Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Prag ile birlikte ilk akla gelen yazar sanırım Kafka'dır. Aklınıza gelmese bile karşınıza her köşe başında çıkar Kafka'ya ilişkin bir şey sokaklarda. Müzesine rastlarsınız, heykelini görürsünüz, onun adını taşıyan kafenin önünden geçersiniz hiç birine rastlamazsanız bile aslında onunla aynı sokaklarda dolaşmaktasınızdır. Mutsuz ve karamsar Kafka, bir dönem çalıştığı binanın penceresinden seyrediyordur sizi, siz farkına varmadan eski kent meydanını turlarken. Öyle mutsuz öyle hapsolmuş hissetmiş ki Kafka Prag'da, İspanyolca öğrenip güney Amerika'ya gitmeyi planlarmış zaman zaman. Dükkan sahibi, otoriter babasının baskılarından mıdır bu bunalmışlık, yoksa çekingen kişiliğinden mi, belki de Yahudi oluşu ve Almanca-Çekçe arasında geçen çocukluğudur sebebi kimbilir. Türkçe'ye çevrilmemiş olacağını düşünerek İngilizce çevirisini almıştım Prag'dayken Franz Kafka and Prague adlı orijinali Almanca yazılmış kitabı. Bu kadar Türk turistin gittiği bir kent ile ilgili ya...