Ana içeriğe atla

Kayıtlar

5G ve yayıncılık dünyasına etkileri

kedi merakınız eksik olmasın 5G ile ilgili herkes birşey söylüyor. Biraz körün fil tarifi gibi, herkes tuttuğu yere göre tarif yapıyor. Benim "tuttuğum yer" yayıncılık dünyası olunca, 5G'yi " broadcast " dünyasına etkileri açısından değerlendireceğim.  Baştan söyleyeyim, yazacaklarımı okuyup daha önce ortaya konulmamış gerçekler bulabileceğinizi düşünüyorsanız vaktinizi boşa harcamayın. Yapmaya çalışacağım, internetteki bilgileri bir araya toplayıp, Türkçe olarak yazmaktan ibaret olacak.  5G'nin yayıncılık dünyasına etkilerini anlayabilmek için sektöre yön veren kuruluşların 5G ile ilgili yaptıklarına bakmak gerekiyor. EBU'nun da dahil olduğu 5G M edia A ction G roup'un (5G MAG) oluşturulması önemli. 5G MAG'ın üyelerine baktığımızda  kamu yayıncılarından uydu işletmecilerine telekom devlerinden cihaz üreticilerine araştırma kuruluşlarından endüstri birliklerine geniş bir yelpazenin olduğunu görebiliriz. 5G'nin etkilediği tüm paydaşları

15 Yıl Sonra Kongresi

İnsanBu.com sitesinden daha önceki yazılarımda bahsetmiştim . 2013 tarihli ilk yazımın ardından 2015 yılında, İnsanBu.com sitesi kurucusu Kaan Arslanoğlu ile bir e-söyleşi yapmıştım. Bir dönem benim de yazılarımın yayınlandığı İnsanBu.com , yeni bir yazı dizisi başlatıyor: 15 Yıl Sonra Kongresi .  Dizi yazının tanıtımında şöyle diyor Kaan Arslanoğlu: "15 yıl sonrasının dünyasını ve Türkiyesi’ni bugünden öngörmeye çalışacağız. 15 yıl sonraya bugünden notlar bırakacağız. 15 yıl sonrası için yaşadığımız dönemin güncesini yazacağız. Bu arada bugüne, bugünün eğilim, çevre ve şahsiyetlerine olumlu ve olumsuz değerlerini biçeceğiz. Siyaset, özellikle sol siyaset, geçmişte bir gençlik işiydi. Bugün her bakımdan yaşlılara kalmış durumda. Güncel siyaseti bir tarafa koyalım, dünya görüşü, yaşam anlayışı, insani ilişkiler bakımından giderek daha hızlanan değişim yaşanmakta, altımızdaki zemin hep kaygandı, artık adeta uçmakta. Kafamızdaki dünya ile, bizim doğrularımızla yeni nes

Sınıftan Kaçış / Ellen Meiksins Wood

Kitabın tam adı Sınıftan Kaçış Yeni "Hakiki" Sosyalizm. Yordam yayınlarından çıkan Ocak 2011 tarihli üçüncü baskısını okudum. Türkçe çevirisini Şükrü Alpagut yapmış. Kitabın iç kapağında, bu çevirinin Oya Köymen tarafından gözden geçirildiği bilgisi verilmiş.  Kitabın içeriğine dair notlarıma geçmeden şu cümleyi okumanızı rica ediyorum: "Gerek üretim ve sömürü ilişkileri, belki de hiçbir zaman tarihsel süreçlerin belirlenmesinde olduğu için, sınıfların varlığının hiçbir engel oluşturmaması anlamında, bu hedeflerin başarılması için gerekli maddi ve toplumsal koşullar (daha önce hiç görülmemiş bir şekilde) bugün vardır. " s.234 Çeviri zor iş.  Wood'un eseri, adından da anlaşılacağı gibi, yeni "hakiki" sosyalizm olarak adlandırdığı akımın eleştirisi. Eseri okurken, eleştirilen akımların söylemlerini çok bilmediğimi fark ettim. Bu bakımdan öğretici oldu. Gene de keşke Yordam Kitap, yayıncı önsözü gibi bir bilgilendirme ile birlikte sunsaydı eser

Victoria / Knut Hamsun

Açlık 'ın ardından Hamsun'dan okuduğum ikinci eser, Victoria oldu. Tur Yayınları'nın 1979 yılında yayınladığı baskısından okudum. Behçet Necatigil dilimize çevirmiş. Norveç'li yazar Hamsun'un 119 sayfalık kısa romanı bir aşk hikâyesi.  Aslında klasik bir konu, hatta bir dönem yerli filmlerin senaryosu: zengin kız - fakir oğlan, ailelerin isteklerine karşı koyamayan gençler ve mutsuz bir ömür. Fazla karamsar gelmiş olabilir son yazdığım cümle. Oysa Hamsun'un romanı karamsar değil, daha ziyade gerçekçi. Olmayacak düşler, sahte umutlar yok.  Romandan kısa bir alıntı ile bitireyim bu notları: "Evet, neydi aşk? Güllerin arasında esen bir rüzgâr, hayır, kanda bir sarı fosforlaşma. Hattâ ihtiyarların gönüllerini bile danslara uyandıran, cehennem sıcağı bir müzikti aşk. Yaklaşan gecelere açılan bir margarite benziyor, bir soluk karşısında kapanıveren, bir el değdi mi soluveren bir şakayıkı andırıyordu. Böyleydi aşk. Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu t

2020 kitapları ... planlar ... istekler

@Sahaf Kafe / Kadıköy - İstanbul En sevmediğin şey ne diye sorsalar, ilk aklıma gelen " plan yapmak " olur. Geçen sene ilk denemesini yapmıştım, pek ayrıntısı olmayan bir plandı . Bu yıl bir aşama ileriye gidip, 2020 boyunca okumayı umduğum yazarları belirleyerek ve hatta bununla kalmayıp sizlerle liste halinde paylaşarak başlıyorum seneye.  Sözü fazla uzatmadan, neden böyle bir listeye ihtiyaç duyduğumu da anlatayım. Kasım 2004'ten bu yana, iki kez ara vermeyi saymazsak, kesintisiz yazmayı sürdürdüğüm blogumda, 9 Ocak 2020 itibariyle 336 tane kitab a dair not paylaşmışım. Demek ki senede ortalama 20 kitap okumuşum. Son senelerde bu sayı artsa bile okuyabileceğimiz kitap sayısı sınırlı. Ömür, zaten sınırlı. Mutlaka okumak istediğim yazarların bir bölümünün, bugüne kadar hiçbir eserini okumadığımı da fark edince, bu yılı, " senelerin ayıbını kapatma yılı" ilan ettim.  Aşağıdaki listede 12 yazar ismi göreceksiniz. Sıralamanın bir anlamı yok. Bu yazarları

Öğle Yemeğinde Matematik / Maurizio Codogno

İnternet siteleri aracılığı ile satın alma sayesinde sahip olduğum ve okuduğum kitaplardan birisi Öğle Yemeğinde Matematik. Kitapçıların raflarının sınırlılığı, çok satanların ya da çok satması istenilenlerin bu sınırlı rafların büyük bölümünü doldurması yüzünden aslında ilginizi çekebilecek bir çok eseri hiç göremiyoruz. Farklı bir çok kitapçının bulunduğu ülkenin başkentinde bile durum bu ne yazık ki. İnternet üzerinden kitap satışı ve uygulanan fiyat politikaları ile ilgili ayrı bir blog yazısı planlıyorum. Mevcut durum, kitapçılar (perakende satış noktaları) için pek sürdürülebilir değil. Bu uzun, uzun olduğu kadar gerekli girişin ardından g elelim kitabımıza. Künye bilgileri ile başlayayım: Doruk Yayınları tarafından Güliz Akyüz Yıldırım çevirisi ile 2019 yılında yayınlanmış. 165 sayfalık eserin içeriğine dair notlarımı paylaşmadan aynı yazarın Doruk Yayınları'ndan çıkan Kahve Molasında Matematik adlı bir çalışması olduğunu belirteyim.  Matematik, bir çok kişinin okuldan

Acı Portakal / Yiğit Bener

Bir cumartesi satın alıp okuyup bitirdiğim kitap: Acı Portakal / Yiğit BENER. Soyadı tanıdık geldiyse, aklınıza ya Erhan Bener ya da Vüsat O. Bener gelmiştir. Bu soyadı aynılığı bir tesadüf değil. Yiğit Bener, Erhan Bener'in oğlu, Vüsat O. Bener'in ise yeğeni. Can Yayınları'ndan çıkmış 183 sayfalık bir kısa roman Acı Portakal. Deyim yerindeyse daha mürekkebi kurumamış, Kasım 2019'da ilk baskısı yapılmış.  Sol çevrelerce "devrim sonrası kendiliğinden hallolacak meselelerden" olarak değerlendirilerek uzun süre görmezden gelinmiş hatta yok farzedilmiş erkek şiddetini konu alıyor roman. Erkek şiddeti derken sadece cinsel saldırı değil, erkek egemen dünyanın dayattığı her türlü şiddet söz konusu. Hayata sol pencereden bakan erkeklerin, bu bakış sayesinde ya da yüzünden, kadın erkek ilişkilerinde sıradanın dışında bir tutum izleyeceklerini varsaymak, aslında büyük bir yanılgı. Keşke bu kadar basit olsa herşey, siyasi bir tutum ile hayattaki duruş da değişebils

2019'un son değerlendirmesi ve 2020 planları

11 ay boyunca aksatmadan yaptığım bir işi, aylık durum değerlendirmesini, son kez yapıyorum. 2018'in sonunda, 28 Aralık 2018'de yazdığım bir yazı vardı: 2019 hedefleri başlıklı, orada somut olmayan bir şekilde ifade ettiğim bir kaç hedef vardı. 2019'un planları nı ise ayrı bir yazıda açıklamıştım: Çok çok uzun senelerdir istediğim ama bir türlü denk getiremediğim bir "öğrenme süreci" yaşamak istiyorum. Pek çoklarından farklı düşünüyorum eski alfabemiz hakkında. En azından harf devriminin üzerinden bir kuşak geçtikten sonra, eski alfabemizi de öğrenmeliydik. Bu sene eski alfabemizi ve dil ile ilgili bir kaç şeyi daha öğrenmek istiyorum. Evde, okumak isteyerek satın aldığım ve bir kısmına başlayıp yarım bekleyen tüm kitapları bitirmek istiyorum. Yarım bırakılanlar bile ondan fazla, satın alıp okunmayı bekleyenlerin sayısı ile birlikte 50 civarında. Kolay bir hedef değil, kitapların büyük bölümü roman değil. Hedef tutmaz ise, 2020'de de yeni kitap almama

Meyname / Can Gazalcı

Ankara ve anason kokulu bir roman Meyname. Sevip kavuşamayanlar, aşık olup karşılık göremeyenler, unutmaya çalışıp beceremeyenlerin romanı. Etkileyici bir konuyu iyi bir kurgu ile anlatmış Can Gazalcı. Romanı okumayanları düşünerek 283 sayfalık eserin sürprizinden bahsetmeyeceğim elbette.  Aşk, sevgi ve huzurlu bir hayat... İlkinin, yani aşkın sevgiye oradan da karşılıklı güvene dayalı bir ilişkiye dönüşmesi... Belki de herkesin istediği, ancak Ataol Behramoğlu'nun da yazdığı gibi; Ölümdür yaşanan tek başına /  Aşk, iki kişiliktir.  Romandan bir alıntı ile; "Bazen önce seversin, sonra kendini âşık olmuş bulursun. Bazen önce âşık olursun, sonra aşk huzurlu bir sevgiye evrilir. Hiç bir duygu hep aynı kalmaz. Bazen de huzurlu bir liman olarak başlar ilişki, öyle devam edip gider. İlle aşk olması gerekmiyor. Olursa harika olur. Çünkü sevgiye dönüşen aşk bambaşkadır, kalıcıdır çoğu zaman. ama her şeyden önce sevmek gerekiyor, bir de özenmek..." s.274-275 Romanın

Genç Matematikçiye Mektuplar / Ian Stewart

Profil Yayınları'ndan Mayıs 2013'te çıkan kitap, adından da anlaşılacağı üzere matematik ile ilgili. Eserin yazarı Ian Stewart matematik profesörü, cep boy olarak tasarlanan kitap, bu haliyle 228 sayfa. Tercümesini Zeynep Ertan yapmış.  Üniversitede matematik eğitimi almayı düşünen ancak bir takım endişeler taşıyan Meg adlı hayali genç kıza yazılan mektuplar ile ilerliyor eser. Her mektup, Meg'in farklı kaygılarını gidermeye yönelik.  Temel eğitimde matematik adlı derste anlatılanların aslında büyük ölçüde "matematik"in bir parçasını oluşturan aritmetik olduğunu açıklayarak başlıyor Stewart. Kodlama teknolojilerinden GPS'e evrenin modellemesinden bilgisayarlara kadar modern dünyada olmazsa olmazımız bir çok gelişmenin arkasında matematikçilerin buluşlarının yattığını görmek etkileyici.  Ülkemizde üniversite eğitiminin meslek edinme amacıyla yapıldığı ve sonunda, ne yazık ki çoğunlukla, bu amacın da yerine gelmediği bir gerçek. Oysa üniversite bilimin

2019 genel değerlendirmesi ve 2020 dilekleri

Fotograf için kıymetli arkadaşıma teşekkürler... Belki genel değerlendirme yazmak için erken, senenin bitmesine 10 günden uzun bir süre var hâlâ. Instagram hesabımı yeni yıla kadar sükûnete sokmuşken, blogu da sessizleştireyim dedim.  Bol kitaplı - bol huzurlu bir sene oldu 2019.  Yeni yazarlarla tanıştığım, edebiyat dünyasının büyüklüğüne nazaran okuyabileceğim eserlerin azlığını görüp üzüldüğüm, bu sınırlı zamana sığdırılabilecek eserleri iyi seçmenin önemini kavradığım ve bu seçimde yardımcı olan arkadaşlarımın varlığı karşında şükran duyduğum bir sene oldu 2019. Kasım 2019 ile birlikte 16 yaşından gün alan blogumun tarihinde ilk kez sene başı hedefler koyup, ardından her ay durum değerlendirmeleri yayınladım. Hedefler yazısını yayınlarken, bakalım kaç ay sürecek diye düşünüyordum, bu durum değerlendirmelerini yazmam. Oysa, 11 adet değerlendirme yayınladım. 12. değerlendirme, yeni yılda, bir terslik olmaz ise... 2020 dilekleri ise, aslında doğrusu dileği, tek kelime: 

Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu / Haruki Murakami

Sonraki bölümde neler olduğunun merakı ile okumak, geriye kalan bölümlerin azaldığını bilip okumayı ertelemek arasında geçen bir kaç günün sonunda Murakami'nin romanını bitirdim. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu, paralel olarak ilerleyen ve birbirinin ardı sıra gelen yirmişer bölümden oluşan iki uzun öykü. Öyküleri okurken, bir noktadan sonra ikisi arasındaki ilişkiyi anlıyorsunuz. Eğer kitap ile ilgili yazılanları kitaba başlamadan önce okursanız, bu ilişkiyi kitabı okumaya başlamadan da öğrenebilirsiniz.  Romanları okumadan önce romanlar ile ilgili yazılanları okumayı sevmeyenlerdenim, sürprizleri ortadan kaldıran bilgiler yüzünden. Bu yazımı ne zaman okuyacağınızı bilemediğim için romana dair yazdıklarımı özenle seçmeye çalışacağım. Öncelikle künyesini yazayım: Doğan Kitap tarafından ilk baskısı Ocak 2011'de yapılmış. Japonya'daki baskısı 1985'de yapılmış. Benim okuduğum Mayıs 2017 tarihli 11. baskısıydı. Kütüphaneden alarak okuduğum kitabın 2019

Açlık / Knut Hamsun

160 sayfalık kısa romanın yazarı, ilk kez okuduğum ve okumakta geç kaldığım yazarlar listesinden: Knut Hamsun. Norveçli yazar ile bu kadar geç tanışmam üzücü. Neyse, geç olsun güç olmasın diyelim ve gelelim Açlık adlı romana. Benim okuduğum Behçet Necatigil'in çevirisiydi. Çevirmenin şair oluşu romana neler kattı acaba diye düşünmeden duramadım. Bu arada kitapta belirtilmemiş ama muhtemelen Hamsun romanının Türkçe çevirisi, İngilizce çevirisinden çevrilmiş. Bu çevirinin çevirisi konusu bambaşka ve epey çetrefilli. Japonca ve Rusça yazılmış romanlarda da rastlamıştım. Aslında Almanca, İngilizce ve Fransızca dışındaki dillerde yazılan eserlerin ortak kaderi belki. İnsanın içine işleyen bir roman olan Açlık'ı  Varlık Yayınları tarafından 1993 yılında yapılan 7. baskısından okudum . Elimden bırakmayacağımı düşünsem gece başlamazdım. Size önerim, geç saatte okumaya başlamayın, uykusuzluk iyi bir şey değil. Romanda tarif edilen şehir ve şehir hayatı, kiralık odalar-fakirlik-