Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Talin, eski kentte orta çağa yolculuk

Fotograflara geçmeden önce bir kaç kitabi bilgi vereyim. Bilgiler A Day in Tallinn on Foot and by Bus adlı kitaptan. Koit Vainsalu tarafından yazılmış bu kitabı, haliyle, ülkemizde bulma olanağınız yok. Talin hakkında merak ettiğiniz bir şeyler olursa bana mail atmanız durumunda, kitaptan bakıp yanıt verebilirim. Geçelim sayılara: Kentin tarihi 1219'a kadar uzanıyor. O zamanlar kentte yaşayanlar, Danimarka'nın işgaline uzun süre direnmişler. Kentin ismi taani linn'den türemiş. Bu iki kelimenin anlamı Danimarka kentiymiş.  Ülkenin yüzölçümü 45.277 kilometre kare. 3794 km'lik sahili ve 2011 sayımına göre 1 milyon 340 bin 122 nüfusu varmış.  Ülkede yaşayanların %69,41'i Estonyalı, %26,2'si Rus, % 2,16'sı Ukraynalı, %1,29'u Belaruslu, %0,9'u Fin ve %0,04'i diğer olarak tanımlanmış. Resmi dil Estonca olsa bile halkın büyük çoğunluğu Rusça ve İngilizce konuşuyor. Almanca da konuşulan diller arasında.  Talin, turizm konusuna gerçekten kafa yo

Talin'den ilk gün notları

Bu yazı, aslında ilerleyen günlerde düzenlenecek bir taslak. Taslak olsa bile yayınlayacağım mevcut haliyle. Estonya'nın başkenti Talin'de, bu yıl beşincisi düzenlenen, sayısal yayıncılık konferansındayım. İlk günü geride bıraktık ve günlerin yorgunluğu ile ikinci güne hazırlanıyorum. Unutmamak adına, ilerleyen günlerde isimler ve ünvanlarla düzenlenmiş halini hazırlayana kadar, ilk günde aklımda kalan sunumları paylaşayım. Güne damgasını vuran konu, haliyle sayısal karasal televizyon dönüşümü oldu. Batı Avrupa'da analog karasal televizyon yayınını sürdüren ülke kalmamış durumda. Farklı ülkelerden farklı sayısallaşma süreçlerine ilişkin sunumlar izledim. Güney Afrika'da, bölge ülkelerini de kapsayan GoTV adlı proje çok ilgi çekici. Bu projeyi inceleyip, sadece onu ele alan bir yazı hazırlamayı düşünüyorum.  DVB-T2'nin Multi PLP özelliğinin bölgesel ve yerel yayınların genel yayın ile birlikte gönderilebilmesi için kullanıldığının örneklerini görmek ilginçti

Talin fotografları

Avrupa kıtasının kuzeyindeki başkentte hava soğuk. Ağustos ayında olmamıza karşın akşamları kısa kollu giyeceklerle dolaşmak mümkün değil. Dükkanlarda kalın yün kazakların satılmasına şaşmamak gerek. Eski kent meydanı dışında kalın surlar var. Bunların bir bölümü 1500'lü yıllardan kalmış. Gürcü kahvesi diye satılan Türk kahvesi. Yunan lokantasında da Yunan kahvesidir adı eminim.   Fotografta ne kadar belli olmuş bilemiyorum, ancak yüksek aralıklı zor inilip çıkılan bir merdiven. Böyle merdivenlerden bolca var.  Kilise çok. Kimisi daha güzel görünümlü.  Ortaçağdan kalma kent surlarından  Badem, Talin'de kavrularak satılıyor. Fotografta gördüğünüz arabalardan kent içerisinde çok sayıda bulunuyor. Sarmısaklı ile şekerli olarak kavrulan bademlerin tadına bakabilirsiniz.  İnsan kendi fotografını çekmeye çalışınca böyle garip çıkıyor. Helsinki ve Stokholm yakın iki başkent. Estonya tarihi boyunca birçok farklı ülke tarafından işgal edilmiş. İki bağımsız

Sayısal Yayıncılık Konferansı - Fresh Connections

Bu yıl katıldığım uluslararası konferanslar öncesinde programı değerlendirdiğim yazılar hazırlamıştım. Bu kez unuttuğumu fark ettim. Geç oldu gerçi ancak gene de etkinlikten bir gün önce yazmış olayım. Etkinlik Levira şirketince düzenleniyor. Levira'nın %51'i Estonya devletinin, %49'u ise TDF adlı Fransız şirketinin. TDF, Fransa dışında bir çok Avrupa ülkesinde şirketleri olan büyük bir grup. Levira ile ayrıntılı bilgileri web sayfasında bulabilirsiniz.  Konferans iki gün sürecek. Katılım, 15 ağustos öncesi kayıt yaptıranlar için ücretsiz. Bu yıl beşincisi düzenleniyor. İlk gün, Levira'nın hoş geldiniz konuşmasının ardından TV Hackfest'in kurucusu Richard Kastelein'in konuşması ile başlayacak. Kastelein'ın sunumu televizyon endüstrisinin yönüyle ilgili. Salonlarımızın baş köşesini işgal eden bu cihaz daha demokratik bir toplum olmamıza mı hizmet ediyor yoksa aksi mi doğru? Politik bir soru ve sorun. İlk gün daha çok sayısal karasal yayıncılığa ayrılmı

birçok ilkleri bir arada barındıran bir gezi: Talin / Estonya

Şili'den Tayvan'a farklı coğrafyalarda farklı ülkelere gitme olanağı buldum hayatım boyunca. Estonya, gittiğim diğer ülkelerden farklı özellikler taşıyor. Talin'de çektiğim fotograflar eşliğinde yazayım bunları: İlk kez bizimle aynı saat diliminde yaşayan ülkedeyim. Estonya'nın başkenti Talin'e salı, perşembe ve cumartesi günleri İstanbul'dan Türk Hava Yolları sefer düzenliyor. İstanbul Talin gidiş dönüş biletini 600 TL'ye aldım. Ankara bağlantı uçuşları için ise 400 TL ödedim. Bu işte bir yanlışlık olmalı ama ne yazık ki rakamlar doğru. İstanbul Talin arası üç saat on dakika kadar sürüyor.  İlk kez dünyanın bu kadar kuzeyindeyim . Talin'in gurur duyduğu eski kent meydanı, birbirine açılan taş döşeli daracık sokaklar ve binalar arasındaki geçişlerle dolu. Aslında küçük bir bölge. Dolaşması fazla zaman almıyor. Benzerlerini savaşlarda zarar görmemiş Avrupa kentlerinde görebileceğiniz böylesi alanların bu kadar öne çıkartılması pazarlama mucizes

mesai - emek - sömürü

Çalışma hayatına 1995 yılında dahil oldum. Öğrenciliğin avare günlerinin ardından alışamadığım konuların başında mesai geliyordu. İşim olduğu zaman çalışmaya, iş yerinde durmaya itirazım yoktu. Ancak günün her saati işim olmuyordu ve işim yokken iş yerinde olma zorunluluğu çok anlamsız geliyordu. İşim, hizmet sektöründe değildi ve beklesem de bir müşterinin geleceği yoktu. Bir elektronik şirketinin araştırma geliştirme biriminde çaylak mühendis kadrosunda işe başlamıştım.  Bu anının üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiş. Değişen bir şey yok iş hayatımda. Halen işim olmadığında iş yerinde durma zorunluluğu anlamsız geliyor. Halen işim olmasa da iş yerinde olmak zorundayım. Neresinden baksanız anlamsız, neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Kendi hayatınızı düşünün. Günün kaç saatinde gerçekten çalışıyorsunuz?   Çalışma hayatı günün önemli bir bölümünü işgal ediyor. Sabah iş yerine gitmek için evden ayrılma saatiyle yeniden özgürlüğümüze kavuştuğumuz saati dikkate alırsak en az 10

Çin'in Uzun Yürüyüşü / Mustafa Balbay

Cumhuriyet Kitapları'ndan Ağustos 2002'de ilk baskısını yapmış gezinceleme türünde bir kitap var bu kez blogda. Gezmeyi çoğu insan sever. Balbay da çoğunluk arasında. Ancak her gezen bir olmuyor. Kimi alış veriş yapıp döner, kimi her gördüğünü fotograflayıp sonrasında dönüp çektiklerine bile bakmaz. Balbay ise planlı programlı geziyor ve gezdiklerini kitaplar yoluyla kalıcı eserlere dönüştürüyor. Bir yazısında gideceği yerleri uzun süreler öncesinde kararlaştırdığını ve öncelikle ziyaret etmeyi düşündüğü coğrafyayı anlatan kitapları araştırdığını okumuştum. Çin'in Uzun Yürüyüşü adlı eserin sadece gezi kitabı olmayıp aynı zamanda inceleme türünü de içermesinin nedeni bu. Kitapta yeri geldikçe okuduklarından alıntılar yapılmış. Çin'e birden fazla kez gitmiş Balbay. Gazeteci olmanın olanaklarından birisi bu sanırım. İşinin bir parçası da gezmek. Kitabın bel kemiğini ise Çin Devleti'ne haber vererek, onların ayarladığı resmi görüşmelerle zenginleşmiş özel bir ziyaret

yine yol göründü

Sene başında aldığım bir dizi kararı uygulamam sonucu, aslında önümüzdeki yıl için umduğum, çalıştığım sektörde bir yurtdışı etkinliğe konuşmacı olarak katılma hedefimi önümüzdeki hafta gerçekleştireceğim, eğer bir son dakika aksiliği yaşamazsam. Kısmetse haftaya perşembe günü 12.15-12.30 arasında Levira'nın düzenlediği Fresh Connections adlı Sayısal Yayıncılık Fuarında Turkey... Finally launching DTT başlıklı bir sunum yapacağım. RTÜK'ün dün yaptığı açıklama sunuma son dakika değişiklikler yapmamı gerektirdi. Türkiye'nin farklılığı, her şey her an değişebilir. Estonya, e-Stonya olarak da adlandırılan bilgi iletişim teknolojilerinin Baltık ülkelerindeki merkezi. Skype, Tallinn'de geliştirilmiş. Keza Kazaa'da Estonya'nın başkentinde doğan ürünlerden birisi. Blogda bol bilgi, az fotograf ile Estonya izlenimlerini yayınlamayı umuyorum. Etkinliğin programına buradan ulaşabilirsiniz. Ola ki oralarda yaşıyorsanız sunumu dinlemeye beklerim.

Bir Gün, Gece / Mine G. Kırıkkanat

Gene bir sahaf gezisi sırasında görüp aldığım bir kitap var bugün. Mine G. Kırıkkanat'tan okuduğum ilk kitap. Bugün 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümü sayılabilir. Depremin olduğu gün Ankara'da, bir ay önce yaşadığım kişisel depremin yaralarını sarmakla meşguldüm. 17 Ağustos depremi sonrası yaşananların hastane kısmına yakın tanıklık ettim. Ağır kırığı olanların bir bölümü Ankara'ya sevk edilmişti. Onların acı içerisinde inlemelerini dinledim ameliyat olmayı beklerken.  Herkes için zor günlerdi.  Peki 1999 sonrası İstanbul'da neler oldu, neler yapıldı. Geçenlerde gazetelere yansıyan, hatta bugün gazetelerin birinde manşet yapılan bir habere göre acil durumlarda çadır kurulması için ayırılan alan imara açılmış. Deprem durumunda kim nerede toplanacak kaçımız biliyoruz? Bir zamanlar acil durum konteynerları vardı. Onlar ne alemde? Hala duruyorlar mı yerlerinde? İstanbul'da yaşamadığım için bu soruları öğrenmek amacıyla yazdım. Olmadıklarını bildiğim için değil

son dakika gelişmesi: RTÜK Ulusal Sayısal Televizyon Yayını Lisans İhalelerini İptal mi Etti?

hurriyet.com.tr'de yayınlanan bu habere göre RTÜK ulusal sayısal karasal televizyon yayını lisans ihalelerini iptal etmiş. Konuyu takip edenler bilecektir RTÜK ulusal yayıncılar için dört adet ihale açmıştı. Bunlar SD ve HD olmak üzere genel ve tematik yayınlar için düzenlenmişti. Tematik yayın yapan televizyon kuruluşlarının reklam pastasından az pay alacağı düşünülerek onların ödeyeceği lisans paralarının düşük kalması amacıyla yapılan bu düzenlemede bir takım gariplikler yaşanmıştı. Tematik yayın yapmakta olan kimi medya hizmet sağlayıcıları genel lisansa, genel yayın yapan kimi medya hizmet sağlayıcıları ise tematik lisansa başvurmuştu. İhaleler tamamlandıktan sonra tematik ihalelerinin iptali için mahkemeye başvurulmuştu. Mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı ortalığı karıştırmıştı. Bir üst mahkemeye itiraz eden RTÜK, bu yürütmeyi durdurma kararını kaldırtmayı başardı. RTÜK, yaptığı açıklama ile durumu kamuoyuyla paylaştı ve sürecin aynen devam edeceğini bildirdi. 

Havariler (1972-1983) / Gün Zileli

Benim gibi Gün Zileli ismini duyunca aklına ilk olarak Ümit Zileli geliyorsa, siz de muhtemelen 80 öncesini hatırlamayacak bir tarihte doğmuşsunuzdur. 1980 öncesi Doğu Perinçek'in başkanlığını yaptığı Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin iki numarası Gün Zileli'nin anlattıkları bugünleri daha iyi anlamak açısından değerli. Anı kitaplarını okumayı seviyorum. Bu yüzden epey anı kitabı okudum. Özellikle 1970-80 arası Türkiye'sini anlatan anılar daha çok ilgimi çekiyor. İleride bu günlere dair anılar yazıldığında, sanki bugünleri yaşamamış gibi, merakla okuyacağım sanırım.  Zileli'nin bu kitabı, anılar kitapları zincirinin bir halkası aslında. 500 sayfanın üzerindeki Havariler'de ideolojik çözümlemeler kadar özel hayatlara ait ayrıntılar da içeriyor. İşin doğrusu anı kitaplarında, hele böylesi bir dönemi anlatan anı kitaplarında, özel hayatlara ait ayrıntıların yer almaması gerektiğini düşünüyorum. Zileli, o dönem yaptığı ve bugün hatalı olduğunu düşündüğü tespitlerini

Tıp Bu Değil / Editör İlknur Arslanoğlu

Geçmiş yıllara kıyasla doktora daha kolay ulaşıyorum. Daha gün ışımadan, babamın kalkıp randevu için sıraya girdiğini hatırlarım. O günlere kıyasla şimdi doktora çok daha kolay ulaşıyorum. Sevk kağıdımız vardı mesela. Hastaneye gidebilmek için sevk yaptırmamız gerekirdi. Şimdi o da yok. Sağlık karnemiz vardı. İlaçlar ona yazılırdı. Şimdi karne de kalktı. Peki tüm bu gelişmeler sonucu daha sağlıklı bir birey mi oldum? Özelleşen hastanelerde konulan tanılara güvenebiliyor muyum? Yaptırdığım testlerin sonuçlarından emin olabiliyor muyum? Hastaneye başvurduğumda yaptırmam istenen tetkiklerin kaç tanesi gerçekten gerekli? Sağlık sistemi böyle devam edebilir mi? Özellikle son soru kafamı kurcalayıp duruyordu uzunca bir süredir. İlknur Arslanoğlu'nun editörlüğünde onüç yazarlı Tıp Bu Değil'i okuyunca sorularımda haksız olmadığımı gördüm. Mesele bir iktidarı eleştirmek, bir başkasını olumlamak değil. Söz konusu olan sağlık olunca mesele iktidarlar üstü olmalı. Eğer konulan teşhis, i

1 Kasım'da Ankara'da sayısal karasal yayın başlar mı?

Başlıktaki soruya yanıt vermeden bir durum tespiti yapmak gerekiyor. Sorunun yanıtı, bu tespit ile ortaya çıkacak. Durum tespitini maddeler halinde yapacağım: DVB-T2 alıcılarının yaygınlığı: 2013 model televizyonlar ile bu ihtiyaç büyük ölçüde karşılanıyor. Samsung'un ardından Sony'nin 2013 modellerinde dahili DVB-T2 alıcı var. Yayınların başlamasıyla birlikte, hatta belki başlangıç tarihinin yaklaşmasıyla dahili DVB-T2 alıcılı televizyon modelleri çoğalacaktır. Ayrıca DVB-T2 alıcılı kutular, USB alıcıları gibi alternatifler de gelecektir. Devlet, kutu fiyatlarında destekleme yaparsa yaygınlaşması çok daha hızlı olacaktır.  Medya hizmet sağlayıcıların hazırlığı: Aslına bakarsanız, 6112 sayılı kanunda medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar olarak adlandırılan, bildiğimiz adıyla televizyon kanallarının sayısal karasal televizyon yayıncılığı için yapacakları pek fazla işlem kalmadı. Bu yayın içerisinde yer almak isteyenler düzenlenen multipleks kapasitesi tahsisi ihalesine katıl

Bitmeyen Yolculuk Oğuzhan Müftüoğlu Kitabı / Adnan Bostancıoğlu

1970 - 1980 arasındaki 10 yılllık dönem içerisinde iki askeri müdahale geçirmiş bir ülkeyiz. Birisi muhtıra, birisi darbe şeklinde gerçekleşen bu iki müdahalenin etkilerini bugün de yaşadığımızı düşünüyorum. Yaşadığım ülke ve dünyaya dair dertlerim var. Daha iyi nasıl olabilir sorusunun yanıtını araken, geçmişte nelerin yaşandığını bilmek yararlı oluyor. Oğuzhan Müftüoğlu, bu 10 yıllık dönemin merkezindeki bir isim. Onun baktığı noktadan yaşananları öğrenmek isteyenler için Bitmeyen Yolculuk iyi bir kaynak. Dönemi anlatan başka anı kitapları da okudum. Halen okumakta olduğum Gün Zileli'nin anıları da gene aynı döneme ilişkin bir başka tanıklık. Bu yazıda ve döneme tanıklık eden diğer anı kitaplarıyla ilgili yazılarımda yaşananlara, anlatılanlara ilişkin yorum yapmayacağım. Her olayı tarihsel koşullarıyla değerlendirmek gerektiğine inananlardanım. Bugünden durup, yaşananların sonuçlarını bilerek yorum yapmak kolay, ancak yanlış. Kendi adıma çabaladığım, o günlerde yaşananları oku

IPTV / İnternet Televizyonu / dünyada ve ülkemizde düzenlemeler

IPTV ve internet üzerinden yapılan web TV arasındaki farkları, sektör çalışanları biliyor. Sektör dışındakiler için, google'da kısa bir arama yapmalarını öneririm. Bu yazımda iki uygulamanın farklarına değinecek değilim. Konu biraz daha özel: IPTV ve WebTV'nin düzenlemeleri.  Konunun bu boyutu, özellikle sektörde yatırımı olan şirketler ve düzenleyici denetleyici kuruluşlarca dikkatle değerlendiriliyor. İşte bu değerlendirmelerin sonucu olarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu önemli bir araştırma raporu yayınladı. BTİK'nın web sayfasında ücretsiz olarak indirebileceğiniz rapor, IPTV ve WebTV'nin ne olduğuna dair kısa açıklamaların ardından ülke örnekleri üzerinden konuyu ayrıntılı olarak irdeliyor. Özellikle ülkemizde IPTV sektörünün geleceği ile ilgili yorumlar dikkat çekici. Hali hazırda ülkemizde bir tane IPTV operatörü bulunuyor. BTİK verilerine göre 2013 yılı ilk çeyreğinde bu tek operatörün abone sayısı 200.000'in altında görünüyor. Türkiye büyüklüğü

Küçükkuyu'ya tepeden bakmak: Serinyer Restaurant

Küçükkuyu'ya tepeden bakmak için keyifli bir yer Serinyer. Alkolsüz mekanda özellikle kahvaltı seçeneği mevcuttur.  Bu yazıdaki cümleler biraz değişik gelebilir.  Sebebi basit. Samsung Galaxy tab otomatik tamamlıyor cümleleri. Serinyeri merak ediyorsaniz Küçük Cetmi köyü yoluna girerseniz yol üzerinde sagda goreceksiniz. Web sayfası da var Www.serinyerrestaurant.com Tel:0 286 752 50 40

Küçükkuyu'nun büyük lezzetleri: Yengeç, Alp Balıkçılık, bAŞKa bar, Baykuş Bar, Ballım dondurma, Bebeğim

Daha önce Tarçın Börek ile ilgili yazmıştım. O yazıyı okuduktan sonra Tarçın'ı ziyaret ettiyseniz Yengeç'i de gördünüz demektir. Yengeç, Tarçın ile sırt sırta. Atatürk heykelinin bulunduğu meydanda. Sahilde de masaları olan bir kafe - restaurant. Mezeler ve balığın yaı sıra ızgaraların da sunulduğu bu keyifli mekanda canlı müzik yok. Daha çok "hafif batı müziği" ve "Türkçe sözlü hafif müzik" çalınıyor. TRT radyolarının dinleyicileri bu iki ifadeyi hatırlayacaktır.  Bayram nedeniyle tarihi doluluğa sahip Küçükkuyu sahilinde başka güzel mekanlar da var elbette. Bebeğim adlı balık ızgara ve kızartma yapan tezgah, Alp balıkçılık, bAŞKa bar, Baykuş Bar ve adlarını hatırlamadığım çay bahçeleri ve unutmadan Ballım dondurma.  Hayatın iki ucunda yaşayanların birinci tercihi Küçükkuyu. Yaşamda tecrübelilerle, amatörler bir arada. Amatörler, tecrübelilerin torunları oluyor genellikle. Ara yaşlardakiler büyük kentlerde para kazanmak için çabalayıp dururken çocuklar

Adatepe'de şaşırtan lezzet: Ekler pasta / Kır Kahvesi Adatepe - Küçükkuyu

Adatepe Köyü, Zeus altarıyla ve koruma altındaki evleriyle Küçükkuyu'ya tepeden bakan bir "butik köy". Köyün girişinde, Zeus altarı sapağında Kır Kahvesi adlı bir bahçe var. Çay, ada çayı, kahve, gözleme gibi bu tür bahçelerin değişmezlerinin yanı sıra ekler pastasıyla fark yaratıyor. Sıcak servis edilen ekler, profiterole benziyor daha çok.hYuvaralak kekin arasında beyaz krema ve üzerinde bol çikolata ve fındık.  Adatepe, dediğim gibi bir "butik köy". Bu yörede böyle butik köy haline gelmiş başka köyler de var. İnsanlar büyük kentlerde bunaldıkça eskiden sahip olduklarının güzelliklerini hatırlıyor ve onlara dönüyor. 

Sınırda Bir Ülke / Emil Tode

Sadece, Sadeceokumak adlı yeni bloguma yazdığım ilk kitap notu uzaklardan, kuzeyden bir ülkenin genç bir yazarının ilk romanı: Sınırda Bir Ülke. Emil Tode'nin bu ilk romanı Estonya Ulusal Kitap Ödülü'nü kazanmış. İletişim yayınlarından ilk baskısını 1999 yılında yapan roman, ne yazık ki pek ilgi görmemiş. Bu yıldan beri yeni baskısı yapılmayan kitabı sahafta arayıp buldum.  Özellikle bu romanı aramamın nedeni var elbette. Eğer herşey planlandığı gibi gelişirse, 20 Ağustos'ta Estonya'nın başkenti Tallinn'e gitmiş olacağım. Hayatımda ilk kez bu kadar kuzeyde bir ülkeye gitmiş olacağım ve gene ilk kez yurt dışında bir etkinlikte sunum yapacağım. Estonya ile ilgili kitaplar okumaya gayret ederken karşılaştım Sınırda Bir Ülke ile. Gideceğim yer, Türk turistlerce çok tercih edilmeyen bir ülke olmayınca, gezi rehberi tarzı kitap bulamadım.  Gelelim romana. 160 sayfalık kısa roman, anlatıcı kahramanın Angelo adlı belki hayali belki gerçek arkadaşına yazdığı ve büyük o

İletişim çağında bir gözlem

Akşam saat 10'a yaklaşıyor. Ankara'da bir pastanede oturmuş konuşuyoruz eşimle. Yakınımızda dolu iki masa daha var. Birisinde 8-10 yaşlarında bir çocuk anne ve babasıyla oturmuş. Diğer masada 20'li yaşlarında iki genç. Çocuğun elinde küçük ekranlı, babasında büyük ekranlı bir tablet bilgisayar var. Hiç konuşmadan her ikisi de ekranlarına konsantre olmuşlar. Bir süre sonra anne de akıllı telefonunu çıkartıyor çantasından. Artık üçünün de gözü ekranlarında. Gecenin 10'unda o ekranlarda bakacak ne buluyorlar acaba diye merak ediyoruz. Utanmasak gidip soracağız. O derece merak içindeyiz. Bu arada yirmili yaşlardaki iki gencin de elinde akıllı telefonları kurcalayıp duruyorlar.  İletişim çağı bu olsa gerek.  Biz, çağ dışı kaldığımıza kanaat getirip hesabı istiyoruz.