Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
1970 - 1980 arasındaki 10 yılllık dönem içerisinde iki askeri müdahale geçirmiş bir ülkeyiz. Birisi muhtıra, birisi darbe şeklinde gerçekleşen bu iki müdahalenin etkilerini bugün de yaşadığımızı düşünüyorum. Yaşadığım ülke ve dünyaya dair dertlerim var. Daha iyi nasıl olabilir sorusunun yanıtını araken, geçmişte nelerin yaşandığını bilmek yararlı oluyor. Oğuzhan Müftüoğlu, bu 10 yıllık dönemin merkezindeki bir isim. Onun baktığı noktadan yaşananları öğrenmek isteyenler için Bitmeyen Yolculuk iyi bir kaynak. Dönemi anlatan başka anı kitapları da okudum. Halen okumakta olduğum Gün Zileli'nin anıları da gene aynı döneme ilişkin bir başka tanıklık. Bu yazıda ve döneme tanıklık eden diğer anı kitaplarıyla ilgili yazılarımda yaşananlara, anlatılanlara ilişkin yorum yapmayacağım. Her olayı tarihsel koşullarıyla değerlendirmek gerektiğine inananlardanım. Bugünden durup, yaşananların sonuçlarını bilerek yorum yapmak kolay, ancak yanlış. Kendi adıma çabaladığım, o günlerde yaşananları oku...