Ana içeriğe atla

Kayıtlar

romanali etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ali adlı roman denemesi hakkında

İlk bölümünü 8 Nisan'da, 11. bölümünü ise 17 Haziran'da sayfamda paylaştığım ve sonbaharın başlamasıyla birlikte devam bölümleriyle karşınızda olacağını söylediğim Ali adlı roman denemem ile ilgili yeni bir gelişme var.  Ali'nin şimdiye kadar yayınladığım 11 bölümü, 1 Ocak 2024 tarihine kadar erişime açık kalacak. O tarihten sonra okumak isteyenlerin ise Haziran 2024'e kadar beklemeleri gerekecek. Aslına bakarsanız bu yaptığım duyuru bir çok okuyucu için bir şey ifade etmiyor. Çünkü Ali'nin bölümlerinin hiçbiri 35 görüntülenmenin üstüne çıkamamış. Yani her bir bölümü farklı kişiler okumuş olsa bile, ki bu varsayım pek mantıklı değil elbette, toplam okuyucusu 400 civarında. Neyse,  zaten 19 senedir yazmamın da okunma sayısıyla ilgisi yok. Şarkıda denildiği gibi ben bunları anı olsun diye yaşıyorum :) Ali'yi basılı eser hâlinde okuyuculara sunmaya karar verdim. Henüz hangi yayınevinden çıkacağını bilmiyorum. 

Ali Bölüm 11

Pazartesi işe gittiğinde Kemal Başkan ve Özgür’ün girişimleriyle  bilgi edinme başvurusu dilekçesinin hem Sendika hem Oda üzerinden gönderileceğini öğrendi. Bu işin, kimseye bir zarar getirmeden hallediliyor olduğunu düşünüp sevindi. Cihan,  “Yüzün gülüyor Abi, yoksa yaptırdın mı dövme?”  “Dövme mi, yok daha neler?”  “Neden öyle diyorsun abi bu Çukur dizisindeki işaret çok  havalı.”  “Çukurda kalsın o havalı işaret Cihan. Bak bakalım şu rapora, senin de ekleyeceklerin var mı?”  “Bakayım Abi de şeyi soracaktım sana, geçen Zerrin Hanım neden çağırmış seni?”  “İşte söyledim ya, 5G raporu için.”  “Ben öyle duymadım da Abi. Zeki anlatıyordu, sen bir dilekçe mi vermişsin, vermemiş misin. Bana anlatabilirsin  Abi, bilirsin benden söz çıkmaz.”  “Bilmem mi Cihan. Hemen face’e yazarsın, söz çıkmamış  olur, yazı çıkar.” “Amma yaptın Abi. Neyse, bak ne diyeceğim, böyle bir  şeyler yaparken bana da haber verin. Biliyorum, sen  beni çok boş görüyorsun ama bende ne cevherler gizli  bir bilsen.”  “Pek

Ali Bölüm 10

“Öğlen çocukları alacağımıza göre fazla zamanımız yok. Bence şöyle yeşillik sakin bir yerde hem yürürüz biraz  hem bir çay kahve içeriz. Senin üniversiteye mi gidelim  benimkine mi?”   “Şimdi Hacettepe uzak kalır Çiğdem Mahallesi’ne.  Bence ODTÜ’ye gidelim. Sunshine’da oturur kahve içeriz. Seviyorum orayı.”  Kafede otururlarken Ali’nin telefonu çaldı.   “A, Özgür arıyor.”   “Açsana haydi.”  “Abi merhaba, ne o özledin mi beni? Öyle mi, Zerrin Hanım’la birlikte mi, işe yarar mı dersin, sen de öyle diyorsan, yok abi benim işim olmaz sendikayla, neyse abi  onu sonra konuşuruz, Attendo Vino’yu duymadım, peki Sevinç’e de söylerim yanımda zaten, tamam abi dur veriyorum.”  “Özgür merhaba. Biz de senden konuşuyorduk geçen.  Ne kadar kibar ve düşünceli bir arkadaşsın. Hediyen  için tekrar teşekkür ederim. Ne hiç teşekkür etmedim mi? Hayat koşturmacası işte unutuvermişim. Bak ne diyeceğim. Bize gelsene bir ara. Sıcak yemeği özlemişsindir. Yok artık daha neler, Osmanlı saray mutfağı mı, sen yaptığ

Ali Bölüm 9

A li tam servis saatinde evdeydi. Naneli sakızlarını çiğnemiş, bu  kez üzerine bir de karanfil kemirmiş, eve girince de ilk iş dişlerini  fırçalayıp okaliptüs kokulu gargara ile ağzını çalkalamıştı. Artık  anlamazlar diye düşündü. Sevinç mutfakta yemekleri ısıtıyordu.  Üzerini değişip salatayı hazırlamak için mutfağa yöneldi. Evde  olağandışı bir şey görünmüyordu. Tunç ve Ceren okulun yorgunluğunu üzerlerinden atmak ve “dolan” kafalarını “boşaltmak” için televizyonun karşısındaki yerlerini almışlardı.  “Günün nasıl geçti.”  “Aynı, senin?”  “Benim de aynı. Sıradan bir Perşembe işte.”   Pembe yalan sınıfına girer diye düşünüp durmuştu yol boyunca. Arada Mülkiyelilerde içtiğim bira gibi. Aynı olmadığını kendisi de biliyordu. Sevinç’e bugün olanları anlatmamak için kendini zor tutuyordu. 15 seneye yaklaşan evliliklerinde Sevinç’ten sakladığı bir şey olmamıştı, pembe yalanlarını saymazsa.  “Aslında benim gün biraz farklıydı” diye açıldı, baharın  müjdecisi taze otları yıkarken. Bugün Zerrin

Ali Bölüm 8

Şarap iyi, lezzetli ama rakının yerini tutmuyor. Zerrin’e yakın diye gidelim demiştim. Özgür’ün şarabı bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Kaçıncı şişe oldu unuttum, sanki meyve suyu içiyorum, hoş özünde meyvenin -üzümün suyu- zaten ama nedense az bir kafam dumanlandı hepsi bu. Rakı içseydik oysa, şimdiye fikirler aklımda yarışa başlamıştı çoktan. Bir yanda Özgür bir yanda Zerrin, yok sayısaldı yok karasaldı kafamı belki de onların teknik muhabbeti dumanlandırdı. Artık toparlasalar da gitsek, ne yapacağımıza karar verdik zaten.  “Arkadaşlar, saat geç oluyor. Sizin evler yakın ama benim yol uzun. Acaba yavaş yavaş toplarlansak mı diyorum.” “Elbette Kemal Başkan, kusuruma bakma. Bildiğim konu olunca, bir de laf lafı açtı.” “Olur mu ben de bilgilendim sayenizde. Ev uzak olmasa, sohbet keyifli, mekân keyifli.” “Tamamdır bu durumda, ben şimdilik bir şey yapmayacağım. Siz Ali ile konuşursunuz zaten.” “Evet Abla, ben gündüz konuştum bile aslında. Kemal Başkan da yarın konuşur işyerinde. Siz bir ş

Ali Bölüm 7

“Evet, dostlar. Peki ne yapacağız bundan sonra? Yarın Cuma. İşe gelecek.”  “Cuma günü gelmeyecek. Yarın izinli yani evden çalışacak.”   “Bana söyledi bugün. Ne iyi yapmışsın Abla. Bu arada seninle tanışıyor olmamıza çok şaşırdı. Kemal Başkan daha iyi bilir ama bence Oda ve Sendika üzerinden bir bilgi edinme başvurusu yapalım öncelikli olarak. Ne oldu sayısal karasal yayın süreci öğrenmeye çalışalım yasal yoldan.”   “Özgür arkadaş doğru düşünmüşsün bence de. Hatta tanıdık vekiller aracılığıyla soru önergesi de verdirebiliriz.”  “Bence bilgi edinme başvurusunun yanıtını bekleyelim.” “Vourla geldi. Tadına bakacak mısınız?”  “Yok Celâl Hocam. Siz servisi yapın, sorun olacağını sanmam.”“  “Olursa buradayız zaten Özgür Hocam ne demek. Dolduruyorum o zaman herkese.” “Üzerimden büyük bir yük kalktı gerçekten bu arada arkadaşlar. Boşuna dememişler bir elin nesi var iki elin sesi  var diye.”  “Biz o sözü değiştirdik artık Zerrin arkadaş.”   “Nasıl oldu yeni hâli?”  “Kurtuluş yok tek başına.”  “B

Ali - Bölüm 6

Telefonu çaldığında Özgür akşam yürüyüşünden eve dönüyordu.  “Buyur Kemal Başkan.”  “Özgür arkadaş merhaba. Yanımda Zerrin arkadaş var. Uygunsan seni Attendo Vino’ya davet ediyoruz.”  “Zerrin Ablaya çok selamlar. Ne zaman davet ediyorsunuz? Orada mısınız yoksa?”  “Evet. Haydi gel hemen. Çayyolu’ndaydı değil mi ev?” “Ev Çayyolu’nda ama ben evde değilim. Akşam yürüyüşü için çıkmıştım. Gerçi eve uzak sayılmam, üzerimi değiştirip bir de taksi buldum mu, gene nereden baksan yarım saat sürer oraya gelmem. Sorun olmaz umarım.”   “Yok, sen gel. Buradayız daha.”  “Özgür yarım saate geliyor.”  “Harika. İstersen o gelene kadar ben sana kısaca olanları özetleyeyim. İstersen bekleyelim, Özgür gelince ikinize tek seferde anlatayım.”   “Zerrin arkadaş, sen nasıl istersen. Bence, eğer sakıncası yoksa, aynı anda anlatman daha mantıklı.”  Bu Kemal iyi adam ama fazla mantıklı. Sanki tüm hayatı mantık üzerine kurulu. Her kelimesini özenle seçiyor, her şeyin kurallara,  eskiler nizamname derdi, uygun olmas