Ana içeriğe atla

Kayıtlar

film etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

neden fotograf çekiyoruz

Filmli makineler zamanından kalmayım. Siyah beyaz ILFORD'la çektiğim karelerin bir bölümü duruyor hâlâ. Film banyosu, kart baskısı, deklanşöre basıldığı anda film üzerine sabitlenen karenin baskı sırasında değişikliklere uğratılması... Hepsi hoş, güzel anılar oldu artık. Başlıktaki soruyu, neden fotograf çekiyoruz sorusunu son zamanlarda daha çok soruyorum.  Bulduğum bir kaç yanıt var. Sizlerin yorumlarını da merak ediyorum. İşte benim yanıtlarım: İleride dönüp o anı hatırlamak için.   Orada bulunduğumuzu göstermek için. Herkes çektiği için.

The Net / Sandra Bullock

1995 senesinden kalma bir film, The Net. Şirketlerde CRT monitörlü bilgisayarların, otomobillerde araç telefonlarının kullanıldığı günlerde çekilmiş. Bir distopya denilebilir sanırım. Tüm "sistemi" ele geçirmek üzere planlar yapan "kötüler" ile bu işe tesadüfen bulaşan, bilgisayarının başında yaşayan, insanlarla iletişimi zayıf ama kendisi güzel kadının macerası. Sonu, ilk sahnesinden belli olan Hollywood klişeleri ile dolu, mısır patlağı gibi bir film. Mısırı yerken, filmi izlerken keyif veriyor, sonrası ise pişmanlık... Gereksiz alınan kaloriler, gereksiz geçen zaman. Peki ben neden seneler sonra The Net (dilimize İnternette Av olarak çevrilmiş) filmini izledim? Yanıtı basit aslında. Mısır severim, pişmanlık duymam.

Çok Uzak / film Netflix

Blogumda Netflix'i 2013 yılında konu etmiştim, ilk olarak. Eylül 2013'teki yazımda Netflix'in televizyon izleme alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte ortaya çıktığını ve prodüksiyon - yayın zincirini de dönüştürdüğünü House of Cards dizisi üzerinden anlatmıştım .  Blogumda Netflix'in sektöre etkilerini konu alan başka yazılarımı da okuyabilirsiniz . Bu yazı ise bir film değerlendirmesi denemesi.  HBBTV'yi hatırlayanlar vardır. Has Bilgi Birikim Televizyonu adıyla, özellikle sinema severlerin gönlüne taht kurmuş bir televizyon kanalıydı. Sinemayı ne kadar çok sevdiğimi HBBTV sayesinde anladım desem yeridir.  HBBTV'yi neden andığım bir kaç hafta sonra daha iyi anlaşılacak deyip gelelim Çok Uzak filmine.  Sanat eserlerinin oluşturduğu etki ile o eseri gördüğünüz / okuduğunuz / izlediğiniz / dinlediğiniz zamanki siz arasında derin bir bağ var bana göre. Eğer doğru zamanda o eserle karşılaştıysanız etkisi büyük oluyor. Çok Uzak filmini, işte böyle "doğru zama...

Sinema salonlarının çıkmazı

Sinemaya gitmek, filmi büyük perdede, iyi ses düzeni ile izlemek, arada mısır alıp yanındakiyle sohbet, iki - üç saatliğine dünya dertlerinden uzak, farklı konular üzerine düşünmek...  18 senelik blogumda, eskiden filmler üzerine de yazardım. Bu sabah, dönüp baktım, film etiketli 68 yazı eklemişim bloga. Son yazımın tarihi 20 Şubat 2019. Sazan Sarmalı adlı filmin ikinci haftanın sonunda Netflix'in kataloguna eklenmesinin sonuçlarına değinmiştim. O yazıyı hazırladığım dönem, henüz sinema salonlarına dair yasal düzenleme değişikliği yapılmamıştı. 22 Ekim 2019 tarih ve 30926 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan  SİNEMA FİLMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SINIFLANDIRILMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK'in 10. maddesinin ikinci fıkrasını hatırlayalım öncelikle... "(2) Sinema salonlarında ilk kez ticari dolaşıma girecek değerlendirme ve sınıflandırması yapılmış sinema filmleri, gösterime girdiği tarihten itibaren ücretli yayın yapılan kablo, uydu, karasal, inter...

Netflix - Organize İşler Sazan Sarmalı üzerine uçuşan fikirler

Sapanca - NG Hotel bahçesi Netflix , 2016 yılının başında ülkemizin de arasında olduğu 130 ülkede erişilebilir olduktan sonraki günlerde yazdığım yazımın başlığı net olan tek şey: Netflix Değiştirir' di. Aradan geçen senelerde bu sözümün doğrulandığını görüyorum.  Yayıncılık sektörünü takip eden ve gelişmeleri doğru yorumlayan herkes için beklenen şeyler tüm bu yaşadıklarımız. Sektör lideri, inovatif bir şirket, Netflix , ülkemiz gibi payTV pazarı oldukça sığ olan, hanelerin %30'u payTV abonesi, bir piyasaya girerse, piyasada işler değişir. Bugünlerde yaşadıklarımız aslında yakın gelecekte yaşayacaklarımızın fragmanı niteliğinde.  Elbette yasal sınırlar çizilmezse... Konuya uzak olan okuyucularım için kısa özet niteliğinde bir kaç yazımın bağlantısını ekleyeceğim aşağıya. Bu yazımın devamını okumadan önce o yazılarımı sırayla okumalarını rica edeceğim. ilk yazı 2011 tarihinde. Henüz ülkemizde hiç konuşulmazken Over The Top TV (OTT) konusunda, Türkçe ilk yazılard...

Paranın Kokusu ve Gezici Film Festivali

Her sene bu zamanlarda büyük bir heves ile edindiğim Gezici Film Festivali programı, "büyük bir heves ile edinilip bir kenarda bekleyenler" kervanına katılırdı. Bu sene, kim bilir belki de veganlığın etkisiyle :), bir kenar yerine çantamda bekledi, vakti gelene kadar. Vakti dünmüş. Sıradan bir pazartesi günü, programda gördüğüm Paranın Kokusu gösterimi ile değişti birden. Büyülü Fener sinemasını aradığımda, sabahın erken saatleri olmasına karşın, en ön sıra dışında yer olmadığını öğrendim. Film, akşam 18.30'da, gündüz gişeye gidemem, neyse ki internetten bilet alınabiliyormuş. En ön sıradan film seyretmek, boyun ağrısına yol açsa bile, festival filmleri için katlanılacak bir rahatsızlık... Klasik bir pazartesi akşamından farklı olarak, Kızılay kalabalığına karışıp Büyülü Fener'e ulaştığımda, seneler öncesinde bıraktığım festival kalabalığı ile karşılaştım. En ön sırada olmak pek rahatsız etmedi ama o dip gürültüsü beni benden aldı. Özellikle dış mekanlarda n...

İşe Yarar Bir Şey

Az sayıda salonda vizyona giren, çok kişinin izlemesini dilediğim filmin adı: İşe Yarar Bir Şey . Barış Bıçakçı ve Pelin Esmer'in senaryosunu yazdığı filmi Pelin Esmer yönetmiş. Leyla (Başak Köklükaya) ile Canan'ın (Öykü Karayel) tren yolculuğuyla başlayan filmin, hayatının ortalarında olanlara, mesela lise mezuniyetinin üzerinden 25 yıl geçmişlere, anlattığı çok şey var.  http://iseyararbirseyfilm.com/basin/ bağlantısından alıntı Bol diyalog, az hareket ile geçse bile izleyicisini sıkmayan, temposunu yitirmeyen bir film yapmış yönetmen. Kurgusu sağlam, müzik (çello) etkileyici. Trende geçen sahnelerde camdaki yansıma ile camdan görünenin eşanlı çekimini çok beğendim. Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'yi tebrik ederim. Benim sözle anlatmaya çalıştığımın bir örneğini yukarıdaki fotografta görebilirsiniz.  Diyaloglar, şiir okuma, bir şeyler yazma isteği uyandırdı. Uzun süre sonra, bloga ekleme yapmamın nedeni de bu istek. Yazının başında da dediğim gibi, az say...

Dört mevsim boyunca festival keyfi: Başka Sinema

Kavaklıdere sineması kapandı. Yıllar önce Talip sinemasının, Eti Sanatın kapandığı / dönüştüğü gibi. Ardından Kızılırmak sinemasının salonları çoğalıp küçüldü. Gösterdiği filmler, düzenin / günün dayatmasına fazla direnemedi. Halen, zaman zaman gişesi olmayan filmler gösterse bile, bu dayatmaya dayanmak kolay değil.  Hal böyle olunca, alışveriş merkezlerindeki zincir salonlarda "gişesi" olan filmler dışında bir şeyler arayanlar için iş zorlaştı. Hele Ankara'da yaşıyorsanız işiniz daha da zor. Eskiden Ankara film festivali vardı. Son yıllarda onun da adını duyamaz olduk.  Bu umutsuzluk bulutunu dağıtan "başka türlü bir şey" isteyenler için yeni seçenek Başka Sinema. Ankara'nın göbeğindeki Kızılay Büyülü Fener sinemasının bir salonu, başka türlü filmler gösteriyor. Güncel programa başka sinema'nın web sayfasından ulaşabilirsiniz. Filmlerin gösterimleri sırasında ara verilmiyor.

Gündüz Güzeli, Luis Bunuel

Tüm zamanların en bilinen filmlerinden birisidir sanırım Gündüz Güzeli. Film, İspanyol yönetmen Luis Bunuel'in en iyi filmlerinden birisi olmasının yanı sıra Catherine Deneuve'un gençlik dönemlerinde çektiği, kariyerinde önemli bir yere sahiptir. Filmin bir iki sahnesi dışında Deneuve'un vücudunu çıplak görmesek bile çıplak olduğunu biliriz. Bir kadının erotik fantazilerini anlatır, kahramanın hayal dünyasında. Saga etiketiyle yayınlanan DVD'sinde filmin senaristi Lean-Claude Carriere ile söyleşi yer alıyor. Söyleşisinde senarist, kadın fantazeileri için uzun araştırmalar yaptıklarını ve en gerçekçi olanları filme dahil ettiklerini anlatıyor. Senaristin ifadesiyle bu en gerçekçi sahneler filmin gerçek üstü yanını oluşturmuş. Orijinal adı Belle de Jour olan film aslında bir roman uyarlaması. Roman Joseph Kessel'e ait.

La Refuge ( Yuva ) / François OZON

Fransız sinemasının asi çocuğu Ozon'dan sarsıcı bir film: La Refuge. Türkçe vizyon adıyla Yuva. Geçen sene sinemalarımızda gösterilen film, 2009 yapımı. Kanal D Home video etiketiyle DVD olarak bulunabilir. Benim izlediğim de Fransız Kültür kütüphanesinden ödünç aldığım bu DVD. DVD, Fransızca. Türkçe altyazıları var. Ozon'un filmlerinden 5x2, Havuz, Kumlar Altında ve 8 Kadın'ı izlemiştim. Bu filmin en ilginç yanı başroldeki kadının hamile olması. Isabelle Carre, ikinci çocuğuna hamileyken, Ozon'un teklifi üzerine filmde oynamayı kabul etmiş. Filmin konusunu kısaca özetlemek gerekirse, varlıklı bir ailenin oğlu ile sevgilisi uyuşturucu bağımlısı olmuştur. Erkek, yüksek dozdan ölürken geride hamile bir sevgili bırakır. Ailenin baskın annesi, çocuğun aldırılmasını ister. Kadın ise doğurmaya kadar verir ve okyanus kıyısında bir eve gider. Film boyunca okyanus kıyısındaki, insana burada yaşanır dedirten, evde bebeğini bekleyen kadın ile vefat eden sevgilisinin erkek kardeşi...

Luis Bunuel'i keşfetmek

Sinema ile oldum olası ilgilenirim. Zamanında Ankara film festivalinde oynayan filmlerin büyük bölümü izlerdim. Kavaklıdere sinemasının halen sevgiyle yadederiz. Kapanmadan önce, başka salonlarda oynama olasılığı bulunmayan nice film seyretmiştik. Şimdi geriye Kızılırmak, bir yere kadar Büyülü Fener kaldı sadece. Diğer salonlarda genel beğeniye hitabeden filmler dışında bir şey izlemek zor. Geçtiğimiz aylarda yaptığım bir abonelik, yeniden sinematek keyifleri yaşamamı sağladı: Fransız Kültür kütüphanesine üyelik. Fransızca bilmiyorum. Şimdilik öğrenmeyi de planlamıyorum. Ancak bu durum yıllık 60 TL verip üye olduğum Fransız Kültür kütüphanesinden yararlanmam önünde engel değil. Kütüphanede Türkçe dublajlı, altyazılı dvdler ve Türkçe'ye çevrilmiş Fransız yazarların kitapları var. Luis Bunuel, kütüphaneden alıp izlediğim yönetmenlerden. Arzunun Şu Karanlık Nesnesi ve Burjuvazinin Gizli Çekiciliği filmlerini seyrettim. Sinemayla ilgilensem bile seyirci olmanın dışında bir bilgim yok. ...

Aslı Gibidir, yönetmen: Abbas Kiarostami, oyuncular: Juliette Binoche, William Shimell

Neredeyse tümü boyunca yakın çekim izlediğimiz iki başrol oyuncusu, kısıtlı mekan, yavaş akan bir film bu kadar etkileyici olabilir mi? Kiarostami, daha önce filmini izlemediğim İran'lı bir yönetmen. Binoche'nin iflah olmaz hayranlarından birisi olunca, hangi filmde oynarsa oynasın izlemek istiyorum. Uzunca bir süredir sinemada film izlemeye vakit yaratamıyordum, neyse ki Aslı Gibidir'i sinemada izleyebildim. Filmin konusuna ilişkin bir şeyler yazmak istemiyorum. Ancak filmde, adına da uyacak şekilde, aynanın fazlasıyla kullanılması dikkat çekici. Kalıcı etkiler yaratan etkileyici filmi Ankara'da izlemek isteyenler için Büyülü Fener Kızılay'dan başka seçenek olmaması düşündürücü.  Filme dair daha yetkin eleştiri yazısı okumak istiyorsanız Bakınız.com adlı siteden iki yazı önerebilirim. Aslı Gibidir'i gecikmeden izlemenizi hatırlatarak: http://www.bakiniz.com/asli-gibidir-copie-conforme-yorum/ http://www.bakiniz.com/bir-arastirma-filmi-asli-gibidir/

Av Mevsimi, Yavuz Turgul, Şener Şen, Cem Yılmaz, Okan Yalabık, Çetin Tekindor

Aslında Av Mevsimi'ni izlemeyecektim. Yavuz Turgul'un bu son filmiyle ilgili Turgul ile yapılan bir söyleşiyi okuduktan sonra izlememeye karar vermiştim. 6 yıl boyunca kafasında çektiği filmi anlatıyordu söyleşide. Oyunculara hareket alanı bırakmadığından, sadece istediğini vermelerini beklediğinden söz ediyordu. Ardından Oray Eğin ve Ahmet Hakan köşelerinde filme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Eğin'in yazısını abartılı bulmuştum. Kendim izleyip kendim değerlendireyim de demedim. İzlemeyecektim Av Mevsimini, ancak gittiğim sinemanın iki salonunda birden oynuyordu ve izlenecek başka film (mesela Çakal) oynamıyordu. Girişi fazla uzattım. Gelişmeye, filme, geçeyim. Son sözü baştan söyleyeyim: vaktinize ve paranıza yazık etmeyin. İki saati aşkın süresine, bir de sinema salonunun filmin başında gösterdiği 15 dakikalık reklam eklenince, toplamda 3 saate yakın bir zaman çalıyor hayattan. Belki Behzat Ç. dizisi başlamamış olsaydı Av Mevsimi'ndeki karakterler bu kadar kalem...

New York'ta Beş Minare

Yazmaya sondan başlayayım. Hep ileri sürülen Hacı, Gülen'dir iddiası, filmi izlememiş olanların söyleyebileceği bir şeydir. Gülen'i filmdeki karakterlerden birisine benzetmek zorunluysa, Ali Sürmeli'nin başarıyla canlandırdığı, filme ismi olmayan bir hoca doğru seçim olacaktır. Kırmızıgül'ün daha önceki filmlerini izlememiş birisi olarak, sinema dili, anlayışı konusunda ahkam kesemem. Tek film ile yönetmeni değerlendirmek haksızlık olur. New York'ta Beş Minare'yi (NY5M), Ankara'da Kızılırmak sinemasında izledim. İzlediğim kopyada tüm karakterlerin konuşmaları dublajlanmıştı. FBI görevlisinin Mustafa Sandal ile Türkçe konuşmasını Kırmızıgül'ün anlamaması, başka garip geliyor insana. Sonradan ağız senkronuna bakınca ikilinin aslında İngilizce konuştuğu ortaya çıkıyor. Filmde Türkçeye çevrilmeyen tek konuşma ise Kırmızıgül ile FBI görevlisinin Kürtçe konuşmaları.  İnsanı sıkmayan bir film NY5M. Mesajlarını çekinmeden, insanın gözüne sokarak vermeyi tercih e...

Tourist, Angelina Jolie / Johnny Depp

Uzun zamandır yapmaya vakit bulamadığım şeylerden birisi sinemaya gitmek. Evde, dvd izlemek ile sinemaya gitmek arasında çok fark olduğunu düşünenlerdenim. Bir şekilde vakit yaratınca, vizyonda görmek istediğim bir sürü film içerisinden Angelina ve Venedik hatrına Turist (Tourist)'i seçtim. Filmin afişlerinde başrol oyuncularının arasına Venedik de eklenmeli. Kentin tüm güzelliği, çekiciliği kullanılmış. Angelina ve Johnny'nin performansları vasat. Gerçi, film mısır patlağı tadında. Böyle bir filmde nasıl bir oyunculuk sergileyecekler? Neyse, güzellikler görmek için gidilebilir. Vizyonda daha öncelikli filmler varken, zamanınız kısıtlıysa, başka salonlara göz atın derim.

Chloe, Büyük Hata

Julianne Moore, Liam Neeson ve Amanda Seyfried'ın başrollerini paylaştığı dram gerilim tarzı bir film. İzlemeyenler için filmin sonunu çağrıştıracak yorumlardan kaçınarak tek cümle ile özetlemek gerekirse: eşine güvenmezsen başına neler geleceğini bilemezsin . Erkeklerin ve kadınların aldatmadan ne anladığına ilişkin bir takım dokunmaları bir kenara bırakırsak mısır patlağı tadında bir film. İzlerken keyif veriyor, geriye bir şey bırakmıyor. 50 yaşına gelmiş Moore'ın vücuduna ne kadar iyi baktığını gösteren sahneler, sinemalarda değilse bile, televizyon gösterimlerinde makaslanacaktır. Bu sahneleri soft lezbiyen pornografisi olarak yorumlamak mümkün. Fİlmi izlerken hep ben bu filmi izlemiştim deyip durdum. İnternette filmle ilgili bilgilere bakınca 2009 yılı yapımı bu filmin, aslında 2003 yılı yapımı Nathalie'nin yeniden çekimi olduğunu öğrendim ve tahmin ettiğiniz gibi 2003 yılı yapımı filmi izlemişim :) Hatta kısa not da almışım o filmle ilgili. Nathalie'nin erotik ...

Ferzan Özpetek'in son filmi: Serseri Mayınlar

İtalya'da yaşayan Ferzan Özpetek'in çizmenin güneyinde, topuğunda, yer alan Lecce'de çektiği son filmi Serseri Mayınlar escinsellik, aile, toplumsal baskı konularını ele alıyor. Babanın oğlunun escinsel olduğunu öğrendikten sonra kentteki dolaşması, diğer oğluna karşı tavırları ve Roma'dan gelen escinsel arkadaşların yer aldığı sahneler eğlendirici. Filmin sonunda Sezen Aksu'nun şarkısı ve hüzün var. Özpetek'in filmlerinde görmeye alışık olduğumuz Serra Yılmaz Serseri Mayınlar 'da yok. Filmi izlemeyi düşünüyorsanız acele edin. Uzun oynamayacak gibi görünüyor. İzlediğimiz sinemanın küçük bir salonunda oynamasına karşın salonun büyük bölümü boştu ne yazık ki.

Neşeli Hayat

Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği ve başrolünü oynadığı son filmi Neşeli Hayat 'ı biraz geç de olsa izledim. Film, yıllar önce izlediğim Kemal Sunal'ın Düttürü Dünya adlı filminin yarattığı duyguyu hatırlattı. Neşeli Hayat adlı multi-level marketing şirketi tarafından dolandırılan, bu multi level marketingin ne olduğunu merak ediyorsanız buraya bakabilirsiniz, günlük bulduğu işlerle geçimini sağlamaya ve ayakta kalmaya çabalayan Rıza'nın traji komik öyküsü olarak özetlenebilir filmin konusu. Hüzünle ancak sıkılmadan izleyip, verdiğiniz paraya pişman olmadan sinemadan ayrılmak istiyorsanız gidip izleyin.

3 Maymun, film

Nuri Bilge Ceylan'ın 3 Maymun filmini izledim sonunda. Sinemada izlemeyi tercih ederdim ancak denk gelmedi bir türlü. Ceylan'ın etkileyici bir final ile biten 3 Maymun'u, az diyaloga karşın sıkmadan ilerliyor. Hatice Arslan, Yavuz Bingöl, Ahmet Rıfat Şungar ve Ercan Kesal başlıca rolleri paylaşmış. Yavuz Bingöl ile Hatice Arslan karakterleri başarıyla canladırıyor olsa bile benim favorim Ahmet Rıfat Şungar. Hatırla Sevgili dizisinin Ali'si, 3 Maymun'da Bingöl ve Arslan'ın canlandırdığı Eyüp-Hacer çiftinin oğulları İsmail'i oynamış. Benim gibi sinemada izlememişler için DVD'sinin yayınlandığını hatırlatayım.

Issız Adam

Uzun süre gitmedim Issız Adam 'a. Merak etmediğimden değil. Denk gelmedi bir türlü. O kadar çok şey duymuştum ki filmle ilgili, izledikten sonra ciddi hayal kırıklığı yaşadım. Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş, babasının açtığı restaurantta yaptığı yemeklerle kendi dünyasını kurmuş yalnız bir adam kahramanımız. Kadınlarla ilişkilerinde başarısız, seks konusunda sıkıntılar yaşayan Issız Adam'ımız bir yandan eski plaklardaki seslerin hayranıdır. Görüp beğendiği, birlikte olmak için türlü bahaneler/yalanlar uydurduğu Ada ile ilişkisi hem kendisini hem yaşam biçimini değiştirecektir. Peki bu durum sürekli olur mu? İşte filmin ilk yarısı bu güzelliklerle sürüp bitiyor. İkinci yarı ise biraz aceleye getirilmiş diye düşündürdü. Aslında final sahnesine kadar aceleye getirilmiş gibi gelse bile hayal kırıklığı diye nitelendirmeyeceğim bir yarıydı. Ama öyle bir final sahnesi var ki, inandırıcılıktan bu kadar mı uzak olur. Şimdi filmin finalini anlatıp, izlememişleri düşman etmeyeyim ...

Barselona - Barselona

Woody Allen'in son filmini izledik bugün. Geçtiğimiz yıllarda maç sayısı adlı filmini izlemiş ve sevmiştik. Maç sayısı, Londra'da geçiyordu. Kentin güzellikleri filme eşlik ediyordu. Barselona Barselona ise adı üzerinde olduğu gibi İspanya'nın (Katalonya demek gerek belki de) önemli kentlerinden Barselona'da geçen bir yaz macerası. Birbirinden karakter ve tip olarak farklı iki Amerika'lı genç kız yazın 2 ayını geçirmek için Barselona'ya geliyor. Kızlardan esmer olanı nişanlı, ne yapmak istediğinden emin, Katalan yaşam biçimi üzerine yapmakta olduğu yüksek lisansına katkısı olsun düşüncesiyle geliyor Barselona'ya. Sarışın olan isehayatın rüzgarına kendini bırakmış yaprak gibi savruluyor. Aşkı arıyor belki de. Eşinden olaylı bir şekilde ayrılmış bohem ressam ile tanışan kızlarımızın hayatları (en azından bir süreliğine) değişiyor. Nişanlı olanı hayatının geri kalanını kökten değiştirecek tercihi yapmaya çalışıyor. Ressamın eski eşinin de hikayeye katılmasıyl...