Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Yanılsamalar Kitabı / Paul Auster

Yanılsama... Paul Auster'den okuduğum ikinci roman Yanılsamalar Kitabı oldu. Can Yayınları'ndan İlknur Özdemir çevirisi ile yayınlanmıştı okuduğum baskısı. Auster'in ülkemizde seveni çok. Eserlerinin büyük çoğunluğu, belki de tümü, dilimize çevrilmiş. Can Yayınları'nın internet sayfasında Yanılsamalar Kitabı'nın 24. baskısının tükendiği bilgisi yer alıyor. Benim okuduğum 7. baskıydı.  300'ün biraz üzerindeydi sayfa sayısı. En fazla bir hafta sürer diye başlamıştım. Öyle olmadı. Bir aya yakın sürdü romanı bitirmem. Merak uyandırıcı bir başlangıcı vardı. Romanın baş kahramanı/anlatıcısı, ailesini trajik bir uçak kazasında kaybetmiş ve kaderin cilvesiyle bu kaza sonrası büyük bir servete kavuşmuş, kederli ve zengin profesörün bir gece televizyonda sessiz filme gülmesi ile olaylar başlıyor. Televizyonda izlediği bu sessiz filmin yönetmeni ve oyuncusunu araştırmak, onun hakkında bir kitap yazmak profesörü hayata bağlayan ip haline geliyor. Sessiz sinemanın bu sessiz...

Paris Düşerken / İlya Ehrenburg

Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga... Her biri ikişer ciltten oluşan bir üçleme. Üçlemenin son kitabı Dipten Gelen Dalga'yı 30 sene kadar önce okumuştum. Paris Düşerken'i ise geçen kış bitirdim. Bakalım, Fırtına'yı ne zaman okuyacağım.  İlya Ehrenburg'un bloga eklediğim üçüncü eseri olan Paris Düşerken, adından da anlaşılacağı gibi, ikinci dünya savaşı sırasında Paris'in işgal sürecini anlatıyor. Elbette işgalin öncesinde İspanya'da yaşanan iç savaş boyunca Fransa'nın yaptıkları ve yapmadıklarına da vurgu yaparak. Farklı sınıflardan farklı statülerden karakterlere yer veriliyor romanda. Karakterlerin kimileri gerçek hayatta varolanlar, kimileri kurgu.  Attilâ Tokatlı'nın özenli çevirisi ile Sosyal Yayınları'ndan çıkan romanı henüz okumayanlar kadar daha önce okuyanlara da öneriyorum. Dünyanın içinden geçmekte olduğu dönem, ne yazık ve korkutucu ki, bir kez daha büyük paylaşım savaşlarına gebe. Paris Düşerken'i geçmişten ders almasak bi...

Gönülçelen / Salinger

Okumakta bir hayli geç kaldığım eserlerden birisiydi Gönülçelen. Amerikalı yazar Jerome David Salinger'in 1951 yılında A Catcher In The Rye adlı eseri Türkçe'de iki farklı isimle yayınlanmış. Benim okuduğum Can Yayınları'nın bastığı ve çevirisini Adnan Benk'in yaptığı Gönülçelen isimli olanı. Bir de Coşkun Yerli'nin çevirisi var. Onun ismi ise Çavdar Tarlasında Çocuklar. Adnan Benk'in çevirisi 1967 tarihli ve romanın Fransızca çevirisinden Türkçe'ye çevrilmiş. Coşkun Yerli ise romanın yazıldığı dil olan İngilizce'den 1997 yılında çevirmiş.  Salinger nevi şahsına münhasır bir yazar. Hayatına dair ayrıntılar ilerleyen senelerde ortaya çıkacaktır. Şimdiden bir belgesel ve bir kaç kitap yayınlanmış. Gönülçelen, yazarın hayattayken yayınlanan tek romanı. Roman, kahramanı Holden Caulfield'ın dili ile yazılmış. 16 yaşında, okullarla arası iyi olmayan ve son atıldığı okuldan eve dönüş yolculuğundaki yaşadıklarını anlatıyor. Romanın İngilizce'sini okumadı...

Bu İşte Bir Yalnızlık Var / Tuna Kiremitçi

İlk kez okuduğum yazarlar listesine eklenen son isim Tuna Kiremitçi oldu. Başka bir şehirde ve başka bir zamanda okusaydım bu kadar beğenir miydim bilmiyorum, ancak İstanbul günlerinde ve yarım asra yaklaşan yaşımda okuyunca çok keyif aldım.  Orta yaşlarda, eşinden boşanmış, pazar günlerini birlikte geçirdiği bir kızı olan ve kocası tarafından terk edilmiş üst komşusundan -kendine bile itiraf edemese de- hoşlanan Memet'in ağzından anlatılıyor hikâye. Öyle sürprizli bir son falan yok. Hayatın kendisi kadar heyecanlı ya da hayat gibi monoton. Hayatı nasıl algıladığınıza ve yaşadığınıza göre değişir romanın ritmini tarifiniz. Terk eden kocanın başına ne geldiğini merak ettiriyor başlarda. Ancak düğüm kısa sürede çözülüyor. Terk edilen eş ile Memet'in aralarında bir şey olacak mı diye merak ettiriyor sonra. Neyse, bu sorunun yanıtını yazıp okuma keyfini bozmayayım.  Kısacası, Tuna Kiremitçi'den okuduğum ilk roman, ancak son olmayacak büyük olasılıkla.  Bu arada yazıya eklediğ...

Gece Ana / Kurt Vonnegut

Gece Ana, yakın zamanda okuduğum romanlar arasında en etkileyici olanıydı. Vonnegut 'tan okuduğum ikinci eser. Otomatik Piyano 'yu da beğenmiştim.  Özelde ikinci dünya savaşına genelde ise iktidara ilişkin sorgulamalar yaptıran bir metin. Gece Ana sinemaya da uyarlanmış. Çevirisini Ekin Uşşaklı'nın yaptığı romanı April Yayıncılık basmış. 260 sayfalık eser, sürpriz bir sona sahip. 

Tünel / Ernesto Sabato

Ernesto Sabato'nun Tünel isimli romanını Pınar Savaş İspanyol'cadan tercüme etmiş. Ayrıntı Yayınları'nın 2000 yılında yayınladığı, 140 sayfalık ilk baskısından okudum. Son yıllarda okuduğum etkileyici romanlardan birisiydi.  İlk cümlesiyle birlikte romanın hem anlatıcısı hem de baş karakteri ressam Juan Pablo Castel'in Maria Iribarne'nin katili olduğunu öğrenmek şaşırtıcı bir başlangıçtı. Aşk ile saplantıyı, sevmek ile sahiplenmeyi bir sanma böylesi trajik sonlara yol açıyor. Varoluşçu yazarların eserlerini seviyorsanız Sabato'nun Tünel'ini de seversiniz. Keyifli okumalar dilerim.

Dünkü İstanbul'da Hovardalık / Ahmet Rasim

Ahmet Rasim'den okuduğum ikinci eser anı - öykü tadındaki Dünkü İstanbul'da Hovardalık oldu. Eseri, Arba Yayınlarından çıkan 1992 tarihli, 288 sayfalık ikinci baskısından okudum. Dili yayınevi tarafından sadeleştirilmiş. İlk baskısı 1922 yılında yapılmış.  1864 doğumlu yazar eserinde Cumhuriyet öncesi İstanbul'unda eğlence hayatına dair anılarını ve gözlemlerini anlatıyor. Farklı dinlere inanan, farklı diller konuşan ve farklı geleneklere sahip insanların bir arada yaşadığı İstanbul'un gecelerini Ahmet Rasim'in akıcı dili ile okumak keyifliydi. Atlarla çekilen tramvaydan mangal ile ısınan evlere, eski zamanların günlük hayatına dair izlenimler de var eserde. 

geçen ay en çok okunan 10 yazı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yapay zeka, blog yazıları

2004 yılından bu yana devam ediyorum blog yazmaya. Kişisel hayatımda da teknoloji dünyasında da bir çok değişiklik oldu bu süreçte. Zaman zaman ara verdim yazmaya. Blog yazmaya, Türkçe içerikleri çoğaltmak amacıyla başlamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise özgün içerikleri çoğaltmak gibi bir hedef ile devam ediyorum yazmaya.  Bir çok işin yapay zeka araçlarına yaptırıldığı günümüz dünyasında, özgün içerik bulmak zorlaşıyor. İlk başlarda heyecan verici görünen yapay zeka tarafından oluşturulan içerikler, bir noktadan sonra birbirinin kopyası hâline dönüşüyor. Büyük olasılıkla bu sorunu aşacak araçlar da çıkacaktır.  Farklı konularda, yapay tatlardan ari içeriklere ulaşmak isterseniz tek yapmanız gereken SadeceOzgur sayfasına ulaşmak. Bu yazıyla birlikte, bundan sonra yapay zeka destekli hiçbir içeriğin blog sayfamda yer almayacağını duyuruyorum. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Bozkırdaki Gölgeler (Don Segundo Sombra) / Ricardo Güiraldes

Ricardo Güiraldes, Arjantin edebiyatının önemli isimlerinden birisiymiş. Don Segundo Sombra'yı, Can Yayınları'nın 1983 Ocak tarihli, Siren Tayla ve Vedat Tayyar Erdamar'ın çevirisiyle Bozkırdaki Gölgeler adıyla yayınladığı baskısından okudum. 235 sayfalık romanın sonunda Harriet de Onis'in makalesine yer verilmiş. Genel olarak Arjantin edebiyatı, özel olarak ise Güiraldes ve Son Segundo Sombra'ya dair ilginç bilgiler var makalede.  Romanın konusu Arjantin kırsalında bir gencin yetişkin olma yolundaki serüveni diye özetlenebilir. Kendisine rol model olarak Don Segundo Sombra adlı bir sığır çobanını seçtikten sonra yaşadıkları, düşündükleri ve dönüştüğü karakterini akıcı bir dille kaleme almış Güiraldes. 

Uykusuzluğun nedeni sıcaklar mı?

Başlıktaki soru dışında ne yazabilirim bilmiyorum. 02.20'de uyanık olduğum gece sayısı fazla değil. Kafam yastığa bir karış kaldığında uykuya dalmamla öğünürüm oysa.  Peki bu uykusuzluğun nedeni ne? Mevsim normallerinin üzerinde seyreden sıcaklık mı? İzlemeyi çoktan bıraktığım ama Google'ın "harika" algoritması nedeniyle maruz kalmaktan kurtulamadığım haberler mi? Yoksa, Yoks, Yok, Yo, Y.

Boğaz'da erguvanlar

İstanbul’un baharı, erguvanların açmasıyla başlar. Boğaz’ın yamaçlarında, morun en güzel tonlarıyla süzülen bu ağaçlar, kente özgün bir hava katar. Erguvanlar, sadece doğanın değil, şehrin ruhunun da bir parçasıdır. Peki nedir bu erguvan? Erguvan ( Cercis siliquastrum ), Akdeniz iklimine özgü, ilkbaharda mor-pembe çiçekler açan bir ağaçtır. Anadolu'da yüzyıllardır bilinen bu ağaç, hem mitolojik hem de kültürel anlamda derin semboller taşır. İstanbul Boğazı çevresinde doğal olarak yetişen ender türlerden biridir. Erguvanın İstanbul’daki Yeri Erguvan, Bizans’tan Osmanlı’ya kadar pek çok dönemde İstanbul’da zarafetin ve geçiciliğin simgesi olmuştur. Rivayetlere göre Bizanslılar erguvanı imparatorlukla özdeşleştirirken, Osmanlı’da "erguvan cemiyetleri" adı verilen bahar eğlenceleri düzenlenirmiş. Osmanlı döneminde saray mensupları, Boğaz kıyılarındaki yalılarından erguvanların açmasını izler, bu manzarayı şiirlerle ölümsüzleştirirdi. Erguvan Nerelerde Görülür? ...

23 Nisan depreminin ardından

1999 yılında yaşanılan büyük depremin üzerinden 26 sene geçmiş. O günden bu güne her sarsıntının ardından konuşanlar ve konuşulanlar neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul'un depreme hazır olmadığı, kentsel dönüşümün olması gerektiği kadar hızlı ilerlemediği, toplanma alanlarının yetersizliği gibi bir çok eksiklikten bahsediliyor.  1999 Marmara depreminin üzerinden 26 yıl geçti. Aradan geçen yıllarda şehirler büyüdü, nüfus arttı, teknoloji ilerledi. Ancak her sarsıntının ardından dile getirilen endişeler neredeyse hiç değişmiyor. İstanbul’un olası büyük depreme hazırlıklı olup olmadığı, kentsel dönüşümün yeterince hızlı ilerleyip ilerlemediği ve toplanma alanlarının durumu hâlâ konuşulmaya devam ediyor. Dünkü Deprem ve Kitapçıda Yaşananlar Dünkü depremi kızımla birlikte bir AVM’deki kitapçıda yaşadık. Kahvelerimizi içiyor, etrafımızda 23 Nisan sevincini yaşayan çocukları izliyorduk. Ancak bir anda her şey değişti. Sarsıntı başladığında insanlar hızla dışarı çıkmaya çalıştı. Çocukl...