Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Viyana notları - 2 / Hotel Sacher

Tembellik en kötü özelliklerimden. 2008 yılı temmuz ayı sonlarında 4 günlük Viyana gezime ilişkin ilk yazıları döner dönmez yazmış ve takip edenlerin en kısa sürede sayfamda yer alacağını vaadetmiştim . Neredeyse iki yıl sonra vaadimi yerine getiriyorum. Aşağıda okuyacağınız notları gezi sırasında tutmuştum. İtalik mavi ile yazılan kısımlar notların orijinal halinde var. İtalik olmayan bölümleri ise (ki çoğunlukla açıklamalar) sonradan ekledim... 25 Temmuz 2008 21.44 Hotel Sacher'in cafesinde oturuyoruz.  Viyana'daki ikinci günümün akşamında yorgunluk var. Biraz da orijinal sacher'in doğurduğu merak. Orijinal sacher torte'nin fiyatı 4,90€. Yanında içtiğimiz Wiener Melange ise 4,20 €.  Sacher de ne, melange neyin nesi diyenler için ikisini de kısaca tanıtmaya çalışayım. Önce sacher'den başlamam gerekiyor. Ülkemizde de pastanelerde satılan çikolata kaplı bir pasta. İçerisinde kakaolu kek ve kayısı marmelatı var. Viyana ve Salzburg'da şubesi bulunan Hotel Sacher...

Altınpark, Altındağ Ankara

Ankara'nın parklarını dolaşmaya ve becerebildiğimce tanıtmaya devam. Bu kez durağımız havaalanı yolu üzerindeki Altınpark. Doğruyu söylemek gerekirse bebekler olmadan önce ki algımız ile sonrasındaki algımız çok değişti. Önceden beğenmediğimiz yerler şimdilerde çok hoşumuza gitmeye başladı. Altınpark, böyle yerlerden birisi. İrfan Baştuğ caddesi üzerinde yer alıyor. Birden fazla girişi olan büyük bir park. İnternette yer alan bilgilere göre 640.000 m2'lik alana sahipmiş. Yeşil alan miktarı 261.000 m2 ve 32.700 m2'lik gölet alanı bulunuyormuş. Aslında golf alanı olarak Ankara İmar Planı'na dahil edilen bölge, 1985 yılında dönemin belediye başkanı Mehmet Altınsoy tarafından açılan proje yarışması sonucu park olarak düzenlenmiş. Projenin uygulanmasına 1987 yılında başlanmış. 1993 yılında hizmete açılmış. Yıllar içerisinde olimpik yüzme havuzu ve diğer bir takım tesislerin eklenmesiyle bugünkü halini almış. Parkın adı Mehmet Altınsoy'dan gelmekteymiş. Altınpark'ı se...

Lozan Parkı, Çankaya, Ankara

Aşağıdaki yazının hazırlandığı ve yayınlandığı tarihe baktım 11 Temmuz 2010. Blog yazmanın güzelliklerinin başında, kişisel arşivinizi tutmak geliyor bence. 2010 yılının yazındaki gündemimiz bebeklerle gidilebilecek parklardı elbette. Lozan Park, Ankara'nın vahalarından bir tanesiydi o dönem. Pek bakımlı olduğu söylenemezdi ve yazıda da bu durumdan bahsetmiştim. Parkın şimdiki (Nisan 2016) hali ise her türlü övgüyü hak edecek cinsten. Oyun alanları yenilenmiş, hele bir halata tutunup havada dolaşma aleti var ki benim bile aklım gitti.  Park ile ilgili aşağıdaki yazıyı güncelleme ihtiyacı ise park içerisindeki kafenin kapanmış olması. Keyifli bir mekandı kafe. Muhtemelen kira sözleşmesinin bitmesinden kaynaklıdır bu durum ve umarım geçicidir.  11 Temmuz 2010 tarihli yazı: Ankara'da bebeklerle gidilebilecek parkları gezmeye ve tanıtmaya devam edeyim. Lozan Parkı, Çankaya Belediyesi'ne ait parklardan birisi. Çankaya Belediyesi'nin parkları neden genelde bakımsız olur...

Chloe, Büyük Hata

Julianne Moore, Liam Neeson ve Amanda Seyfried'ın başrollerini paylaştığı dram gerilim tarzı bir film. İzlemeyenler için filmin sonunu çağrıştıracak yorumlardan kaçınarak tek cümle ile özetlemek gerekirse: eşine güvenmezsen başına neler geleceğini bilemezsin . Erkeklerin ve kadınların aldatmadan ne anladığına ilişkin bir takım dokunmaları bir kenara bırakırsak mısır patlağı tadında bir film. İzlerken keyif veriyor, geriye bir şey bırakmıyor. 50 yaşına gelmiş Moore'ın vücuduna ne kadar iyi baktığını gösteren sahneler, sinemalarda değilse bile, televizyon gösterimlerinde makaslanacaktır. Bu sahneleri soft lezbiyen pornografisi olarak yorumlamak mümkün. Fİlmi izlerken hep ben bu filmi izlemiştim deyip durdum. İnternette filmle ilgili bilgilere bakınca 2009 yılı yapımı bu filmin, aslında 2003 yılı yapımı Nathalie'nin yeniden çekimi olduğunu öğrendim ve tahmin ettiğiniz gibi 2003 yılı yapımı filmi izlemişim :) Hatta kısa not da almışım o filmle ilgili. Nathalie'nin erotik ...

Anketin sonuçları = gönüllerin şampiyonu: Arjantin, kupanın şampiyonu: İspanya

Dünya kupasıyla ilgili anketin sonuna gelirken (kupanın bitimiyle anlet de bitecek) bugünkü sonuçlara bakarak yukarıdaki başlığı yazdım. Diğer seçeneğini (yani bu durumda Hollanda'yı) işaretleyen olmadığına göre okuyuculara göre şampiyon İspanya. En çok oyu alan ise Arjantin. Bence de kupayı Arjantin almalıydı.

Blog'da yeni yayın dönemi başlıyor...

Televizyonlarda olur ya yeni yayın döneminin tanıtıcı fragmanları. Yeni yayın dönemindeki dizilerden, programlardan bahseder. Bir nevi kendi reklamını yapar kanallar. Bu yazı da öyle bir yazı. Sadeceözgür adlı blogda uzunca bir süredir ara vermek zorunda kaldığım teknik etiketli yazılar ağustos 2010 ile çoğalacak. Herşey planladığım şekilde gelişirse nitelikli teknik yazılarda ciddi bir artış göreceğiz. Yazılar çoğunlukla yayıncılık sektöründeki teknolojik gelişmelerle ilgili olacak. Yazıların bu alanda Türkçe içerik sıkıntısına bir nebze çare olacağını umuyorum.  Zaman zaman çeşitli geri dönüşler alıyorum teknik içerikli yazılarla ilgili. Kimi çalışmalarda atıf verildiğini de gördüm. En çok bunlar motive ediyor. Ağustos 2010 ile başlayacak yeni yayın döneminde gene bir süredir boşladığım kitap etiketli yazılara da yeniden başlamayı umuyorum. 76 sayısını yıl sonuna dek 100'e ulaştırmayı hedef olarak belirledim. Yılın ikinci yarısının ilk ayının bittiğini düşününce ço...

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Klasik televizyonlar ne zaman biter?

Yayıncılık dünyasında uzun süredir büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm üzerine 2013 ve 2018 yıllarında görüşlerimi paylaşmış, klasik televizyon yayıncılığının giderek sönümleneceğini ve dijital platformların baskın hale geleceğini öngörmüştüm. Bugün, 2025'e geldiğimizde bu öngörümün büyük ölçüde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ancak bazı detaylar hâlâ dikkat çekici bir dengeyi sürdürüyor. Yeni Neslin Tercihi Belli: Platformlar ve YouTube Artık genç izleyicilerin büyük çoğunluğu içerik tüketiminde Netflix, Disney+, Amazon Prime  gibi dijital platformları ve YouTube 'u tercih ediyor. İçeriğe istedikleri zaman, istedikleri cihazdan ulaşabiliyor olmak bu tercihin temelinde yatıyor. Lineer yayın akışına bağımlı olmak, gençler için oldukça uzak bir kavram haline geldi. Ama Klasik TV Hâlâ Burada Buna rağmen, 50 yaş üstü izleyici kitlesi için klasik televizyon hâlâ önemli bir yer tutuyor. Alışkanlıklar, haber ve canlı yayınlar gibi içerikler, bu grubun televizy...

Hac / Paulo Coelho

Kurguyla Gerçek Arasında Bir Yolculuk Bugüne kadar hiç Paulo Coelho kitabı okumamıştım. Siz sormadan söyleyeyim: Evet, Simyacı hâlâ okunacaklar listemde. Ama ilk adımı, Hac ile attım. İlginçtir ki bu kitap, Simyacı ’nın da yazılmasına vesile olan gerçek bir hac yolculuğunu konu alıyor. Bu yolculuk, İspanya'da "El Camino de Santiago" yani Santiago Yolu olarak bilinen yüzlerce kilometrelik bir yürüyüş rotası boyunca geçiyor. Farklı yönlerden, farklı duraklardan başlayan ama aynı amaca çıkan bu rota, hem fiziksel hem de ruhsal bir yolculuk sunuyor. Kitabın arka kapağını okuduğumda aklıma Nermin Yıldırım ’ın Ev adlı romanı geldi. Orada da kahraman, Santiago yolunu farklı bir yönde yürüyordu. Coelho’nun Hac ’ı ile bu iki kitap arasında, hem benzerlik hem de yaklaşım farkı görmek mümkün. Kurgu mu, Anı mı? Kitabı okurken en çok düşündüren şeylerden biri şu oldu: Bu yaşananlar gerçekten oldu mu, yoksa metaforların içine mi gizlendiler? Roman, yer yer o kadar ...

Trabzonspor U19 takımının başarısı üzerine

Bu yazıyı hazırladığım 2 Nisan 2025 günü itibariyle Trabzonspor A takımı, Süper Lig'de 27 maçta 9'ar galibiyet - mağlubiyet ve beraberlik ile 36 puan toplayarak 10. sırada yer alıyor. Trabzonspor U 19 takımı ise U 19 Elit A Ligi'nde 26 maçta 18 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile 59 puan toplayarak, lider Galatasaray'ın iki puan gerisinde ikinci sırada. Bu arada Trabzonspor U 19 takımının üç maç eksiği olduğunu ekleyeyim. Bu eksik üç maçını da kazanırsa 7 puan farkla lider olması mümkün.  UEFA Gençlik Ligi'nde yarı finale çıkan ve bu yolda İtalya'dan Juventus, Atalanta ve Inter'i eleyen takımımız, kupaya doğru emin adımlarla ilerliyor.  Trabzonspor Fatih Sultan Tekke yönetiminde U 19'daki gençleri A takıma dahil etme stratejisini uygularsa uzun süreli başarının gelmesi işten bile değil.  Gençleri bir kez daha kutluyorum. Kupayı ülkemize getireceklerine yürekten inanıyorum. 

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Yirmi Yıl Sonra Gelen Misafir

Kuşlar, horozlar, eşekler hepsi kendi dilinde güneşi selamlarken, biraz daha uyuyabilsem diye uğraşmak boşunaydı.  Haydi kalk bakalım, diyor hepsi. Güneş doğdu, gün başladı. Yapılacak onca iş seni bekliyor. Misafirin de gelecek, hem de. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum yer yatağından, serin sabah havası yüzüme hafifçe çarpıyordu. Çaydanlığın içinden yükselen buhar sesini duyunca mutfağa yöneldim. Annem erkenden kalkmış, sobayı da yakmış, her şey hazır gibiydi. Misafirin kim olduğunu hâlâ söylememişti ama yüzündeki gizemli gülümseme merakımı daha da artırıyordu. Bahçeye çıkıp tavuklara yem verirken aklım hep o yaklaşan misafirdeydi. Evin küçüğü olsam da benim de yapmak zorunda olduğum şeyler vardı. Tavukların yemlenmesi sabah rutinim arasında. Yemlerini verdikten sonra yumurta var mı kontrolü de bende. Abim ve ablam gibi okula gitmiyorum henüz. Misafir kaçta gelecek acaba? Saat sekizi biraz geçiyordu, uzaklardan tozlu bir araba sesi gelmeye başladı. Yokuştan çıkan eski model minibüsü...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...