Ana içeriğe atla

Evrim Açısından Devrim, Kaan Arslanoğlu

Bugüne kadar yayımlanmış tüm kitaplarını okuduğum ender yazarlardan birisi Kaan Arslanoğlu. Romanları gibi inceleme kitaplarını da ilgiyle okudum. Arslanoğlu'ndan ilk okuduğum kitap Kimlik adlı romanıydı. Epey sene geçmiş üzerinden. Arslanoğlu'ndan okuduğum kitapların üç tanesiyle ilgili kısa notlar düşmüşüm blog sayfama. Merak edenler için: Karşı Devrimciler, Sessizlik Kuleleri 2084, Politik Psikiyatri ile 5. Sanattan 5. Kola Orhan Pamuk
Son kitabı İthaki yayınlardan Ocak 2010'da çıktı: Evrim Açısından Devrim. İdefix sayesinde yazarın imzalı kitabına Şubat 2010'da erişmeme karşın günlerin koşuşturmacası, bebeklerin bakımı derken okumayı bitirip hakkında bir şeyler yazmam bugüne kadar kaldı. İthaki yayınlarının Tarih, Toplum, Kuram dizisinden yayınlanan kitap, diziye uygun şekilde içinde hem tarihe hem topluma hem kurama ilişkin yorumlar, tespitler barındırıyor.
Dört bölümden oluşuyor Evrim Açısından Devrim. İlk bölüm Dr. Hikmet Kıvılcımlı'ya ayrılmış. Bölümün adı Hikmet Kıvılcımlı'yı anlamak. Arslanoğlu'nun Kıvılcımlı'ya dair görüşlerini aktardığı bölüm, kitabın genelinde görülen fazlasıyla uzun alıntılarla ilerliyor. Türkiye'ye özgü koşulları yorumlayıp, ülkeye özgü bir teori geliştiren Kıvılcımlı'nın neden yalnız kaldığı, görüşlerinin günümüzde geçerliliği, hataları, doğruları yorumlanıyor. Özellikle din üzerine görüşleri ve diğer sol gruplarla ilişkileri irdeleniyor.
İkinci bölüm Stalin'i Anlamak'ı anlamak başlığını taşıyor. Bir yandan Kemal Okuyan'ın Stalin'i Anlamak adlı kitabını yorumlayan Arslanoğlu, bir yandan da Stalin'in yaşadığı dönemi farklı kaynaklardan yaptığı alıntılarla yansıtıyor. Türkiye sosyalist solunun Stalin'e ilişkin görüşlerini de değerlendiriyor bir yandan. Bu bölümde yer alan aşağıdaki alıntının çok doğru olduğunu düşünüyorum (Arslanoğlu:2010, 166-167)
Sonlara doğru 'Lenin gelse ne yapardı?' makalesinde tartışacağız, ama orada belirtmediğim bir şeyi belirtmeliyim. Cevap şu: Somut koşulların somut çözümlemesini yapardı ve sosyalist eylemin gücünü arttıracak cesaretli kararlar alırdı. Bu uğurda kendi geçmişini, kendi adını bile hiç düşünmeden silerdi, değil ki reel sosyalizmleri, Stalin'i, onu bunu savunmakla omuzuna hiç gerekli olmayan ağır bir yük bindirsin. Yeni dönemin koşulları, sosyalist-komünist partilerin halk içinde güçlenebilmeleri için, geçmiş hantal ve insanlara sevimsiz gelen çalışma anlayışlarını terk etmeyi, ister istemez dışlayıcı tutumlardan sakınmayı, insanları bizlerden kopartacak soğuk imajlardan en hafifini bile üstümüze almamayı öngörüyor. Bir faydası dokunacaksa onlara, bırakın Stalin'i Rus Komünist Partisi savunsun. Reel sosyalizmlerin her şeye karşın kapitalizmden üstün olduklarını birlikte savunalım, fakat onların belirgin hatalarını da üstlenerek kendimiz, başkalarını germeyelim.
Kitabın üçüncü bölümü Karatani Vesilesiyle Marx'ı Anlamak. Kojin Karatani'nin Transkritik adlı kitabından yola çıkarak Marx'ın Kapital ve diğer eserlerindeki görüşleri üzerine yorumlardan oluşan bölümde, daha öncede belirttiğim uzun alıntılar doruk noktasına ulaşıyor. Kimi sayfalarda, dizginin de alıntıları yeterince belirginleştirmemesi sonucu, hangi bölümün alıntı hangi bölümün Arslanoğlu'nun yazdıkları olduğunu ayırt etmek zorlaşıyor. Alıntı yapmak anlaşılır olsa bile sayfalarca süren alıntılar arasına yorum yerleştirmek, okumayı ve takibi güçleştiriyor. Arslanoğlu'nun alıntılarından anlaşıldığı kadarıyla kapitalizmle mücadelede tüketimden gelen gücün de kullanılması gerektiğini savunan bir düşünür Karatani. Adını ilk kez duymuş olmam benim bir eksikliğim olsa gerek.
Son bölüm yazarın çeşitli makalelerinden oluşuyor: Solcular için insan doğası açısından siyaset rehberi. Bu bölümde özellikle insan zekasının yetersizliği üzerinde duruluyor. Arslanoğlu'nun diğer kitaplarını okuyanlar, evrimini sürdüren insanoğlunun sosyalizm, komünizm gibi insandan büyük özveriler isteyen sistemler için yeterli zeka gelişimine ulaşamadığı düşüncesine aşinadır. İnternette çeşitli sitelerdeki yazılarda yerden yere vurulan bu düşüncenin yabana atılmaması gerekiyor. Kitabın diğer üç bölümünde de yazar bu düşüncesini doğrulayan örnekler gösteriyor. Arslanoğlu'nun batı merkezli düşünürlerin kendi bulundukları ortama bakarak dünyayı yorumladıkları ve bu nedenle yorumlarının çevre ülkeler için geçerli olmadığı tespitine katılmamak mümkün değil. Kitapta yer alan kimi makaleler Sol Haber Portalı'nda daha önce yayımlanmış. Bu yazılardan birisini çok beğendim. Vaktiniz olursa okuyun, olmazsa vakit yaratın gene okuyun. Bir liberal nasıl düşünür başlıklı yazının son bölümü günümüze ışık tutar nitelikte. Kitabı alamayacaklar için Arslanoğlu'nun affına sığınarak ilgili yazının üzerine tıkayarak internetteki metne ulaşabileceklerini hatırlatayım.
Sonuçta 350 sayfalık öyle bir solukta okunamayacak bir kitap Evrim Açısından Devrim. Umarım hak ettiği ilgiyi görür ve yazarın beklediği tartışmalara neden olur.

Yorumlar

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

e-imza

Elektronik imza sempozyumu vardı geçtiğimiz hafta Ankara'da. Gazi Üniversitesi ile Telekomünikasyon Kurumu (TK) ortaklaşa düzenlemişler sempozyumu. Birbirinden ilginç deneyimler paylaşıldı iki gün boyunca. Görünen o ki e-imza ile ilgili temel sorun ne teknik, ne yasal. Sorun biraz yumurta tavuk sarmalı gibi. Yani uygulama olmadığı için e-imza almıyor kimse, e-imza yaygın olmadığı için uygulamalar yaygınlaşmıyor (özellikle bankacılık ve finans sektöründe). Bu sarmal nasıl kırılır? Bir başlangıç uygulaması bulmak gerekiyor. Sempozyumda dile getirilmeyen bir ilginç fırsat DVB-T ile birlikte satın alınması gerekecek Set Üstü Kutularla akıllı kartların okunabilecek olduğu gerçeği. Eğer doğru kutular ve konfigürasyon seçimi yapılırsa ve e-devlet uygulamalarının bir kısmı DVB-T platformuna taşınırsa beklenmedik bir hızla e-imzanın yaygınlaşması sağlanabilir. Bu konuda İtalya örneğinin iyi incelenmesi gerekiyor.

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Durdu Usta Katmer Künefe / Ankara

fıstıkzade Seneler önce, Kumrular sokak üzerindeki küçük bir dükkânda yemiştim ilk katmerimi. Seksenli yılların ortaları olmalı. Aradan seneler geçti, katmerin ünü Gaziantep'i aşıp Ankara'ya ulaştı bir kez daha. Özellikle Emek ve Balgat'ta, bir çok mekân açıldı, katmer ve künefe üzerine.  Ülkemizin kimi yörelerinde, katmer, tava böreğine benzeyen, tuzlu bir yufka işiyken, Gaziantep'te, yağlı hamurdan açılan incecik yufkanın içine bol Antep fıstığı, şeker ve kaymaktan oluşan, tatlı bir yufka işi. Künefeyi anlatmaya gerek yok aslında, katmerden çok daha önceleri Ankara'da bir çok kebapçıda bulabildiğimiz, kadayıf ve peynirin lezzetli buluşması.  Durdu Usta , Ankara'da, eski adıyla Emek 8, yeni adıyla Bişkek caddesi üzerinde 181 numarada hizmet sunuyor. Mermer katmer tezgahı ve açık mutfağı ile lezzetleri, hazırlanırken izleyebiliyorsunuz. Geçenlerde mekânı ziyaret ettiğimizde fark ettim ki, menüyü oluşturan tatlıları ikiye ayırabilirsiniz: Kadayıf tabanlı...

Sayısal karasal radyo üzerine uçuşan fikirler

Zaman zaman umutsuzluğa kapılıyorum. Araştır, oku, yaz, konuş, anlat...  Hepsi boş geliyor.  Okuyan yok, soran yok, dinleyen yok...  Sonra en azından " üzerime düşeni yaptım " diyebilmek adına devam etmem gerek diyorum. Kısa ve muhtemelen gereksiz girişin ardından buyurun : Konuyu takip edenlerin bildiği üzere Avrupa'nın kimi ülkelerinde 20 senedir süren bir "sayısal karasal radyo" macerası var. Teknik ayrıntısı çok olsa da işin özü kısa ve net: FM bandında büyük kentlerde bir sıkışıklık olduğu iddiası var. Aslında sonsuz bir kaynak olmayan frekansın "dolması" son derece doğal bir süreç.  88 - 108 MHz aralığında, birbirini rahatsız etmeyecek şekilde dizildiğinde 50-52 adet radyo istasyonu olabiliyor. Büyük kentlerde bu sayının aşılması durumda, ki bugün için İstanbul'da 100'ün üzerinde FM radyo istasyonu yayın yapmaya çalışıyor, işler karışıyor. Sayısal karasal radyo, temelde bu sorunu çözmeyi vaadediyor. Yayıncı için daha az ele...

ACupOfCaffein.blogspot.com henüz ziyaret etmediyseniz büyük kayıp

2008 yılının başlarıydı. Prag gezisi öncesi, blog sayfalarında Prag yazıları arıyordum. ACupOfCaffein ile ilk karşılaşmama Prag vesile olmuştu. Köprüler kentinin en meşhur köprüsü hakkında, son derece etkileyici bir yazıya rastlamıştım. Hep yaptığım gibi, hemen blogun sahibine bir e-ileti gönderdim. Gelen yanıt, o günden beri süren bir tanışıklığın başlangıcıydı.  ACupOfCaffein 'in yazarı/sahibi Arzu Hanım'ı tanımam. Kendisini görmeyi bırakın sesini duymuşluğum bile yoktur. Hakkında bildiklerim, adı, İstanbul'da yaşadığı ve bir blogu olduğundan ibarettir. Zaten fazla bilgiye de ihtiyacım yok, yazdıklarından ve çektiği fotograflardan etkilenmek için. 2005 yılından bu yana var olan ACupOfCaffein , özellikle İstanbul, çiçek, makro ve doğa fotografları meraklıları için arayıp da bulunamayacak hazine niteliğinde. Zaman zaman bloguna gönderdiğim yorumlardan öğrendiğime göre fotograf eğitimi almamış. Bu durum, fotograf da bir sanattır ve eğitim sadece teknik öğretmesi bakımı...

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım . Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış.  Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor. Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış.  Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz.  Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı c...

Uyku İstasyonu / Nazlı Eray

Gerçekle düşün birbirine karıştığı; kahramanın Bursa'dan Paris'e, Sinop'tan Alanya'ya dolaştığı; geçmiş sorgulamaları, hayal kırıklıkları, hüzünler ve mutlulukların birbiriyle yarıştığı 160 sayfalık bir roman Uyku İstasyonu. Duraklarda, silik de olsa, Nazlı Eray'ın hayatına dair izler sezdim. Hangi izin hangi gerçekliğe işaret ettiğini edebiyat eleştirmenlerine bırakayım. İşin aslı, bulduğumu sandığım izlerin doğruluğundan da emin değilim. Ayrıca böylesi bir romanı okurken neden yazarın gerçek hayatıyla bağları düşünür insan sorusunu kendime not olarak ekleyeyim. Romanı tek oturuşta bitirdim. Elimden bırakmadan okumama neden olan şey sanırım büyülü atmosferdi. Bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin bile edememenin gizeminin yanı sıra hikayenin gelişiminin neye işaret ettiğini çözmeye çalışmak da çok keyifliydi. Keyifli okumalar diliyorum. Sizler de görüşlerinizi paylaşmak isterseniz, yorum yazabilirsiniz. 

Yeni blog: Oyku7.blogspot.com

Oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında kısa öyküler yayınlamaya başladım. Aslında öykü serisi demek daha doğru olur belki.  Her hafta pazar günü saat 10'da yayınlanan ilk öykü ile başlayan ve hafta boyu her gün saat 10'da yayınlanan bölümleri ile süren, 7 günlük seriler.  Serilerin özelliği, birbirine yakın yerlerde ya da konseptlerde çektiğim fotoğraflara eşlik etmeleri.  Şimdiye kadar iki seri öykü yayınladım. Toplamda 14 öykü ediyor. Yarından itibaren yeni seri başlıyor, siz kıymetli okuyucularım için bir ön bilgi olsun, bu serinin adı Kadıköy. Bugün Kadıköy'ün çeşitli yerlerinde çektiğim 7 fotoğraf eşliğinde yedi kısa öykü yer alacak, yarından itibaren 7 gün boyunca, saat 10'da oyku7.blogspot.com adresli blog sayfasında. Öykülerdeki karakterler, anlattıkları, olay örgüsü vb. tamamen kurgu. Gerçek hayattaki kişi ve olaylarla bağlantısı tesadüften ibaret.  İlginizi çekerse aynı öyküler ve fotoğraflar oyku7.blogspot adresli Instagram hesabında da yayınlanıyor...