Ana içeriğe atla

Kayıtlar

"Beyza'nın Kadınları", film

Mustafa Altıoklar'ın bu sezon izlediğim ikinci filmi Beyza'nın Kadınları . Polisiye / gerilim türünde başarılı bir yapım. Bölünmüş kişilikli Beyza rolünde Demet Evgar oldukça iyi. Farklı kişilikleri canlandırmada üstüne düşeni fazlasıyla yapmış. Bu tür filmlerde katil kim sorusunun yanıtı filmin sonuna kadar anlaşılmaz. Oysa bu filmde, eğer senaryonun tutarlı olduğunu varsayarsak, katilin kim olduğunu tahmin etmek hiç zor olmuyor. Senaryoya ilişkin bir kaç eleştirim var ancak bunları ne olduğunu filmi izlememiş olanları düşünerek yazmıyorum. Eğer gerilim filminin amacı izleyenleri huzursuz etmek ise Beyza'nın Kadınları bunu başarıyor. Vaktiniz varsa izlemenizi öneririm.

"Korkuyorum Anne", film.

Konusu hakkında bilgi edinmeden gidip, iyi ki de gitmişim, dediğim filmlerden birisi Korkuyorum Anne . İstanbul görüntüleri eşliğinde, tek aile gibi yaşayan bir apartman dolusu insanın hikayesi anlatılıyor filmde. Özellikle Köksal Engür çok başarılı oynamış. İnsanın içini ferahlatan bir film. Kurgusu, anlatış biçimi, görüntüleri ile sıradan filmlerden ayrılan Korkuyorum Anne, korkarım ki izleyiciden hak ettiği ilgiyi göremeyecek. Özgün yapımların artması için desteklenmesi gereken bir film.

İdeal Pide Kebap, Bahçelievler

Bahçelievler, Ankara'nın eski semtlerinden sayılır. Artık "bahçeli ev" sayısı çok azalmış olsa bile gene de güzel sokaklara ve caddelere sahip. Dükkan dolaşmak için 7. caddeyi öneririm. Cadde üzerinde ve caddeye açılan sokaklarda farklı damak tatlarına hitabeden yeme-içme mekanları var. İdeal Pide Kebap ise 7. caddeye açılan sokakların birinde. Sokağın adı ne yazık ki aklımda değil. Bahçelievler ekmek fırınının olduğu sokak dersem tarif etmiş olurum umarım. Mahalle pidecilerine özgü bol ikram İdeal pide için de geçerli. Salata, ezme, acı biber turşusu ikram olarak sunuluyor. Lezzetli ve bol malzemeli pidelerini bir de beytiye benzer İdeal Kebap'ı öneririm. İyi servis, temiz ve lezzetli yiyecekler için ödeyeceğiniz hesap, azlığı ile sizi şaşırtabilir. Afiyet olsun.

"Maç Sayısı", Film

Woody Allen'ın yazıp yönettiği ama alışılagelmiş tarzından uzak bir film Maç Sayısı . Konusunu kısaca özetlemek gerekirse İrlandalı eski tenis oyuncusu Londra'nın saygın tenis klüplerinden birinde hocalık yapmaya başlar. Hayatının sonuna kadar bu işi yapmayı düşünmemektedir. Zengin öğrencisinin kız kardeşi kendisine aşık olur. Kızın abisinin (tenis öğrencisi) seksi nişanlısından etkilenir. İşler karışır... Filmde müziğin, operanın, kullanılışı hayranlık uyandıracak cinsten. Sahnelere uygun seçilmiş müzikler etkileyici. İlginç bir final ile sonuçlanan filmi izlemenizi öneririm.

"Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?", film

Gölge oyununun değişmez ikilisinin trajik hikayesi anlatılıyor film de. Osmanlının kuruluş yılları, 1400lü yılların başında Anadolu ve Bursa. Her yere karmaşa hakim. Tarih derslerinde okuduklarımıza pek de benzemeyen bir ortam. Yönetmenin söyleşilerinde anlattığı gibi o dönemim günlük yaşantısıyla ilgili elde çok bilgi yok. Bu nedenle tarih derslerinde okuduklarımız mı doğru filmde gösterilenler mi tartışmasına girmek anlamsız. Doğruyu söyleyenler hiç bir zaman sevilmemiştir. Filmdeki kahramanlar da doğruyu söylemelerinin bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Haluk Bilginer Karagöz rolünde çok başarılı. Beyazıt Öztürk ise kimi yerlerde Beyaz Şov izliyormuşuz hissine kapılmamıza neden oluyor. Ayşen Gruda ve Güven Kıraç rollerinin hakkını veriyorlar. Dekor, müzik ve sayısal efektler, filmin bütçesi düşünüldüğünde, başarılı. Filmi Ankara Kızılay Büyülü Fener sinemasında geçen Cuma günü (17.02.2006) seyrettik. İlk yarının son 20 dakikasında seste problem yaşanmaya başladı. Ara verilince sinemad...

Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl, Amin MAALOUF

Uzun zamandır ismini duyduğum, ancak kitaplarının hiç birini okumadığım yazarlardan birisiydi Amin Maalouf. Beatrice'ten sonra birinci yüzyıl isimli roman, yazarın okuduğum ilk eser oldu. Roman, doğacak çocukların cinsiyetlerini belirleyecek bir maddenin bulunması, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkelerin nüfus artışını kontrol etmek için bu maddeyi kullanmaları ve kız-erkek sayısında oluşan dengesizliğin yarattığı sorunlar üzerine yazılmış. Akıcı bir dil kullanılmış. Çevirisi de başarılı. Kolay okunuyor. Fırsat buldukça yazarın diğer eserlerini de okumayı düşünüyorum.

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Uykusuzluğun nedeni sıcaklar mı?

Başlıktaki soru dışında ne yazabilirim bilmiyorum. 02.20'de uyanık olduğum gece sayısı fazla değil. Kafam yastığa bir karış kaldığında uykuya dalmamla öğünürüm oysa.  Peki bu uykusuzluğun nedeni ne? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklık mı? İzlemeyi çoktan bıraktığım ama Google'ın "harika" algoritması nedeniyle maruz kalmaktan kurtulamadığım haberler mi? Yoksa, Yoks, Yok, Yo, Y.

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...