak Ankara'dan çıkarlardı. Artık, batıya gidenler dışında hepsi, otobüs terminalinden ara yollar kullanarak çevre yoluna ulaşıyorlar. Kent ismiyle anılan yollar hem kenti diğer kentlere bağlayan transit yollar olduklarından hem de Ankara'nın etrafındaki mahallelere ulaşımı sağladıklarından gidiş geliş olarak ayrılmış geniş yollardı. Artık çok daha genişler. Belediyenin yol genişletme ve köprülü kavşak çalışmaları sonrasında hiçbir ışığa rastlamadan kilometrelerce yol gidebiliyorsunuz. Gittiğiniz yol otoyol özelliklerinde değil. Yani hayvan ve yaya trafiğine yasaklanmış, çevresinde hayvan ve yayaların girmesini engelleyecek önlemler alınmış yollar değil. Zaten şehir...