Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İngilizce'nin ardından bu kez Fransızca blog ile karşınızdayım

Malum 2004 senesinden bu yana SadeceOzgur adıyla blog yazıyorum. 27 Mart 2013 tarihinde aşağıdaki paragraf ile TVTechTR macerasını başlatmıştım.  First of all I would like to mention that you can be sure that what you read in this blog is not copied from somewhere else. They are personally written by me. I am working as an R & D Engineer in Turkey. After graduated from electrical & electronics engineering department in 1995 I am working in television industry since 1998. TVTechTR , İngilizce olarak yazmaya devam ettiğim blogum. Sadece radyo ve televizyon teknolojileri konusunda yazılar yayınlıyorum. Blogu kurarken yurtdışı etkinliklerine blog yazarı olarak katılabilmek tek hedefimdi. 2015 ve 2018 senelerinde IBC fuarlarına basın akreditasyonu ile katıldım. 2019 için konuşmacı olmam yönünde davet alsam bile bütçemin denkleşmesi zaman alacağı için bu yıl böyle bir plan yapamayacağım.  Bu kez bambaşka bir motivasyon ile Fransızca yazacağım radyo ve televizyon tek...

yayıncılık - bilgi teknolojileri

Ne iş olsa yapmaya hazır olmak yerine bir konunun uzmanı olmak her zaman daha iyidir. Ancak ikincisini, günümüzde çoğunlukla, iş dışı zamanlarda gene çoğunlukla, kendi cebinden para harcayarak yapmak zorunda kalıyoruz. Bu durumun nedenleri ve sonuçları ayrı yazıların konusu, bu yazıda, yayıncılık dünyası ve bilgi teknolojilerinin "yakınsaması" üzerine bir kaç şey yazmak istedim. Bilgi teknolojileri ( I nformation T echnology:IT), işlerin daha kolay ve daha hızlı yapılmasına olanak sağlayan çözümler üreterek bir çok sektörü dönüştürdü. Daktilograf diye bir kadro vardı bir zamanlar meselâ. IT çözümleri, yayıncılık dünyasında da bir çok alanda uzun senelerdir kullanılıyor. Kurgu setlerinde, kayıt ve kaydın gösterimi için kullanılan cihazlarda, kameralarda, ses ve görüntünün taşınmasında, aktarılmasında... Bu kadar fazla alanda IT cihazlarının kullanılması, senelerce yayıncılık için özel üretilmiş cihazlarla çalışmaya alışmış teknik personelin IT "jargon"unun öğr...

Yayıncılık dünyasında "ses" değişecek: Next Generation Audio (NGA)

Okumayı, araştırmayı ve yazmayı seven birisiyim. 20 seneden uzun süredir çalıştığım yayıncılık dünyasının video (görüntü) tarafında bir çok yeniliğe tanıklık ettim. Standart tanımlamalı (SD) yayınlardan yüksek tanımlamalı (HD) ve son olarak ultra yüksek tanımlamalı (UHD-4K) görüntüler ilk akla gelenler. Ses ise temelde fazla değişmedi. Mono - stereo, ben sektöre girmeden var olan teknolojik yenilik. Sıkıştırma teknikleri gelişse de sesin ele alınışına farklı bir yaklaşım, 5+1 - 7+ 1, 10+1 - 22+2'leri saymazsak, yaşanmadı denilebilir. İşte bu durum Next Generation Audio ile birlikte değişecek gibi görünüyor. Next Generation Audio (NGA) nedir? Kısaca tanımlamak gerekirse NGA öncesi dünyada sesin son hali, yapım esnasında, yapımcı tarafından veriliyor. Farklı kaynaklardan gelen sesler, bir ses karıştırıcısından (audio mixer) geçirilerek tek ses (peki stereo için sağ ve sol sesler, 5+1 - 7+1, vb için farklı hoparlörden farklı sesler) halinde yayınlanıyordu. Alıcı tarafta izleyic...

Cafe de Pizza, Kırkpınar Mahallesi - Sapanca

"Mekân" etiketli yazı yazmayalı epey zaman olmuş. Hem burayı yazmalıyım dediğim yer çıkmıyor karşıma, hem de sadece mekân yazan bloglar var ve bu işi çok iyi yapıyor. Muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun Cafe de Pizza'ya.  Web sayfalarında, 2010 senesinden bu yana hizmet verdikleri yazılı . Adından da anlaşıldığı üzre, pizza konusunda iddialılar. Mekânda, pizza ile ilgili bir yarışmada alınan gümüş madalya sergileniyor.  "Gerçek İtalyan pizza"sı yapıyorlar ama diğer pizzalarla İtalyan pizzasının farkını sormayın bana, bilmiyorum. İnce sayılabilecek hamur üzerine, özenle seçilmiş malzemelerin konulduğu, kenarında hamur  çerçevesi olmayan bir pizzaydı yediğim. Menü, pizza ve makarna çeşitleriyle zengin. Makarnalarını da kendileri üretiyormuş. Makarnalardan tadına baktıklarımızı çok beğendik. Menünün  ayrıntılarına bakabilirsiniz. Tatlı olarak, gene kendilerinin yaptığı, profiterol ve cheesecake yedik. Profiterol kolayca yapılabileceği düşünülen an...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

İttihat ve Terakki'nin Son Yılları (1916 Kongre Zabıtları)

Yakın tarihimize ilgimi artık biliyorsunuz. Özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti dönemini anlayabilmek adına okuyorum sürekli. Bu sayede, araştırmacıları heyecanlandıracak bir kütüphaneye sahip oldum diyebilirim. İleride akademik çalışma yaparsam, bu birikim çok işime yarayacak. Merakım bu kez beni Nehir Yayınları tarafından 1992 yılında basılan Hatıralarla Yakın Tarih serisinden İttihat ve Terakki'nin Son Yılları adlı esere götürdü. Kitabın yazarı yok, haliyle. Ancak yayına hazırlayan ve sadeleştiren bir isim var: Eşref Yağcıoğlu. İttihat ve Terakki Cemiyeti, toplam 8 kongre gerçekleştirmiş. Her kongresi, ülkemiz tarihi için son derece önemli sonuçlar içeriyor. Kitapta konu edilen 1916 yılında, yani Birinci Cihân Harbi'nin üçüncü senesinde, düzenlenen yedinci kongresi. Hem Kongre zabıtları hem de Kongre sonrası Tanin gazetesinde çıkan yazılardan derlemeler yer alıyor kitapta.  Yağcıoğlu'nun sunuş yazısı, konuya yabancı olanlar için yetersiz. Belki böylesi bir kit...

kilo verme projesi

Otuz yaş, metabolizma hızında bir dönüm noktası. Otuz öncesi bir kaç hafta yediğime içtiğime dikkat ettiğimde, aldığım kiloları kolayca verebiliyordum. Kırk yaş ise neredeyse U dönüşü gibi oldu. Artık, bir kaç hafta yediğime içtiğime dikkat ettiğimde, elde edebildiğim tek şey kilo alışı durdurabilmek.  Hal böyleyken bir de kek günleri, hamur işleri resme eklenince, durum vahim bir hale doğru evrildi. Henüz geç değil diye düşünerek, kilo verme sürecini bir proje olarak ele almaya karar verdim.  Baştan söyleyeyim, tıp doktoru değilim, yapmaya çalıştığım mantıklı mı tıbbi açıdan bilmiyorum ve projelerden / planlardan nefret ederim. Gene de, bir süreliğine, planlı yaşamaya gayret edeceğim.  Projemin hedefi net olarak tanımlandı. Her ay, mevcut kilomun %2'si kadarından kurtulmak.  22 Ocak 2019'u 75 kabul edersek,  22 Şubat 2019 günü 73,5 22 Mart 2019 günü 72 22 Nisan 2019 günü 70,5 22 Mayıs 2019 günü 69 22 Haziran 2019 günü 67,5 olmayı hedefli...

Beyaz Geceler / Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Âli Yücel Klasikleri ismiyle çıkarttığı diziyi herkese önermekle başlamak istedim bu tanıtım notuna. Cumhuriyetin ilk döneminin, aydınlanma amaçlı yaptığı adımlardan birisidir sanırım bu çeviriler. İş Bankası, kitapları yeni çeviriler ile sunuyor okuyucularına. Beyaz Geceler adlı kitabın çevirisi Barış Zeren'e ait.  Beyaz Geceler adlı kitap diye yazdım, çünkü Mart 2018 tarihli 9. baskısını okuduğum kitap, sadece Beyaz Geceler novellasını değil, Başkasının Karısı, Noel Ağacı ve Nikâh, Haysiyetli Hırsız ve Yufka Yürekli adlı öyküleri de içeriyor.  Beyaz Geceler, dört gece ve bir sabahlık sürede geçen, kısa ve çarpıcı bir novella. Uzun öykü ile kısa roman arası yapıtlar için kullanılıyor bu "novella" tabiri. St. Petersburg'a gitmeyi düşünenlerin, öncesinde Beyaz Geceler'i okuması şart. Kitapta yer alan Yufka Yürekli adlı öykü Çehov'un Memurun Ölümü adlı kısa öyküsünü anımsattı. Hangisi önce yazılmış bilemedim, pek önemi ...

DAB, makûs talihini değiştirebilecek mi?

DAB için sis dağılıyor mu? Sayısal karasal radyo yayınları Avrupa'da DAB/DAB+ ve Rusya'nın son kararı ile birlikte DRM+ teknolojileri kullanılabiliyor. Rusya, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmadığı için AB Parlamentosu'nun aldığı ve bu yazıyı yazmama neden olan kararını değerlendirirken, sayısal karasal radyo denilen yerleri DAB/DAB+ olarak okumak doğru olacaktır.  AB Parlamentosu " Directive " olarak yayınladığı metinde, ki bu "directive" (bence en uygun tercümesi yönetmelik, bundan sonra yönetmelik diyeceğim) 558 sayfalık bir metin, geçen bir paragraf DAB/DAB+ piyasasını hareketlendirdi. Paragrafın İngilizce aslı şöyle: 3. INTEROPERABILITY FOR CAR RADIO RECEIVERS Any car radio receiver integrated in a new vehicle of category M which is made available on the market for sale or rent in the Union from … [two years after the date of entry into force of this Directive] shall comprise a receiver capable of receiving and reproducing at least radio servi...

Ermeniler ve İttihat ve Terakki / Arsen Avagyan - Gaidz F. Minassian

Yakın tarihimize dair kitapları okumayı sürdürüyorum. Daha önce bir kaç kez yazdığım gibi, " bildiğim bir noktaysa - bilmediğim çevresi kadar ." Okudukça, daha çok okumam gerektiğini görüyorum. Sanırım ömrümün geri kalanını bu 70 seneyi (1876-1946) anlamaya çalışarak geçireceğim :) Kitabın tam adı biraz daha uzun: "Ermeniler ve İttihat ve Terakki / İşbirliğinden Çatışmaya".  Avagyan, Erivan doğumlu ve Moskova Devlet Üniversitesi'nde "Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye'nin Devlet - İktidar Sisteminde Çerkeslerin Rolü" başlıklı doktora tezi sahibi. Bu çalışma Belge yayınlarınca kitap olarak basılmış.  Minassian ise Paris doğumlu. Paris Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde doktora eğitimi yapmış.  Kitap aslında Avagyan tarafından yazılan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Ermeni Siyasi Partileri Arasındaki İlişkiler başlıklı makale ile Minassian tarafından yazılan Birinci Dünya Savaşı Öncesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile...

Hatıralarım / Hilmi URAN

Tarihimizi iyi öğrenmemiz gerektiğine inanıyorum. "iyi öğrenebilmek" için çok çaba harcamak gerekiyor, ne yazık ki. Okullarımızda anlatılan yakın tarih fazlasıyla yetersiz ve özensiz. Tarih dersleri konusu, ayrı bir yazıda ele alınacak kadar uzun.  Hilmi Bey, 1886 doğumlu. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine denk gelen öğrencilik yıllarında İstanbul'da Mülkiye Mektebi'nde eğitim görmüş. Menemen ve ardından Çeşme Kaymakamlığı ile başlayan çalışma hayatı boyunca Antalya ve Adana valiliği ile Kars mülkî amirliği yapmış. Siyasi hayatında ise Cumhuriyet Halk Partisi müfettişi, Adana ve Muğla mebusu ile Adalet, Nafia ve Dahiliye Bakanı olarak hizmet sunmuş. Oldukça ayrıntılı ve belgelerle dolu bir anı bırakmış Uran. İlk baskısı, Ayyıldız Matbaası tarafından 1959 senesinde yapılan ve Hatıralarım adını taşıyan anılarında, Osmanlı'nın dağılması, Birinci Cihân Harbi ve Millî Mücadele senelerinde sivil hayata dair çok ilginç anektodlar var. Eserin yeni baskıl...

blogda pek yakında - kitap

Bunu daha önce bir kaç kez yaptım. Sonrasında sıkılınca bıraktım. Muhtemelen aynı şeyler yaşanacak. Bir kaç ay, heyecan ile yazacağım. Sonra sıkılıp devam etmeyeceğim :) Bir kaç hafta içerisinde blogda yer vermek istediğim 4 kitap: Hatıralarım / Hilmi URAN   (16 Ocak 2019 tarihinde bloga eklendi) Osmanlı döneminde dünyaya gelmiş Hilmi Bey. Mülkiye mezunu. Osmanlı zamanında başladığı kamu yöneticiliği hayatında Cumhuriyet döneminde milletvekilliği ve bakanlıklar yaparak devam etmiş. Anılarının tarihi 1959. Dönem araştırmacılarına eşşiz kaynaklar sunuyor. İş Bankası Kültür yayınlarında yeni baskıları bulunan bu önemli eserin ilk baskısından (1959 tarihli)  okumak ayrı bir keyif. Beyaz Geceler / Dostoyevski   ( 21 Ocak 2019 tarihinde bloga eklendi) Dostoyevski okumak her zaman ayrı hazlar veriyor. Öykülerden oluşan bir kitap. Beyaz Geceler, bu öykülerden birinin adı.  Ermeniler ve İttihat ve Terakki İşbirliğinden Çatışmaya / Arsen Avagyan - Gaidz F. Min...

vegan / vejeteryan ya da hiçbiri

Bu yazıyı yazmak yerine bir kaç yazıyı silebilirdim. Böyle yapmak daha kolay olsa bile dürüst kalmayı tercih ettim. Bundan bir kaç ay kadar önce bir sabah vegan olmam gerektiğini düşünüp uygulamaya koymuştum. Hatta, bu kararımın ay dönümlerinde ne kadar isabetli bir karar verdiğime dair yazılar yayınladım.  Ancak, vegan beslenme ile kilo artışı birlikte ilerledi. Gerek hayatın, bu yaşa kadar alıştığım zevklerinin baskısı, gerekse kilomda tarihi zirveler görmeye başlamam vegan, ve sonrasında vejeteryan, olma kararımından vazgeçmeme yol açtı. Vegan olup sağlıklı kilosunu koruyan, dünya zevklerinden uzak kalmayı başaran herkesi gönülden kutluyorum. Hedonist olmasam bile peynirden vazgeçmem zor görünüyor. 2019, dürüstlük yılı olsun benim için...

2019 planları

İleride dönüp bakmak adına, kendime not niteliğinde yazdım 2019 hedeflerini. Bize ne diyebilirsiniz. Bu durumda, okumadan bir sonraki yazıya geçmenizi öneririm.   Plan yapmayı da yapanı da sevmem. Belki yaptığım planların başarısız olmasından kaynaklanıyor bu durum. Sevmesem bile arada plan yapmak gerekiyor. Özellikle kaynak kıt olduğunda... En önemli ve en kıt kaynağımız, şüphesiz zaman. Süresini bilmediğimiz ama sınırlılığından emin olduğumuz bir "şey". Onu daha "keyifli" daha "doyurucu" ve daha "faydalı" geçirebilmek için arada plan yapmak fena fikir değil. Keyifli, doyurucu ve faydalı kelimelerini tırnak içerisine aldım, çünkü her üçünün de tanımı kişiden kişiye göre değişir.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardından gelelim 2019 planlarına... Çok çok uzun senelerdir istediğim ama bir türlü denk getiremediğim bir "öğrenme süreci" yaşamak istiyorum. Pek çoklarından farklı düşünüyorum eski alfabemiz hakkında. En az...

Netflix değiştirir demiştim, değiştiriyor

Bundan üç sene kadar önceydi. Netflix, aralarından Türkiye'nin de olduğu, yüz kadar ülkede hizmetini sunmaya başlamıştı. O günlerde yazdığım yazıdan bir alıntı: Gelelim sadede. Netflix, dönüştürür. Girdiği pazarlara etkileri büyük oldu. Artık bağlantı paylaşmayacağım ancak google'a netflix tv market change yazdığınızda karşınıza çıkacak yazılara da bakmanızı rica edeceğim.  Bendeniz de sektörde 20 yıla yaklaşan deneyimlerimin ışığında iki kelime ile durumu özetlersem: Netflix, değiştirecektir.    Adil kullanım kotası varken bile 3 MB'e inen hızlarda sorunsuz çalışan teknolojisi, eş anlı olarak 2 farklı cihazdan HD kalitesinde içeriklere ulaşıma izin veren abonelik sistemi ve son derece kaliteli yapımları barındıran zengin kütüphanesi ile adından her geçen gün daha fazla söz ettiriyor NETFLIX. Yakın zamanda ilk yerli yapımı Muhafız: Hakan ile tüm dünyada İstanbul tanıtımını beğenilere sundu. İlk iki sezonu çekilmiş olan Muhafız'ın 3 ve 4. sezonları için de anlaşm...

Fahrenheit 451 / Ray Bradbury

Distopya, kötü gelecek tasviri olarak adlandırılıyor. Geleceğe umutsuz bakan kitaplar. Umutsuz/karamsar yerine gerçekçi demek daha doğru geliyor bana. 1984'ü okuduğumda da bunu düşünmüştüm. 1953 yılında yazılmış Fahrenheit 451. Bizim kullandığımız sıcaklık ölçü birimi Celcius'a dönüştürürsek, 232 derece. Kağıdın tutuşma sıcaklığıymış. En azından yazar Bradbury'e öyle söylenmiş, o da romanının adında kullanmış. Roman, gelecekte geçiyor ama son tüketici elektroniği fuarında, ekranı hoparlör olan, 2.5 metrelik duvar ekranlar, tam da Fahrenheit 451'de anlatılanlar gibi. Kitap okumak için ayrılan süreler, kitap okuyanların toplumun çoğunluğunca maruz bırakıldığı muamele, bilgileri heran değişebilecek mecralardan edinmemiz... Sanki gelecek, o kadar da uzak değil. Sonu ve genel havası bakımından umutsuz bir distopya değil Bradbury'nin çizdiği. Aksine, her türlü zorluğa ve baskıya karşın yılmayan bir grup insan, bir gün dünyanın kaderinin yeniden değişebileceğine ina...

SDI - IP dönüşümü

Kereviz çorbası tarifinden SDI - IP  dönüşümüne gecen bir blog daha yoktur sanırım. Kalıcı, sadık okuyucumun olmayışının sebebini de burada aramalı belki :) Başlığa dönersek, IP, yani internet protokolü, birçok sektorde dönüşüme/değişikliğe yol açtı. Yayıncılığı da etkilemesine şaşırmamak gerek. Aslına bakarsanız IP, yayınların iletiminde ve dağıtımında uzunca bir süredir kullanılıyor. Yeni olan, stüdyo içinde de serial digital interface gibi oturmuş, sorunsuz çalışan, baseband sinyalle mutlu standardın değişikliğe zorlanması...  Neden SDI - IP dönüşümü? Tek reji ile farklı noktalardan prodüksiyondan standart IT ekipmanı ile yayın yapılabileceğine olan inanca bir çok sebep sıralanabilir. Ancak aslında ç ağın zorladığı "daha verimli/daha esnek/daha ucuz" dayatması karşısında direnmek kolay değil. SDI , senelerdir denenmiş ekipmanları ve yetişmiş insan gücü ile tahtını uzun süre korumayı başardı. Ancak IP tabanlı tasarımlar giderek bu tahtı devralacağa benziyor. IP taban...

Kereviz çorbası tarifi

bu soğuk Ankara'da sıcacık bir çorba Mutfak işleri terapi gibi geliyor bana. Sadece pişirmek değil, bulaşığın yıkanması, derlenip toplanması, baharatlar ve bakliyatları düzenlemek... Kısaca mutfaktaki her şey.  En çok heyecanlandıran ise denemeler... Ölçüsüz, herşeyin "göz kararı", "bir çimdik" ile tarif edildiği denemeler... Bu tür denemelerin tek kusuru, tekrarının zorluğu. Göz, kendi gözünüz de olsa, aslında her seferinde başka baktığı için, onun "kararı" da farklı oluyor :) İşte bir cumartesi sabahında giriştiğim kereviz çorbası , böyle bir deneme. Sonuçtan memnun olunca, paylaşmak istedim... Malzemeleri sıralayayım öncelikle: Orta boy kuru soğan, iki kereviz, kerevizlerin yaprakları (saplarını kullanmadım ama maydanozdaki gibi yaprakları kullandım), tane kimyon (tane dediğime bakmayın, toz olmayan anlamında tane diyorum), tuz, zeytin yağı,  1 portakal ve 1 limonun suyu, "biraz" erişte ve "biraz" yulaf ezmesi... İşe...

RTÜK Karasal Yayın Lisansı ve Sıralama İhalesi Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik yayınladı

Sayısal karasal televizyon, İngilizce karşılığı olan " d igital t errestrial t elevision" kelimelerinin ilk harflerinden oluşan, DTT kısaltmasıyla blogun önemli etiketleri arasında yer alıyor. 2004 senesinde başladığım blogda DTT etiketli yazılar da 2004 senesinden itibaren var.  15 senedir takip etmeyi sürdürdüğüm, Türkiye'de sayısal karasal televizyon yayıncılığı, bugünlerde yeniden gündeme geliyor. 2006 ve 2013 senelerindeki gelişmeleri hatırlayanlar, sonuçtan pek emin değil. Kısaca özetlemek gerekirse,  Analog olarak sürdürülen karasal televizyon yayıncılığı (kılçık anten ile izlediğimiz o eski, karlı-gölgeli yayınlar) teknolojinin gelişmesine paralel bir şekilde sayısallaştırıldı. Avrupa'da 2015 senesinde artık DTT şebekesi kurmamış ülke kalmadı. Bu süreç boyunca teknoloji yerinde durmadığı için daha verimli sıkıştırma teknikleri geliştirildi, daha iyi kodlamalar ortaya çıktı. DVB-T MPEG 2 olarak başlayan DTT şebekeleri, DVB-T MPEG 4 ---> DVB-T2 MPEG 4...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

İmparator / Erol Toy

Sanayi, Sermaye ve Bir Roman: Fehmi Çok’un Hikâyesi Senelerdir okumayı ertelediğim bir romanı, İmparator 'u nihayet bitirdim. Erol Toy’un kaleme aldığı ve Fehmi Çok’un hikâyesini anlatan bu roman, evimizin kütüphanesinde hep bir köşede duruyordu aslında. Ancak taşınmalar, şehir değişiklikleri derken o kopyayı bulmak yerine, mahalle kütüphanesinden Doğu Kitabevi 'nin 3. baskısını ödünç almak daha kolay geldi. Roman, 1920 yılında, Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından hemen öncesiyle başlayıp, 1971 muhtırasına kadar geçen tam 51 yılı kapsıyor. Bu yarım asırlık dönemi, sanayici Fehmi Çok’un gözünden izliyoruz. Erol Toy, yerli sermayenin nasıl biriktiğini, konuya yabancı okurun da anlayacağı biçimde basitleştirerek aktarmış. Bu, romanı öğretici kılsa da kimi bölümlerde teknik ayrıntılar ağırlık kazanmış. Siyasetle iç içe geçmiş sanayi dünyası, roman boyunca gözler önünde. Ülkenin büyük iş insanlarının, daha fazla kâr uğruna siyaseti nasıl şekillendirdiği a...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Medya - 4: Platformlar

1991 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde Elektrik - Elektronik Mühendisliği Bölümü'nde okumaya başladığımda cep telefonu yoktu. Evimizde bilgisayar ve internet bağlantısı da yoktu. 1993 yılında 486 DX 2 - 66 işlemcili bir toplama bilgisayar sahibi olduğumuzda, ki hâliyle "evin" bilgisayarıydı bu cihaz, internete bağlanmak için bir sene daha beklemiştik. Çevirmeli bağlantı ile bir fotografın inmesi bile epey vakit alıyordu.  1998'de TRT'de işe başladığımda yerel alan ağı ihalesi yeni yapılmıştı, geniş alan ağı bağlantısı ise henüz yoktu. Bu girişi yapmamdaki amaç, "platform" kavramının hayatımıza neden bu kadar geç girdiğine dair bir tespitimi paylaşmak... Teknoloji, hem internet bağlantı hızları anlamında, hem de sıkıştırma algortimaları anlamında hazır değildi.  Sanırım platformlardan bahsetmeye başlamadan önce Over The Top Television ya da daha yaygın bilinen adıyla OTT nedir sorusuna açıklık getirmek iyi olur. Endişelenmeyin, dünya bir gaz -...

Batılının Ölüm Karşısında Tavırları / Philippe Aries

Ölüm, düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan kavram. Eğer din inancınız yoksa hele iyice kavranması, kabullenilmesi zor bir durum. Bu durumu, dünya üzerinde deneyimlediğimiz diğer durumlardan ayıran temel farklılık ise kendi ölümümüzü yaşadığımızda, aslında yaşamıyor oluşumuz. Başkasının ölümünü görüp, ölünün ardından yaşanılanlar ile ilgili bilgi ve deneyimimiz var sadece. Tarih boyunca da ölümün kavranışı ve kabullenişi değişiklikler göstermiş. Bugün bildiğimiz mezarlıklar mesela, tarih içerisinde bir dönem ortadan kaybolmuş. İnsanlar, mezar taşları bile olmadan gömülmüş. Günümüzde Amerika'daki cenaze törenleri ve kimi ülkelerde ölülerin yakılarak küllerinin savrulmaları, bugün de ölüm ve sonrasının algılanışında farklılıklar olduğunu gösteriyor.  İşin doğrusu Mehmet Ali Kılıçbay'ın çevirmekle kalmayıp açıklayıcı bir önsöz ve sonsöz ile zenginleştirdiği bu kitabı okuyana dek yukarıda yazdıklarımı fark etmiş değildim. Gece yayınlarından Ocak 1991'de ilk baskısını ya...

İpek Hanım çiftliği / Ocaklı köyü / Nazilli / Aydın

Mayıs ayı içerisinde Pınar Kaftancıoğlu'nun Aydın'ın Nazilli ilçesinin Ocaklı köyündeki çiftliğine yaptığımız ziyaret ile ilgili yazdığım yazı beklemediğim kadar çok okundu. Haftalık sipariş listesine eklenen küçük bir bağlantı sayesinde oldu bu trafik elbette. Madem bu kadar okundu, demek ki çiftlik merak ediliyor düşüncesiyle çiftlikte çektiğim fotograflardan bir kaçını daha sayfama ekleyeyim istedim. Kedilerin, köpeklerin, ördek ve tavukların ve daha bir çok canlının huzur içinde bir arada yaşadığı avlusunda Ali ve Maşude'nin oynadığı, fırından mis gibi ekmek kokularının geldiği İpek Hanım Çiftliği...   İnekler, çiftliğe yakın bir yerdeler. Çocuklara sütün nereden geldiğini, ineğin yavrusunun kim olduğunu resimler dışında da gösterebildik sonunda. Bu arada ben de bir sürü şey öğrendim.     Çeşit çeşit meyva ağaçları çitfliğin bahçesinde. Biz oradayken gelip geçen eksik olmadı. Tatile giderken yol üzeri yapanlar, sipariş verdikleri yeri görmek için uğrayan...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü / Ahmet Hamdi Tanpınar

Geç Kaldığım Bir Tanpınar Romanı Okumakta geç kaldığım romanlardan birini daha, nihayet bitirdim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü , Ahmet Hamdi Tanpınar’dan okuduğum ilk eser oldu. Yazarın mutlaka okumam gerektiğini düşündüğüm başka eserleri de var listemde. Ben, Dergâh Yayınları 'ndan çıkan Eylül 2000 tarihli yedinci baskıyı okudum. Romanın ilk baskısı 1962’de yapılmış. Ancak eserin okuyucuyla ilk buluşması, 1954 yılında Yeni İstanbul Gazetesi 'nde tefrika olarak yayımlanmasıyla olmuş. Okuduğum baskıda, kısa bir yayınevi sunuşunun ardından dört bölümden oluşan romana yer verilmişti. Ayrıca kitabın sonunda Berna Moran ’ın (Birikim Dergisi, 1978), Mustafa Kutlu ’nun (Yönelişler, 1983) ve Beşir Ayvazoğlu ’nun (Töre, 1985) bu roman üzerine yazdığı makaleler sıralanmış. Bu yazıları okumak, eserde gözümden kaçan bazı incelikleri fark etmemi sağladı. Hayri İrdal ve Zamanın Kırılganlığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü , farklı katmanlara sahip bir roman. İs...