Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Her Yerde Kan Var / Ayşe Kulin

Sultan Abdülaziz'in tahtan indirilmesi ve hemen sonrasında yaşanılanları bir roman kurgusu içerisinde, dönemin kahramanlarının ağzından anlatan bir eser Her Yerde Kan Var. Everest Yayınları'ndan 200.000 adetlik ilk baskısı Kasım 2019'da yapılmış. Kaynakça ve küçük sözlük ile birlikte 301 sayfalık eser tek oturuşta bitirebileceğiniz kadar kolay okunur bir üslup ile yazılmış. Çok satacağı düşünülerek yayınlanan/basılan eserlerde böyle bir dil kullanılması şaşırtıcı değil elbette.  Romanı okurken, dönemin siyasi dengelerine dair daha fazla bölüm olması olayları daha bütünlüklü görmek bakımından yararlı olurdu diye düşündüm. Bitirdiğimde ise tarihsel olayları roman kurgusu içerisinde anlatma işini ne kadar ustalıkla yaptığını görüp şapka çıkarttım. Günce gibi bölümlendirilmiş roman, farklı kişilerin anlatımlarıyla ilerliyor. Romanın sonunda bu anlatıcıların hayatlarına dair bilgiler de yer alıyor.  Bu eseri sevenlerin, severek okuyacağını düşündüğüm iki esere dair notlar

Nisan 2020 değerlendirmesi

Her ayın son pazartesi yapmayı planladığım ancak iki aydır geciktirdiğim değerlendirme yazısının Nisan sayısı karşınızda... Öncelikle yaptıklarım ve yapamadıklarımı paylaşarak başlayayım: Kitap almama kararıma uyduğum bir ay oldu. Evdekilerden okumaya devam ettim. Bu ay Delal Arya 'nın çocuklar için yazdığı Pera Günlükleri serisinin ilk dört kitabını okudum. Bloga, serinin ilk kitabı Körler Ülkesi 'ne dair notlarımı ekleyebildim. Diğer 3 kitabı da yakın zamanda eklemeye çalışacağım.  Karantina günleri başladığında düzenli yaptığım egzersizler, zaman içerisinde giderek seyrekleşti. İtiraf ediyorum ki karantina günlerinde sporu günlük rutinin içerisine koyamadım. Umarım önümüzdeki ay yazacağım değerlendirmede bu durum değişmiş olur. Gelişmelerden çıkardığım sonuçlara göre Mayıs, evde kalarak geçirdiğimiz son ay olacak. Hatta Ramazan bayramı sonunda hayatın normalleşeceğini göreceğiz diye umuyorum. Bu durumda, evde kalan günleri daha verimli geçirmek gerek.  Daha az

Her Gün Biraz Daha Yakın / Irvin Yalom - Ginny Elkin

Psikoterapi sürecini hem doktorun hem de hastanın kaleminden aşama aşama okumak isterseniz Her Gün Biraz Daha Yakın'dan başka seçeneğiniz var mı bilmiyorum. Dr. Irvin Yalom terapist açısından Ginny Elkin, ki bu ismin gerçek isim olmadığı kitapta belirtilmiş, ise hasta açısından hissettiklerini, düşündüklerini yazmışlar.  Kitap 1974 yılında yayınlanmış. Türkçe çevirisini Zeliha İyidoğan Babayiğit yapmış. Benim okuduğum Kabalcı Yayınevi'nden çıkan Kasım 1999 tarihli 319 sayfalık dördüncü baskısıydı. Kabalcı'dan çıkan ilk baskı Mart 1999 tarihli.  Psikoterapi ülkemizde fazla uygulanmıyor sanırım. Hem tedavi sürecinin uzunluğu hem de maliyeti sebebiyle farklı yöntemler tercih ediliyor. Kitabın arka kapağındaki yazıda belirtildiği gibi, "Şu anda terapi görmekte olan bir kimse için belki de pek rahatlatıcı olmayacaktır bu kitap  çünkü her şeyi iki tarafın da bakış açısıyla anlatıyor. Fakat terapide masanın önünde ve arkasında olmak arasındaki farkı merak eden entele

Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din / Cengiz Özakıncı

Cengiz Özakıncı'dan okuduğum ilk kitap oldu Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din. Dil ve din arasındaki ilişkiyi derinlemesine irdeleyen, özellikle Türklerin müslüman olmasının ardından zaman içerisinde dilde yaşanan değişime odaklanan bir çalışma. İlk baskısı Kasım 1994'te Bellek Yayınları'nca yapılmış. Benim okuduğum Kasım 2007 tarihli Otopsi Yayınları'ndan çıkan 8.baskıydı. İnceleme, araştırma türündeki kitapların yenilenen baskılarında, daha önceki baskılarda yer verilmeyen ek bilgilerin olması son derece doğal. Bu ek bilgiler ile sayfa sayısının artması da yadırganacak bir şey değil. Ancak ilk baskısı 250 sayfa civarında olan bir eserin 8. baskısının 600 sayfayı geçmesi bana pek normal gelmedi. Okudukça gördüm ki bu son baskıya, seneler içerisinde kitap ile ilgili yayınlanan gazete yazıları, televizyon programları deşifreleri de ek olarak konulmuş. Muhtemelen kitap boyu savunulan görüşleri pekiştirmek amacıyla konulmuş bu eklerin ne kadar gerekli olduğuna emin o

Körler Ülkesi - Pera Günlükleri 1 / Delal Arya

Kitap okuma alışkanlığı, hatta kitap okuma ihtiyacının yerleştiği yaşlarda seçilen eserler oldukça önemli. Bence çocuklar için yazılan kitaplar hem farklı kelimeler ve deyimler kullanarak dilin özelliklerini - güzelliklerini göstermesi hem de okuyanda merak uyandıracak öyküler anlatarak onları kitabın ardından araştırmaya yönlendirecek içeriklere sahip olması gerekiyor.  Delal Arya'dan okuduğum ilk kitap olan Körler Ülkesi, Pera Günlükleri adlı serinin de ilk kitabı. Can Çocuk'tan çıkan kitabın ilk baskısı 2012 yılında yapılmış. Benim okuduğum ise Şubat 2019 tarihli 15. baskısıydı.  Arya'nın kitabı, ilk paragrafta tarif etmeye çalıştığım, okuma alışkanlığı hatta ihtiyacı oluşturacak kitaplardan. Eserin ilk sayfasında, tanıtım amacıyla yapılacak kısa alıntılara izin verilmesi sayesinde, romanı okumanın keyfini bozmayacak bir kaç cümle ile ne demek istediğimi göstermeye çalışacağım: "Kalın bir gözlüğün ardında duruyormuşçasına puslu görünen cansız kış güneşi, Ven

Turfanda mı Turfa mı / Mizancı Mehmet Murat Bey

Romanın yazarını,  yakın tarihimizin meraklıları Mizancı Murat olarak bilecektir. Jeune Turc (JönTürk : Genç Türk) hareketinin önemli isimlerinden, 1800'lerin sonlarında Mizan gazetesinin yayıncısı Mehmet Murat Bey, bilinen ismiyle Mizancı Murat.  Turfanda mı turfa mı adlı roman, ilk siyasi roman olarak da biliniyormuş. Telif sorunu kalmayan eseri farklı bir çok yayınevi okuyucu ile buluşturmuş. Benim okuduğum Beyaz Balina Yayınları'nca 2005 yılında yapılan baskısı. 268 sayfalık eseri Kerim Çetinoğlu yayına hazırlamış. Yayınevinin bu yönde bir notu yok gerçi ancak romanın dilinin sadeleştirildiğini düşündüm okurken. Farklı yayınevlerinden çıkan baskılarını okuyabilirsem yazarın dili ile ilgili bir kaç cümle eklerim bu nota.  1892 tarihli roman, hem siyasi eleştirileri hem de dönemin İstanbul'unda geçen aşk hikâyesi ile bir solukta okuyacağınız bir eser . Dönemin memurlarına ve siyasi olarak güç sahiplerine yönelik eleştirileri dikkat çekici.

Babalar ve Oğullar / İvan Sergeyeviç Turgenyev

2019'un sonlarında belirlediğim 12 yazarın kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından,  Kurt Kanunu ,  Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü ve Beyaz Kale adlı romanları okudum. Listedeki sırayı takip etmediğimi fark etmişsinizdir. Bu kez klasiklerden birisi ile devam ettim, Turgenyev'in Babalar ve Oğullar... Malûmunuzdur, klasik eserleri farklı yayınevleri basıyor. Gene bir çoğunuzun bildiği üzere, 70 yıl süresi var, telifin korunmasına dair. Bu sürenin nasıl hesaplandığını merak ediyorsanız buraya bakabilirsiniz... İvan Sergeyeviç Turgenyev 3 Eylül 1883 senesinde vefat etmiş. Babalar ve Oğullar, yazarın en bilinen eseri. Benim okuduğum Melih Cevdet Anday'ın çevirisi ile Adam Yayınları'nca basılan Ekim 1993 tarihli, Adam Yayınları'nın ilk baskısı. İç kapaktaki bilgilere göre, Babalar ve Oğullar'ın Türkçe ilk baskısı 1974 yılında yapılmış. 1861 senesinde yazılan romanın benim okuduğum baskısı 205 sayfa. Romanın başına M

İnsan Vücudu Tiyatrosu / Maris Wicks

Çocuk kitapları etiketi nin ikinci üyesini sizlerle buluşturmanın mutluluğunu yaşıyorum... İnsan Vücudu Tiyatrosu adlı kitabı, kızımın önerisi ve ısrarı ile okudum. Bitirdikten sonra ısrarı için kendisine teşekkür ettim. Kitabı okurken daha önce öğrenmediğim bir şey ile karşılaşmadım belki ama unuttuklarımı hatırladım. Çizgi roman gibi tasarlanmış 11 bölümden oluşan eserin yazarı Maris Wicks . Domingo, Bkz Yayıncılık Aralık 2016'da Şiirsel Taş çevirisi ile yayınlamış. Türkçeye uyarlanan illüstrasyonları Duygu Topçu, sayfa uyarlamasını Bahadır Erşık, kapak uyarlamasını ise Gökçe Türkel yapmış.  Kitabın bölümleri insan vücudunun belli başlı bölümleri ile aynı isimleri taşıyor: İskelet sistemi, kas sistemi, solunum sistemi, kalp-damar sistemi, sindirim sistemi, boşaltım sistemi, endokrin sistemi, üreme sistemi, bağışıklık sistemi, sinir sistemi, koku - tat - işitme - görme ve dokunma... Kitap, sözlük ve okuma önerileri ile bitiyor, toplam 234 sayfa.  Kitabı okurken bir yandan

Mart 2020 değerlendirmesi

bu günlerde banklar kedilere emanet... Her ayın son pazartesi yazacaktım bu aylık değerlendirme yazısını. Bir kaç günlük gecikme ile yapıyorum, kusuruma bakmayın. İşin doğrusu, kimsenin blog okuma isteği yok. Dünya çapında yayılan Yeni Tip Korona virüsü nedeniyle, alışageldiğimiz düzenin dışında bir hayata uyum sağlamaya çalışıyoruz hepimiz. Bu garip günlerde blog yazma isteğim olmasa da, rutinleri aksatmamak adına yazayım Mart 2020 değerlendirmesini. Osmanlıca öğrenme isteğini 2020 hedeflerinden çıkartmaya karar verdim.  Yeni kitap almama kararımı bir kitap için deldim. Emrah Safa Gürkan'ın Bunu Herkes Bilir adlı son çalışmasını alıp okudum. Pişman değilim :) Spor, Mart 2020'de de aksatmadığım bir şey oldu. Yürüyüşün yanına masa tenisini de eklemiştim. Hayat normale dönünce, devam etmek istiyorum.  Zor günler, zor zamanlar.... Umarım insanlık daha insanca bir dünyaya evrilir...

Beyaz Kale / Orhan Pamuk

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu ve Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü okudum. Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanını okuyunca, 12 yazarlık listemden geriye 8 isim kaldı. Beyaz Kale'yi Can Yayınları'ndan çıkan Mart 1993 tarihli 11. baskısından okudum. Romanın ilk baskısı Ekim 1985 tarihli, gene Can Yayınları'ndan. Benim okuduğum baskısında 180. sayfada sonlanan romanın ardına, "Beyaz Kale üzerine Orhan Pamuk" başlığı ile Temmuz 1986 tarihli bir sonsöz bulunuyor. Yazarının kaleminden romanı açıklayan bir metin gibi, bu son söz. Eğer sonsözdeki tarih doğru ise bu metin, romanın ilk baskılarında yer almamış. Belki ilk baskılara dair yapılan yorumlar üzerine kaleme alınıp sonraki baskılarda eklenmiştir.  Sağlam kurgulu, anlattığı öykünün dışında farklı şeyleri de düşündüren, inandırıcı karakterlere sahip bir roman,

Ufuk Çizgisi / Antonio Tabucchi

2020, eserlerini  ilk kez   okuduğum yazarlar senesi olacak bu gidişle. İtalyanca aslından Münir H. Göle'nin çevirdiği 90 sayfalık kitabı,    Can yayınlarından çıkan baskısından okudum.  Çeviri eserleri okurken hep düşünürüm, acaba asıl dilinde nasıl geçiyordu bu cümle diye. Her çeviri, eserin yeniden yazımı bir yerde. Özellikle edebi eserlerin çevirilerinde, yazarın tarzını korumak önemli. Tabucchi'yi asıl dilinde okuma şansım yok. Ufuk Çizgisi'ni başka bir çevirmenin kaleminden okumam da olanaklı değil. Bu yüzden eleştirilerim ne kadar yerinde emin olamıyorum.  Göle'nin çevirisinde cümlelerin zamanları, okuyanı rahatsız edecek şekilde değişiyor. Yukarıdaki paragrafta da belirttiğim gibi, bu tercih yazarın mı yoksa çevirmenin mi bilmemin yolu yok.  Libeccio, farinataia gibi  kelimeleri italik ile yazıp, orijinal dilde bırakılmak yerine  bir çevirmen notu eklenseydi daha iyi olurdu. Ufuk Çizgisi'ni okurken bir Fransız filmi izliyor hissine kapıldım. Fransız

Venüs / Şebnem İşigüzel

2019'un sonlarında belirlediğim 12  yazarın  kitaplarından okumaya devam ediyorum. Fena Halde Leman 'ın ardından, okumakta çok geç kaldığım Kurt Kanunu 'nu bitirdim. Şebnem İşigüzel 'in 2013 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan Venüs, Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü adlı 240 sayfalık romanını ilk baskısından okudum. İşigüzel, hem öykü hem roman türünde eserler veren bir yazar.  Venüs, klasik anlatım kalıplarını sevenlerin pek sevmeyecekleri ya da okumakta zorlanacakları bir eser. 240 sayfalık roman, yanlış saymadıysam, 37 bölüme ayrılmış. Zaman da mekân da anlatıcı da sıkça değişiyor. Çarpıcı ve merak uyandırıcı bir açılış ile başlayan roman, bir noktaya kadar sabredilmezse, elden bırakılabilecek kadar karmaşıklaşıyor. Belki romanı okuduğum dönemin hayatımızın olağan akışından fazlasıyla uzaklaştığımız bir zaman dilimine denk gelmesi böyle düşündürdü beni. İşigüzel'in diğer eserlerinden okudukça ve belki Venüs'ü bir kez daha okuyunca bu yazdıklarım

Korona salgını

Eymir Gölü Blog yazılarımda güncel gelişmelere dair pek bir şey olmadı bugüne kadar. Adı üzerinde "güncel", günlük değişen. Oysa blog yazıları seneler sonra bile okunabiliyor.  Korona salgını ya da bir başka değişle Covit - 19 virüsü salgını da güncel bir konu belki. Ancak öyle hissediyorum ki ileride covit 19 salgını öncesi ve sonrası diye ayıracağız tarihi.  Benim covit 19 sonrası dünyaya dair öngörülerimi sıralayayım aşağıda. İlerleyen senelerde okuyanlar ve o günlerde yaşayanlar tahminlerimin ne kadarının gerçekleştiğini görecek... İnsanların birbirine fiziksel mesafesi artacak sanal mesafesi azalacak.  İş yerlerine gitme yerine her yerde ve her zaman çalışma yaygınlaşacak.  Online işlemler, hayatın her alanında hakim olacak.  Sanal gerçeklik uygulamaları günlük hayatın içine girecek. Seyahatler azalacak. Farklı salgınlar ile insanların ortalama yaşı aşağı düşecek. Başka bir değişle belli bir yaşın üzerindeki insanların sayısı azalacak.