Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Nereden duyduğumu hatırlamadığım bir söz: "Bildiğim bir noktaysa, bilmediğim onun çevresi kadardır" diyordu. Aynı sözü bildiğim yazarlar noktaysa, bilmediklerim çevresi kadardır diye yeniden söyleyebilirim. Gerçekten de sadece Türkçe yazmış yazarları bile ele alsak, henüz hiç kitabını okumadıklarımın sayısı okuduklarımdan epey fazladır. Peride Celal, okumayı düşünüp de vakit yaratamadıklarımın başında geliyordu. Geç kalmışım, gene de bir yerden başlamış olmak güzel. 1916 doğumlu yazarımızın Can Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapmış iki öyküden oluşan kitabı 165 sayfa. Benim okuduğum 2003 tarihli ikinci baskısıydı. Bir Hanımefendinin Ölümü adlı öykü, kitabın büyük bölümünü oluşturuyor. Derinlemesine karakter tahlilleri, burjuva ahlakı ya da ahlaksızlığı, insanın bencilliği ve çıkarcılığı tokat gibi vuruyor suratına okuyucunun. Günümüzde İstanbul'da geçen öyküde, annelerinin intiharı üzerine cenaze evinde toplanan kardeşi, çocukları ve gelinleri ile evin...