Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Sözün aslı bu değildi biliyorum. Olsun, bence böylesi de güzel oldu :) Takvimler 16 Ekim 2019'u gösteriyordu, Eymir'in etrafını koşmaya ilk niyetlendiğimde . Çok çeşitli sebeplerle yarım kalan bir deneme oldu. 5,5 km'lik koşunun ardından sırtıma, daha önce hiç başıma gelmeyen, bir ağrı girdi. Sonrası kardiyoloji polikliniğinde yaptırılan tetkikler, endişeli bekleyişler ve sonunda müjdeli haber... Koşuya engel bir durum yok ortada. ve bugün, takvimler ilk denemenin ardından geçen 15 günü gösterirken bir kez daha aynı parkurda, bu kez çok daha hazırlıklı olarak, koştum. İlk denememde hata olarak düşündüklerimi tekrarlamadım bu sefer: Şort, tişört ve koşuya uygun ayakkabı ve çorap ile başladım koşmaya. Yanımda bir şişe (500 ml) su vardı. Tempomu kilometreyi 6-7 dakikada alacak şekilde ayarladım. Hızlandığımda yavaşladım. Koşuya başlamadan önce ve koşu sonunda esneme hareketlerini ihmal etmedim. İlk denemede, şarkıda denildiği gibi kafamı kırarcasına koşmuştum...