Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aşk Romanları Yazan Adam / Levent Mete

Yazının başında belirteyim ki son dönemlerde en keyif veren romanların başında geliyor Levent Mete'nin bu ilk romanı.  Mete, Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Psikiyatri alanında İzmir'de çalışıyor. Roman, İletişim Yayınları'ndan 2000 yılında çıkmış. 131 sayfalık roman, klasik romanlardan farklı bir kurgu ile yazılmasından olsa gerek 1000 adet olan ilk baskısından sonra yeniden basılmamış. Levent Mete'den okuduğum diğer roman Aşk Hastalığı adını taşıyordu. Aşk, hastalık mıdır? Aşık olmak nasıl bir ruh halidir? Kendinden vazgeçmek midir? Başkasını koşulsuz kabul müdür? Kitaptan bir alıntıyla: "...Yaşamı bir fedakarlık olarak algılayan ve kendi gereksinimlerini unutarak başkaları için yaşayanlar, aşk için gereken gerilimi yaratamayacak kadar gevşek bir ruha sahiptirler. Onların arasından saçını süpürge eden anneler ve inançları uğruna ölüme giden militanlar çıkabilir, ancak tutkulu aşıklar çıkmazdı. Öte yandan, kendinden başkasını düşünem...

Erkekler Dünyasında Bir Kadın Yazar, Silsilename I / Cahit UÇUK

Hani derler ya yazsam hayatım roman olur diye.  Cahide Üçok'un, kendine uygun gördüğü ismi ile Cahit Uçuk, gerçekten roman gibi bir hayat yaşamış. Şanslıyız ki kalemi güçlü bir yazar kendisi. Bu roman gibi hayatını üç kitapta toplamış. Yapı Kredi Yayınları, Uçuk'un hayat hikayesinin başlangıç bölümünü oluşturan Bir İmparatorluk Çökerken'i yeniden basıyor. Ne yazık ki hikayenin devamının yer aldığı Silsilename I ve II'nin yeni baskıları yapılmıyor. Belki bu yazı vesile olur, çokca sorulan bu iki kitabın yeni baskıları yapılır. Cahit Uçuk, ilk kitabın bıraktığı yerden devam ediyor hayatını anlatmaya. İlk kitap, çoğunlukla annesinin başından geçenlere ayrıldığı için üçüncü tekil kişi dilinde yazılmıştı. Bu kitap ise birinci tekil kişi dilinde. Kitabı okurken düşünmeden edemedim yazar bir kadınla evli olmanın ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu :) İnci Aral'ın kitaplarını okurken de aynı şeyi düşünmüştüm. Sonuçta iki kişinin yaşadıklarını biz tek kişinin gözüyle i...

Seviştikten On Dakika Sonra / Christine Kerdellant

Fransız Kültür kütüphanesinde Türkçe'ye çevrilmiş Fransızca kitaplar da var. Bunlardan birisi Kerdellant'ın romanı. Everest yayınlarından Mart 2004'te yayınlanmış. 272 sayfalık kitap hızlı okunanlardan. İdil Engindeniz'in tercümesi başarılı. Kimi deyimleri ve televizyon programlarını anlayacağımız şekilde çevirmiş. New York yerine Paris'te geçen bir Sex & The City şeklinde tanımlanabilecek bir roman. Baş karakterimiz Eva adlı kadın dergisinde çalışan 33 yaşında bekar Marianne. Bekar İdeal Erkek (BİE) arayışını, yakın arkadaşlarının hayatlarından kesitlerle izliyoruz roman boyunca. Karşısına çıkan BİE adaylarının hayata bakışları, kadın-erkek ilişkisi üzerine yorumları kah güldürüyor kah düşündürüyor. Uzunca sayılabilecek roman bitince geriye ne kalıyor derseniz, işin doğrusu doyurucu bir yanıtım yok. Kolaylıkla çok izlenen bir dizi ya da film haline dönüştürülebilecek, keyifle okunan ama kalıcılığı olmayan bir roman. Kafa dağıtmak için birebir.

Depresyon, Hüzünden Melankoliye / Levent Mete

İzmir'de çalışan bir psikiyatrist Levent Mete. Kitabın yayınlandığı yıllarda doçent olarak görev yapıyormuş hastanede. İlk baskısı 1999 yılında yapılmış Depresyon adlı eserin. Benim okuduğum 2000 yılında yapılan ikinci baskısıydı. İki baskının toplam adeti 1500. Bugünlerde ilk baskıda 50.000 sayısıyla kıyaslayınca şaşırdım. 128 sayfalık kitap İletişim yayınları tarafından çıkartılmış. Birbirinden farklı karakterdeki insanların öyküleri ile başlıyor kitap. Ortak yanları, hayatlarının bir döneminde doktora başvurmalarını gerektirecek kadar yoğun yaşadıkları depresyon. Kitabı okumadan önce de depresyonun yaygın karşılaşılan bir hastalık olduğunu biliyordum. Ancak kitaptan öğrendiğime göre kadınlarda, erkeklere kıyasla iki kat daha sık görülüyormuş. Ayrıca ilginç bir bilgi daha: bekar erkeklerde ve evli kadınlarda görülme sıklığı fazlaymış (s.82) İkinci bölümde depresyonun sebepleri üzerinde durulmuş. Tedavi seçenekleri son bölümü oluşturuyor. Bu kadar sık rastlanan bir hastalık konusu...

Luis Bunuel'i keşfetmek

Sinema ile oldum olası ilgilenirim. Zamanında Ankara film festivalinde oynayan filmlerin büyük bölümü izlerdim. Kavaklıdere sinemasının halen sevgiyle yadederiz. Kapanmadan önce, başka salonlarda oynama olasılığı bulunmayan nice film seyretmiştik. Şimdi geriye Kızılırmak, bir yere kadar Büyülü Fener kaldı sadece. Diğer salonlarda genel beğeniye hitabeden filmler dışında bir şey izlemek zor. Geçtiğimiz aylarda yaptığım bir abonelik, yeniden sinematek keyifleri yaşamamı sağladı: Fransız Kültür kütüphanesine üyelik. Fransızca bilmiyorum. Şimdilik öğrenmeyi de planlamıyorum. Ancak bu durum yıllık 60 TL verip üye olduğum Fransız Kültür kütüphanesinden yararlanmam önünde engel değil. Kütüphanede Türkçe dublajlı, altyazılı dvdler ve Türkçe'ye çevrilmiş Fransız yazarların kitapları var. Luis Bunuel, kütüphaneden alıp izlediğim yönetmenlerden. Arzunun Şu Karanlık Nesnesi ve Burjuvazinin Gizli Çekiciliği filmlerini seyrettim. Sinemayla ilgilensem bile seyirci olmanın dışında bir bilgim yok. ...

Giderayak, Bülent Usta

Uzuuun bir aradan sonra yeniden büyükler için yazılmış bir tiyatro oyunu izlemenin keyfini sürdük geçtiğimiz pazar günü. Babaanne ve dede evde bebeklerle keyif yaparken biz de 2 yılı aşkın süre sonra Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sahnelediği Giderayak isimli oyunu izledik. Ülkemiz hep ilginç bir ülke olagelmiştir. Ancak son dönemlerde ilginçlikler giderek inanılmaz boyutuna ulaşıyor. Zaytung.com adlı gerçek olamayacak absürd olayları gerçekmiş gibi yazan bir internet sitesi var. Son dönemde gerçekten olmuş bir çok olay, Zaytung haberlerinden daha absürd. Giderayak, böyle bir haberin Nisan 2008'de gazetelerde yer almasıyla yazılmış. Ankara Sanat Tiyatrosu'nun oyun ile ilgili sayfasından alıntıyla: "TMSF kurulundaki boş üyeliklerden birisine atanması istenen isim; Başbakan Erdoğan’ın bir arkadaşının oğlu, Mehmet Fatih Karaca. TMSF’ye bu ismin atanması için ilgili Devlet Bakanı Nazım Ekren’e talimat veriliyor. Ekren’in Bakanlığı da Mehmet Fatih Karaca’nın TMSF üyeliğine atan...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...