Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

555 yıl önce ve şimdi

Bundan 555 yıl önce, 1453'te, İstanbul fethedilirken Bizans ile ilgili anlatılan en çarpıcı hikayedir: meleklerin cinsiyeti tartışması. Günümüzde de hayat başka yere doğru akarken oturup incir çekirdeğini doldurmaya uğraşanlar için kullanılan bir benzetmedir. Bu günlerde yaşamakta olduklarımı bundan daha iyi tariflemek olanaksız :) Neler neler olurken bir grup cinsiyet tartışması benzeri işlerle meşgul. Buradan sesleneyim bare duyanlara: Osmanlı kapıda, kent düşüyor. Bırakın cinsiyet tartışmalarını :))) Anlayana

Zeki Müren

Türk Sanat Müziği'nin en iyi seslerinden birisi Zeki Müren. Yıllar geçtikçe değerini daha iyi anlıyor yokluğunu daha fazla hissediyorum. Bu satırları yazarken: Ne mektup geliyor ne haber senden Söylede bileyim bıktın mı benden Her akşam güneşin battığı yerden Gözlerin doğuyor gecelerime diyor Müren. Ne kadar içten, ne kadar duyarlı okuyor şarkıyı. Kalmadı sanki öyle okuyan belki biz yaşlandık artık aynı tadı vermiyor dinlediklerimiz.

boş gezen ve kalfası, Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy, Türkiye'nin Türkçe'yi en iyi kullanan tiyatrocularından. Bel altı kullanmadan gülderen nadir insanlardan. Boş gezen ve kalfası yıllar önce TRT ekranlarında izlerken çok sevdiğim bir diziydi. Oyun, diziden yola çıkmış ve günceli yakalamış. Epey uzun ve yer yer, ne yazık ki, sıkıcı olmaktan kurtulamayan oyunu Ankara'da turnedeyken izledik. Ferhan Şensoy'un yanısıra NEFRİN TOKYAY, RASİM ÖZTEKİN, ERKAN ÜÇÜNCÜ, ALİ ÇATALBAŞ, ORHAN ERTÜRK, ELİF DURDU, EBRU SOYUERDEN rol alıyor. Oyunun sonu beklenmedik şekilde bitiyor. Burada ima edip oyunun büyüsünü bozmamak lazım elbette. Gidenler görüşlerini paylaşırsa ne güzel olur.

Nuri Bilge Ceylan

61. Cannes Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü alan Nuri Bilge Ceylan, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümü mezunu. Her ne kadar üniversitede eğitimini aldığı mesleğini yapmıyor olsa da meslektaşım. Fotograf ile başlayan sanat yaşamına sinema ile devam etmiş. Filmlerinde fotograf karesinde zor yakalanır kompozisyonlar bundan olsa gerek. Gerçek zamana yakın planlarla, alışık olmayanlar için sıkıcı gelen, ilk uzun metrajlı filmleri anlatmak istediği öyküyü/ortamı insanın iliklerine kadar hissettirir. Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak'tan oluşan üçleme, ülkenin küçük yerleşim bölgelerindeki durağanlığı (Kasaba-Mayıs Sıkıntısı), zaman zaman çıldırtacak derecedeki tek düzeliği (Mayıs Sıkıntısı), oralarda yaşayan insanlarla büyük kent insanının uzaklığını (Uzak) etkileyici bir şekilde yansıtır. Uzak filminde fotografçının kasabadan gelen hemşehrisi/akrabasıyla yaptığı tartışma çarpıcıdır. Uzak filminde kasaban gelen hemşehrisi ne iş olsa yaparım abi dediğ...

Bas konuş, telsizlerin pabucunu dama mı atacak?

Taksiciler, tüpçüler, su dağıtıcıları telsiz haberleşme ihtiyacı duyarlar ve bu ihtiyaçlarını gidermek için telsiz sistemleri satın alırlar(dı). GSM şebekesi üzerinden radyo haberleşmesine olanak tanıyan GPRS (general packet radio service), telsiz benzeri hizmeti ile cep telefonlarını bu amaç için de kullanılır hale getirdi. Bindiğiniz taksilerde dikkat edin eski telsizler yavaş yavaş sökülüyor. Yerine bas-konuş yeteneğine sahip cep telefonları kullanılıyor. Sistem, tıpkı telsizlerde olduğu gibi tek yönlü haberleşme sağlıyor. Yani karşılıklı konuşma olanağı yok. Basarak konuştuğunuz kişiyi seçebildiğini gibi bir gruba da sesinizi gönderebiliyorsunuz. Taksi durağının tüm abone araçlarına seslenmesi ihtiyacı da Bas-Konuş ile karşılanabilir durumda. Bas-konuş destekli telefonları görmek için operatörlerin kurumsal servisler bölümüne bakmak yeterli. Aylık sabit ücret karşılığında sınırsız konuşma olanağı sağlayan sistem el telsizlerine ciddi bir rakip olacak gibi görünüyor. Konu ile ilgil...

İtiraf, Zeki Demirkubuz

C Blok adlı filmini izleyip hayranlarından biri olduğum Demirkubuz'un İtiraf adlı filmini uzun aradan sonra izleyebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Gerçekten çok etkileyici bir film İtiraf. Yedi yıllık evli çift, koca mühendis. Ankara'da yaşıyorlar ve film de Ankara'da çekilmiş. Bu açıdan da ilginç oluyor izlemesi. Kadın kocayı aldatıyor. Adam yıllar boyu ezik ezik yaşamış zaten. Mühendis, yani bir yerde yönetici pozisyonunda belki iş yerinde, ama ezik olmasını engellemiyor bu durum elbette. İlginçtir aslında, kendi hayatında iktidar olamayanlar iş yerinde iktidarı arar ya da tam tersi. Başak Köklükaya, soğuk güzelliği ile filmde canlandırdığı karaktere ruh katmış. Taner Birsel rolünün hakkını veriyor. Ezik mühendisi çok inandırıcı bir şekilde oynuyor. İtiraf, aldatmaya-sadakata farklı pencerelerden bakıyor. Özellikle evliliklerde yaşananları değerlendirirken tek pencereden bakmamamız gerektiğini söylüyor. İki kişinin aynı evde, aynı hayatı paylaşarak yaşamasının ilk v...

iş ilanları hakkında

İnternette gönderilen zincir e-postalardan birisi de olanaksız iş ilanlarıdır. Bu e-postaların en bilinen örneği yazılım çıkalı 1 sene olmamışken 5 sene deneyimli kullanıcısının arandığı ilandır. Bu günlerde, nedendir bilinmez (!) ben de iş ilanlarına bakıyorum. Bakarken gördüğüm bir ilanın, şirketi tanımlayacak bölümlerini çıkartıp bilgilerinize sunuyorum. Bakalım ve yorumlayalım ilanı birlikte. İşte ilan: Newly Graduated from electric-electronic, computer or similar departments of reputable universities Experience in managing large accounts and successful sales history at least one of the following market sectors: Government, Military, Education or Telecommunications Service Provider Fluency in English Excellent interpersonal skills No military obligation for male candidates The following qualifications will be preferred; Strong technical knowledge in networking Experience in marketing Project management and/or systems integration experience Gerçekten şaka gibi bir iş ilanı. Üzücü o...

Sigarasız yaşama merhaba

Başlığı görüp sigara içen talihsizlerden sanmayın lütfen. Hayatımın yaklaşık 6 ayında bu hatayı yaptıysam bile 10 seneyi aşkındır içmişliğim yok. Pasif içiciliği saymazsak tabii. Neyseki yürürlülüğe giren bir yasa(k) ile pasif içiçilik oranım azalacak gibi. Temmuz 2009'u iple çekiyorum. Lokantalar, barlar, kafeteryalarda da özgürlük, temiz hava istiyorum.

İstanbul İstanbul

Gezmeyi çok sevdiğim kentlerden birisi İstanbul. Yaşaması ne kadar keyifli olur bu konuda ciddi şüpheler taşısam bile gezmek keyifli. Gene bir fuar-konferans nedeniyle geldim. Kısa da olsa bildiğim mekanların son hallerini görme olanağı buldum. Şansımıza hava son günlerin en sıcak halini almış. Lahana misali giysimin kullanışlığını gördüm bir kez daha. Ankara'dan yol çıkarken üzerimdeki montu otobüse bırakıp, kazağı da çıkartınca işte kısa kollu :) Dolmabahçe Sarayının önünden Beşiktaş'a kadar yürümek en sevdiğim işlerden. Yolu Ortaköy-Bebek'e doğru uzatınca daha da keyifli oluyor aslında. Bu kez Beşiktaş'ta durduk. Denizi olan kentlere hep özenirim. Deniz kenarında oturup dalgaların sesini dinlemek bile terapi gibi geliyor bana. Kendini terapiye vermiş gençler soldaki fotografta :) Motor ile Üsküdar'a geçmek, meydanın son halini görmek istedim. Motora binince farkettim, eskiden parayı motorda toplarlardı. Şimdi binmeden veriliyor. Üsküdara inince, inşaat ve kalabal...

manifesto benzeri açıklama

Yazıya geçmeden özgür üniversite wikipediadan manifestonun tanımını vereyim: Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir. Aşağıdaki açıklama elbette manifesto değil. Zaten ben de benzeri diyerek öyle olmadığını itiraf ettim :) Bir hareketin oluşumunu falan açıklamıyorum çünkü. Tek yaptığım kendimle ilgili aldığım bir takım kararları kamuoyuna (ne kadar da ilgilendiriyordur ya kamuoyunu bu konu :) açıklamak. Gerekçesini yazının sonunda okuyacaksınız... Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, sendikalar daha geniş düşününce partiler hatta apartman yönetimleri hatta arkadaş grupları kısaca insanların bir arada bir şeyler yapmak için gruplaştıkları her yerde tespit ettiğim bir iki konu var. Onları paylaşmak istedim okuyanlarım ile. Aslında bu tespitler mutlaka başkalarınca çoktan yapılmış, herkesce bilinen gerçekler haline gelmiştir eminim...

Yeni keşfim: Anadolu Turizm

Şehirlerarası yolculukları hep alışageldiğim firmalarla yapıyorum. Son dönemlerde İstanbul dönüşlerini trenle yapmaya özen gösteriyorum. Geçen pazar gittiğim yer daha önce otobüs ile gitmediğim bir yer olunca ne denk gelirse turizmden bilet alırım düşüncesiyle AŞTİ'nin yolunu tuttum. Saat 09.03 gibi bilet satış bürolarının önüne gelmiştim. Anadolu adlı şirket 9 otobüsünün henüz hareket etmediğini söyleyince son yolcu olarak aldım biletimi. Zaten 3 saat kadar sürecek olan yolculuk için fazla ince eleyip sık dokumaya gerek yok diyordum. Nitekim öyle de oldu. Oldukça keyifli geçti yolculuğum. Gül suyu ve lokumla başlayan ikramlar yol boyunca sürdü. Bu yazıyı yazmamın sebebi ise daha önce Yayıncılık fuarında NETA Standında gördüğüm bir teknolojinin gerçek hayattaki uygulamasını görmek. Araç içi bilgi sistemi diye özetleyebileceğimiz sistem aslında GPS alıcısı ile kolaylıkla yapılabilecek bir uygulama. GPS, uydu konum belirleme sistemi. Bu amaçla (konum belirleme) uzayda dolaşan uydula...

Köpek pislikleri, kent yaşamı

Kentlerin parkları köpek gezdirenlerle dolu oluyor. Ankara'da da böyle, Prag'da da, Budapeşte'de de. Hatta Ankara'da otobüse binen köpek göremezsiniz. Binseler bile evlerinin (kafeslerinin) içinde binerler. Oysa Prag ve Budapeşte'de (buna Zürih, Münih, Frankfurt'u da ekleyebilirim) otobüslere, tramvaylara köpekler tasmaları ile binebiliyor. Belediyeler temizlik işlerini yapmakla yükümlü elbette. Ancak, en iyi ve ucuz temizlik kirlenmesini önlemekle yapılabilir. Prag'dan bir fotograf yan tarafta. Gazetesini okuyan köpecik resmi olan kağıt poşet.

Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri, Haluk Kesim

İdeefixe adlı internet sitesinden alış veriş yaparken aldığım kitaplardan birisi Ev Erkeğinden Yemek ve Hayat Tarifleri. Kitabın yazarı Haluk Kesim, işsiz kalınca evde kalmaya ve evde yapılanları yapmaya başlamış. Bir nevi ev erkeği olmuş. Benim de hep özendiğim bu işe iyice alışmış anlaşılan. Kitabı okuduktan sonra yazarın ismini google'da aradım ve gördüm ki benim okuduğum taritlerden sonra yazar, ev erkeğinden adlı bir seri oluşmuş :) Aşk masalları ve sanal sohbetler eminim ki tarifler kitabı gibi kolay okunur, sohbet havasında yazılmıştır. Yemek yapmayı seven erkeklerden birisi olarak, bir dönem ben de yaptığım basit yemeklerin tariflerini o dönem sahibi olduğum internet sitesinde yayınlardım. Hatta bloguma da eski bohçadan diye o tariflerin kimilerini ekledim. İleride yenilerini de eklerim belki :) Kesim, kitabın adından da anlaşılacağı gibi, yemeği bahane edip ev erkekleriyle sohbet etmiş. Hayat tarifleri adı buradan geliyor biraz da. Özellikle kadın erkek ilişkileri, ha...

Prag notları - 4

ve dizinin son notları: Prag'daki son günümüz. 4 günlük Prague Card 'ımızın geçerli olduğu müze ve tarihi mekanlara ayırdık. Akşam 21.53'e kadar sürecek Prag gezimizde ilk olarak sipariş edilen buzdolabı mıknatısı aldık. Çeşit çeşit mıknatıslardan hangisini kime vereceğimiz sıkıntı yaratacak gibi :) Nadroni ya da National Museum'u (Ulusal Müze) gezdik. Sadece Çek Cumhuriyeti ile sınırlı olmayan koleksiyonu etkileyiciydi. Müzeden aşağı giden cadde boyunca 2 gün önceki gibi geçip Old Town Square'e (Eski Kent Meydanı) ulaştık. Meşhur astronomik saat, Tyn Kilisesi ve genel olarak meydanı gezdikten sonra eski tarihi astronomik saat kulesine çıktık. Şansıma hava tam fotograf havası. Bir çok Avrupa kentinde olduğu gibi Prag'ın eski şehri de iyi korunmuş. Etrafta, özellikle orta yaşın üstündekilere soruyorum dilimin döndüğünce. Eski sistemde memun olduğunuz hiç mi bir şey yoktu diye. Yanıtlarına geçmeden yabancı dil bilgilerinin az olmasından kaynaklı iletişim sorunu ya...

Prag notları - 3

Toplam 4 yazıdan oluşan yazı dizimin 3 numaralı olanı aşağıda: Prag'da küçük mahalle olarak adlandırılan bölge 1800'lerden bu yana el değmemiş mimarisiyle etkileyici. Sanatçıların galerileri, küçük kafeler, lüks restaurantlarıyla İstanbul'un Asmalı Mescit bölgesini anımsattı bana. (işin doğrusu Asmalı Mescit adı aklımda kalmış ama tariflediğim gibi bir bölgemi emin değilim :) Kampa adası küçük mahallenin sonunda. Charles Köprüsü'nün ayağı ile başlıyor. Her ikisi de Kale bölgesinin alt tarafında yer alıyor. Küçük mahalle ile Kale arasında büyük bahçeler var. Aslında arasında pek doğru bir ifade olmadı. Küçük mahallenin arkasında ve Kale arasında demek daha doğru. Bu bölgede Paris'teki Eyfel kulesine nazire yapmak için dikilmiş bir gözlem kulesi var. Küçük mahalledeki bir restaurant Ortaçağ'ı anımsatan dekoru, aydınlatmayı tamamen gaz lambaları ve mumlara bırakmış olması ve o dönemin tarifleriyle oluşturulan menüsü ile ilgi çekici. Cuma akşamları yaptıkları ilgin...

Prag notları - 2

Prag'daki notların ikincisi aşağıda. Gene sansürsüz gene düzeltmesiz :) Ankara'da emekçiler 1 nisan şakası yaparken hükümete, Orta Avrupa'nın önemli başkentlerinden Prag'ı keşfe devam. Dün kapalı olduğu için gezemediğimiz Kale bölgesini bitirmeye :) kararlı olarak yol çıktık. Öncelikle 22 yerine 4 nolu taramvay ile Prag'ın mahallelerine doğru yol aldık. Ziyaret ettiğimiz diğer kentlerde yaptığımız gibi günlük kart alarak sınırsız seyahat hakkını sonuna kadar kullandık. Pek kayda değer görüntü olmadığını fark edince tramvayın durduğu anda inip ters yönde gelen başka bir tanesine bindik. Geçerken gözümüze kestirdiğimiz durakta indik. Bir önceki gün gözüme kestirdiğim Prague & Kafka kitabını almak üzere meydandaki kitapçıya girdik. Yeri gelmişken belirteyim ki kentte her biri bizdeki büyük D&R'lar genişliğinde birçok kitapçı var. Metrolarda, duraklarda okuyanlara diğer Avrupa kentlerinde de rastlamışsınızdır. Ancak neredeyse her köşe başında bir konser-et...

Prag notları - 1

Nisan 2008 başlarında yaptığımız Prag gezisi sırasında tuttuğum notları bilgisayar ortamına geçirecek vakti buldum sonunda. 30 Mart'ta başlamıştı gezimiz. Notların ilki 31 Mart tarihli. Düzeltme, değiştirme yapmadan yayınlıyorum: Nazım Hikmet'in şiirinde 'Pırağ' olarak adlandırdığı kentte ikinci günümüzdeyiz. Dün (pazar) 14 gibi geldik. günlük kartımızı 13.37'de okuttuğumuza göre geliş saatimiz 13 aslında. İstanbul'dan 2 saat 15 dakika kadar sürüyor Bohemia'nın başkentine ulaşmak. Fazlasıyla turistlik bir kent. Şansımıza hava tahmin ettiğimizden güzel. Güneşli ama serin. Ne sıcaktan yakıyor ne de üşütüyor. Tam dolaşma havası. İlk gün kenti keşifle geçti. Yolculuğun getirdiği yorgunluk, yaptığımız kısa yürüyüşle birleşince akşamüstünü uyuyarak geçirdik. Gece, hem müzik dinlemek hem etrafı keşfe devam için tekrar çıktık. Günlük kartımız metro, tramvay ve otobüste geçtiğinden çeşitli araçları kullanarak gece yolculuğumuza (belki maceraya desem daha doğru olur) ...

CNBC-e Persepolis

İran'dan kaçmak zorunda kalan ve şimdilerde Fransa'da yaşayan, ancak ne Avrupalı olabilen ne İran'da kalabilen bir dünya vatandaşının gözünden İran'da yaşanan süreç. Siyah beyaz çizgi sinema olarak anlatılan hikaye oldukça etkileyici. Festivallerde gösterildikten sonra, ülkemizin özel konumu nedeniyle olsa gerek, sinema salonlarında da ilgiyle karşılanmıştı. Sinemada izlemiş ve izledikten sonra yorumlamıştım . Sinemada izleyememiş olanlar için kaçırılmayacak fırsat: Persepolis 14 Mayıs 2008 Çarşamba gecesi 22.15 'ten itibaren CNBC-e kanalında gösterilecek. Hazır Persepolis nedeniyle yazı yazmışken Doğuş grubu kanallarına ilişkin bir iki tespit yapayım. NTV, ilk kurulduğunda Türkiye'de haber ağırlıklı kanal yoktu. İyi hatırlıyorum çünkü hemen hemen aynı zamanlarda ben de yayın dünyasının içine girmiştim, kıyısından köşesinden olsa bile. Teknik ağırlıklı işim doğrudan yayın ile ilgili değildi. Yıllar içerisinde NTV'nin rakipleri çıktı, ben de yayının ortası...

İkiye bölünen kız, film

Fransız filmleri ilginç oluyor. Amerikan filmlerinde konular doğrudan izleyiciye anlatılırken, Fransız filmlerinde konu daha kapalı şekilde sunuluyor. Kimi filmleri izledikten sonra, bu filmi neden yapmışlar acaba diye düşündüğüm olmuştu. İkiye bölünen kız bu tip Fransız filmlerinden değil. Daha somut bir konu var ortada. Karizmatik yazar ile ailesinden gelen zenginlik ve gençliğin verdiği enerji dışında özelliği olmayan, deyim yerindeyse, burjuva piçi arasında kalan Ludivine Sagnier 'ın canlandırdığı çekici hava durumu spikerinin yaşadıkları dram konu edilmiş. Elbette ön planda bu 3'lü hikaye anlatılırken arka planda burjuva yaşamının ve yazar tayfasının (entellektüellerin) ahlak anlayışı, televizyon dünyasının kadına bakışı gibi sorgulamalar var. Süresi biraz uzun tutulmuş gibi gelse bile akıcı bir anlatımla sıkmadan izlenebilen bir film. Ben seyrederken keyif aldım. Çeşitli sinema sitelerinde düşük not almış olmasına aldırmadan izlemenizi öneririm.

Karşıdevrimciler, Kaan Arslanoğlu

Kitabın tam adı Karşıdevrimciler Devrimciler 2 . Devrimciler adlı romanı 1988 yılında yayınlanmış. Epey zaman önce okumuştum Devrimcileri ve kimi bölümleri çok etkileyiciydi. Kitap babamlarda kaldığı için tekrar karıştırıp Karşıdevrimciler'deki karakterler ilk kitabın karakterleri mi, kitap bir yerde Devrimciler'in devamı mı bilemedim. Kimi karakterlerin adlarını (Serkan, Meral) ilk romandan hatırlar gibiyim. En kısa zamanda bunu kontrol edip merak edenleri bilgilendiririm. Gelelim romana; Arslanoğlu psikiyatri uzmanlığına sahip tıp doktoru. İnsanın zaaflarını en iyi gözlemleyebileceklerden. Özellikle bu son romanında italik ile yazılmış bölümlerde karakterler olaylara ilişkin görüşlerini, düşüncelerini anlatıyor. Bir yerde iç ses gibi düşünülebilir. O herkesin saygı duyduğu devrimcilerin kadına bakışının tespiti çarpıcı. Sol cenahta kadın hakları sorunu olmadığı, sorunun sistemden kaynaklandığı ve o büyük gün geldiğinde kadın hakları sorununun da kendiliğinden ortadan...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...

Fatih Tekke ile Trabzonspor

Trabzonspor bu sezona iyi başladı. Uzun bir aranın ardından dört maç üst üste kayıpsız ilerliyor. Lider Galatasaray ile arasındaki puan farkı, bir maç fazlasıyla, 2. Galatasaray'ın kadrosuna bakınca şampiyonluk için pek şansımız olmadığını düşünen çok olacaktır.  Ben olaya farklı bir açıdan bakmak istiyorum. Bu sezon Trabzonspor Avrupa kupalarında yok. Oysa Galatasaray, Fenerbahçe ve Samsunspor ligin yanısıra Avrupa'da da mücadele ediyor. İki kulvarda mücadele, sakatlık ve yorgunluk gibi dezavantajları beraberinde getiriyor.  Bu yüzden, kadro derinliği Galatasaray kadar olmasa da Trabzonspor'un zirve yarışını uzun süre götürebileceğini ve bu senenin bir kez daha o sene olabileceğini düşünüyorum. Fatih Tekke ile yakaladığımız bu ritmi sürdürmemiz dileğiyle...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...

ACupOfCaffein.blogspot.com henüz ziyaret etmediyseniz büyük kayıp

2008 yılının başlarıydı. Prag gezisi öncesi, blog sayfalarında Prag yazıları arıyordum. ACupOfCaffein ile ilk karşılaşmama Prag vesile olmuştu. Köprüler kentinin en meşhur köprüsü hakkında, son derece etkileyici bir yazıya rastlamıştım. Hep yaptığım gibi, hemen blogun sahibine bir e-ileti gönderdim. Gelen yanıt, o günden beri süren bir tanışıklığın başlangıcıydı.  ACupOfCaffein 'in yazarı/sahibi Arzu Hanım'ı tanımam. Kendisini görmeyi bırakın sesini duymuşluğum bile yoktur. Hakkında bildiklerim, adı, İstanbul'da yaşadığı ve bir blogu olduğundan ibarettir. Zaten fazla bilgiye de ihtiyacım yok, yazdıklarından ve çektiği fotograflardan etkilenmek için. 2005 yılından bu yana var olan ACupOfCaffein , özellikle İstanbul, çiçek, makro ve doğa fotografları meraklıları için arayıp da bulunamayacak hazine niteliğinde. Zaman zaman bloguna gönderdiğim yorumlardan öğrendiğime göre fotograf eğitimi almamış. Bu durum, fotograf da bir sanattır ve eğitim sadece teknik öğretmesi bakımı...

Hız sınırlamaları

Ankara'da yaşayanlar yakından bilecektir. Ankara'yı Eskişehir'e, Konya'ya ve İstanbul'a bağlayan yollardan şehir merkezine doğru gelirken, neredeyse hiç, ışığa takılmıyorsunuz. Tüm ışıklı kavşaklar köprülerle aşılmış durumda. Her üç yolda da yaklaşık 4 gidiş 4 de geliş şeriti yapılmış. Hız sınırı ise 50 km / saat. Olabildiğince bu yollardan uzak durmaya çabalasam bile zaman zaman buralara yolum düşüyor. Yolun en sağ şeritinden saatte 60 km civarında hız ile seyretmeye gayret ediyorum. Ancak bunu başarabilmek pek kolay olmuyor. Dikkatinizi çekmek isterim; saatte 60 km, yani azami hız sınırının %20 fazlasıyla yolun en sağından ilerlememe izin verilmiyor. Nedeni çok basit. Bu yollarda trafik ortalama 90 km /saat hız ile akıyor. Bu gerçeği tüm denetim elemanları da biliyor. Ne zaman bir kaza olup 3-5 kişi ölüyor, kazanın ertesi günü herkes hızın ölüm getirdiğinden bahsediyor. Ardından arabalarına binip, sanki biraz önce hızın ölüm getirdiğinden bahsetmemiş gibi, 90-100 ...

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.