Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Levira'nın düzenlediği Sayısal Yayıncılık Konferansı sunumları

 Avrupa'nın yaklaşımını bu yüzden çok seviyorum. Dönüp dönüp neden bizde olmuyor? deriz ya hep. İşte nedenlerden birisi: paylaşmayı sevmiyoruz. Bu yıl içerisinde yayıncılık dünyasıyla ilgili dört uluslararası konferansa katıldım. Bunların üç tanesi yurt dışında (Londra, Krakow ve Talin) birisi ise İstanbul'da yapıldı. Krakow'daki dışında üç etkinlikte video kaydı yapıldı. Tahmin edebileceğiniz gibi İstanbul dışında tüm video kayıtları, etkinliğin ardından yayınlandı. İstanbul'daki etkinlik ise sunumları yayınlamakla yetindi. Oysa çoğu sunumun yansısı, anlatılanların başlıklarından ibaret.  Lafı uzatmayayım. Fresh Connections (Yeni / Taze Bağlantılar) adlı sayısal yayıncılık fuarını düzenleyen Levira, etkinliğin sunumlarını video kaydı ile birlikte yayınladı. Levira'nın internet sitesi üzerinden http://levira.tv/conference/program/ bağlantısını ziyaret ederek sunumlara ulaşabilirsiniz.  Siz söylemeden ben itiraf edeyim: Anten means transmitter elbetteki hata

Avrupa Komisyonundan Eurobarometer 396 raporu

Televizyon dünyasıyla ilgili gelişmeleri, elimden geldiğince takip edip paylaşmaya çalışıyorum. Abonesi olduğum e-posta listeleri, internet siteleri var. Bunların başında DigiTAG var. Sayısal karasal yayıncılığın gelişmesi ve yaygınlaşması için kurulan kar amacı gütmeyen bir yapı DigiTAG. DigiTAG'ın son e-postasında Avrupa komisyonunun yeni raporundan söz ediliyor. Oradan televizyon dünyasına dair rakamları aktarmak istiyorum: AB 27'de hanelerin % 40'ı televizyon yayınını sayısal karasal ile alıyor. Ülkeden ülkeye bu oran, elbette değişiklikler gösteriyor. Ancak önemli olan, 2011'de % 33 olan bu oranın % 40'a ulaşmış olmasıdır. Peki azalan nedir diye sorduğumuzda yanıt belli ve beklenir: analog karasal (yani bizim çatı anteni ile alınan yayın). Bunun oranı % 20'lerden % 6'ya gerilemiş.  Sayısal karasalın en yaygın olduğu AB 27 üyesi ülke % 89'luk tercih ile İspanya. Bulgaristan ve Macaristan'da ise bu oran % 5'e kadar geriliyor. Sayısal kar

Suskunun Gölgesinde / Suzan Samancı

Suzan Samancı'nın adını İnci Aral'ın bir kitabı sayesinde öğrenmiştim. Sel Yayınları tarafından 2011 yılında ilk baskısını yapan 124 sayfalık kitap, 19 öyküden oluşuyor. Samancı, Diyarbakır doğumlu. Öyküleri de bölge insanının sorunlarıyla ilgili. Eşyayı adıyla çağırırsak Kürt sorunu, kimlik sorunu, varoluş sorunlarıyla ilgili. Öykülerin kimisinde dağdakinin dilinden, kimisinde geçmişte dağda olup itirafçılığı seçenin gözünden okuyoruz. Kimi öykülerde korucu / örgüt arasına sıkışmış halk, kimisinde ise yöreye atanmış öğretmen anlatıcı oluyor. Samancı'nın anlatıcıları bazen kadın, bazense erkek. Her iki cinsinin düşünüş farklılıklarını başarıyla öykülerinde işlemiş.  Suskunun Gölgesinde'deki öyküler çok katmanlı. Ön planda bir sorun anlatılırken cümle arasındaki göndermelerle başka problemlere dikkat çekilmiş. Bunlar, burjuva ahlakından kadın erkek sorunlarına kenti aydının olayları yorumlayışına kadar uzanıyor.  Samancı'dan okuduğum bu ilk kitap bana Gezi olayl

Paris mon amour

  Bugüne kadar gördüğüm kentler içerisinde, burada yaşayabilirim dediğim üç yer oldu. İlki Viyana'ydı. İkinci Paris ve üçüncüsü Londra oldu. Her üçünün de başkent olması tesadüf sanırım. Yoksa başkentlerin kasvetli devletli havasını sevmem. Paris, bir çok anıt binasıyla bilinen bir kent. Eyfel kulesi belki bunlar arasında en ünlüsü. Beni en çok etkileyen bina ise bir kilise oldu. Madeleine Kilisesi , Paris'in Roma tapınağına benzer sütunlarıyla değişik görünümlü binası. Yapılma emrini Napolyon vermiş ancak tamamlandığını görememiş.  Magdalı Meryem ile ilgili anlatılan çok şey var. Dan Brown'un en çok bilinen romanı da bu gizemli kadınla ilgilidir. Hz. İsa'nın karısı olduğu ve Kudüs'ten kaçarken hamile olduğu, ardından Fransa'da karaya çıkıp bebeğini dünyaya getirdiği ileri sürülür. Halen, Hz. İsa soyundan gelenlerin yaşadığı, tapınak şövalyelerinin bu sırrı ve aileyi koruduğu gene iddialar arasındadır. Hürriyet gazetesinin bu haberi , bahsettiğim iddialarl

televizyon izlemek mi? video izlemek mi?

Son dönemde, özellikle 20 yaş altı insanlara televizyon izliyor musun diye sorduğumda aldığım yanıt hayır oluyor. Televizyon izlemiyoruz, tabletten/netbooktan/bilgisayardan film/dizi seyrediyoruz diyorlar. Bu durum, dediğim gibi, özellikle belli bir yaşın üzerindeki insanlar için geçerli. Diyebilirsiniz ki bunun ne önemi var ki? Yani sonuçta ha televizyon denilen cihaz ile yayına ulaşsın, ha internet üzerinden. Ulaşılan aynı içerik olduktan sonra durum değişir mi? İzleyici açısından, şimdilik, büyük değişikliklere yol açmadığı bir gerçek. Çeşitli ara birim cihazlarını kullanarak küçük ekranlarda izlediği yayını, televizyon cihazına da aktarınca televizyondaki deneyimin aynısını yaşayabilen izleyici, yayının nereden geldiğini önemsemeyecektir elbette. Ancak paralı abonelikleri olanlar, izlediği içeriğe internet üzerinden erişebilince, bu paralı aboneliklerini sürdürmeyi gözden geçirebilir. Tabii internet üzerinden ücretsiz erişebildiği içeriğin ne kadar sağlıklı ve sürekli oldu

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'ndan Türkiye Elektronik ve Haberleşme Sektörü 3 aylık verileri

Arayana bilgi / belge çok. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTİK), elektronik haberleşme sektörünün üç aylık verilerini yayınladı. Yayınlanan son veriler, ikinci çeyreğe ait. Nisan, mayıs ve haziran aylarını kapsayan üç aylık dönemin verileri incelendiğinde ilginç sonuçlar görülüyor. Televizyon dünyasını ilgilendiren verilerin, önemli gördüklerimi maddeler halinde paylaşmak isterim:  Kablo TV abone sayısı 1213517. Türksat'ın abone sayısı 2012'in birinci çeyreğinde 1277355. Büyük değişiklik görünmüyor. Sayısal kablo hizmetinin ise abone sayısı 568803. Bu sayılara bakınca şaşırmamak elde değil. Kablo TV'ye abone olan hanelerin yarısından fazlasının, o kadar kampanyalara karşın, sayısal kabloya geçmeye razı edilemediği görülüyor. Bildiğim kadarıyla analog kablonun ulaştığı tüm hanelerde sayısal kablo olanağı da var. Ancak, anlaşılan televizyon alıcısına (ekrana/cihaza) tonla para yatıran halkımız, bu ekranların hakkı verecek yayın için ek para vermek istemiyor.  IP

Cinselliğe Nasıl Farklı Yaklaşırız / Alain de Botton

Orijinal ismi How To Think More About Sex olan 140 sayfalık kitap, Sel yayınları tarafından Zeynep Bizer tercümesiyle Ocak 2013'te yayınlanmış. Botton, hayata dair konularda fikir yürüten bir yazar. Bu kez konusu cinsellik ve seks. Konu böylesi üzerinde konuşulmayan ama hayatın çoğu kez merkezinde yer alan / yer aldırılan / sömürülen / körüklenen bir konu olunca ortaya ilginç tespitlerde bulunan bir yapıt çıkmış.  Kadın ve erkeğin yaklaşım farklılıkları, günlük hayatın dayatmaları ile değişen istekler gerçekçi gözlemlerle ve örneklerle anlatılmış. Kitaptan kısacık bir alıntı: "Evlilikte ulaşmayı istediğimiz üç şey - aşk, seks ve aile - birbirini kötü bir biçimde etkiler ve birbirine göz ardı edilemeyecek zararlar verir. Birini sevmek onunla seks yapma becerimizi sekteye uğratabilir. Sevmediğimiz ancak çekici bulduğumuz biriyle gizlice buluşmak, sevdiğimiz ancak artık tahrik edici bulmadığımız eşimizle olan ilişkimizi tehlikeye sokabilir. Çocuk sahibi olmak hem aşka hem de

Sosyalizm Öldü mü? / Zülfü Livaneli

Livaneli çok yönlü bir sanatçı. Benim yaştakiler besteci ve yorumcu olarak tanıdı. Ardından film yönetmeliğini gördü. Romanları, kaleminin gücünü gösterdi. Çeşitli ülkelerde geçen ömrünün de etkisiyle uluslararası kültür insanlarını tanıyan, uluslararası etkinliklere davet edilen bir entelektüel.  Sosyalizm Öldü mü adlı deneme kitabı, 1992 sonu ile 1993 sonu arasında Sabah gazetesinde çıkan yazılarından derlenmiş. Benim okuduğum Telos yayınlarından 1994 yılındaki ilk baskısıydı. Tahmin edebileceğiniz gibi sahaftan aldım. Aksoy pasajı, sanırım Ankara'nın en iyi koleksiyonlarına ev sahipliği yapan sahafları barındırıyor.  Livaneli'nin yazıları günümüzden 20 yıl öncesi tarihli. Bugünden bakınca yazılarda ele aldığı temel sorunların halen, benzer şekillerde tartışılıyor olduğunu okumak çok düşündürücü. 1993, ülke kaderini uzun yıllar etkileyecek olayların yaşandığı bir yıl. Cinayetler, suikastlar, partilerde ve liderlerde değişiklikler. Aradan geçen yirmi yıla karşın bu olayla

Talin, Estonya'da Sayısal Yayıncılık konferansında sunduğum Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyona başlıyor adlı sunumum

  22 Ağustos 2013'te Estonya'nın başkenti Talin'de, Levira şirketinin düzenlediği Yeni Bağlantılar adını taşıyan Sayısal Yayıncılık konferansında bir sunum yaptım. Sunumun ilk yansısında da görüleceği üzere blog yazarı olarak gerçekleştirdim bu sunumu. Pek öne çıkartmasam bile İngilizce dilinde, sadece televizyon teknolojisi konulu bir blogum var. Adresi şöyle: TV Tech TR .blogspot.com Etkinlik ile ilgili değerlendirme yazısından önce, benim sunumumu paylaşmak istedim. 17 yansıdan oluşan sunum, bilgisayarın azizliği ile ara vermek zorunda kalsam bile, keyifli geçti. Sunum sonrası yemek ve kahve aralarında bir çok soruyla karşılaştım. Farklı bağlantılar kurdum. Konferansın adının gereğini yerine getirdim: Yeni Bağlantılar kurdum...  Yansılarda yazılı bilgileri dilimize çevirmeyeceğim. Ancak önemli gördüğüm kimi noktalara ilişkin açıklamalarda bulunacağım. Hane sayısı için hep 18 milyon kullanılır. Ben artık bu sayının 19 milyon olması gerektiğini düşünüyorum. TOKİ

Çarpana / Ümit Kaftancıoğlu

2004 kasımından bu yana sürdürdüğüm blogumda 200. kitabın notlarını kaydetmenin mutluluğunu yaşıyorum. Sayı 200'e yaklaşınca, acaba hangi kitap 200. olacak diye merak etmiştim. Yeni keşfettiğim, Aksoy pasajındaki bir sahafta bulup satın aldığım Kaftancıoğlu'nun 1975 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılan hikaye kitabını. 205 sayfalık kitap 15 öyküden oluşuyor.  Çoğunlukla Ardahan ve köylerinde geçen yoksulluk ve yoksunluk konulu öyküler var.  Aradan geçen onca yıla karşın doğunun köylerinde durumun çok değişmediğini bilmek insanı umutsuzlaştırıyor. Kaftancıoğlu, Almanya'ya gitmenin köylerde yarattığı dönüşümü iki öyküsünde işlemiş. Birisinde mezhepsel farkların, diğerinde ahlak anlayışının Almanya'ya gitmek (para olarak da okuyabilirsiniz) nasıl dağıldığını çarpıcı bir dille anlatmış.  İnternette kısa bir araştırmayla kitabın baskısının tükendiğini gördüm. 1980'li yıllarda terörist bir saldırı ile öldürülen bu değerli aydının yapıtlarının yeni baskılarını

televizyon dünyası etkinliklerini kıyaslamak

Bu yıl ilginç ve verimli bir yıl oldu / oluyor. Mayıs ayınde Londra'da Connected TV Summit ile başlayan televizyon dünyası etkinlikleri zinciri, Haziran ayında İstanbul TV Forum & Fair ve hemen ardından Krakow'da Dgital TV Central & Eastern Europe ile sürdü. Zincirin, şimdilik, son halkasını Estonya'nın başkenti Tallinn'deydi. Ne kadar şanslı, iş yeri destekliyor demek ki diye düşünenler için hemen belirteyim İstanbul dışındakilerin masraflarını ben karşıladım. Düzenleyici şirketlerin desteği dışında, çalışmakta olduğum iş yeri senelik iznimi verdi sadece. Buna da şükür elbette. Üçü yurtdışında olmak üzere dört etkinliğe katılmış birisi olarak bunları kıyaslamamın yerinde olacağını düşündüm. Hem etkinlikleri düzenleyenlere, hem bunlara katılmayı düşünenlere yararlı olacağını umarım: Levira'nın düzenlediği Fresh Connections adlı Sayısal Yayıncılık fuarı dışında diğer üç etkinliğe katılım ücretliydi. Estonya'daki etkinliğe zamanında kayıt yaptırır

Sayısal Yayıncılık konferansı sonrası ilk değerlendirme

Böyle kışkırıcı başlıklar okunma sayısını arttırıyor mu bilemiyorum. Öyle özel bir şeyler olmayacak aslında. Perşembe günü Talin'de gerçekleştirdiğim Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyon yayıncılığına başlıyor adlı sunumun yansılarını (slaytlarını) paylaşacağım. Yansıları resim olarak koyup altlarına kısa açıklamalar ekleyeceğim. Ben yansıya, anlatacaklarım sadece başlıklarını koymayı sevenlerdenim. Byle olunca sadece yansı pek bir şey ifade etmiyor. Kendi açımdan çok başarılı bir seyahat oldu. Hayatımda ilk kez yurtdışında bir sunum yaptım. Etkinliğe Türkiye'den katılan tek kişi  bendim. Öyle olunca, ülkedeki siyasi gelişmelerden ekonominin durumuna bir çok farklı soruyla karşılaştım. Dilim döndüğünce, aklım yettiğince yanıtlamaya çalıştım soruları. Yurt dışına çıkınca kendimi elçi gibi hissediyorum ve bir şekilde dışarıya karşı ülkemi savunmam gerektiğini düşüüyorum. Yanıtlarım, bu refleksimin etkisinde kaldı. Fikirlerimden çok söylemem gerektiğini düşündüklerimi sö

Talin, eski kentte orta çağa yolculuk

Fotograflara geçmeden önce bir kaç kitabi bilgi vereyim. Bilgiler A Day in Tallinn on Foot and by Bus adlı kitaptan. Koit Vainsalu tarafından yazılmış bu kitabı, haliyle, ülkemizde bulma olanağınız yok. Talin hakkında merak ettiğiniz bir şeyler olursa bana mail atmanız durumunda, kitaptan bakıp yanıt verebilirim. Geçelim sayılara: Kentin tarihi 1219'a kadar uzanıyor. O zamanlar kentte yaşayanlar, Danimarka'nın işgaline uzun süre direnmişler. Kentin ismi taani linn'den türemiş. Bu iki kelimenin anlamı Danimarka kentiymiş.  Ülkenin yüzölçümü 45.277 kilometre kare. 3794 km'lik sahili ve 2011 sayımına göre 1 milyon 340 bin 122 nüfusu varmış.  Ülkede yaşayanların %69,41'i Estonyalı, %26,2'si Rus, % 2,16'sı Ukraynalı, %1,29'u Belaruslu, %0,9'u Fin ve %0,04'i diğer olarak tanımlanmış. Resmi dil Estonca olsa bile halkın büyük çoğunluğu Rusça ve İngilizce konuşuyor. Almanca da konuşulan diller arasında.  Talin, turizm konusuna gerçekten kafa yo