Ana içeriğe atla

Kayıtlar

bir kez daha IBC

Notre Dame / Paris 2015 senesinde, meslekte 20. senemi kutlarken, kendime verdiğim bir armağandı IBC fuar - konferansına katılmak. TVTechTR adlı İngilizce blogumu temsilen, basın akreditasyonu ile, yayıncılık dünyasının Avrupa'daki en önemli buluşmasında ben de yerimi almıştım. Aradan 3 sene geçtikten sonra, 2018 yılında, bu kez yayıncılık dünyasındaki 20. senemi kutlarken, bir kez daha kendime IBC armağanı verdim. Ağustos 2018'de yaşadığımız kur şoku ile, hesaplarım şaşsa da 2018 Eylül başında Amsterdam'daydım.  IBC 2019 için, geçtiğimiz günlerde yaptığım basın akreditasyonu başvurum sonuçlandı: TVTechTR.blogspot.com adresli blog sayfasının kurucusu sıfatıyla, bir kez daha IBC Basın Akreditasyonu sahibiyim.  IBC 2019 konferansının programına göz atmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde IBC 2019 konferans programının ayrıntılı incelemelerini hem burada hem de TVTechTR'da yapmaya çalışacağım. Ayrıca fuar katılımcısı Türk şirketlerin yöneti...

blog yazmak üzerine

Aslında bu yazının konusu ile başlığı tam örtüşmüyor. Yazıyı yazmamın sebebi ise konu ve başlıktan bağımsız. Gene de en uygunun "blog yazmak üzerin" olduğunu düşünerek seçtim bu başlığı. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardan buyurun yazıya: 2004 yılının Kasım ayından bu yana yazıyorum ve 1500'ü geçti, yayınladığım yazıların sayısı. Her birisine 10 dakika zaman harcamış olsam 15000 dakika geçirmişim, blog yazarak. 250 saatten fazla, ki bu da 10 günden uzun bir süre demek. Hiçbir maddi getirisi olmayan bir iş olduğunu düşününce, bir çokları için mantıksız bir uğraş. Peki son 15 senemin 10 gününü neden blog yazmak için "harcadım"? İşte, yazının başlıktan bağımsızlaşması da bu soru ile birlikte başlıyor. İnsan bir işi neden yapar? Mühendislik eğitimi almaktan kaynaklı belki, bilemiyorum, yaptığım işlerde ölçülebilir hedefler koyuyorum. Ölçülebilir hedefler, süreler ve değerlendirmeler ile ilerliyor "projelerim". Eğer, makûl sürede, hedefi...

Kilo verme projesi takibi - 5

Ev dışında olmamak gerek, kilo verme projesi süresince. Hele, 70.0 gibi iddialı bir hedef koyduysanız... Yazının girişinden, gelişme ve sonucu tahmin edebilirsiniz muhtemelen... 71,9 ile başladığım ay, şehir dışındaki dolaşmalar - gezmeler - yemeler - içmeler sonucunda... son tartı, ne yazık ki, .... 73,8 kg. Ancak, vazgeçmek yok. Hedef aynı, 70.0 bakalım, bir ay sonra ne olacak???

Kadınlar Kitabı / Nedim Gürsel

Bu günlerin yazarı Nedim Gürsel oldu benim için. Arada Saramago'nun Kabil'ini saymazsak  Kadınlar Kitabı, Gürsel'den üst üste okuduğum üçüncü eser. İlk baskısı, elimdeki kitaptaki bilgilere göre, 1983 yılında Cem yayınlarınca yapılmı. Benim okuduğum, Can yayınlarınca, 1994 yılında yapılan, dördüncü baskısıydı. Toplam 182 sayfalık öykü kitapta, birisi sonradan ayrı bir kitap olarak yayınlanan İlk Kadın ile birlikte 5 öykü yer alıyor. İspanyolca baskısında yer alan önsöz, Can yayınlarının bu baskısının da başına konulmuş. Eserin sonunda ise, müstehcenlik iddiasına  yönelik, Nedim Gürsel'in yaptığı savunma var. Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı eserindeki öyküler okuyanı sarsıyor. Eserin dili ve tensel ilişkiye dair ayrıntılar kimilerini rahatsız edebilir. Ancak özellikle İlk Kadın ve Dağlarda Bir Yüz adlı öykülerdeki alt metinlerin tensel ilişkiden çok daha derin anlamlar içerdiğini düşünüyorum. İlk Kadın, ayrı bir kitap olarak da yayınlanmış ve ben de ayrı bir blog...

İlk Kadın / Nedim Gürsel

Kimi dönemler kimi yazarların kitaplarını okumakla geçiriyorum. Bugünlerin yazarı, Nedim Gürsel . Bu ay içerisinde Öğleden Sonra Aşk adlı kitabını okumuş ve bloga eklemiştim . Bu kez, ilk eserlerinden birisini, İlk Kadın'ı okudum.  İlk Kadın'ın Doğan Kitap tarafından Ekim 2004 tarihli dördüncü baskısını okudum. 104 sayfalık eser, yayıncı tarafından roman olarak tanımlanmış. Romandan ziyade novella dense daha doğru olur gibi geldi bana. Bu yazıyı hazırlarken okumaya başladığım Nedim Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabında beni bir sürpriz bekliyordu. İlk Kadın, Kadınlar Kitabı'nın ilk öyküsüydü. Sonra, İlk Kadın'ın baskı geçmişine bakınca, 1983 Kadınlar Kitabı, Cem Yayınevi ibaresini fark ettim. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz ayrıntıların özeti, Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabının uzun öyküsü İlk Kadın, aradan geçen yıllarda ayrı bir roman olarak yayınlanmış. İyi de olmuş.  Nedim Gürsel'den okuduğum eserler arasında en etkileyici betiml...

Kabil / Jose Saramago

Bu sene farklı türler ve farklı yazarlarla tanışma senesi oldu. Geçtiğimiz yıllarda yakın tarihi anlatan kitaplara ayırıyordum vaktimin çoğunu. Yakın tarih konusunda belli bir birikim elde edince, edebiyatın engin denizine yeniden açılmak iyi geldi.  Jose Saramago, bu senenin keşiflerinden birisi oldu. Kitabın adına bakıp Afganistan'ın başkentinden bahseden bir metin bekliyorsanız baştan söyleyeyim bu Kabil o Kabil değil. Habil ve Kabil kıssasında geçen Hz. Adem'in oğlu Kabil, romanın kahramanı. Işık Ergüden'in tercümesi ile Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından ilk baskısı Eylül 2011'de yapılmış eserin, Ekim 2011 tarihli ikinci baskısını okudum. 146 sayfa olmasına karşın kısa sürede okunabilecek bir roman değil Kabil. Kolay okunmamasının en önemli nedeni yazılanların, okuyanda uyandırdığı düşünceler. Neredeyse her bölüm sonunda durup düşünmem, hatta uzun uzun düşünmem gerekti. İkincil neden ise yazarın tercihi sonucu seçilen yazım şekli. Konuşmacıların birbirinden ayrı...

Közlenmiş patlıcan çorbası

grafik olarak hoşuma giden bir fotografım. yazı ile ilgisini kurmaya uğraşmayın :) Patlıcandan çorba mı olur diye düşünenlerdenseniz, bu kolay hazırlanabilir tarifi deneyin. İşin doğrusu, patlıcan çorbasını ilk duyduğumda ben de, olmaz böyle bir şey demiştim. Sonra tadına baktım ve ardından tarifini öğrenip denedim. Son olarak, bloga ekleyip, internet çöplüğüne katkıda bulundum.  Öncelikle malzemeler: 2 - 3 adet orta boy patlıcan. Közlenmeye daha uygun olan tombullardan seçerseniz iyi olur.  2 bardak süt 2 bardak su 1 - 2 yemek kaşığı un Tereyağı Tuz, karabiber ve muskat Yapılışı ise çok kolay. Öncelikle patlıcanları közlüyoruz. Közleme için fırını kullanabilirsiniz. Patlıcanları fırına koymadan önce saplarını kesmeyi ve üzerlerinde kesikler açmayı unutmayın. Patlayan patlıcanlar istemiyoruz. Ayrıca, madem fırın çalışacak közleme için, yanında bir de kek yapayım diye düşünmeyin. Bırakın sadece közleme için çalışsın :) Tenceremizde un ile tereyağını çeviriy...

geçmiş ayın gecikmiş değerlendirmesi, 2019 değerlendirmeleri: Mayıs

Eski alfabemizi öğrenme hedefine dönük bir takım araştırmalara başlamam gerekiyor. Malûm, artık yaz aylarındayız. Şubat gibi, bu hedefi yaz aylarına ertelemiştim. Yazın seyrine dair bir belirsizlik var, sanırım bir kaç hafta içerisinde netleşecek durumlar. Bu netleşmenin ardından, muhtemelen Temmuz başında, eski alfabe öğrenme projesiyle ilgili somut adımlar atabileceğim.  İkinci hedef, evde okunmayı bekleyen kitaplarım bitmeden yenilerini almamaktı. Hem bütçemi hem kütüphanenin sınırlarını düşünerek koymuştum bu hedefi. İşin doğrusu, evde okunmayı bekleyen kitaplar diye ayırdıklarımın tümü yakın tarihimizle ilgili. Sürekli sadece bir konuyla ilgili okumak ise bana göre değil. Neyse ki çok kıymetli arkadaşlarım var ve onlar sayesinde daha önce okumadığım yazarları keşfettiğim bir bahar oldu. Fahrenheit 451'den Biz'e uzanan "okumadığım kült kitaplar" listesi kısaldı. Bu kitapların büyük bölümü arkadaş kitabı, okunup geri verildi. Bir kısmı kütüphaneden ödünç alını...

Öğleden Sonra Aşk / Nedim Gürsel

Eymir Gölü / Ankara - Haziran 2019 İlk baskısı Aralık 2002 tarihinde Doğan Kitap tarafından yapılan öykü kitabının, Ağustos 2003 tarihli dördüncü baskısını okudum. 13 öyküden oluşan kitap 146 sayfa. Sayfa ve öykü sayısının da gösterdiği gibi öyküler uzun değil.  Kitapta belirtilmese bile öyküler yazarın hayatından izler taşıyor sanırım. Kitabın türü anı değil öykü olarak yazıldığına göre anı gibi okumamak gerekir gene de.  Öğleden Sonra Aşk'taki öyküler, farklı okuyuculara farklı şeyler anlatıyor. Ülkemizin ve yazarın yaşadığı darbelerin izlerini taşıyor metinler. Bu bakımdan,  Demir Özlü'nün  Kanallar  adlı kitabını hatırlattı bana. Vaktim kısıtlı, hangisini okumamı önerirsiniz diye sorsalar Demir Özlü'nün Kanallar'ı derim.  Öğleden Sonra Aşk kitabında en çok beğendiğim ise O Kış Saraybosna 'da adlı öykü oldu. 

Biberli, peynirli, mayasız ekmek

Başlıkta ekmek yazdığıma bakmayın, aslında ortaya çıkan lezzet için en doğru isim, ekmek benzeri olmalı. Lafı uzatmadan tarife geçeyim. Her zaman olduğu gibi, önce malzemeler: 1,5 su bardağı un 1 adet kırmızı biber (kapya da deniliyor) 1 adet köy biberi Sert beyaz peynir (miktarı size kalmış, ben 100 gr kadar kullandım, çok abartmamak lazım) 1 adet yumurta 1 paket Kabartma tozu  Tuz ve su Yapılışı çok kolay. Pişirme kısmı biraz zahmetli. Un, yumurta ve kabartma tozu ile tuzu karıştırıyoruz. Su ile karışımı seyreltirken unun topaklaşmasını önlemek için bol bol karıştırmaya devam ediyoruz. Kek hamurundan biraz daha akışkan bir karışım elde etmemiz gerekiyor. Bu arada kapya ve köy biberini küçük küçük doğruyoruz. Ne kadar küçük olurlarsa, karışım içerisinde o kadar homojen (her tarafında aynı) dağılıyorlar. Biber karışımı, kırmızı ve yeşilin uyumu ile güzel bir görüntü sunarken bunlara beyaz peyniri ekliyoruz. Peynir ve biberleri biraz un ile harmanlayıp hamurumuzla b...

geçen haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nde SoleMare Cafe

SoleMare Cafe ile 2015 senesinde tanıştık. O tarihlerde Küçükkuyu'nun büyük sürprizi başlıklı bir yazı ile blogda tanıtmaya çalışmıştım. 2016 yazında ise cafenin kurucuları ile söyleşi yayınladım. Mekânlara dair yazılara artık blogda çok yer vermiyorum. Sebebi ise basit: Google Haritalar.  Gittiğim mekânları Google Haritalar'da yorumluyor ve puanlıyorum. Hem daha pratik geliyor hem de daha çok kişiye ulaşıyor yazdıklarım. Ben de bir yere gideceğimde öncelikle Google Haritalar'daki yorumları okuyorum.  Yukarıdaki iki paragrafı yazma nedenim birazdan anlaşılacak. Bir kaç gün önce, çevrede yeni açılan bir yerler var mı diye Google Haritalar'da dolaşırken Adatepe Zeytinyağı Müzesi'nin bahçesinde SoleMare Cafe 'nin yeniden açıldığını gördüm. Uzun zamandır ayrı kaldığım bir arkadaşla karşılaşmış kadar sevindim. Web sayfalarını incelediğimde ise hem çok şaşırdım hem de çok mutlu oldum. Web sayfasında iki kişiye teşekkür mesajı paylaşılmış. Birisi logolarını tasarlaya...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İnsanlığımı Yitirirken / Osamu Dazai

Japon edebiyatının en önemli yazarlarından biriymiş Osamu Dazai ya da gerçek adıyla Şuuci Tsuşima. İnsanlığımı Yitirirken, ölümünden önce yazdığı son eseri. Japoncadan çevirisini Peren Ercan yapmış.  Yazar 1909 - 1948 yılları arasında yaşamış. İlkinde yaşı küçük olsa da, iki dünya savaşını da görmüş. Hayatına dair ayrıntıları buradan okuyabilirsiniz.  İnsanlığımı Yitirirken bir  kurgu roman, ancak otobiyografik özellikleri oldukça baskın olan bir kurgusu var. İthaki yayınları, eserin sonuna Mark Gilbeau'nun yazdığı ve Elif Kılıç tarafından çevrilen bir Sonsöz eklemiş. Romanı bitirmeden bu sonsözü okumamanızı öneririm.  Toplumla uyumlu yaşamak, sıradışı yeteneklere sahip olan bireyler için daha zor. Dazai de ömrü boyunca bu zorluklarla boğuşmuş. Teselliyi kimi zaman alkolde kimi zaman kadınlarda aramış. Ancak "hayata tutunmayı" başaramamış.  Tarihin farklı bir kesitinde yaşasaydı farklı olur muydu Dazai'nin hayatı? 1950'lerde dünyaya gelseydi mesela, ikinci düny...

yapay zekasız içerikler

Okuduğunuz LinkedIn paylaşımlarından blog sayfalarına, akademik makalelerden whatsapp mesajlarına neredeyse tüm içerikler yapay zeka araçlarınca hazırlanıyor. Artık doğru arama cümlesi, prompt, ile yapay zekayı çalıştırmak bile ayrı bir iş hâline dönüşmüş durumda.  Neredeyse tüm içeriklerin hazırlanmasında yapay zeka kullanılıyorken, akıntıya kürek çekmek gibi bir işe soyunmak, yapay zeka kullanmadan yazılar oluşturmaya çabalamak pek akıllıca değil diye düşünülebilir ilk bakışta.  Oysa blog yazmanın en keyifli yanı, duygu ve düşüncelerini kendi kelimelerinle not etmek ve bir süre geçtikten sonra dönüp onları okumak. O günlerde neler hissettiğini hatırlamak. Yapay zeka ile oluşturulan içeriklerde alamayacağınız bir tat.  Bu yüzden, arada yazım hataları olsa da, kimi zaman okunması zor olsa da kendi zekam ile oluşturmaya devam edeceğim. Bu kararımı paylaştığım 16 Haziran öncesi içeriklerin kimilerindeki yapay zeka katkılarını ise düzelmeden korumaya karar verdim. ...