Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

neden fotograf çekiyoruz

Filmli makineler zamanından kalmayım. Siyah beyaz ILFORD'la çektiğim karelerin bir bölümü duruyor hâlâ. Film banyosu, kart baskısı, deklanşöre basıldığı anda film üzerine sabitlenen karenin baskı sırasında değişikliklere uğratılması... Hepsi hoş, güzel anılar oldu artık. Başlıktaki soruyu, neden fotograf çekiyoruz sorusunu son zamanlarda daha çok soruyorum.  Bulduğum bir kaç yanıt var. Sizlerin yorumlarını da merak ediyorum. İşte benim yanıtlarım: İleride dönüp o anı hatırlamak için.   Orada bulunduğumuzu göstermek için. Herkes çektiği için.

Atatürk Orman Çiftliği'nden Günlük Keçi Sütü

Bebeklerimiz süt içmeye başlayınca keçi sütü diye bir şeyin varlığından haberdar olduk. Kay adlı daha önce duymadığımız bir markanın uzun ömürlü keçi sütünü gördük marketlerde. Yarım yağlı olarak satılan uzun ömürlü Kay keçi sütünü kızlar severek içiyorlar. Geçenlerde Erzincan Mandra'da günlük keçi sütü satılmaya başladığını görünce sevindik. Hem günlük olması hem cam şişede satılması hem de üreticisinin yıllardır bildiğimiz A.O.Ç. olması mutlu etti bizleri. Şimdilik tek sorun üretimin kısıtlı olması nedeniyle günlük keçi sütünün A.O.Ç. satış mağazaları dışında bulunmasının zorluğu. Bizim için büyük sıkıntı değil. İşe giderken yol üzeri yapabiliyorum çiftliğin satış mağzasını. Umarım yakında yaygınlaşır ve bulunması kolaylaşır. Ankara'daki A.O.Ç. Satış Mağzasının telefonunu vereyim: (312) 211 03 80

Kuğulu Park, Ankara

Tek ayak üzerinde durma cezası almış ördekler...

Direkte sallanan sporcular

Bugünlerde Ankara caddelerinde direklerde sallandırılmış sporcuları görürseniz şaşırmayın. İbreti alem olsun diye değil, dünya basketbol şampiyonasının ev sahibi kentlerinden birisinin Ankara olmasından dolayı bu sporcular direklerde. Düşünce iyi olsa bile görüntü kötü olmuş bence. Fiba 2010 ile ilgili tüm bilgileri iyi hazırlanmış web sayfasından öğrenebilirsiniz. Grup maçları Kayseri, Ankara, İzmir ve İstanbul'da oynanacak. Grup maçları sonrası takımlar İstanbul'a gidecek. Türkiye grup maçlarını Ankara'da oynayacak. Türkiye'nin grubunda Çin, Yunanistan, Rusya, Porto Riko ve Fildişi Sahili takımları var.  Şampiyonanın Ankara'ya hareket getireceği kesin. Yeni açılan Ankara Arena, modern görünümü ile şampiyonaya yakışır bir tesis olmuşa benzer. Yenilenen Gençlik Parkı'ndaki ve Ulus'daki esnafın taraftarları beklediğini ekleyeyim. 

Trajik mi komik mi?

Blog sayfamda güncel gelişmelere ilişkin yazı, yorum yapmıyorum. Zaten her açtığınız web sayfasında güncele dair bilgi/yorum varken, bir de benim sayfamda bunlara yer vermeyeyim istedim. Bu gün bir değişiklik yapayım.  Malumunuz 12 Eylül 2010 tarihinde, kaderin garip cilvesi midir tesadüf mü bilinmez, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası hazırlanan Anayasa'da değişiklikleri oylayacağız. İki seçeneğimiz var: Evet - Hayır. Bir grup, 3. seçenek olarak boykutu önerse bile aslında kimin boykot ettiğini, kimin sandığa gitmeye üşendiğini bilemeyeceğimizden Boykot seçeneğini tercih edenlerin sayısını bilemeyeceğiz.  Bu yazıyı yazdıran komik mi trajik mi olduğuna karar veremediğim durum, referandum kampanyalarına ilişkin. Çalıştığım iş yerinin internet erişimi, çoğu iş yerinde olduğu gibi, içerik denetleyici bir sunucu tarafından kontrol ediliyor. Oyun siteleri, müstehcenlik içeren siteler, sohbet siteleri bu içerik denetleyicisi tarafından engelleniyor. Bu sabah farkettim ki http://www.oyu...

Tuhaf, Ertuğrul ÖZKÖK

Hürriyet gazetesinin uzun yıllar genel yayın yönetmeliği görevini yürütmüş, sosyoloji doktorasına sahip gazeteci Ertuğrul Özkök, genel yayın yönetmenliği görevini bıraktıktan sonra yayınladığı kitabı Tuhaf, adı gibi tuhaf hikayeler içeren bir kitap. Beş bölümden oluşuyor. Yola çıkış, içerden, aradan, dışardan ve varış başlıklarını taşıyor bölümler. Alaca karanlık kuşağı öykülerini andırıyor kitabın başlarındaki anı/öykü/haber metinleri.  Sürükleyici biri dil ile yazılmış. Cumhuriyet Kitap ekinde Özkök ile kitabı üzerine yapılan söyleşiyi okumuştum. Orada hatırladığım kadarıyla Dan Brown ile İstanbul'a geldiğinde görüştüğünden ve Tuhaf'ı yazarken, Brown'un yazış stilinden yararlandığından/etkilendiğinden bahsediyordu. Kitabın, özellikle içerden bölümündeki metinler etkileyici. Samimi bir dil kullanmış Özkök. Kendini, inançlarını açık yüreklilikle ortaya koyuyor. Çoğu insanın yapmayı tercih etmeyeceği bir şey. Bugünkü siyasi durum ile kitaptaki inanca ilişkin görüşleri a...

700. yazı: Radyo günleri...

2004 yılının son aylarında başladım yazmaya. Aşağı yukarı 5 yıl olmuş. Biraz önce fark ettim ki bu yazı 700. yazı. Bakalım daha ne kadar devam edecek yazılar... Hava sıcak olunca evde geçirdiğimiz vakit, kışa kıyasla azaldı. Kısalan vaktin önemli bir bölümünde bebeklerle oynamak ile geçince ve onların yanında televizyon açılmayınca tatilde başladığım televizyonsuz hayata devam ediyorum. Bu durumdan şikayetçi değilim ve televizyonun eksikliğini hissetmiyorum. Bebeklere televizyonu bir süre daha seyrettirmemeyi düşünüyoruz, zaten okuduğumuz yazılar da bebek kanalları dahil hiç bir yayının kanıtlanmış faydasından bahsetmiyor. Aksine görüşleri içeren (gelişimine zarar verdiği yönünde) kimi yazılar var. Televizyon yasak ancak radyo değil. Evde hiç dinlemediğimiz kadar uzun süre radyo dinliyoruz. Bloga yazdığım son zaman yazılarında favori kanallarımı belirtmiştim zaten. Şimdi bunlara iki tane daha ekleyeyim: NTV Radyo (Ankara için 104.7 MHz) ve TRT Türkü (tam adı bu olmayabilir ama türkü ...

Ankara trafiğinde habersiz yol kapatmalar

Sabah her zamanki saatte kalkıp işe gitmek için evden çıkıp, her zaman kullandığınız yollardan geçmeye çalışıp yolun kapatıldığını görmenin ne kadar sinir bozucu olduğunu yaşayarak öğreniyorum. Bir ayı geçkin süredir televizyon izlemediğimden midir, bilgilendirmenin yapılmamasından mıdır bilmem Ankara'nın kapalı yollarını yolun başına geldiğimde öğrenebiliyorum. Sayısız reklam panolarının bir kaç tanesi kapanacak yolları duyurmak için kullanılsa olmaz mı?  İnternette arayınca Ankara Valiliği'nin bir açıklamasını buldum . Valilik web sayfasında da yer alıyor. Bilgiyi düzelteyim kimseye haksızlık yapmamayım...

RTÜK, IPTV Yönetmeliğini yayınladı

Başladı başlayacak derken, IPTV (Internet Protocol Television - İnternet protokolü televizyonu) yayınlarına ilişkin düzenlemeleri içeren IPTV Yönetmeliği 17 Temmuz 2010 tarih ve 27644 sayılı Resmi Gazete'de yayınlandı. IPTV'nin ne olduğunu merak edenlerin, blogda daha önce yayınladığım yazıları okumalarını öneririm. Yönetmeliği değerlendirmeye geçmeden önce bir tartışmaya açıklık getireyim. Kimilerine göre, mevcut RTÜK yasası ile IPTV konusunda düzenleme ve denetleme hakkı RTÜK'te yoktur. Oysa, çeşitli tarihlerde değişikliklere uğrayan, 1994 yılında çıkartılmış 3984 sayılı kanunun 2. maddesinin d bendinde televizyon yayını tanımlanmıştır. Bu tanımda yer alan elektromanyetik dalgalar, veri şebekeleri ve diğer yollarla ifadesi IPTV'nin RTÜK denetimine tabii olduğunun kanıtı niteliğindedir. IPTV Yönetmeliği'nde atıf yapılan 31. maddede ise farklı teknolojilere özel vurgu yapılmıştır. 2002 yılında değişikliğe uğrayan maddede yer alan aşağıdaki ifade IPTV denetiminin R...

İmamı Azam Savunması Şehit Bir Önder İçin Apolocya, Yaşar Nuri ÖZTÜRK

Bir dönem televizyonlarda sıklıkla karşılaştığımız, öne sürdüğü görüşleri ile İslam dininin yaşanılan şeklinden farklı olması gerektiğini savunan bir bilim adamı Öztürk. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin kurucu dekanı. İslam dininin, Emevi Abbasi iktidarları döneminde, özellikle uydurulan hadislerle bozulduğunu, özünü yitirdiğini, düşünmeden yerine getirilen ibadetlere indirgendiğini savunuyor. Bu görüşlerini çeşitli kaynaklar ile destekliyor. Öztürk'ten daha önce Allah ile Aldatmak adlı eserini okumuştum. Fazlasıyla tekrarlardan oluşan, okunması kolay olmayan bir kitaptı. İmamı Azam üzerine kitap hazırlığından çeşitli söyleşilerinde bahsediyordu. Kitabı raflarda görünce alıp, okudum. İnkılap yayınevinden çıkmış okuduğum kitap, esas kitap olan İmamı Azam'ın kısaltılmış ve daha kolay okunur hale getirilmiş olanı. Bu bilgiye kitabı satın alırken sahip değildim. Okuduğum kısaltılmış halinde, ayrıntılı bilgiler için esas kitaba başvurulması gerektiği yazılmış. E...

Harikalar Diyarı, Eryaman, Sincan / Ankara

Zamanında bataklık benzeri bir yer olan arazi, büyük bir gölet etrafında düzenlenen park haline getirilmiş. Harikalar Diyarı adlı park, fotografta gördüğünüz Masal Adası ile ünlü. Şirinlerden, atıl kurta, pamuk prenses ve 7 cücelerden, keloğlana bir çok masal-çizgi film karakterinin heykelleri ile dolu bir ada. Adanın sembolü ise devasa Guliver heykeli. Park içerisinde keyifli saatler geçirebileceğiniz kafeler var. Semaver, gözleme keyfinin bedeli, Ankara'nın diğer mekanlarına kıyasla daha ucuz. Çocukları eğlendirmek için kaydıraklar, salıncakların yanısıra uzun sayılabilecek güzergaha sahip minik tren seferleri de var. Alışveriş merkezlerinin kısacık turları 4 TL / kişi iken, 10 dakika kadar süren mini tren turu Harikalar Diyarı parkında 3 TL / kişi. Bebekler bu turdan keyif almaz sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bizim 14 aylık yumurcaklar inmek istemiyordu...Ankara merkezinden Sincan'a giderken Eryaman sapağından sonra yolun sağ tarafında göreceğiniz büyük parkın birden çok giriş...

Otomatik vites kullanma keyfi

18 yıldır ehliyetli olarak otomobil kullanıyorum. Yakın zamana kadar hep düz vites araba kullanmıştım. Otomatik vites hem çok arıza yapar, hem fazla yakar diye düşünürdüm. Düz vites arabalara göre daha fazla yaktığını deneyerek görüyorum. Eski arabamızın neredeyse iki katı kadar yakıyor. Özellikle şehir içi trafiğindeki sürüş konforunu düşününce, varsın yaksın diyorum. Eski arabayla yakıtı arasındaki 1/2'ye yakın oranının nedenini merak edenler için belirteyim: eski aracımız 1,2 Lt motor hacmine sahipti, bu araç ise 1,6 lt'lik bir motora sahip. Şehir içinde 100 km'de 8 lt kadar yakıyor otomatik araç. Eskisi ise 5 lt civarında yakıyordu. Otomatik vitese karşı ön yargılı olanlar için deneyimlerimi paylaşmak istedim...

Santiago, Şili

Yol notları ile başlayan yazı dizim :) Santiago'da tuttuğum kısa notlarla nihayete eriyor. Yazının sonuna picasa'daki sayfamda yer alan fotografların bir kısmını ekledim. Fark ettim ki picasadaki fotograflara pek bakan olmuyor. 9 Ekim 2008, saat:04.30 Santiago, otel Dün sabah Şili'ye ulaştık. Uçaktan inmeye yakın Şili'de oturumu olmayanlara doldurmaları için 2 form verdiler. Şili'ye yaş ve kuru meyve, toprak, topraklı bitki, tohum, hayvan sokmak yasakmış. Ankara'dan taşıdğımız (yolda yenir düşüncesi ile) elmalarımızı ve bir kaç kuru meyvamızı atmak zorunda kaldık. Sanırım hastalıktan, ürünlerinin genetik özelliklerinin bozulmasından endişe ediliyorlar. Sorunsuz pasaport kontrolünün ardından, sisli ve soğuk Santiago sabahına merhaba dedik. 100 USD karşılığı 56500 Şili pezosu alarak ilk para bozdurma işlemini gerçekleştirmiş olduk.

Ziyaretçi sayısı, Göksu Restaurant, şaşkınlık

700'e yakın sayıda yazı bulunan bir blogum var. Bu ara neredeyse her gün yeni bir yazıyla sayı artmaya devam ediyor. Bu 700'e yakın yazının içerisinde sadece 4 tanesi Göksu Restaurant ile ilgili. Bu gün sayfaya erişim istatistiklerine göz attım. Geçen yıl bir yazımda farkettiğim durum devam ediyor. Anahtar kelimeye ile arama sonucu sayfaya ulaşanların %65'i Göksu'yu aratanlar :)

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 3 ve son

Yolculuk 1+ 3 + 14 saat sürünce notlarını yayınlamak üç güne yayıldı. Bu gün sonunda Santiago'ya ulaşıyoruz. Diğer gezilerim aksine, Santiago'da fazla not tutmamışım. Seyahatin kısalığından mıdır günlerin yoğunluğundan mı hatırlamıyorum. Gene de iki sayfalık kısa notlarım var. Onları bir ara bloga aktaracağım... 8 Ekim 2008, saat 06.50 Ant Dağlarının üzeri Bilgilendirme ekranına göre tamıtamına 34 dakika sonra Santiago'ya inmiş olacağız. 801 km/saat hızla 11582 metre yükseklikte uçuşumuza devam ediyoruz. Buranın saatiyle 07'ye yaklaşırken Ankara öğleden sonra ikiyi (14) yaşıyor. Az önce kahvaltımızı yaptık. Sanırım tavuk ve dana jambonun yanında 2 parça peynir, 2 küçük baget ekmeği, 1 yoğurt, meyva salatası, yağ ve reçelden oluşan yiyeceklerin yanında meyva suyu ve kahve-çay sunuluyordu. Paris'ten bu yana 7064 mil olmuş bu arada. Penceren bakınca etkileyici Ant Dağları manzarası var. Umarım çektiğim  fotograflar manzarayı hakkıyla yansıtır.

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago Yolculuğu Notları - 2

Dün yayınlamaya başladığım 2008 tarihli notların bugün sıra ikincisinde. Bu kez Paris - Santiago arasındaki 14 saat süren uçak yolculuğu sırasında tuttuğum notlar var. Notları tutarken bir gün bloguma taşırım diye düşünerek, olabildiğince bilgilendirici şekilde  olmalarına dikkat etmiştim. Umarım birilerinin işine yarar. 7 Ekim 2008 saat:23 / Paris Bu kez Paris saatiyle 23. Bizim saatimizle 24. Santiago'ya gideceğimiz Boeing 777-200 uçağına bindik. Paris Charles de Gaulle Havaalanı oldukça büyük terminal binasına (binalarına demek daha doğru belki de) sahip. 2E terminaline geldi İstanbul'dan bindiğimiz uçak. Biniş kartını koydukları zarfı inceleyince, Paris'te kısa bir tren yolculuğu yapmamız gerektiğini görmüştüm. Aynı terminal binasının içerisinde kapıların bir bölümüne otomatik giden trenle ulaşılabiliyordu.  

Ankara'da FM bandında yeni favorim: Radyo TIME 89 MHz.

Radyo İlef (91.0 MHz) ve TRT Radyo 3 (91.2 MHz) sonrası Ankara'daki favori müzik radyolarıma bir yenisini ekledim: Radyo TIME. 89 MHz frekansından çok net alınabilen kaliteli yayın yapan, genellikle aşk şarkıları çalan Türkçe müzik kanallarından. Radyo İlef ve Radyo 3'te hoşuma gitmeyen bir şeyler çıktığında alternatifim oldu. Darısı yeni istasyonların başına...

İki ayrı bebek arabası mı ikiz arabası mı?

İkiz bebeği olanların alışverişte kafalarına takılan konulardan birisidir: iki ayrı puset mi, ikizler için özel üretilmiş arabalardan mı alsak? Öncelikle gözlemlerimi aktarayım, sonra deneyimlerimi. İkizler için üretilmiş iki farklı tip araba var benim gördüğüm. Birisinde bebekler yan yana oturuyor, diğerinde arka arkaya. Yan yana oturdukları modeller daha yaygın. Arka arkaya bir tane gördüm. İnternet sitelerinde falan var ancak pek tercih edilmiyor sanırım. Yan yana oturulan modeller, haliyle iki araba genişliğinde oluyor. Alışveriş merkezlerinin kapılarında, çoğu semtin daracık kaldırımlarında bu geniş arabayı sürmek problemler yaratıyor. Ayrıca bir yere gidildiğinde, geniş arabayı katlasanız bile, lpg ile küçülen taksi bagajlarına sığmakta zorlanıyorlar. Görebildiğim tek avantajı tek kişinin iki ayrı arabayı sürebiliyor oluşu. Biz ne yaptık? İki ayrı baston puset aldık. Bir de bu iki puseti birleştirmek için ayrıca satılan, pusetlerle aynı marka olmayan ve olması gerekmeyen, birleşt...

Ankara - İstanbul - Paris - Santiago yolculuğu notları - 1

Bazen eski defterleri karıştırmak gerekiyor. Bir kez daha 2008'den notlar. Bu kez saatler süren Ankara - İstanbul - Paris - Santiago uçak yolculuğuna ait. Not almaya İstanbul - Paris uçağında başlamışım. Noktasına virgülüne dokunmadan olduğu gibi. Buyurun efendim: 7 Ekim 2008 saat:18.45 / İstanbul Çok aksanlı İngilizcesiyle Air France'ın hostunun anonsunu dinledik az önce. İstanbul Paris arasındaki yolculuğumuz başlamak üzere. Bu yolculuk çok daha uzun sürecek bir yolculuğun ilk ayağı aslında. Bu gece yarısı, kısmetse, Şili'ye doğru 14 saat sürecek yolculuğumuz başlayacak. CIRET'in konferansına gidiyoruz bir kez daha. 2002 yılında Taipei / Tayvan'daki CIRET'e de katılmıştık. Şimdilik bu kadar. Azz sonra havalanmış olacağız.

Ankara'nın hızlanan trafiği ve sabit radarlar

Ankara, gün geçtikçe büyüyen bir başkent. Bulunduğum yabancı ülke kentlerinde, nüfus çoksa metro, tramvay ve otobüs, nüfus az ise sadece tramvay ve otobüsten oluşan toplu taşıma hizmeti sunuluyordu. Ankara'da ise, örneğine sadece Şili'nin kentlerinde rastladığım, dolmuş, özel halk otobüsü gibi özel işletmecilerce sunulan hizmetler ile yetersiz metro ağı ve otobüs var toplu taşımacılık olarak değerlendirilebilecek. Hal böyle olunca özel araç ile gideceği yere ulaşmaya çalışan çok oluyor. Belediyenin yıllardır bu eğilimi destekler nitelikteki öncelik seçimlerinin, gidişata katkısı tartışılmaz.

Küçükkuyu'da güneşin doğuşu

Bebekli tatilde erken kalkmak denize gidebilmek için elzem :) Kalkmışken güneşin doğuşunu fotografladım...  

Nasıl Aptal Oldum?, Martin PAGE

Martin Page'den okuduğum ilk roman Nasıl Aptal Oldum? Ön kapağındaki tanıtım yazısı ilgi çekiciydi. Kitap, tanıtım yazısının yarattığı beklentiyi karşılar nitelikte. Tanıtım yazısında: Antoine zekanın, iyi düzenlenmiş ve iyi bir şekilde dile getirilmiş aptallıkları gösteren bir sözcük olduğunu, yeminli bir entellektüel olmaktansa aptal olmanın çoğu zaman daha geçerli sayıldığını düşünecek kadar yoldan çıktığını düşünüyordu.  Yirmibeş yaşında zekasının kendisini mutsuz ettiğini fark eden romanın kahramanı mutlu olabilmesi için öncelikle alkolik olmayı, ardından kendini öldürerek dünyayı terk etmeyi planlar. Romanı okumayı düşünenler için denemelerinin sonuçlarından ve kitabın geri kalanından bahsetmeyeyim. Keyifle okunan, yer yer güldürüp çoğunlukla düşündüren bir roman. Kapital yayınlarından 2005 yılında çıkmış. Benim okuduğum ilk baskısıydı. Televizyon, roman kahramanının aptallaşma çalışmalarının ilk aşaması olarak edindiği ev aleti. Neredeyse iki haftadır, kaldığı odada...

İkiz bebekle tatile çıkacaklara öneriler

Blog sayfamdaki yazıları belli kategorilere göre ayırıp etiketliyorum. Yazacaklarımın etiketlenebilecek şeyler olmasına özen gösteriyorum. Kısacası her aklıma geleni bloga yazmıyorum. Bugün canım sıkıldı, bari canımın sıkıldığını tüm dünya duysun demiyorum. Biraz bu nedenle, biraz yazarın anonimliğini korumasını sağlama kaygısıyla özel hayatıma ilişkin paylaşımları sınırlı tuttum bu güne kadar. Bu yazı yukarıda anlattıklarımla çelişse bile tatile çıkmadan önce yaptığım internet aramalarında işe yarar çok az bilgi bulabildiğim için ikiz bebek sahiplerine deneyimlerimi aktarayım istedim. Bu yazı ile birlikte yeni bir etiket bloga merhaba diyor: İkiz büyütmek. Bu etiket altında, çok sık olmamakla birlikte, ikiz büyütürken yaşadıklarımı paylaşacağım.

Kırmızı Pelerinli Kent, Aslı Erdoğan

Adını çok işittiğim, hakkında az bildiğim bir yazar(dı) Aslı Erdoğan. Görüşlerini önemsediğim arkadaşlarım okumamı önerirlerdi. Bir türlü denk gelmemişti, bu yaza kadar. Erdoğan'dan okuduğum ilk ve şimdilik tek eser bir roman: Kırmızı Pelerinli Kent. Romanın arka kapağında yazarın kısa özgeçmişi konulmuş. Öncelikle bu özgeçmişi okuyunca romanın otobiyografi olduğunu düşündüm, ilk sayfalarda. Bu nedenle sayfalarda ilerlerken, bilgisayar mühendisliği üzerine fizik yüksek lisansının ardından doktora çalışmasını neden yarım bırakıp yazarlığa başlamış sorusunun yanıtı aradım satırlarda. Roman karakterinin, özenle seçilmiş olduğunu düşündüğüm, adını (Özgür) görünce yazarın hayatından izler taşısa bile romanın bir kurgu olduğunu farkettim. Roman yazmaya çalışan, Rio'ya eğitim için gelmiş, ancak işler planladığı gibi gitmeyince hayatını oluşturan şeyleri kaybetmeye başlayan ve bu kaybediş nereye kadar gidecek diye yolun sonunu arayan birisinin hikayesi anlatılan. Özgür'ün g...

Adatepe Köyü - Zeus Altarı

Ege'nin başladığı yer . Küçükkuyu Belediyesi'ne ait çöp kamyonunun üzerindeki slogan. Ne kadar doğru tartışılır. Ege'nin başladığı yer mi bilmem ama Ege havasının hissedildiği bir yer Küçükkuyu. Zeytin yağının her yemekte kullanıldığı, sahilde zeytinlikleri, dağlarda çamları ile cennetten bir köşe adeta. Bu güzelliği pekiştiren deniz kıyısından dağlara çıktığınızda sizleri karşılayan köyleri. Küçükkuyu'nun meşhur olmuş bir kaç köyü var. Yeşilyurt, Çetmi Han, Öngen, Erguvanlı Ev gibi ünlü butik otelleriyle adını duyurmuş köylerinden. Adatepe ise Taş Mektep, Hünnap Han ve elbette Zeus Altarı ile ünlü. Bu yazıda Adatepe'yi tanıtmaya çalışacağım. Edremit tarafından Küçükkuyu'ya gelirken, yolun sağ tarafında göreceğiniz tabela sizi dağlara yönlendirecek. Küçükkuyu merkezine gelmeden sapacağınız dar yoldan yaklaşık 3-4 km gittiğinizde önce Zeus Altarı'na giden tepeliği ardından köy mezarlığının yanından Adatepe Köyü merkezine ulaşacaksınız. Köy içerisind...