Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü. Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok. Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse. Oysa hiç evlenmed...
Bundan 555 yıl önce, 1453'te, İstanbul fethedilirken Bizans ile ilgili anlatılan en çarpıcı hikayedir: meleklerin cinsiyeti tartışması. Günümüzde de hayat başka yere doğru akarken oturup incir çekirdeğini doldurmaya uğraşanlar için kullanılan bir benzetmedir. Bu günlerde yaşamakta olduklarımı bundan daha iyi tariflemek olanaksız :) Neler neler olurken bir grup cinsiyet tartışması benzeri işlerle meşgul. Buradan sesleneyim bare duyanlara: Osmanlı kapıda, kent düşüyor. Bırakın cinsiyet tartışmalarını :))) Anlayana