Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Yeni yılın BARIŞ ve huzur getirmesi dileklerimle... Nice yıllara

Ankara'dan kar-kış manzaraları

Ankara'ya mevsimin, uzun süre yerde kalan, ilk karı yağdı. Güneşli ve soğuk bir Ankara ile yeni yılı bekliyoruz...

televizyon konusunda çalışanlar için: Televizyonda Program Yapımı

Ülkemizde bu kadar fazla televiyon kanalı, bu kanallar için üretilen tonla yapım varken sektörde çalışanlara önerilecek, teknik konulara da değinen, kitap arayışı içerisindeydim. Sektöre hitabeden kitapların çoğunda içeriğin üretilmesine dair konular öne çıkartılmış. Teknik konuları öne çıkaran kitapların düzeyi ise sektörün geneline hitabetmiyordu. Yayın formatlarından, kameranın nasıl çalıştığına, ışıklandırmanın öneminden, ses ile ilgili temel bilgilere kadar birçok konuyu genelin anlayacağı düzeyde anlatan Televizyonda Program Yapımı adlı eser Doç.Dr.Sedat Cereci tarafından 2001 yılında yayınlanmış. İnternette Sedat Cereci ismini arayınca, Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nde profesör olarak çalıştığını gördüm. Bence önemli bir boşluğu doldurmuş kitabı. Sektör çalışanlarına öneririm. Metropol yayınlarını İletişim dizisinden çıkmış...

İstanbullu güzeller

Fotografı çekeli epey zaman olmuş. 22 Ekim 2008'de İstanbul Ataköy'de çekmişim. Sayfama koyayım diye çok düşünüp, üşengeçlikten bir türlü yapmıyordum. Bugün picasa'nın (google'ın fotograf düzenleme aracı) son sürümünü (3.0) indirince şart oldu bu güzellikleri paylaşmam. İkisi arasında akrabalık yoktur diye düşünüyorum renklerine bakıp. Gene de emin olmamak lazım. Kedi dünyası :)

Bertolt Brecht'in yazdığı Galilei'nin Yaşamı Ankara sahnelerinde

Devlet Tiyatroları, geçen yıl Giordano Bruno adlı oyunu ile ortaçağ İtalya'sında bilim ile dinin yaşadığı çatışmayı sahnelere taşımıştı. Roma'da 1600 yılında yakılarak katledilen Bruno ile aynı dönemlerde yaşayan Galileo Galilei'nin hayatından kesitler içeren oyun , 2008-2009 sezonunda sahnelenmeye başlandı. Başrolde Tamer Levent yer alıyor. Oyunun yönetmenliğini Giordano Bruno 'yu yazan ve yöneten Erhan Gökgücü yapıyor. Oldukça başarılı kostümlerini yapan ise Nalan Türkoğlu (oyun ile ilgili verilen broşürde giysi tasarımını yapan kişi olarak belirtilmiş). Sade dekorda dikkat çeken, belki de dünya gibi, dönen platformun kenarlarındaki çizgilerde gizli. Dikkatli izleyiciler farkedecektir ki dönen platformun kenarlarında dünya haritası çizilmiş. İtalya'nın çizmesini ve Türkiye'yi farkedebilirsiniz. İki perdelik oyun 3 saate yakın sürüyor. Oyunun kahramanı Galilei, dünyanın güneş etrafında döndüğünü, yaptığı gözlemlerle kanıtlayıp fikirlerini açıklayan kitapları h...

Zeytin ve arkadaşları

bir yılın daha sonuna yaklaşırken

Günler günleri, aylar ayları kovaladı ve bir seneyi daha devirdik. Tam olarak devrilmesine bir iki hafta daha var gerçi ama bitti varsayıp seneyi değerlendireyim istedim. Değerlendirme derken, sadeceozgur adlı blog sayfasının değerlendirmesi olacak yapacağım elbette. 2004 yılı sonunda başladığım blog maceramın en üretken yılını geçirmişim. Yazı sayılarına bakınca, 2004'ü değerlendirme dışı tutarak mart-nisan-mayıs-haziran-eylül ve aralık aylarında ortalama yazı sayısı 10'un üzerine çıkıyor. Mart 2008'in olağandışı yüksek olması nedeniyle (42 yazı) mart ayları ortalaması en yüksek olan ay olarak ortaya çıkıyor: 20,5 yazı. Gerçi 2008'i dışarda tutsak bile mart, en verimli geçen ay oluyor ancak diğer aylarla arasındaki fark azalıyor. Sayfa erişim istatistislerine bakınca (merak edenler buradan inceleyebilir) okuyucuların ziyareti de mart ayında tavan yapıyor. Sayfayı oluşturan yazıların içeriklerine göre tasnifi ise dengeli bir görüntü arz ediyor. Kitap tanıtım yazılarıy...

simitçiden sonra yeni moda: etsiz çiğköfte

Küresel kriz teğet mi geçti delip mi geçti tartışması yapıladursun, Ankara'da etrafımıza bakarak neler olduğunu görebiliyoruz aslında. Kebapçıların, lahmacuncuların yerini önce simit sarayları aldı. Ucuza karın doyurma merkezleri olduklarından, hızla yaygınlaştılar. Şimdiki moda etsiz çiğköfte zincirleri. Sanırım, bu zincirlerden en yaygın olanı Adıyamanlı Ömer Usta. Ömer Usta'nın dükkanlarının tabelasında kendi resmi var (soldaki fotograf). Resmin altında da Bu resmin olmadığı yerler şubemiz değildir ibaresi. Dürümü 3 YTL'den satılıyor çiğ köftenin. İçerisinde et olmadığı için daha sağlıklı olduğu düşünülüyor. Bol baharat ve acı ile etsiz olduğunu anlamak pek kolay olmuyor. Bulgur tok tutan bir besin. 3 YTL'ye, lezzetli yiyecekle karın doyurmak çoğunluğun tercihi olsa gerek Ömer Usta'nın şube sayısı gittikçe artıyor. Henüz deneme aşamasında olsa bile web sayfası da var Adıyamanlı Ustanın. Online sipariş verilebiliyor: http://www.meshuradiyamancigkoftecisi.com/

Mobil televizyon

Ülkemizde, deneme amaçlı yayınları saymazsak, ilk televizyon yayını 31 Ocak 1968 tarihinde gerçekleştirilmiş. Tek kanaldan siyah-beyaz olarak günün belli saatlerinde başlayan yayın, şimdilerde yüzlerce kanaldan renkli, hatta kimileri yüksek tanımlamalı (high definition:HD), olarak yapılıyor. 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre günde ortalama 5 saatimiz televizyon izleyerek geçiyor. Günümüzde yalnızca sabit alıcılarla izleyebildiğimiz televizyonu hareketli olduğumuz ortamlarda da izlememize olanak sağlayacak teknolojiye mobil televizyon deniyor. Teknoloji yerine teknolojiler demek daha doğru olur aslında. Hareketli ortamda televizyon yayınlarına ulaşabilmek için birden fazla seçenek var. Ayrıntılara geçmeden önce, bir noktayı açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Mobil televizyonu iki farklı dağıtım yöntemiyle sunmak olanaklı: Tek noktadan çok noktaya (broadcast) ve tek noktadan tek noktaya (unicast). Unicast yayının örneklerini ülkemizdeki mobil telefon şebekesi işletmecileri halihaz...

Kaleden Ankara

Kurban bayramının 9 günlüne çıkan izin gününü başkentte geçirince yeni fotograf makineme takılan kaleden görüntüsünü paylaşayım istedim. Ankara kalesindeki evlerin bir bölümü restore edilmiş olsa bile büyük çoğunluğu perişan halde. Geçmişine sahip çıkmayan geleceğine nasıl sahip çıkar diye sorup canımızı sıkmayalım bayram bayram. Kale ve çevresinde, yavaş ilerlese bile, bir takım düzenlemeler yapıldığını not edip fotografları yükleyeyim :) Çankaya yönünü gösteren bu fotografta Hacettepe Hastanesi, Kocatepe Camisi, uzaklarda Atakule dikkat çeken binalardan. Kalenin arka tarafında kalan gecekondu bölgesinden bir kesit. Bu güzel güvercinlerin baktığı yönde, uzun süredir tadilatta olan, Gençlik parkının havuzu, Tandoğan'daki Ziraat Bankası, Ankara Garı görülebilir... Yukarıdaki fotografın ortalarında yer alan bina (eğer yanlış bilmiyorsam) Ulucanlar Kapalı Cezaevi. Ankara'nın ortayeri sayılabilecek bölgesinde kalan cezaevi artık kullanılmıyor. Aşağıdaki fotografta görünen burca ...

Kara Çığlık, Hıfzı Topuz

Afrika orta batısında, Belçika sömürgesi altındaki Kongo'da yaşanan özgürlük savaşını ve bu savaşın lideri Patrice Lumumba 'nın mücadelesini roman tadında anlatan bir eser Kara Çığlık . Eserin yazarı Hıfzı Topuz , 1960'lardan bu yana 27 kez Afrika ülkelerine gitmiş. Romanın geçtiği Kongo'da bir yıl kalmış. Belgesel romanlarda, tarihi gerçekleri kurgu ile harmanlamak kolay bir iş değil. Topuz, bu zor işi büyük ustalıkla yapmış. Bir yanda Lumumba'nın ölümsüzlüğe uzanan mücadelesini izlerken bir yandan gazeteci Vedat'ın aşklarını okuyoruz. Kara Afrika'nın nasıl sömürüldüğünü, sömürücülerin o dönemlerde yerli işbirlikçileri nasıl kullandığını okumak, günümüzde yaşanan kimi süreçleri anlamamıza yardımcı oluyor.

3G, Mobil TV, kafa karışıklığı

Geçtiğimiz hafta yapılan 3G (third generation=üçüncü nesil) mobil iletişim lisansları ihalesiyle birlikte yazılı ve görsel basında bir takım haberler dolaşmaya başladı. 3G veya 3N ile görüntülü telefon, hızlı internet ve mobil televizyon hizmetlerinin verileceği söylenir oldu. Öncelikle televizyon derken neden bahsedildiği konusunda herkesin hemfikir olması gerekiyor. Evlerimizdeki televizyon alıcıları ile izlemekte olduğumuz içerik, tek noktadan çok noktaya doğru gönderilen bir içeriktir. Bu içeriği alanların sayısı, alınan içeriğin kalitesini etkilemez. Mobil ortamda 3G ile verilmesi planlanan ise tek noktadan tek noktaya (unicast) içeriktir. Aslında 3G, teknolojik olarak multicast'i destekleyen protokollere sahiptir. MBMS (Multimedia Broadcast Multicast Service) adı verilen hizmet sunularak, halihazırda kullanmakta olduğumuza benzer bir televizyon yayını 3G üzerinden sunulabilir. Ancak, bildiğim kadarıyla MBMS destekli telefonlar mevcut değil. Operatörler için de bu hizmet ile...

İşte Özgür Dünya, It's a free world: Ken Loach'ın son filmi

İspanya iç savaşını konu alan Ülke ve Özgürlük adlı filmiyle tanıdığım İngiliz yönetmen Ken Loach'ın son filmini Ankara'da izlemek için epey beklemek gerekti. Neyseki Kızılırmak sineması halen var ve bizler Loach'ın filmi gibi yapımları görebiliyoruz. 1936 doğumlu yönetmenin son filmi İngiltere'deki saatlik işçiler ve kaçak göçmenlerin hayatlarına eğiliyor. Esnek çalışma, saatlik işler, gerektiğinde gerektiği kadar işçi alıp sosyal güvencesiz çalıştırma gibi kapitalizmin yeni icatlarının insan hayatına etkileri olarak özetlenebilir filmin konusu. Çalışanların hayatlarının zorluğunun yanısıra, çalıştıranların para kazanma hırsının sıradan insanlar üzerindeki dönüştürücü, insanlıktan çıkartıcı etkileri de çarpıcı bir şekilde anlatılmış. Başrolleri Kierston Wareing, Juliet Ellis, Leslaw Zurek ile Joe Siffleet oynuyor. Özellikle Angie rolünde Kierston Wareing oldukça başarılı. Venedik film festivalinden en iyi senaryo dalında ödül alan filmi izlemek isteyenlerin acele etm...

Radyonun ABeCe'si, Yiğit Yavuz

Yüzlerce radyonun yayında olduğu ülkemizde, işin teknik yönlerini de anlatan Türkçe kaynak eksikliği şaşırtıcıydı. Bu dönem başladığım öğretim görevliliği sırasında çok arayıp bulamadığım kitap Ekim 2008'de basılmış. Piyasada radyo-radyoculuk üzerine yazılmış kaynak kitaplar iletişim fakültelerinde okuyanlara yönelik hazırlanmış. İşin idari boyutlarını, felsefesini anlatıyor. Düzenleyici kuruluşlardan, yayınların içeriklerinden bahsediyor ancak tekniğe ilişkin bilgi yok denecek kadar az. Yiğit Yavuz'un kitabı, bu alandaki boşluğu başarıyla dolduruyor. Radyonun hangi bölümünde çalışıyor olursanız olun Yavuz'un kitabından çok yararlanacağınız kesin. Teknik, program ve idari diye ayırabileceğimiz radyo personelinin herbirinin diğerlerinin yaptığı işleri bilmesi önemlidir. Bu sayede diğerlerinin ihtiyaçları daha iyi anlayabilir. Ancak, özellikle tekniğe ilişkin bilgilerin anlaşılması zor olur. Belki en zoru bu bilgileri herkesin anlayabileceği dille açıklamaktır. Yavuz, zor ol...

Cafe Lins, Ankara'da Viyana esintileri

Defalarca önünden geçip, her seferinde güzel bir yere benziyor dememize karşın, geçtiğimiz haftasonuna kadar gitmediğimiz mekan: Cafe Lins. Takip ettiğim blogların birinde mekanın adını görüp, web sayfasını ziyaret edince gidip bakmaya karar verdik. İyi de yapmışız. Güzel dekore edilmiş, rahatlatıcı müzikler çalan bir yermiş. Menüsünde yazanlarla servis edilenler kimi yerlerde uyuşmaz. Çok lezzetli, süslü bir şey beklersiniz menüyü okuyunca. Oysa getirilen, yazanla ilgisizdir. Cafe Lins'de denediğimiz iki kahve ve yanda fotografını gördüğünüz elmalı İspanyol keki, beklentilerimizi fazlasıyla karşıladı. Mozart adlı içinde çikolata likörü ve badem bulunan kahve lezzetliydi. Kek, tek porsiyon istememize karşın iki kişiye yetecek büyüklükte geldi. Et yemekleri 15-20 YTL civarında. Alkollü içeceklerin de(şarap, bira vs) sunulduğu mekanda Avusturya-Almanya'nın elmalı tatlısı apfelstrudel, şinitsel gibi seçenekler var. adres: Bestekar Sokak No:84/A Tunalıhilmi - ANKARA tel (312) 4...

dersimiz Ka-Pi-Ta-Lizm

Geçtiğimiz cumartesi günü Ankara sokakları, ülkenin dört yanından gelenlerle doldu. Yukarıdaki fotograf, mitinge katılanların ortak dileğini özetliyor gibi.

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

İstanbul Ansiklopedisi: Sessiz Çatışmaların ve Görünmeyen Yansımaların Hikâyesi

Bu yazı, Netflix ’te Nisan 2025’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi  dizisi hakkında olacak. Hem bir izleyici olarak düşüncelerimi paylaşmak hem de spoiler vermeden bir bakış sunmak istiyorum. Diziler hakkında yazdığım ilk blog yazısı olacak, bu yüzden heyecanlıyım. 📚 Genel Bilgiler Sekiz bölümlük mini dizi formatında sunulan yapımın senarist ve yönetmen koltuğunda Selman Nacar oturuyor. Başrollerde ise genç oyuncu Helin Kandemir  (Zehra) ve deneyimli isim Canan Ergüder (Nesrin) yer alıyor. Zehra, üniversite eğitimi için Amasya’dan İstanbul’a gelirken; Nesrin, Fransa’da kariyerine devam etmeye hazırlanan, Zehra’nın annesinin yıllardır görüşmediği eski bir arkadaşı. İkili arasındaki etkileşim dizinin en güçlü yanlarından biri. 💭 Dikkatimi Çekenler (Spoilersız): Kimlik arayışı teması  güçlü bir şekilde hissediliyor. Zehra’nın İstanbul’a gelmeden önceki hayatıyla, büyük şehirde yaşadığı değişim arasındaki gelgitler oldukça etkileyici yansıtılmış. Nesrin’in şehir ve ülk...