Deniz Kavukçuoğlu'ndan okuduğum ilk roman. Daha önce farklı türlerde kitaplarını okumuştum . Can yayınlarından Ekim 2008'de çıkan ilk baskısıydı okuduğum. 145 sayfalık roman bir kaç saat içerisinde bitti. Romanın arka kapağında da belirtildiği üzere yaşlı adam genç kız aşkı konu edinilmiş. Aşk, karşı konulmaz bir duygu. Delilik hali. İnsanı insanlıktan çıkartan tehlikeli bir durum. Bana kalırsa bir kez yaşadıktan sonra böylesi bir delilik halini, bünye kendisine koruma kalkanı oluşturuyor ve tekrarına izin vermiyor. Umarım vermez de. Kavukçuoğlu'nun anlattığı aslında aşk değil. Zaten roman kahramanı da kendisine, zor da olsa, itiraf ediyor bu durumu. Bir iki saat içerisinde bitmesi, dilin akıcılığının ve anlatılanın sürükleyiciliğinin kanıtı. Fonda, Leonardo de Vinci ve doğduğu kasaba ile İstanbul var. Aşkı konu edinen romanlarda beni en çok etkileyen Levent Mete'nin Aşk Hastalığı olmuştu. Onu geçen bir aşk romanı okumadım henüz. Okuyacağımı da pek zannetmiyor...
Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır. Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor. Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...