Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Olasılıksız, Adam Fawer

Dan Brown'un İhanet Noktası adlı romanını hatırlatıyor Olasılıksız . Brown'un kitabını hatırlatması konusuyla ilgili değil. Türü ile ilgili. Son dönemde yeni moda olan, belki benim yeni farkettiğim, bir tür: bilimsel gerçeklere bir yere kadar dayanan kurmaca-polisiye-gerilim-bilim kurgu. Artık nasıl adlandıracağınız size kalmış. Adam Fawer , sürükleyici bir roman yazmış. Merak içerisinde okuyorsunuz. Laplace Şeytanı (Devil of Laplace = Demon of Laplace) gibi bilimsel bir konu koyup etrafına sürükleyici bir hikaye yazınca Olasılıksız ortaya çıkıyor. Benim okuduğum 18. baskısıydı. Formül doğru olunca satış garanti oluyor demek ki. İhanet Noktası için yazdıklarım Olasılıksız için de geçerli. Yaz aylarında plajda okumak için birebir.

Safran Sarı, Yeni Yalan Zamanlar -3, İnci Aral

Üçlemenin son kitabı Safran Sarı, 2007 yılında yayınlanmış. Benim elimdeki 7. baskısıydı. İlk baskısını Mart ayında yapmış olduğunu düşününce, Eylül ayında 7. baskıya ulaşmak iyi satıldığının göstergesi olsa gerek. Yeşil ile başlayıp, Mor'da kısa ara verdiğimiz Melike Eda'nın hikayesine son kitapta devam ediyoruz. İlk romana ilişki kafamızdaki (en azından benim kafamdaki) soruların yanıtları da Safran Sarı'da gizli. Romanın başlıca karakterleri kısa zamanda bol para kazanmış finans piyasasından doyumsuz Volkan, tarihi eser kaçakçısı - takı tasarımcısına dönüşmüş Melike Eda, kaçakçı dayısı, üniversite mezunu olup geçinmesine yetecek para kazanabileceği bir iş bulamayıp sonunda lüks müşterilere çalışan bir telekız olan Eylem. Gene farklı karakterlerin ağzından okuyoruz romanı. Ancak Safran Sarı'da, diğer iki ktapta olmayan bir sığlık hissettim okurken. Karakterler fazla inandırıcı gelmedi bana. Daha doğrusu, karakterlerin yaşamları fazla inandırıcı gelmedi.

Mor, Yeni Yalan Zamanlar -2, İnci Aral

Yeni Yalan Zamanlar'ı okuduktan sonra Safran Sarı kitabının yakın zamanda yayınlandığını anımsadım. Kitapla ilgili yazılanları karıştırırken farkettim ki benim Yeni Yalan Zamanlar adıyla okuduğum kitap, artık Yeşil adını almış. Yeni Yalan Zamanlar ise Mor ve Safran Sarı ile birlikte üçlemenin üst başlığı olmuş. İlk kitabı okuyan birisi olarak diğer ikisini okumak farz olmuştu. Mor, 2003 yılında yayınlanmış. Yeşil'den yaklaşık 10 yıl sonra. İlk romanın karakterlerinden Melike Eda, bu romanın da konuk karakteri. Mor'da kadın erkek ilişkilerine eğilmiş Aral. Özellikle evliliklere. Yeşil'de olduğu gibi farklı hayatlardan farklı karakterler var. Hepsinin hikayelerini genellikle kendi ağızlarından okuyoruz. Evlilikle ilgili ilginç tespitler yapılmış. Kitap, 24 saatlik zaman içerisinde geçiyor. Elbette karakterler geçmişe ait anıları düşünüyor-anlatıyor. Sabah 5'ten ertesi sabah 5'e kadar geçen bir gün. Romanın başında, sonunun ne olacağı anlaşılıyor. Gene de bu dur...

Yeşil, Yeni Yalan Zamanlar - 1, İnci Aral

Yeni Yalan Zamanlar başlıklı üçlemenin ilk kitabı Yeşil. Evdeki kitabın adı Yeni Yalan Zamanlar. Kitabın kapağı yeşil renkli. Belki yazar üçleme olması gerktiğine ilk kitabı yazdığında karar vermemişti. İstanbul'a giderken okumak için roman ararken kütüphanede buldum Yeni Yalan Zamanlar'ı. Bu kadar sürükleyici ve etkileyici bir dille yazılmış olacağını tahmin etmemiştim. Farklı karakterlerin ağzından anlatılan hikaye ilk 10-15 sayfa sonra elinizden bırakamayacağınız kadar sarıyor sizi. Özellikle ruhsal sıkıntıları olan gazetecinin, kitabın yazarı olduğunu sonradan öğreniyoruz, isimleri olayları ve okurken bizlerin aklını karıştırmasını çok başarılı buldum. Yer yer neyin gerçek neyin sanrı olduğunu karıştırıyoruz biz de gazeteci ile birlikte. 1994 yılında yazılmış Yeni Yalan Zamanlar. O günlerde yazılmış bir romanın ülkenin bu günlerindeki tartışmaları yakalamış olmasını yazarın ileri görüşlülüğüne de yorabiliriz, ülkemizde gündemin çok değişmediğine de. Üçlemenin diğer iki k...

Roma Hamamı

Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) bu sezon Stanislav STRATİEV'in yazdığı Roma Hamamı adlı oyunu sergiliyor. Geçen sezon oynadığı Belalı Aile'ye göre daha neşeli bir oyun. Kısaca konusundan bahsedeyim: Bulgaristan'da küçük bir memur olarak çalışan İvan Antonov (Hakan Sanılmış) yıllar sonra yaz ayında tatil yapma olanağına kavuşur ve tatildeyken evinin eskiyen döşemelerinin tamiratını yaptırmaya karar verir. Tatil dönüşü evinin ortasında açılmış bir çukur ve çukurun başında uğraşmakta olan Doçent'i (Cengiz Sezgin) bulur. Doçent, Antonov'un evinde tarihi Roma Hamamı bulunduğunu, evde yeni kazı çalışmaları yapacaklarını söyler. Doçent kendisine profesörlük, şan-şöhret getirecek bilimsel çalışmalarında kullanmak için bir maden olarak görmektedir hamamı. Gözü ne güzel ve işveli nişanlısı Marta'yı (Ebru Saçar) görür ne de evini kaybetmekte olan Antonov'u. Bu arada hamamın bulunduğunu duyan tarihi eser kaçakçıları (Melih Yetkin, Ümit Bakış) eve gelmeye başlar. Devlet, ...

Anne Neden Ben, Murat KEFELİ

Murat Kefeli ismini duymamış olabilirsiniz. Ben de geçen çarşambaya kadar duymamıştım. Cumhuriyet gazetesinde kendisi ve yeni çıkan kitabı Anne Neden Ben ile ilgili haberi okuyunca ilk fırsatta kitabını aldım. Deyim yerindeyse bir solukta okudum. Kitap ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Tek cümle ile özetlemek gerekirse: herşeye karşın yaşama tutunma azmi alkışa değer. Yazar, öz yaşam öyküsünü anlatmış 316 sayfada. Okuyanın içini burkan bir hastalığa tutulmuş. Önce psikiyatrik olduğunu düşünmüş doktorlar ve fiziksel olan hastalığını tedavi etmeye çalışmışlar. Sonra, nöropatinin nadir bir türüne tutulduğunu farketmişler. Kulakları işitmez olmuş, ardından gözleri görmemeye başlamış. Bu süreçte hep mücadele etmiş hayatla. Yapabileceği işler bulmuş. Kulakları az duymaya başlayınca bilgisayarla haşır neşir olmuş. Web sayfası tasarlamayı öğrenmiş. Ciddigeyik.com adlı bir site kurmuş. Son bulduğu kitap yazmak. Anne Neden Ben , Kefeli'nin ilk kitabı. İkincisinin yolda olduğu yazıl...

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

İstanbul Modern İzzet Keribar sergisi

İstanbul Modern'de 2024 Kasım ayında açılan İzzet Keribar'ın fotoğraflarından oluşan seçkiyi ziyaret etmek istiyorsanız 25 Mayıs 2025'e kadar vaktimiz var.  Farklı dönemlerde ve mekânlarda çekilen birbirinden etkileyici kareleri incelerken Keribar'ın notlarını okumayı ihmal etmeyin. İyi fotoğrafın, belki de herşeyin "iyi"si için geçerli olan, özen ve sabır gerektirdiğinin kanıtı gibiydi sergi. İstanbul Modern'in terasında martı, Galata Kulesi ve şehri yıkayan yağmuru tek karede sabitlemeye çalıştığım fotoğraf için aynı özen ve sabrı gösterdim mi bilemiyorum.

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

İstanbul Ansiklopedisi: Sessiz Çatışmaların ve Görünmeyen Yansımaların Hikâyesi

Bu yazı, Netflix ’te Nisan 2025’te yayınlanan İstanbul Ansiklopedisi  dizisi hakkında olacak. Hem bir izleyici olarak düşüncelerimi paylaşmak hem de spoiler vermeden bir bakış sunmak istiyorum. Diziler hakkında yazdığım ilk blog yazısı olacak, bu yüzden heyecanlıyım. 📚 Genel Bilgiler Sekiz bölümlük mini dizi formatında sunulan yapımın senarist ve yönetmen koltuğunda Selman Nacar oturuyor. Başrollerde ise genç oyuncu Helin Kandemir  (Zehra) ve deneyimli isim Canan Ergüder (Nesrin) yer alıyor. Zehra, üniversite eğitimi için Amasya’dan İstanbul’a gelirken; Nesrin, Fransa’da kariyerine devam etmeye hazırlanan, Zehra’nın annesinin yıllardır görüşmediği eski bir arkadaşı. İkili arasındaki etkileşim dizinin en güçlü yanlarından biri. 💭 Dikkatimi Çekenler (Spoilersız): Kimlik arayışı teması  güçlü bir şekilde hissediliyor. Zehra’nın İstanbul’a gelmeden önceki hayatıyla, büyük şehirde yaşadığı değişim arasındaki gelgitler oldukça etkileyici yansıtılmış. Nesrin’in şehir ve ülk...